Kerbela Faciası-3

Kerbela Faciası-3

Hz. Hüseyin´in, Ömer b. Sa´d´Ie Geceleyin Buluşup Görüşmeleri :
Ömer b. Sa´d´ın İhnâ Ziyad´a Durumu Yazîliası:
Şimr´in, îbn_i Ziyad´ı Kışkırtması:
İbn-i Ziyad´m, Hz. Hüseyin Hakkında Ömer b. Sa´d´e Verdiği Son Emir:
İbn.i Ziyad´ın Şimr´e Direktifi:
İbn-i Ziyad´ın Kabul Edilmiyen Emânı:
Şimr´le Ömer b. Sa´d Arasında Geçen Konuşma:
Ölmek Var, Boyun Eğmek Yok.
Bütün Kumandanların ve Halkın Kerbelâ´da Toplanması:
Ömer b. Sa´d´in, Ordusuna Hazır ol! Enirini Vermesi:
Şimr´in Himaye Teklifini, Abbas, Cafetr ve Osman´ın Red Etmeleri:
Küfe Leşkerinin Harekete Geçmesi
Züheyr b. Kayn´ın, Küfelilere Hitabı:
Çarpışmanın Ertesi Sabaha Bıraktırılması:
Hz. Hüseyin´in, Eshabına Hitaben Yaptığı Konuşma ve Onlara Bir Teklifi:
Hz. Hüseyin´in Teklifine Verilen Cevaplar:
Hz. Hüseyin´in, Hz. Zeyneb´i Teselli Etmesi ve Savaş İçin Tedbir Alması ve Hazırlanması:
Kerbelâ´da Son Gecede Bîr Küfeli İle Yapılan Münâkaşa:
Ömer b. Sa´d´in, Ordusunu Harp Nizamına Koyması:
Hz. Hüseyin´in, Eshabını Savaş Nizamına Koyması :
Hz. Hüseyin´in Ölüm Temizliği Yapması:
Hz. Hüseyin´in Allah´a Münâcâtı ve Küfelilere Son Hitabı :
Hz. Ali´nin, Ömer b. Sa´d Hakkındaki Keşif ve Teşhisi :
Züheyr b. Kayn´m, Küfelileri Uyarması :
Hürr. b. Yezid´lıt Nedamet Duyması ve Hz. Hüseyin Tarafına Geçmesi :
Hürr´ün Küfelilere Hitabı:
Küfelilerden Otuz Kişinin Hz. Hüseyin Tarafın» Geçmesi
Ömer b. Sa´d´in, Leşkerini Hücuma Geçirmesi:
Abdullah b. Umeyr île Hanımının Fedakârlık ve Yararlıkları:
Küfe Leşkerinin İlk Hücumlarının Geri Püskürtülmesi:
Abdullah b. Havza´nın Küstahlığı ve Feci Akıbeti:
îbn.i Havza´nın Başına Gelenden, Mesruk´un İbret Alması:
Büreyr b. Hudayr´m, Yezîd b. Mâkıl ile Lânetleşerek Çarpışması ve Şehid Olması
Ali b. Karaza´mn, Hz. Hüseyin´e Karşi Küstahlığı:
Hürr´ün, Yezid b. Süfyan´ı Öldürmesi:
Nâfi b. Hilâl´ın Müzâhım´ı Öldürmesi:
Amr b. Haccac´ın Küfe Leşkerini Kışkırtıp Hep Bîrden Hücuma Kaldırması:
Müslim b. Avsece´nin Vurulup Şehid Düşmesi ve Hz. Hüseyin Hakkındaki Vasİyyeti:
Abdullah b. Umeyr´in Şehid Düşmesi:
Küfelilerin Ortalarına Alıp Şehid Ettikleri Dört Kahraman:
Küfe Süvarilerinin Bozguna Uğramalara:
Hürr´ün Kahramanlığı ve Cesaretliliği:
Hz. Hüseyin´e Vardım İçin Düa Eden ihtiyarlar:
Hz. Hüseyin´le Eshabınm Çadırlarının Ateşe Verilmesi:
Ürnmü Vehb´in Şehid Edilmesi:
Hz. Hüseyin´in Çadırının, İçindekilerle Birlikte Yakılmak istenilmesi :
Namaz Kılmak İçin Yapılan Münâkaşa ve Habîb b. Muzâhir´in Şehid Edilmesi:
Babasının İntikamım Alan Genç.
Hürr´ün Şehİd Düşmesi:
Kerbelâ´da Kılman Son Öğle Namazı:
Saîd b. Abdüllâh-ul Hanefi´nin Şehid Düşmesi
Züheyr b. Kayn´ın Şehid Düşmesi:
Nâfi b. Hilâl´in Yakalanarak Şehfd r.
Hz. Hüseyin´in Önünde Kendilerini Bireir Birer Feda- Eden Kahramanlar :
Dahhâk b. Abdullah´ın Kerbelâ´dan Kaçıp Canını Kurtarması:
Okçu Ebüşşa´sâ´m Şehld Oluşu:
Aliyyül-Ekber´in Şehid Oluşu:
Abdullah b. Müslim´in Alnından ve Göğsünden Okla Vurulup Şelıid Edilmesi i
Ard Arda Şehid Edilen EhU Beyt Gençleri:
Hz. Hüseyin´in Yargun Düşüp Bir Müddet Olduğu Yerde Kalması:
Mâlik b. Nüseyr´in Akıbeti:
Hz. Hüseyin´in Kucağında Okla Vurulan Yavrusu:

Hz. Hüseyin´in, Ömer b. Sa´d´Ie Geceleyin Buluşup Görüşmeleri :

Hz. Hüseyin, Amr b. Karaza b. Kâ´b-ül Ensârî´yi, Ömer b. Sa´d´e göndererek: «Geceleyin, benim karargâhımla kenedisinin karargâhı arasında benimle bir buluşsun!» dedi.

Ömer b. Sa´d, yirmi atlı ile geldi. Hz. Hüseyin de, onun gibi yirmi atlı ile geldi.

Hz. Hüseyin, Ömer b. Sa´d´ ile bir araya geldiği zaman, bir tarafa çekilmelerini ve kendisini Ömer b. Sa´d ile yalnız bırakmalarını Eshabıha emr etti.

Ömer b. Sa´d de adamlarına aynı şekilde emr etti.

İki tarafın askerleri, onların tne seslerini, ne de, sözlerini işitemiyecek kadar yanlarından uzaklaştılar.

Hz. Hüseyin ile Ömer b. Sa´d, konuşmağa başladılar. Gecenin bir kısmı geçinceye kadar konuşmayı uzattılar. Sonra, her biri karargâhlarına ve arkadaşlarının yanlarına döndüler.

Halkın tahmin ve zanlarina dayanarak söylediklerine göre: onlar, aralarında şöyle konuşmuşlardı:

Hz. Hüseyin, Ömer b. Sa´d´e «Her ikimiz karargâhımızı burada bırakalım. Sen, benimle birlikte YesM b. Muavİye´nin yanma git!» dedi.

Ömer b. Sa´d «İyi bil ki: böyle yaparsam, evim yıkılır!» dedi.

Hz. Hüseyin «Ben, sana ev yaparım!» dedi.

Ömer b. Sa´d «İyi bil ki: Arazi ve akarlarım da, elimden alınır!» dedi.

Hz. Hüseyin «İyi bil ki: Hicaz´daki mallarımdan, ben sana, onlardan daha hayırlısını veririm!» dedi.

Hz. Hüseyin´in bu teklifleri Ömer b. Sa´d´in pek, hoşuna gitmedi.

Herkes, bu hususta birbirlerinden işittiklerine göre iyice bilmeden bir takım şeyler söylemeğe başladılar.

Rivayete göre: Ömer b. Sa´d, Hz. Hüseyin´in bu husus tekliflerini kabul etmeyince, Hz. Hüseyin, Ona «Öyle ise, benim şu teklifimden birini seçip kabul ediniz:

1. Bırakınız, ben, geldiğim yere dönüp gideyim?

2. Elimi, Yezid b. Muaviye´nin eline koyayım. Aramızdaki mesele hakında gereğini o düşünsün ve hükmünü versin!

3. İsterseniz, beni,. Müslüman serhadlarından bir serhadde, onun yakınlarından birisi olarak, gönderiniz de, cihadla uğraşayım. Ne ben, onlara karışayım, ne de, onlar, bana karışsınlar!» dedi.

Hz. Hüseyin, Ömer b. Sa´d ile üç veya dört kerre buluşup konuştular.[1]

Ömer b. Sa´d´ın İhnâ Ziyad´a Durumu Yazîliası:

Ömer b. Sa´d, Hz. Hüseyin ile görüştükten sonra, durumu, îbn-i Ziyad´a bir yazı ile bildirdi ve yazısında söyle dedi:

«îmdi, hiç şüphesiz, Allah, düşmanlık ateşini söndürdü. Sözü, bir araya getirdi. Ümmetin işini düzeltti.

îşte, Hüseyin; gelmiş olduğu yere döneceği, yahut cihad için Müslüman serhadlerinden göndermeyi uygun göreceğiniz bir serhadde Müslümanlardan bir ferd olarak kendi başına cihadla meşgul olacağı, yahut Mü´mfcıler Emîri Yezid´e gidip elini, eline koyarak aralarındaki meseleyi onun hail etmesini istiyeceği hakkında bana söz verdi.

Bunda, sizin için hoşnutluk, ümmet için de, iyilik var!»

îbn-i Ziyad, Ömer b. Sa´d´in yazısını okuyunca «Bu, kavmına şefkatli olaa valiye öğüt verici kişinin yazısıdır.

Evet! Ben de, kabul ettim!» dedi. [2]

Şimr´in, îbn_i Ziyad´ı Kışkırtması:

Şimr b. Zilcevşen, ayağa kalkarak «O, gelip senin yanı başındaki toprağına konmuş, iken, sen, onun dileklerini kabul mü edeceksin?!

Vallahi, o, senin eline, elini koyup bey´at etmeden memleketinden ayrılacak olursa, onlar kuvvet ve kudrette önde gelir, sen de, za´f ve aczde önde gelmiş olursun.

O, bu duruma düştükten sonra, ona imkân ve meydan verme!

O, şimdi za´f ve ümitsizlik içindedir. Kendisi ve Eshabı, senin hükmüne boyun eğmelidir. Boyun eğince de, onu ve Eshabını, cezalandırırsan, cezalandırmağa yetkili sindir. Cezalandırmaz, bağışlarsan, bu da, senin elindedir.

Vallahi, bana gelen habere göre: Hüseyin, Ömer b. Sa´d ile iki taraf karargâhı arasında bütün gece oturup konuşuyormuş!» dedi.

îbn-i Ziyad «Evet! Ben de senin re´yin
İbn-i Ziyad´m, Hz. Hüseyin Hakkında Ömer b. Sa´d´e Verdiği Son Emir:

İbn-i Ziyad, Ömer b. Sa´d´e yazdığı son yazısında şöyle dedi:

«imdi, ben, seni, Hüseyin´e; ne onunla çarpışmaktan kaçmasın, ne onun işini uzatıp durasm, ne selâmet ve bekasını dileyesin, tne de, benim katımda oturup şefaatçisi ve kayırıcısı olasın diye gönderdim!

Bak! Hüseyin ve Eshabı, hükmüme boyun eğer ve teslim olurlarsa, onu ve Eshabmı acele bana yolla!

Şâyed, kabule yanaşmazlarsa, üzerlerine yürü, onları, öldür! Ölülerinin azalarım kes biç!

Çümki, onlar, bunu hak etmişlerdir.

Hüseyin, öldürülürse, onun göğsünü ve arkasını atlara çiğnet!

Çünki, o, âsidir ve şakidir!

Zamanımda, ölümünden sonra, bana ondan daha zararlı olan bir şey yoktur! Fakat, onu öldüreceğim! diye söz vermişimdir! Onu, yerine getireceğim!

Sen de, onun hakkımdaki emrimizi yerine getirirsen, emri dinleyen ve. ona boyun eğenlerin mükâfatile seni mükâfatlandırırız!

Eğer, bunu yapmaktan kaçınırsan, işimizden, leşkerlerimiz arasından ayrıl. Şimr b. Zilcevşen´Ie leşkerler arasından çekil! Biz, ona (Şimr´e) işimizi buyurmuşuzdur!»[4]

İbn.i Ziyad´ın Şimr´e Direktifi:

İbn-i Ziyad, Şimr b. Zilcevşen´i çağırdı. «Bu yazıyı, Ömer b. Sa´d´e götür. Hükmüme boyun eğmelerini Hüseyin ve Eshabına teklif etsin.

Eğer, bunu yaparlarsa, onları, acele bana göndersin. Emrime boyun eğmekten kaçınırlarsa, onlarla çarpışsın.

Ömer, bu emrimi yerine getirirse, sen, onu, âmir olarak dinle ve emirlerine boyum eğ!

Eğer, o, emrimi yerine getirmekten kaçınırsa, onlarla, sen çarpış. Leş-kerin başı sensin!

Ömer´in de, üzerine sıçrayıp boynunu vur, başını bana gönder!» dedi. [5]

İbn-i Ziyad´ın Kabul Edilmiyen Emânı:

Şimr, ibn-i Ziyad´dan direktifi ve Ömer´e yazılan yazıyı alıp ayağa kalktığı zaman; Hz. Hüseyin´in kardeşleri Abbas, Abdullah, Cafer ve Osman´ın anneleri Ummüîbenîn´in yeğeni Abdullah orada bulunuyordu.

Abdullah, İbn-i Ziyad´a «Allah, valiye iyilikler versin! Kız kardeşimizin oğulları, Hüseyinle birlikte bulunuyorlar. Eğer, onlar için bir emân yazılmasını uygun görürsen, yaz!» dedi.

İbn-i Ziyad «Olur!» deyip kâtibe emr etti. Onlar için bir emân yazıldı. Abdullah, onu, âzadlısı Küzman ile onlara gönderdi.

Kurman, Kerbelâ´ya gelip onları çağırttı. Onlara «Bu emânı, size, dayınız gönderdi!» dedi.

Gençler «Dayımıza selâm söyle! Ona.de ki: (Sizin emânınız, bize gerekmez!

Allah´ın emânı, bize, Sümeyye´min oğlunun emanından daha hayırlıdır!) [6]

Şimr´le Ömer b. Sa´d Arasında Geçen Konuşma:

Şimr b. Zilc.evşen, îbn-i Ziyad´ın yazısını Ömer b. Sa´d´e verdi.

Ömer b. Sa´d, yazıyı okuyunca «Vay Allah senin cezanı versin, seni, evine kavuşturmasın! Sen, bana ne kötü haber getirdin!

Vallahi, oma yazmış olduğum şeyi senin de, beğenip kabul edeceğini sanıyordum.

Sen, işimizi bozdun, karıştırdın! Biz, sulh ve müsâlemet ummuştuk.

Vallahi, Hüseyin, teslim olmaz, boyun eğmez! Kişi, babasından olur, babasına çeker!» dedi.

§imr «Bana haber ver; sen, şimdi, ne yapacaksın? Valinin emrini yerine getirecek misin, onun düşmanını öldürecek misin?

Bunu yapmayacaksan, benimle leşker ve ordugâh arasından çekil!» dedi.

Ömer b. Sa´d «Hayır! Çekilip yerimi sana vermek, sana ikram etmek yok! Bunu, ben idare edeceğim!» dedi.

Şimr «Ben de, yanında bulunayım mı?» diye sordu.

Ömer b. Sa´d «Sen, piyadelerin başında bulun!» dedi. [7]

Ölmek Var, Boyun Eğmek Yok

Ömer b. Sa´d, İbn-i Ziyad´ın yazısını, adamlarından birisile Hz. Hüseyin´e gönderdi. [8]

Hz. Hüseyin «Ben mi Mercâne´nin oğlunun hükmüne boyun eğeceğim?! Vallahi, ben, bunu, hiç bir zaman yapmam! [9] Onun bu teklifini hiç bir zaman kabul etmem.

Bu yolda şu ölümden daha ötesi var mı? Öyle ise, hoş geldi, safa geldi ölüm!» dedi.[10]

Bütün Kumandanların ve Halkın Kerbelâ´da Toplanması:

Ömer b. Sa´d, Hz. Hüseyin´in, yapılan teklifi red ettiğini îbn-i Ziyad´a yazıp bildirdi .

İbn-i Ziyad, kızdı. Bütün adamlarım yanma alıp Küfe´nin yakınında, Şam tarafında bulunan Nuhayla´ya gitti.

Husayn b. Nümeyr´i, Haccar b. Ebcer´i, Şebes b. Rib´i´yi, Şimr b. Zil-cevşen´i Ömer b. Sa´d´e yardımcı olmak üzere gönderdi.

Şebes b. Rib´i, hastalığını ileri sürerek Kerbelâ´ya gitmek istemedi.

İbn-i Ziyad «Sen, hastalığını bahane mi ediyorsun Eğer, bizim itâatı-mızda isen, düşmanlarımızla çarpışmağa git!» dedi.

Şebes, îbh-i Ziyad´dan bu sözü işitince, hazırlanıp Kerbelâ´ya gitti.

Haris b. Yezîd, b. Rüveym de, aynı şekilde hastalığını ileri sürüp gitmek istemedi ise de, Şebes gibi gitmek zorunda kaldı.

îbn-i Ziyad, herkesi, Hz. Hüseyin´le çarpışmak için Kerbelâ´da topladı. [11]

Kürelilere bu yolda bol bol mal verdi. [12]

Küfelilerden, Hz. Hüseyin´le çarpışmaktan hoşlanmayan, kaçınan, geri duran pek az kimselerden başka Küfe´de kalan olmadı, hepsi Kerbelâ´ya gitti.

îbn-i Ziyad, Süveyd b. Abdurrahman-ül Minkarî´yi süvarilerle Küfe´ye gönderdi.

Küfe´de dolaşarak, geri kalanlardan kimi bulursa, getirmesini ona emr etti.

Süveyd, Küfe kabileleri arasında dolaşırken Şamlılardan bir adam buldu ki Küfe´ye miras almak için gelmişti. Adamı yakalayıp İbn-i Ziyad´a gönderdi.

İbn-i Ziyad, emr etti. Adamın boynu vuruldu.

Küfe halkı, bunu görünce, Kerbelâ´ya döküldüler! [13]

îbfl-i Ziyad, Hz. Hüseyin´in yanına gizlice gitmek istiyenlere mâni olmak üzre Köprüyü de, tutturdu. [14]

Ömer b. Sa´d´in, Ordusuna Hazır ol! Enirini Vermesi:

SaîJb. Ubeyde der ki «Biz, Ömer b. Sa´d ile su başında su içtiğimiz sırada, bir adam geldi. Ömer b. Sa´d´e (Sana, îbn-i Ziyad, Cüveyriye b. Bedr-üt Temimî´yi gönderdi. Eğer, Hüseyin ve Eshabile çarpışmaktan kaçınırsan, boynunun vurulmasını ona emr etti!) dedi.

Ömer, bunu işitince, hemen atına sıçrayıp bindi. Sonra, silahlarını getirtti ve kuşandı.» [15]

Hz. Hüseyin´le yanındakilere karşı bölüklere ayrılmaları için birlik kumandanlarına seslendi.

Muharrem ayının dokuzuncu Perşenbe günü, Cuma gecesi çarpışmak için hazırlandılar. [16]

Şimr´in Himaye Teklifini, Abbas, Cafetr ve Osman´ın Red Etmeleri:

Şimr b. Zilcevşen, Hz. Hüseyin´in Eshabmın yadına doğru vardı. «Kız kardeşimizin oğulları nerededir?» diye sordu,.

Hz. Ali´nin oğullan Abbas, Cafer ve Osman, Şimr´in yanına varıp «Bizi ne için çağırdın, bizden ne istiyorsun?» dediler.

Şimr «Ey kız kardeşimin oğullan! Sizlere emâaı verilmiştir!» dedi.

Bu yiğitler «Sana da, senin emânına da, Allah, lanet etsin!

Sen, bizim gerçekten dayımız olsaydın, bize emân verir de, Resûlullâh´ın oğluna emân vermemejilik edermiydin?» dediler. Şimr´in emân ve himâyesi-ni red ettiler.[17]

Küfe Leşkerinin Harekete Geçmesi

Ömer b. Sa´d «Ey Allah´ın Süvarileri! Hayvanlarınıza bininiz!» diye seslendi.

Süvariler, hayvanlarına bindiler.

İkindi namazından sonra Hz. Hüseyin ve Eshabma doğru ilerlediler.

Hz. Hüseyin, çadırının Önüne oturmuş, dizlerini dikmiş, kılıcını dizlerinin altından geçirerek iki ellerini kavuşturmug, başını, dizlerinin üzerine doğru eğmiş, uyukluyordu.

Hz. Hüseyin´in yakınında bulunan kız kardeşi Hz. Zeyneb, bir ses işitti. «Ey kardeşim! Yaklaşan sesleri işitmiyor musun?» dedi.

Hz. Hüseyin, başını kaldırdı. «Resûlullâh Aleyhisselâmı rü´yada gördüm. Bana! (Sen, bize dönecek, geleceksin!) buyurdu» dedi.

Hz. Zeyneb «Vay bizim başımıza gelenlere!» diyerek ellerini yüzüne vurmağa başlayınca, Hz. Hüseyin «Size, âh, vâh etmek yaraşmaz! Ey kardeş-ciğim! Sus! Rahman olan Allah, sizi rahmetile esirger!» dedi.

Abbas b. Ali, Hz. Hüseyin´e «Kardeşim! Küfe leşkeri sana doğru geliyor!» dedi.

Hz. Hüseyin, doğrulup kalktı. «Ey Abbas! Atıma bin, §u leşkere doğru var. Onlara: (Maksadınız nedir? Ne istiyorsunuz?) de! Bize doğru ne için geldiklerini kendilerinden sor!» dedi.

Abbas, içlerinde Züheyr b. Kayn ve Habib b. Müzahir bulunan yirmi atlı ile onlara karşı vardı.

«Maksadınız nedir? Ne istiyorsunuz?» diye sordu.

«Hükmüne boyun eğmenizi size teklif etmemiz, kabul etmediğiniz takdirde, üzerinize yürümemiz için validen emir geldi bize!» dediler.

Abbas b. Ali «Acele etmeyiniz! Ebu Abdullah´ın yanma dönüp, söylediğiniz şeyleri kendisine arz edeyim!» dedi.

Durdular. Sonra da «Git, onun yanma var. Bunu, kendisine bildirdikten sonra bizim yanımıza gel. Ne söylediğini bize bildir!» dediler.

Abbas b. Ali, koşarak Hz. Hüseyin´in yanına geldi ve durumu, Ona bildirdi.[18]

Züheyr b. Kayn´ın, Küfelilere Hitabı:

Hz. Hüseyin´in Eshabı, Hz. Hüseyin´in başına toplanıp Küfeliler hakkında konuşmağa başladılar.

Habîb b. Müzahir, Züheyr b. Kayn´a «İstersen, Küfelilerle bir konuş, onlara istediğini söyle!» dedi.

Züheyr, Habîb´e «Buna, önce, sen başla. Onlarla ilk konuşan, sen ol!» dedi.

Bunun üzerine, Habîb b. Müzahir, Küfelilere «Vallahi, yarın sabah, Peygamber Aleyhisselâmın zürriyetini, torunlarını ve amuca çocuklarını öldürmek için onların üzerlerine gelen, yürüyen bir kavm, Allah katında ne kötüdür!

Halbuki, şu şehir halkı, seherlerde uyanık bulunur, ibâdet ve tâata koyulur, Allah´ı çok çok zikr eder dururlardı!» dedi.

Mektup gönderip Hz. Hüseyin´i Küfe´ye davet edenlerden Azre b. Kays, Habîb´e «Sen, nefsini, gücün yettiği kadar temize çıkardın, övdün!» dedi.

Züheyr b. Kayn, Azre´ye «Ey Azre! Allah, hiç şüphesiz, Hüseyin´i temizlemiş ve doğru yola erdirmiştir. Sen, Allah´tan kork ey Azre! Ben, sana hayırlı öğüt vericilerdenim.

Allah aşkına ey Azre! Temiz, pâk canların öldürülmesinde dalâlet ehli olanlara, bari sen yardımcı olma!» dedi.

Azre «Ey Züheyr! Sen, bizim yanımızda iken, şu Ehl-i Beyt´e Tarafdar olanlardan değildin. Ancak, Osman tarafdarı idim!?» dedi.

Züheyr «Sen, benim şu durduğum yerde onlardan olduğumu istidlal ve isbata kadir olabilir misin?

Vallahi, ben, (Senin gibi) Ona (Hz. Hüseyin´e) hiç bir zaman (Gel!.) diye bir yazı yazmadım. Ona, hiç bir zaman, senin gibi (Gel!) diye bir Elçi de, göndermedim.

Ben, ona, hiç bir zaman senin gibi (Yardım edeceğim!) diye bir va´dde de, bulunmadım.

Fakat, yol, aramızı birleştirdi. Bizi, bir araya getirdi.

Onu görünce, Resûlullâh Aleyhisselâmı ve Hüseyin´in, Onun yanındaki mevkiini düşündüm.

Düşmanlarının ve sizin cemaatınızın, Onun üzerine yürüyeceklerini anladım.

Ona yardım etmeyi ve Onun Eshabı arasında bulunmayı, Allah´ın haklarından ve Resulünün haklarından gayb ettiğiniz hakları korumak için kenr dimi Onun yanında bulundurmayı uygun gördüm!» dedi.[19]

Çarpışmanın Ertesi Sabaha Bıraktırılması:

Abbas b. Ali, koşarak Küfelüerin yanma vardı ve «Ey bizim üzerimize yürümek istiyen insan yığını! Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali, bu işi düşünmek üzre, bu akşam sizin, geri dönmenizi istiyor!

Eğer, sizinle Onun arasındaki iş hakkında bir konuşma olmazsa, inşâal-iâh sabaha çıktığımızda buluşuruz.

(Eğer, istediğiniz, pazarlık ettiğiniz işi kabul edersek, yanmıza geliriz. İsteğinizi hoş bulmaz, kabul etmezsek, red ederiz!) diyor» dedi.

Abbas b. Ali, bu gece, böylece Küfelileri, Hz. Hüseyin´in üzerinden geri çevirmekle, Onun vereceği emri verdirmek, Ev halkına yapacağı vasiyetini yaptırmak imkânını sağlamak İstemişti.

Abbas b. Ali, onların yanına bu haberle varınca, Ömer b. Sa´d «Ey Şimr! Bu hususta senin görüşün nedir?» diye sordu.

Şimr «Senin bu husustaki görüşünnedir? Sen, Emir ve Başkumandansın. Görüş de, senim görüşündür!» dedi.

Ömer b. Sa´d «Ben, böyle olmamayı isterdim» dedikten sonra, halka yöneldi ve «Sizler ne düşünüyorsunuz? Sizin bu husustaki görüşünüz nedir?» diye sordu.

Amr b. Haccac «Sübhânallâh! Vallahi, bunların yerinde (üzerlerine yürüyeceğin âsi) Deylem halkı olsalar ve sonra da, şu yerde senden bir dilekte bulunsalardı, sen, onların dileklerini kabul etmek isterdin!» dedi.

Kays b. Eş´as «Vallahi, onlar, yarın sabahleyin seninle çarpışmağa kalkıncaya kadar ne isterlerse, kabul etmelisin!» dedi .

Ömer b. Sa´d «Vallahi, çarpışma yapacaklarını bilseydim, onları, akşama bile yeciktirmez, bırakmazdım!» dedi.

Abbas b. Ali; Ömer b. Sa´d´e yapacağı teklifleri yapıp Hz. Hüseyin´in yanına gelince, Hz. Hüseyin «Onların yanına tekerar dön! Ömer, onları akşamleyin üzerimize yürümekten çekip yarın sabaha kadar geciktirmeğe ka-dirse, geciktirsin. Bu da, gece Rabbımıza namaz kılmamız, düa etmemiz, Onun mağfiretini dilememiz içindir.

Ömer; benim, Allah´a ibâdeti, Onun Kitabını okumayı, Ona çok düa ve istiğfarda bulunmayı sevdiğimi bilir!» dedi.[20]

Hz. Hüseyin´in, Eshabına Hitaben Yaptığı Konuşma ve Onlara Bir Teklifi:

Hz. Hüseyin´in oğlu Aliyy-ül Asgar (Zeyn-el-âbidîn) der ki «Ömer b. Sa´d tarafından gönderilen Elçi, bize geldi. Sesi, işitilecek gibi bir yerde dikilip (Biz, sizi yarın sabaha bıraktık. Eğer, teslim olur, boyun eğerseniz, sizi alıp valimiz İbn-i Ziyad´a götüreceğiz.

Eğer, teslim olmaktan kaçınırsanız, sizi bırakıcı değiliz!) diyerek seslendi.

Ömer b. Sa´d, böyle, çarpışmaktan geri durunca, Babam Hüseyin, Eshabım topladı.

Bu, akşama yakın bir sırada idi.

Ben, onların konuşmalarım işitecek kadar yakınlarında bulunuyordum ve hasta idim. Babamın, Eshabına söylediklerinin hepsini işittim.

Babam; şanı yüce olan Allah´a, senanın en güzelile senada bulunduktan ve Ona, bollukta ve darlıkta hamd ettikten sonra, Onun: (Ey Allah´ım! Bizi, Peygamberlikle, bize Kur´ân-ı Kerîm´i öğretmekle, bizi, dinde, dini ilimlerde Fakîh, derin bilgili ve anlayışlı kılmakla, bize, hakkı işitecek kulaklar, hakkı görecek gözler, hakkı duyacak kalbler vermekle ve bizi, müşriklerden yapmamakla şereflendirdiğinden dolayı Sana hamd ederim!

İmdi, benim Eshabımdan daha ileri, daha hayırlı bir Eshab; benim Ehl-i Beytimden de, daha iyi, daha saygılı bir Ehl-i Beyt bilmiyorum!

Allah, sizin hepinizi, benden dolayı hayırla mükâfatlandırsın!

İyi biliniz ki; ben, yarınki günümüzün sabahında şanların, bize muhakkak saldıracaklarını ve düşmanlıklarını yapacaklarını sanıyorum!

Benim, hakkınızdaki görüşüm ve kararım şudur:

Hepiniz, beni bırakıp gidiniz! Benden dolayı sizi bağlayan bir ahd, size bir vebal yoktur!

Bu gece karanlığı sizi bürüyünce, geceyi deve edininiz, geceden faydalanarak birer tarafa savuşup gidiniz!) dediğini işittim.»

Dalıhâk b. Abdullah ile Mâlik b. Nîıdr-ul Erhabi, Hz. Hüseyin´in yanma geldiler. Selâm verip oturdular. Hz. Hüseyin, onların selâmlarını aldı ve kendilerine «Hoş geldiniz!» dedi.

Ne için geldiklerini sordu.

«Sana selâm verelim; Senin için Allah´dan afiyet ve selâmet dileyelim, Sana verilen sözü konuşalım, Küfelilerin haberini, Seninle çarpışmak için toplandıklarını Sana bildirelim ve Seninle konuşalım diye geldik!» dediler.

«Allah, bana yeter. Ne güzel Vekildir O!

Sizi, bana yardım etmekten alıkoyan nedir?» dedi.

Mâlik b. Nadr «Benim üzerimde borç ve geçinılerile mükellef bulunduğum çoluk çocuk var!» dedi. [21]

Hz. Hüseyin «Üzerinde borç olan, yanımda çarpışmasın!» dedi. [22]

Mâlik b. Nadr «Sen, yanından ayrılıp gitmemi bana helâl ettiğinde, ben, Seninle birlikte çarpışmak imkânını bulamayacak, Sana faydalı olamayacak, düşmanların tecavüzlerini Senden def edemeyeceğim demektir, bu, nasıl olur?» dedi.

Hz. Hüseyin «Senin hakkında helâldir.

Gece olup şu gece sizi bürüyünce, onu, deve edininiz, ondan faydalanınız. Sizden her bir adam, Ehl-i Beyt´imden birinin elini tutup ? Ailâh, darlıktan kurtariûcaya kadar ?´ köylerinize, şehirlerinize doğru dağılıp gidiniz.

Bu kavra, ancak beni isterler. Onlar, beai ele geçirip öldürecek olurlarsa, benden başkasını istemeleri, aramaları havadan ibarettir!» dedi.[23]

Hz. Hüseyin´in Teklifine Verilen Cevaplar:

Hz. Hüseyin´in kardeşleri, oğulları, kardeşinin oğulları ve Abdullah b. Cafer´in oğullan «Biz, Senden sonraya kalıp ta, ne yapacağa?

Allah, bize, hiç bir zaman, ounu. göstermesin!» dediler.

Bu sözü, onlardan ilk söyleyen, Abbas b Ali idi. Sonra da, o birleri, böyle söylediler.

Hz Hüseyin «Ey Akil oğulları! Size. Müslim´in öldürülmesi yeter! Gidi niz. size izin verdim!» dedi.

Akîl oğulları «Biz, Seni burada bırakıp ta, halka: (Biz, Büyüğümüzü, Efendimizi. Amucaların hayırlısı olan Amucalarımızın oğullarım bırakıp geldik! Onlarla birlikte ok atmadık, onlarla birlikte mızrak saplamadık, onlarla birlikte kılıç sallamadık. Onların ne yaptıklarını bilmiyoruz mu diyeceğiz?!

Hayır! Vallahi, biz, bunu yapamayız!

Fakat, bizim yapacağımız: canlarımızı, mallarımızı, çoluk ve çocuklarımızı Sana feda etmek, Seni, geldiğin yere götürünceye kadar, Senin yanında çarpışmaktır!

Senden sonra yaşamanın, Allah, belâsını versin!» dediler.

Müslim b. Avsece ayağa kalktı ve «Biz mi Seni bırakıp,. Senin yanından ayrılıp gideceğiz?!

Biz, Senin hakkını edâ etmeyip te, Allah katında ne özür beyan edeceğiz?

Vallahi, mızrağımı onların göğüslerinde kırmadıkca, kılıcımı iki elimle kavrayıp onları kılıcımla kesip biçmedikce, Senden- ayrılmam!

Yanımda silah kalmayacak olursa, onlara taş atarak Senin yanında ve Seninle birlikte ölünceye kadar çarpışırım!» dedi.

Sa´d b. Abdullâh-ul Hanefî «Vallahi, Senin hakkında AUâh ve Resûlullâh (Biz, Onu, koruduk!) diye gaibden bildirmedikçe, Seni yalnız bırakmayız ve Senin yanından ayrılmayız!

Vallahi, öldürüleceğimi, sonra, diriltileceğimi, sonra, diri olarak yakılıp eritileceğimi ve bunun, bana yetmiş kerre yapılacağını da, bilsem, Senin yanında ölümüme kavuşuncaya kadar, Senden ayrılmam!

Ben, bunu nasıl yapabilirim ki o, ancak bir kerre ölmekten ibarettir. Bunda bitmez, tükenmez, temelli bir şeref vardır!» dedi.

Züheyr b. Kayn «Vallahi, ben, şu öldürülmeyi, Senden ve Senin Ehl-i Beyt´inden olan şu gençlerden Allah´ın kaldırması, gidermesi için, bu uğurda öldürülmemi, sonra diriltilmemi, sonra öldürülmemi, hattâ bin kerre öldürülmemi arzu ederdim!» dedi.

Hz. Hüseyin´in Eshabından bir topluluk ta, bu mevzuda birbirlerinkine benzeyen konuşmalar yaptılar ve «Vallahi, biz, Senden ayrılmayacağız. Canlarımızı Senin uğrunda feda edeceğiz! Seni, önünde göğüslerimiz ve yüzlerimizle koruyacağız!» dediler..[24]

Hz. Hüseyin´in, Hz. Zeyneb´i Teselli Etmesi ve Savaş İçin Tedbir Alması ve Hazırlanması:

Hz., Hüseyin´in hasta olan oğlu Ali der ki «Yatsu vakti oturuyordum. Halam Zeyneb de yanımda bulunuyor, hastalığıma bakıyordu. Babam, yanımdan ayrılıp kendi çadırındaki Esbabının yanına gitti. Ebû Zerr-ül Gifârî´nin tedlısı Huveyy de, yanında idi. Huveyy, kılıcını biliyor ve eğrisini doğrultuyordu.

Babam:

(Ey Zaman! Üf! Bıktım senin arkadaşlığından!

Senin nice sabah ve akşamlarına sahip ve talip olanlar, ölmüş gitmişlerdir.

Zâten, Zaman, iyi ve salih kişileri tüketmeğe doymaz.

îşler, ancak Celîl olan Allah´a rücu eder.

Her danlı, Âhiret yoluna çvkılir, gider!) diyordu.

Bunu, iki, üç kerre tekrarlayınca, babamın, bununla, ne demek istediğini anladım. Hıçkırmağa bağladım, göz yaşlarımı tuttum, salmayıp susmayı tercih ettim. Üzerimize bir belânın gelip çattığını anladım.

Halam Zeyneb de, benim işittiklerimi işitmişti. Kadınlar, yufka yürekli, sabırsız olur, üzüntülerini içlerinde tutamazlar, üstlerini, başlarını çeker, yırtar, açarlar.

Halam (Eyvah! Gayb oldu o!

Ne olur ölüm! Beni öldür de, bu gün, hayatıma son ver! Anam Fâtima, babam Ali, kardeşim Hasan., hepsi öldüler! Geriye, artanlar, artıklar kaldı!) diyordu.

Babam Hüseyin, ona baktı. (Ey kardeşim! Şeytan, senin usluluğunu gidermesin!) dedi.

Halam (Babam, Anam Sana kurban olsun ey Ebû Abdullah! Ben, kendimi Sana feda etmek istiyorum!) dedi. Tasaları, geri geldi, gözleri yaşla doldu.

Babam, ona (Geceleyin bağırıp çağırmayı bıraksan da, biraz yatıp uyusan olmaz mı?) dedi.

Halam (Yazık oiau bana! Demek. Sen. gasb olundun gittin? Bu. benim kal bimi yaraladı Çok ağır ve çetin geldi bana!) diyerek ellerini yüzüne vurmağa, üstünü, başını yırtmağa başladı. En sonunda bayılıp arkası üzerine yıkıldı.

~ Babam Hüseyin, onun yanına vardı. Yüzüne su serpti. Ayılıhca, ona (Ey kardeşim! Âllâh´dan kork! Sen, Allah´ın öğrettiği şekilde musibete katlan: innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn de!

îyi bil kî: yer yüzü halkı hep Ölürler, gök halkı kalırlar. Yeri, kudretile yaratan, yarattıklarım, öldükten sonra dirilten, bir ve tek olan Allah´ın zâtından başka her şey yok olucudur.

Babam, benden hayırlı idi. Annem de, benden hayırlı idi. Kardeşim de, benden hayırlı idi.

Benim için de, onlar için de, ve her Müslüman için de, Resûlullâh, güzel bir örnektir!) diyerek ona, böyle ve buna benzer daha başka sözlerle sabır tavsiye ettikten sonra (Ey kardeşim! Sana and veriyorum. Yeminimden çekin de, ben öldüğüm zaman, benim için üstünü başını yırtma, yüzünü tırmalama! Benini´için âh! Vah! etmeyi, helak olmayı bırak!) dedi. Onu getirip yanıma oturttu. Kendisi, Eshabmun yanma gitti. Çadırlarım birbirlerine, yaklaştırmalarını, çadır iplerini birbirlerine geçirip dolaştırmalarını, çadırlar arasında, düşmanlarım tek yönden karşılayacak şekilde çıkış kapısı bırakmalarını onlara emr etti.» [25]

Çadırların arkalarına çukurlar, hendekler kazılıp içlerine bol miktarda odun, kamış doldurulması, gerektiğinde tutuşturularak arkadan gelinip girilmez hale getirilmesi, düşmana karşı çadırların önünde bulunulması da, Hz. Hüseyin´in, Eshabına verdiği emirler arasında idi. [26]

Kerbelâ´da Son Gecede Bîr Küfeli İle Yapılan Münâkaşa:

Dahhâk b. Abdullâh-ul Mışrakî der ki «Gece olunca, Hüseyin ve Eshabı, bütün gece namaz, istiğfar, Allah´a düa ve niyazla meşgul oldular.

Küfelilerin bizi gözetmekle vazifelendirilen süvarilerile karşılaştık.

O sırada, Hüseyin de: (O küfr edenler, kendilerine zaman ve meydan vermemizi, kendileri için, sakın, hayırlı sanmasınlar.

Onlara fırsat /erişimiz, ancak, günahlarım artırmaları içindir.

Onlara fırsat verişimiz, ancak, günahlarını artırmaları içindir. Onlara, hor ve hakir edici bir azap vardır. Allah, Mü´minlerİ, üzerinde bulunduğunuz şu halde bırakacak değildir.

Nihayet, murdarı, temizden ayıracaktır. (ÂI-i tmran: 178-179) âyetlerini okuyordu.;

Bizi gözetleyen süvarilerden, bunu işiten bir adam (Kabe´nin Rabb´ına and olsun ki: biz, temiz olanlardanız ve sizlerden ayrılmışızdır!) dedi.

Ben, onun, kim olduğunu tanıdım. Arkadaşım Büreyr b. Hudayr´a (kimdir bu, bilirmisin?) dedim.

Büreyr (Hayır! Bilmiyorum!) dedi.

(Bu, Ebû Harb-üs Sebiî Abdullah b. Şehr´dir. Üzerine geleni boşa giderir. Eşrafdandır. Cesaretli ve atılgandır.

Saîd b. Kays, onu, arada sırada, işlediği suçlardan dolayı haps ederdi) dedim.

Büreyr b. Hudayr, ona (Ey fâsık!´Allah, seni mi temiz olanlardan yapacak?) diyerek çıkıştı.

Ebû Harp (Sen, kimsin?) diye sordu. Büreyr (Ben, Büreyr b. Hudayr´ım!) dedi.

Ebû Harp (Sen, vallahi, helak olacaksın! İnnâ lillâhi ve inna ilgyhi râciun! diye taziye etmek bana düşecektir!

Sen, vallahi, helak olacaksın ey Büreyr!) dedi.

Büreyr (Ey Ebû Harp! Büyük günahlarından dolayı Allah´a tevbe etmen gerekmez mi?

Vallahi, temiz ve pâk oianlar, biziz biz! Siz ise, pis ve murdar olanlarsınız! Ben, buna şâhidîerden´im!) dedi.

Ben de Ebû Harb´e (Yazıklar olsun sana! Sen, kendin için faydalı olanı bilmez misin?

Allah, senin her husustaki görüşünün belâsını versin! Sen, sefih bir adamsın!) dedim.

Bunun üzerine, Ebû Harp, yanımızdan ayrılıp gitti. Bizi, geceleyin, süvarilerden Azre b. Kays gözetledi. Kendisi, süvari kumandam idi.»[27]

Ömer b. Sa´d´in, Ordusunu Harp Nizamına Koyması:

1- Ömer b. Sa´d, Küfe´nin Medineliler kabilesi halkının üzerine Abdullah b. Züheyr b. Süleym-ül Ezdî´yi,

2- Mezhic ve Esed kabileleri halkının üzerine Abdurrahman b. Eb! Sebret-ül Hanefî´yi,

3- Rebîa ve Kinde kabileleri halkı üzerine Kays b. Eş´as´i,

4- Temîm ve Hemedan kabileleri halkının üzerine Hürr b. Yezid´i kumandan tayin etti.

Hürr b. Yezid´den başka bunların hepsi, Hz. Hüseyin´in şehâdeti cinayetine katıldılar.

Hürr, onlardan ayrıldı ye Hz. Hüseyin´in yanında çarpışarak şehid oldu.

5- Sağ kol kumandanlığına Amr b. Haccac´ı,

6- Sol kol kumandanlığına Şimr b. Zilcevşen´i tayin etti.

7- Azre b. Kays-ül Ahmesî´yi süvarilerin başına geçirdi.

8- Şebes b. RîbTyi piyadelerin başına getirdi.

9- Sancağını, âzadlısı Züveyd´in eline verdi.

Ömer b. Sa´d; 10 Muharrem Cuma günü sabah namazını kıldıktan sonra Ieşkerini harekete geçirdi.[28]

Hz. Hüseyin´in, Eshabını Savaş Nizamına Koyması :

Hz. Hüseyin de Eshabile birlikte sabah namazını kıldıktan sonra Eshabını savaş nizamına koydu.

Yananda otuz iki atlı, kırk piyade vardı.

1. Züheyr b. Kayn´ı, sağ koldaki Eshabınm başına,

2. Habîb b. Muzâhir´i sol koldaki Eshabınm basma geçirdi.

3. Sancağım, Abbas b. Ali´ye verdi.

Küfelilerin, arkadan gelmeleri ihtimalini göz Önünde tutarak çatarların arkalarına odun ve kamış yığıp ateşlemelerini emr etmişti.

Yakılacak ateşler için, geceden çukurlar kazılmış, içlerine odun ve kamışlar doldurulmuş, bu suretle arkaları emniyet altına alınmış bulunuyordu.[29]

Hz. Hüseyin´in Ölüm Temizliği Yapması:

Küfeliler harekete geçmeğe hazırlandıkları sırada, Hz. Hüseyin, kendisi için bir çadır kurulmasını emr etti. Büyük bir çanak içinde misk getirildi. Sonra, çadırın içine girdi. Hamam otuyla temizlik yaptı.

Abdurrahman b. Abd-i Rabbih ile Büreyr b. Hudayr, çadırın kapısı önünde beklediler.

Abdurrahman ile Büreyr, omuz omuza bulunuyorlardı.

Bunlar, Hz. Hüseyin´den sonra, temizlik için çadırın içine koşuştular.

Büreyr, Abdurrahman´a şaka yaptı.

Abdurrahman, ona «Şakayı bırakalım! Vallahi, şu saatte bu şaka, bâtıl ve boş tir şeydir!» dedi.

Büreyr «Vallahi, kavmim bilirler ki: ben, ne gençlikte, ne de, olgunluğumda bâtıl, boş şeyi sevmemişimdir.

Fakat, vallahi, biz kavuşacağımız şeyle müjdelenmişiz, sevinçliyizdir.

Vallahi, bizimle Cennet nimetleri arasında ancak şu kavmin üzerimize kılıçlarile eğilmeleri vardır!

Ben, onların kılıçlarıyla üzerimize eğilivermeierini özlüyorum!» dedi.

Hz. Hüseyin, temizlenip çadırdan çıktıktan sonra bunlar da girip temizlik yaptılar.[30]

Hz. Hüseyin´in Allah´a Münâcâtı ve Küfelilere Son Hitabı :

Hz. Hüseyin, hayvanının üzerine bindi. Bir Mushaf getirtip ömüne yerleştirdi. -

Küfeli süvariler, Hz. Hüseyin´e doğru ilerlemeğe başlayınca, Hz. Hüseyin, ellerini göğe doğru kaldırdı ve:

«Ey Allah´ım! Her üzüntüde, sıkıntıda en sağlam güvencim, her darlıkta ümidim Sensin!

Hakkımdaki her işde benim en sağlam güvenç ve dayancım Sensin!

Senin indirdiğin musibetlerden, kalbe za´f verecek, tedbirler azalıp ye-tişmiyecek. dostlar, arkadaşlar bırakıp ayrılacak, düşmanlar sevinecek ne kadar musibet ve kederler varsa, ben, onların hepsinden şikâyetimi yalnız Sana arz eder, Sendea başkasından yüz çevirir, Seni ister ve Sana yönelirim!

Bütün darlıkta, tasalan kaldıracak, açacak Sensin! :

Her nimetin verici ve yönelticisi, her iyiliğin sahibi, her dilek ve isteğin en son varıp dayanacağı Sensin!» diyerek Allah´a düa etti.

Küfe leşkerleri, çadırlara yaklaştıkları zaman, çukurlara doldurulmuş bulunan odun ve kamışlar tutuşturulmuş, alev alev yanmakta idi.

Küfeli süvarilerden biri koşarak geldi. Çadırların arkalarında ateş ocaklarının alevlendiğini görür görmez hiç konuşmadan geri döndü. Avazının çıktığı kadar «Ey Hüseyin! Kıyamet gününden önce, dünyada Cehennem ateşini istemekte acele ettin!» diyerek bağırdı.

Hz. Hüseyin «Kimdir bu adam? Şlmr b. Zilcevşen´e benziyor?» dedi. «Evet! Allah, Sana iyilikler versin! Bu, odur!» dediler.

Hz, Hüseyin «Ey keçi çobanı olan kadın´ın oğlu! Cehennem ateşine yanmağa, sen, daha elverişli ve müstahıksın!» dedi.

Müslim b. Avsece «Ey Resûlullâh´ın oğlu! Sana kurban olayım! Ben. şuna bir ok atmayayım mı? Cebbarların büyüklerinden olan o fâsıka ok atmak fırsatı belki bir daha benim elime geçmez, düşmez!» dedi.

Hz. Hüseyin «Atma! Çünki, onlarla çarpışmayı, önce ben başlatmak islemiyorum!» dedi. ...

Hz. Hüseyin´in yanında Lâhık diye anılan atı bulunmakta ve ona oğlu Ali binmekte İdi.

Küfe leşkerleri yaklaşınca, Hz. Hüseyin, hayvanını istedi. Onun üzerine bindikten sonra en yüksek sesile, herkese duyuracak derecede seslendi:

«Ey insanlar! Sözlerimi dinleyiniz!

Sizin için, üzerime düşen vâz-u nasihat hakkını yerine getirinceye; yanı niza gelişimdeki mazeretimi size bildirinceye kadar bekleyiniz, üzerime yürümekte acele etmeyiniz.

Eğer mazeretimi kabul ve sözlerimi tasdik eder benim hakkımda insaf ve adaletle hüküm verirseniz, bununla Ahiret soâtfetine erersiniz ve benim üzerime yürümeğe de, yol bulmak sizin için mümkin olmaz!

Şâyed, mazeretimi kabul etmiyecelc hakkımda kendiliğinizden insaf ve adaletle hüküm veremiyecekseniz, .üz. Nuh´un, kavmma dediği gibi, ben de size) :

(Siz ve ortaklarınız toplanıp artık ne yapacağınızı kararlaştırmız. 0 suretle ki bu yapacağınız iş size. sonradan hiç bir tasa ve pişmanlık vermiş olmasın.

Yapacağınızı açıkça yapınız, gizlemeyiniz: Sonra da, hükmünüzü ba.ıa icra ediniz! Yûnus: 71) derim.

(Dedem Resûlullâh´ın, kavmına dediği gibi, ben de size) Hiç şüphesiz, benim velîm, benim yardımcım ve sahibim, 0 Kitabı indirmiş olan AIlâhMir ve O. bütün sâlîhlere de velilik ediyordur (Araf: 196) derim.» dedi.

Hz. Hüseyin´in bu sözlerini kız kardeşleri işitince, feryada ve ağlamağa başladılar Kızları da ağlayarak seslerini saldılar.

Hz. Hüseyin «tbn-i Abbas, haklı imiş. O, beni, kadınlarla yola çıkmaktan men etmişti.» dedikten sonra kardeşi Abbas b. Ali ile oğlu Ali´ye «Şimdi, onları susturunuz. And olsun ki: onlar, ağlamalarını çoğaltacaklardır!» dedi.

Abbas´Ia Ali, onların susmaları için yanlarına gittiler. .

Ağlamaları kesilince. Hz. Hüseyin, Allah´a hamd-ü sena ve Onu lâyık olduğu üzre zikr etti.

Muhammed Aleyhisselâma, Meleklere ve Peygamberlere salâtü selâm getirdi.

Dahhâk b. Abdullâh-ül Mışrakî der ki «Vallahi, ben, Ondan dinlediğim sözler kadar belâğatli sözler, ne Ondan Önce, ne de. Ondan sonra hiç bir konuşmacıdan dinlememişimdir.

Sonra, O, söze şöyle başladı:

(İmdi,1 benim nesebimi bir araştırınız, bakınız ki: ben, kimim? Sonra, vicdanınıza dönünüz de, onun kırgınlığım giderip kendinizden hoşnut etmeyi, düşününüz.

Hele bir düşününüz ki: beni öldürmek, haram ve mahfuz olan kanım dökmek, size helâl olur mu?

Ben, Peygamberiniz Aley his selâmın kızının oğlu değilmiyim?

Ben; Peygamberinizin Vasisi ve Amucasmın oğlu ki O, Allah´a iman ve

Resûlullâhı, Rabb´ından getirdikleri şeylerde tasdik edenlerin ilki idi, Onun oğlu değilmiyim?

Şehidler Seyyidi Hamza, benim babamın Amucası değilmidir? Çift k´anadh şehid Cafer, benim Amucam değilmidir? ?

Resûlullâh Aleyhisselâmın, banim ve kardeşim hakkındaki (Bunlar, Cennetlik gençlerin iki Seyyididir!) Hadîsi size erişmedi mi?

Vallahi; yalancıya ve yalancının ey halkına Allah´ın gazaplandığını ve bunda ihtilafa düşenleri hüsrana uğrattığını bilelidenberi ben, her hangi bir yalan söz söylemeğe niyet ve tenezzül etmemişimdir.

Eğer, söylediğim Hadîsde beni tasdik ediyorsanız, ki onun hak ve gerçek olduğunda şüphe yoktur, ne âlâ!

Yok, beni yalanlayor, bana inanmıyorsanız, bunu, kendilerinden soruo Öğrene bileceğiniz zatlar vardır aranızda.

Câbir b. Abdullâh-ul Ensârî´ye, yahut Ebû Saîd-ul Hudrî´ye, yahut Sehl b. Sa´d-üs Sâidî´ye, yahut Zeyd b. Erkam´a, yahut Enes b. Mâlik´e sorunu?.!

Onlar, Resûlullâh Aleyhisselâmın, benim ve kardeşim hakkındaki bu Hadîsini, kendisinden işittiklerini size haber vereceklerdir.

Benim hakkımdaki bu Hadîs de mi kanımı dökmekten sizi alıkoymayacak, size engel olmayacaktır?!» dedi.

Şimr-b. Zilcevşen «O, ancak, tek lehçe ile (Kureyş lehcesile) Kur´an ok´i-yarak Allah´a ibadet etmesini bilir! Ne söylediğini de, bilseydi!» diyerek mırıldandı.

Habîb b. Müzahir «Vallahi, ben, Onun yetmiş lehçe ile (yâni her lehcc ile) Kur´an okuyarak Allah´a ibadet ettiğini görüyorum!

Ben, şehâdet ederim ki: sen, Onun söylediklerini anlayamamakta doğru ve mazursun.

Çünki, gerçekleri anlamaman için, Allah, senin kalbini mühürlemiştir!» dedi.

Hz, Hüseyin, onlara hitaplarına devamla:

«Haydi, siz, bu Hadîs´in doğruluğunda şüphe ettiniz.

Benim, Peygamberinizin kızının oğlu olduğumda şüphe edebilir misiniz?

Vallahi, doğu ile batı arasında, sizlerden veya sizin başkalarınızdan. Peygamberin kızının oğlu olarak benden başkası yoktur.

Ben, hassatan, sizin Peygamberinizin kızının oğluyum!

Bana haber veriniz: Ben, sizlerden birisini öldürdüm de, o Ölüden dolayı mı?

Yahut, birinizi vurup yaraladım da, onun kısası için mi?

Yahut, her hangi birinizin malını yok ettim de, ondan dolayı mı beni bırakmayorsunuz?!

Siz, benden ne istiyorsunuz?» dedi.

küfeliler, tutulup kaldılar. Cevap veremediler.

Bunun üzerine, Hz. Hüseyin «Ey Şebes b. Rib´î! Ey Haccar b. Ebcer! Ey Kays b. Eş´as! Ey Yezîd b. Haris! Sizler, bana (Meyvalar, yetişti. Her taraf yeşillendi. Kuyuların suyu çoğaldı.

Senin için askerler, yardımcılar hazırlandı. Hemen gel!) diye yazı yakmadınız mı?) diyerek seslendi.

Onlar (Biz, böyle bir şey yapmadık!) dediler ve inkâr ettiler.

Hz. Hüseyin (Sübhânallâh! Evet, vallahi, sizler, bu işi yaptınız!) dedik ten sonra:

(Ey insanlar! Beni, istemiyorsanız, bırakınız yer yüzünde emin olan yerime gideyim?) dedi.

Kays b. Eş´as «San-, Amucanın oğlunun hükmüne boyun eğsen olmaz mı? Onlar, sana ancak arzu ettiğin iyiliği gösterecekler, sana, onlardan hoşa gitmiyecek bir şey erişmîyecektir.» dedi.

Hz. Hüseyin:

«Hayır! Vallahi, ben, onlara ne ellerimi zelil olarak teslim ederim, ne de kölelerin ikrarları gibi ütrarda bulunarak bey´at ederim!

Ey Allah´ın kulları! Ben, sizlere (Hz. Musa´nın dediği gibi) Şüphe yok ki ben, beni taşlamanızdan, benim de, Rabb´ım, sizin de Rabb´mız olan Allah´a sığındım. (Dühan: 20)

«Ben, Hisab Günü´ne inanmayan her kibirli insandan, benim de Rabb´ım, sizin de, Rabb´ınız olan Allah´a sığındım. (Mü´min: 27) diyorum!» dedi. [31]

Ömer b. Sa´d «Eğer, senin işin benim elimde olaydı, tekliflerini kabul ederdim.» dedi.

Hz. Hüseyin «Ey Ömer! İşleyeceğin günahın sana âid olacağını ve bugün, ondan dolayı sorguya çekileceğini hiç düşünmüyor musun?!

Ey Allah´ım! Iraklılar, beni aldattılar, bana hile ettiler. Kardeşime yaptıklarını, bana da, yaptılar. , .

Ey Allah´ım! Onların işlerini boz, dağıt! Hepsini birer birer topta, yok et!» dedi. [32]

Ömer b. Sa´d «Sefihlerden bir cemâat, benim, seni öldüreceğimi söylüyorlarmış!» dedi.

Hz. Hüseyin «Onlar, sefihler değil, halimlerdir.

Vallahi, sen de, benden pek az zaman sonra Irak buğdayını yiyememekle gözüm aydın olacaktır!» dedi. [33]

Hz. Ali´nin, Ömer b. Sa´d Hakkındaki Keşif ve Teşhisi :

îbn-i Sîrin´in bildirdiğine göre: Hz. Ali, yıllarca evvel, bir gün, Amer h. Sa´d´e «Sen, Cennet ile Cehennem arasında muhayyer bulunduğun bir mev ki´de durup Cehennemi tercih ettiğin zaman, halin nice olacaktır?» diyerek onun, Kerbelâ´daki tutum ve davranışını haber vermişti. [34]

Züheyr b. Kayn´m, Küfelileri Uyarması :

Küfeli leşkerîer arasında bulunmuş olan Kesîr b. Abdullâh-uş Şa´bî der ki:

Hüseyin´e doğru ilerlediğimiz sırada, Züheyr b. Kayn, uzun kuyruklu bir at üzerinde, silahlanmış olarak bize doğru geldi.

(Ey Küfeliler! Sizi, Allah´ın azâbile uyarır, korkuturum!

Müslüman kardeşini öğütlemesi ve uyarması, Müslüman üzerine düşen bir hakdır.

Bu an´a kadar hepimiz kardeşiz. Tek din, tek millet üzereyiz. Aramıza kılıç düşmesin!

Sizler, nasihata bizden daha ehliyetli ve elverişlisiniz. Araya kılıç düşer se, alâkalar kesilir; biz, ayrı bir ümmet oluruz, siz de, ayrı bir ümmet olur, gidersiniz.

Muhakkak ki: Allah, ne yapıyoruz görülsün diye bizi de sizi de. Peygamberi olan Muhammed Aieyhisselâmın zürriyetile mübtelâ kılmış, imtihan ediyordur.

Biz, sizi, Ona yardıma, Ibn-i Ziyad azgınını ise, bırakmağa davet ediyoruz.

Sizler; o ikisinin, îbn-i Ziyad´la babasının ancak kötü bir saltanat sürdürdüklerini: gözlerinizi çıkardıklarını, ellerinizi ve ayaklarınızı kestiklerini, cesedlerinizi kesip biçtiklerini ve sizleri hurma ağaçlarına yükseltip astıklarını, Hucr b. Adiy ve Eshabı, Hâni b. Urve ve benzerleri gibi hayırlılarınızı ve Kur´an ehli olanlarınızı öldürdüklerini gördünüz!» dedi.

Küfeliler, Züheyr´e söğdüler, îbn-i Ziyad´ı övdüler ve ona düa ettiler.

«Vallahi, senin adamını ve yanındakileri Öldürmedikce veya onu ve Es-habını vali İbn-i Ziyad´a götürüp teslim etmedikçe, ayrılmayacağız!» dediler.

Züheyr b. Kayn, onlara «Ey Allah´ın kulları! Fâtıma (Rd. A.) mn oğlu, sevgiye ve yardıma, Sümeyye´nin oğlundan daha lâyık ve müstahıktır.

Eğer, Onlara (Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt´ine) yardım etmeyecek iseniz, bari, onları öldürmekten Allah´a sığınınız!

Şu zat ile, Amucasmın oğlunun (Yezîd´in) arasına gerilmeyiniz. Yemin ederim ki: Yezîd, sizin itâatınızdan, Hüseyin´in öldürülmesinden başkasını ister ve bekler!» dedi.

Şimr b. Zilcevşen, Züheyr b. Kayn´a bir ok attı ve «Sus! Allah, seni sustursun! Uzun sözlerinle bizi bıktırdın artık!» dedi.

Züheyr b. Kayn; «Ben, sana hitap etmiyorum! Sen, hayvandan başka bir şey değilsin!

Vallahi, senin, Kitabullâh´dan iki âyeti bile doğru dürüst okuyabileceğini

sunmam!

Kıyamet gününde rezil ve rüsvay olacağını, inîetici azaba uğrayacağını sana müjdelerim!» dedi.

Şimr «Allah, seni de, senin adamını da, aynı zamanda kahr etsin!» dedi. Züheyr «Sen, beni ölümle mi korkutuyorsun?

Vallahi, ölümle bir arada bulunmak, sizinle temelli kalmaktan daha sevgili ve daha hayırlıdır!» dedikten sonra, Küfelilere döndü ve sesini yükselterek «Ey Allah´ın kullan! Şu Şeytan, değersiz herif ve benzerleri, sizi sakın dininizde aldatmasın!

Vallahi, Muhammed Aleyhisselâmın zürriyetinin ve Ehl-i Beyt´inin kanlarını döken, onların haremlerine saldıran. Onlara yardım edenleri Öldüren bir kavm, Muhammed Aleyhisselâm´ın şefâatına eremez!» dedi.

Hz. Hüseyin, ZÜheyr´e «Gel, artık! And olsun ki: Firavun Hanedanı, Mümin olaydı, kavmlarına öğüt verir, doğru yola davette onlara yeterlerdi.

Sen, şunlara öğüt verdin ve gerçekleri tebliğ ettin. Öğüt ve tebliğ fayda verirse, verir!» dedi. [35]

Hürr. b. Yezid´lıt Nedamet Duyması ve Hz. Hüseyin Tarafına Geçmesi :

Ömer b. Sa´d´le Simr b. Zilcevşen ve Husayn b. Nümeyr, Hz. Hüseyin´e îbn-i Ziyad´m emrini tebliğ için adam gönderdikleri zaman, süvari kumandam Hür b. Yezid de onların yanında bulunuyordu.

Hz. Hüseyin; Allah ve İslâmiyet adına and vererek kendisini Yezid´e göndermelerini isteyince, onlar «Hayır! Ancak, İbn-i Ziyad´m hükmüne boyun eğilerek teslim olunacaktır!» dediler.

Hürr «Şunlann, size yaptıkları teklifleri, siz, ne diye kabul etmiyorsunuz?!

Vallahi, bunu, Müşrik Türkler ve Deylemler, sizden dilemiş olsalardı, onların dileklerini red etmez ve kendilerine engel olmazdınız!?» dedi.

Hürr´ücı görüşünü benimsemekten kaçındılar ve «O, îbn-i Ziyad´m hükmüne boyun eğmedikce, olmaz!» dediler.

Ömer b. Sa´d, harekete geçeceği sırada Hürr, ona «Allah, sana iyilikler versin! Sen, bu zatla çarpışacak mısın?!» dedi. -

Ömer «Evet! Vallahi, onların başlarını Önlerine kolayca düşürecek bir çarpışma yapacağım!» dedi.

Hürr «Onun, size yapmış olduğu tekliflerden birisini ne diye kabul etmiyorsunuz?» diye sordu.

Ömer «Vallahi, bu iş, benim elimde olaydı, öyle yapardım. Fakat ne çare ki, senin valin bunu kabule yanaşmadı!»

Bunun üzerine, Hürr, Ömer b. Sa´d´in yanından ayrılıp halkın durduğu yerlerden bir yere geldi, durdu.

Hürr´ün yanında, kendi kabilesinden Kurre b. Kays bulunuyordu. Hürr, ona «Ey Kurre! Atım bu gün suladın mı?» diye sordu. Kurre «Hayır!» dedi.

Hürr «Onu, sulamak istemez, misin?» diye sordu.

Kurre b. Kays der ki «Hürr´ün çarpışmada bulunmamak ve bir tarafa çekilip gitmek istediğini zano. ettiğim ve atın üzerine binip bu işi yapacağından korktuğum için, sen, onu sulama. Kendim gidip sularım dedim. Hürr´-ün bulunduğu yerden ayrıldım.

Vallahi, Hüseyin´in yanına gitmek istediğini sezseydim, kendisile birlikte ben de, giderdim!»

Hürr, Hz. Hüseyin´e doğru azar, azar, yavaş yavaş yaklaşıyordu.

Ona, ksrcdi kabilesinden Muhacir b. Evs «Ey Hürr b. Yezid! Sen, ne yapmak istiyorsun?

Yoksa, onlara saldırmak mı istiyorsun?» diye sordu. Hürr, sustu. Cevap vermedi.

Hürr´ü, ısıtma titremesi gibi bir titreme tutmuştu. Titreyip duruyordu. Muhacir b. Evs «Ey îbn-i Yezid! Vallahi, senin şüpheli bir halin var!?

Durduğun yerde şu anda gördüğüm şeye benzer bir hali, ben, vallahi, senden hiç bîr zaman görmemişimdir!

Bana (Küfelilerin en cesaretlisi ve gözü pek olanı, atılganı kimdir?) diye sorulsaydı, muhakkak, setli gösterirdim!

Öyle olunca, senden görmüş olduğum bu hal, nedir?» dedi.

Hürr «Vallahi, kenedimi, Cennetle Cehennem arasmda farz edip ikisinden birini seçmekte serbest bırakıyorum.

Vallahi, Cennet´e, hiç bir şeyi tercih edemiyorum. îster kesilip biçileyim, yarılıp yırtılayım!» dedi. Sonra da, atını tepip Hz. Hüseyin´in yanına vardı.´

«Allah, beni, Sana feda etsin ey Resûlullah´m oğlu! ,

Ben, Seni, geri dönmekten alıkoyan, malum yolda yürüten ve en sonunda şu yere getirip indiren adamıa´ım!

Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah´a yemin ederim ki: ben, ne yapmış olduğun teklifi, onların böyle temelli red edeceklerini, ne de, Seni bu yerde kuşatıp bu kadar mûşkil duruma düşüreceklerini sanmamıştım.

Kendi kendime: (Ben, ne yaptım! îbn-i Ziyad ve adamlarının emirlerini yerine getirmek için yola çıkıp şu cemâati zarara soktum!

Fakat, onların, Hüseynin kendilerine yapmış olduğu tekliflerini kabul edeceklerini sanmıştım) dedim.

Vallahi, Senin yaptığın teklifleri, onların kabul etmeyeceklerini bilseydim, Seniın işinden dolayı hayvanıma atlamazdım bile!

Bu yolda Rabb´ıma karşı benden sâdır olan günahdan dolayı tevbe etmek ve Senin önünde Ölünceye kadar Sana derd ortağı olmak üzre yanma geldim!

Bunun, benim için bir tevbe olabileceğini mümkün görür müsün?» dedi.

Hz. Hüseyin «Evet! Bunu, Allah, senin bir tevben olarak kabul eder ve günahını bağışlar. Senin ismin ne idi?» dedi.

Hürr «Ben, Hürr b. Yezid´im!» dedi.

Hz. Hüseyin «Sen, Hür´sün! Ananın taktığı isim gibi inşâallâh dünyada da, Âhirette de, sen, hür´sün!

Hayvanından in!» dedi.

Hürr «Benim atlı bulunmam, yaya olmamdan Senin İçin daha hayırlı ve faydalıdır!

Ben, onlarla bir müddet atlı olarak çarpışayım. Bakalım, attan inene kadar işin sonu ne olur?» dedi.

Hz. Hüseyin «Nasıl istersen, öyle yap! Allah, seni - rahnietile esirgesin!» dedi.[36]

Hürr´ün Küfelilere Hitabı:

Hürr, Hz. Hüseyin´le görüştükten sonra Küfeli arkadaşlarının önüne doğru vardı. Onlara :

«Ey cemâat! Hüseyin´in size yapmış olduğu tekliflerden birisini kabul etmez misiniz ki Allah, sizi, Onunla çarpışmakta!n alıkoysun?» dedi.

Hürr´ün arkadaşları «Şu Emîr, Başkumandan Ömer b. Sa´d ile konuş!» dediler.

Hürr, Ömer b. Sa´d´e de, daha Önce arkadaşlarına söylediği sözler gibi sözler söyledi.

Ömer b. Sa´d «Eğer, ben, bunun bir yolunu, çâresini bulabilseydim, yapmayı çok arzu eder ve yapardım» dedi.

Hürr, Küfelilere dönüp «Ey anaları ağlayasıca Küfeliler! Siz, Onu davet ettiniz. Yanınıza gelince, bıraktınız. Onun önünde kendiniz çarpışacağınızı söylediniz. Sonra da, Onu, Öldürmek için üzerine atıldınız! Kendisine insafsızlık ettiniz. Onu haps ettiniz. Her tarafından çep çevre kuşattınız.

Onu, kendisinin ve Ehl-i Beyt´inin sığınabileceği, Allah´ın geniş yerlerine yönelip gitmekten de, men ettiniz.

O; kendisine ne bir fayda sağlamağa, ne de kendisinda^ bir zararı kaldırmağa kadir olmayan bir esir gibi önünüzde, elinizde sabahladı!

Onu ve Onun kadınlarını, çocuklarını ve Eshabım; Yahudilerin, Mecûsî-lerin, Nasrânüerin serbestçe içtikleri, köy domuz ve köpeklerinin içinde yuvarlanıp ağnadıkları akıp duran Fırat suyundan da, mahrum ettiniz!

Sizler, onları, böyle susuzluktan cansız düşürmekle, Muhammed Aleyhis-selâmın arkasından Onun zürriyetine karşı ne kötü, ne çirkin hareket ettiniz!

Eğer, siz, bu gününüz, bu saatinizde, üzerinde bulunduğunuz kötülüklerden vaz geçip tevbe etmeyecek olursam*, AUâh da, sizi, susuzluktan yanıp kavrulacağımz Kıyamet gününde sulamiyacaktır!» deyince, piyadeler, Hiirr´-ün üzerine yürüdüler ve onu oka tuttular.

Bunun üzerine, Hürr, geri döndü. Hz. Hüseyin´in önünde durdu. [37]

Küfelilerden Otuz Kişinin Hz. Hüseyin Tarafın» Geçmesi j

Ömer b. Sa´d´in leşkerinden Küfeli otuz kişi «Resûlullâh Aleyhis selâmın kızının oğlu, size, Üç teklifde bulundu. Siz, onlardan hiç birini kabul etmediniz!» diyerek Hz. Hüseyin´in tarafına geçtiler ve ölünceye kadar Onun yanında çarpıştılar. [38]

Ömer b. Sa´d´in, Leşkerini Hücuma Geçirmesi:

Ömer b. Sâ´d, leşkerini, Hz. Hüseyin ve Eshabma doğru harekete geçirdi ve âzadlısma «Ey Züveyd! Sancağını yanıma yaklaştır!» diyerek seslendi.

Sancak, kendisine yaklaştırılınca, yayının ortasına bîr ok yerleştirip Hz. Hüseyin ve Eshabına doğru atarak «Şâhid olunuz ki ilk oku atan kişi, ben´-im!» dedi.[39]

Abdullah b. Umeyr île Hanımının Fedakârlık ve Yararlıkları:

Uleym oğullarından Abdullah b. Umeyr, Küfe´ye gelip Hemdan mahallesinde Ca´d kuyusu yanında bir ev edinmişti.Kendisi, Nemir b. Kasıt kabilesinden Ümmü Vehb bint-i Abd adındaki hanımla da, evli idi.

Abdullah b. Umeyr, halkın Nuhayla´da toplandıklarımı görünce, niçin toplandıklarını sordu.

«Resûlullâh Aleyhisselâmın kızı Fatıma´nm oğlu Hüseyin´in üzerine gönderilecekler!» denildi.

Abdullah b. Umeyr, müşriklere karşı cihada çok düşkündü.

«Peygamberlerinin kızının oğluna karşı çarpışmağa giden şu cemaatla çarpışmak kadar, Allah katında, müşriklerle çarpışmaktan daha sevaplı bir cihad olamayacağını sanırım!» diyerek evine dönüp kadınının yanına girdi, işittiklerini ve yapmayı düşündüğü şeyi ona haber verdi.

Ümmü Vehb «Çok isabet etmişsin. AUâh, seni, işlerinde doğruya eriştirsin! Öyle yap! Beni de, yanında götür!» dedi.

Abdullah b. Umeyr, hanımı ile birlikte bir gece yola çıkıp Hz. Hüseyin´in

yanına gelmiş bulunuyordu.

Ömer b. Sa´d, bir ok attığı ve iki taraf birbirlerine ok atışına başladıkları sırada Ziyad b. Ebî Süfyan´ın âzadlısı Yesar ile îbn-i Ziyad´ın âzadlısı Salim, meydana, çıktılar ve «Bize karşı meydana çıkıp çarpışacak hanginiz var?» diyerek seslendiler.

Habîb b. Müzahir ile Büreyr b. Hudayr sıçrayıp kalktılar. Hz. Hüseyin, onlara «Siz, oturunuz!» dedi.

Abdullah b. Umeyr, kalktı. Ebû Abdullah! Allah, Seni rahmetile esirgesin! Bana izin ver de, şunlara karşı ben çıkayım?» dedi.

Hz. Hüseyin; Abdullah b. Umeyr´in uzun boylu, pazularmın kuvvetli, iki omuzu arasının enli, geniş olduğunu görünce «Sanırım ki: sen, onların ikisile de, çarpışmağa denksin ve haklarından gelirsin. İstersen, karşılarına çık, çarpış!» dedi.

Abdullah b. Umeyr, hemen onlara karşı vardı. Ona «Sen, kimsin?» diye sordular.

Abdullah b. Umeyr, kim olduğunu onlara bildirdi.

«Biz, seni tanıyamadık. Bize karşı Züheyr b. Kayın, yahut Habîb b. Mu-zahir, yahut Büreyr b. Hudayr meydana çıksın!* dediler.

Meydanda Yesar, Salîm´in Önünde bulunuyor, Salim ise, onun arkasında duruyordu.

Abdullah b. Umeyr «Ey zâniyenin oğlu! Şu insanlardan, seninle çarpışmayı arzu eden ancak bir kişidir. Onlardan, sana karşı çıkan o kişi de, iyi bil ki senden daha hayırlıdır!» dedi ve hemen üzerine saldırdı. Onu kılıçla vurup yere düşürdü. Kılıçlayıp durduğu sırada, Salim, haykırarak Abdullah b. Umeyr´e saldırdı. Kılıçla bir darbe indirdi.

Abdullah b. Umeyr, sol elile korundu. Parmakları kesildi. Hemen toparlanıp Sâlim´e yöneldi. Kılıçla vurup onun da, işini bitirdi. Dönüp recez okuyarak Hz. Hüseyin´in yanma geldi.

Abdullah b. Umeyr´in hanımı Ümmü Vehb, eline bir sırık geçirerek Abdullah b. Umeyr´e doğru vardı.

«Babam, anam Sana feda olsun! Muhammed Aleyhisselâmm temiz, pâk olan zürriyetinin önünde çarpış!» dedi.

Abdullh b. Umeyr, onu, kadınların bulunduğu yere geri göndermek isteyince, Ümmü Vehb, onun eteğine yapıştı ve «Senin yakınında, Seninle birlikte ölmedikçe, Seni bırakmayacağım!» dedi.

Hz. Hüseyin, ona «Siz, Ehl-i Beyt´e dahil olarak hayırla mükâfatlandınız. Allah, seni rahmetile esirgesin! Sen, kadınların yanına dön! Onlarla birlikte otur.

Çünki, savaş, kadınlar üzerine borç değildir» diye seslenince, Ümmü Vehb, kadınların yanma döndü. [40]

Küfe Leşkerinin İlk Hücumlarının Geri Püskürtülmesi:

Küfe leşkerinin sağ kol kumandanı Amr b. Haccac, bütün birliklerile birlikte hücuma kalktı.

Yanlarına yaklaştıkları zaman Hz. Hüseyin ve Eshabı, onlara mızraklarla karşı koydular ve giriştiler.

AtJar, ürktü. Mızrakların üzerine gelemediler. Yüz geri edip giderlerken de, onları oka tuttular. Onlardan bir kısmını öldürdüler, bir kısmını da. yaraladılar. [41]

Abdullah b. Havza´nın Küstahlığı ve Feci Akıbeti:

Temim oğullarından Abdullah b. Havza, Hz. Hüseyin´in karşısına gelerek. «Hüseyin, içinizde mi?» diye sordu.

Hz. Hüseyin, sustu. Ona, cevap vermedi.

îbn-i Havza´nın ikinci sorusunda da sustu. Yine ona, cevap vermedi.

Üçüncü sorusunda, Hz. Hüseyin´in Eshabı «Evet! Hüseyin, şudur! Ne istiyorsun?» dediler.

İbn-i Havza «Ey Hüseyin! Seni, Cehennemle müjdelerim!» dedi.

. Hz. Hüseyin «Sen, yalan söyledin! Hayır! Ben, Gafur ve Rahîm olan Kabb´ımın rahmet ve mağfireti, kendisine itaat olunan Şefaatçim Muham-med Aleyhisselamın şefaatile Cennete giderim!

Ya sen, kimsin?» dedi.

İbn-i Havza «tbn-i Havza´yım!» dedi.

Hz. Hüseyin, hemen ellerini, koltuk altlarının beyazı gorününceye kadar, yukarı kaldırdıktan sonra «Ey Allah´ım! O;ıu, Cehenneme at!» diyerek düa etti.

îbn-i Hav2a, öfkelendi. Atım, birden Hz. Hüseyin´in üzerine sürdü. Arada, su harkı bulunuyordu. At, harktan atlarken, İbn-i Havza, atın üzerinden düştü. Sol ayağı üzengide asılı, sağ ayağı yukarı kalkık, başı, aşağıda asılı kaldı!

At, ürktü. îbn-i Havza´nın başını; taşlara, ağaçlara çarpa çarpa kaçtı!

İbn-i Havza, böylece, ölüp gitti![42]

îbn.i Havza´nın Başına Gelenden, Mesruk´un İbret Alması:

Mesruk b. Va.il, kendi kendine «Süvarilerin Önünde bulunursam, belki, Hüseyin´in başını kesmek, bana nasib olur ve böylelikle, îbn-i Zİyad´m ya-mnda bir mevkie nail olurum!» diyerek, Hz. Hüseyin´in üzerine yürüyen süvarilerin en önüne geçmiş bulunuyordu.

Mesruk; b. Vâil; İbn~i Havza´nın başına geleni görünce, «Ben, şu Ehl-i Beyt´ten bu şeyi gördükten sonra, artık, onlarla hiç bir zaman çarpışmam!» dedi. Süvarileri bırakarak leşkerin en gerilerine geldi.[43]

Büreyr b. Hudayr´m, Yezîd b. Mâkıl ile Lânetleşerek Çarpışması ve Şehid Olması t

Amîre b. Rebîa oğullarımdan Yezîd b. Mâkıl, meydana çıkıp «Ey Bürery b. Hudayr! Görüyor musun : "Jlâh, sana neler yaptı?» diyerek seslendi.

Büreyr «Allah, benim hakkımda vallahi, hayır yarattı, senin hakkında da şer!» dedi.

Yezid b. Mâkıl «Yalan söyledin. Sen, bundan Önce de, çok yalancı idin! Levzan oğullarına gittiğinde, Ali b. Ebî Tâlib´in hidayet ve hak rehberi olduğunu, Osman b. Affan´ın, kendisini boş yere harcadığım, Muaviye b. Ebî Süfyan´ın ise doğru yoldan saptığını ve başkalarını da, saptırdığım bize anlatmadın mı idi?» dedi.

Büreyr b. Hudayr «Bunun, benim inancım ve sözüm olduğuna şehâdet ederim!» dedi.

Yezid b. Mâkıl «Ben, şehâdet ederim ki: sen, doğru yoldan sapmışlardansın!» dedi,

Büreyr b. Hudayr «Öyle ise, gel, yalancıya lanet etmesi ve gerçekçi olmayanı Öldürmesi için, Allah´a düa ederek lânetleşelim. Sonra da çıkıp çarpışalım!» dedi.

Meydana çıktılar. Ellerini kaldırdılar. Yalancıya lanet etmesi, haklı oîa-nm, haksız olanı öldürmesi için, Allah´a düa ettiler. Sonra, vuruşmağa başladılar.

Yezid b. Mâkıl, Büreyr b. Hudayr´a te´sirsiz bir darbe indirdi. Ona, hiç bir zarar veremedi.

Bunun üzerine, Büreyr, Yezid´e şiddetli bir darbe indirdi. Yezid´in miğferini boydan boya yardı. Kılıcın ucu beynine dayandı.

Yezid, dağdan düşer gibi yere düştü.

Büreyr´in kılıcı, onun başında saplanmış kaldı!

Yezid, başını yavaş yavaş deprettiği ve Büreyr de ona baktığı sırada

Radıy b. Münkız-ül Abdi, Büreyr´in üzerine hücum etti.

. Birbirlerinin boğazlarına sarıldılar, bir müddet boğuştular. Sonra, Büreyr, onu yere yıkıp göğsüne oturdu.

Radıy, Büreyr´e «kılıçla çarpışmak nerede kaldı?» dedi.

O sırada Kâ´b b. Câbir b. Amr-ül´ Ezdî, mızrakla hücum edip Büreyr´e, arkasından ansızın mızrağını sapladı. Sonra da, kılıçla vurup onu şehid etti.

Radıy b. Münkız, yere yıkılmış, üstü başı topraklara bulanmış bir halde idi. Kâ´b´a «Ey Ezdî kardeş! Sen, bana, hiç bir zaman unutamayacağım bir iyilikte bulundun!» diyerek- teşekkür etti.

Kâ´b b. Câbir, dönüp geldiği zaman, karısı veya kızı Nevâr, ona «Sen, Kıraat Üskadlarmın ulusunu öldürmek ve Fâtıma´nm oğluna karşı düşmanlarına yardım etmekle, büyük bir günah işledin!

Vallahi, ben, seninle hiç bir zaman konuşmayacağım!» diyerek çıkıştı.[44]

Ali b. Karaza´mn, Hz. Hüseyin´e Karşi Küstahlığı:

Amr b. Karazat-uT Ensârî, Hz. Hüseyin´in yanında, kardeşi Ali b. Kara-za ise, Ömer b. Sa´d tarafında bulunuyordu.

Amr b. Karaza, meydana çıkıp çarpışa çarpışa şehid düşünce, kardeşi Ali, Hz. Hüseyin´e kızdı: «Ey Hüseyin! Ey yalancı oğlu yalancı! Kardeşimi doğru yoldan saptırdın, aldattın ve en sonunda Öldürttün!» diyerek seslendi.

Hz. Hüseyin «Allah, senin kardeşini dalâlete sevk etmedi. Fakat, onu, hidâyete, seni de, dalâlete sevk etti!» dedi.

Ali b. Karaza, büsbütün kızdı : «Eğer, ben, seni öldürmez, yahut senin yakınında ölmezsem, Allah, beni öldürsün!» diyerek Hz. Hüseyin´e hücum etti.

Nâfi b. Hilâl-ül Murâdî, onu, karşıladı. Mızrakla vurup yere düşürdü.

Arkadaşları´yetişip kurtardılar. Bir müddet tedavi edildikten sonra iyileşti.[45]

Hürr´ün, Yezid b. Süfyan´ı Öldürmesi:

Hürr´ün, Hz. Hüseyin´in yanına gittiğini işitince, Temim oğulları kabilesinden Yezîd b> Süfyan «Vallahi, Hürr b. Yezîd´i görürsem, peşini bırakmaz, mızraklar, öldürürüm!» demişti.

îki tarafm birbirlerine girip çarpıştıkları, Hürr b. Yezid´in de, beyitler okuyarak Küfe leşkerine tekrar tekrar saldırdığı ve atının yaralanıp kulaklarından ve kaşından kanlar aktığı bir sırada, Küfe Emniyet Amiri Husayn b. Numeyr, Yezîd b. Süfyan´a «îşte, Hürr b. Yezîd! Kendisile karşılaşmayı pek arzulayordun!» dedi.

Yezîd b. Süfyan «Evet!» dedi ve ona doğru gitti. Yanına yaklaşınca «Ey Hürr b. Yezîd! Seninle çarpışalım mı?» diye sordu.

Hürr «Olur! Ben de, çarpışmak isterim!» dedi ve hemen çarpışmağa girişti. Onu, göz açtırmadan, hiç bekletmeden öldürdü.[46]

Nâfi b. Hilâl´ın Müzâhım´ı Öldürmesi:

Hz. Hüseyin´in Eshabından Nâfi´ b. Hilâl da, Müzâhım b. Hureys ile karşılaştı.

Müzâhım «Ben, Osman´ın dinindeyim!» dedi,

Nâfi «Sen, Osman´ın dininde değil, Şeytan´m dinindesin!» diyerek üzerine saldırıp onu öldürdü.[47]

Amr b. Haccac´ın Küfe Leşkerini Kışkırtıp Hep Bîrden Hücuma Kaldırması:

Amr b. Haccac, Küfe leşkerine bağırarak «Ey ahmaklar! Siz şehir süvarileri, kimlerle çarpışıyor biliyor musunuz? : Ölmeyi istiyen ve özleyen bir kavmla!

Hiç biriniz, onlarla ayrı ayrı çarpışmasın!

Onlar, azdırlar. Azala azala hiç kalmazlar! ,,

Vallahi, sizler, onlara birer taş atmış olsaydınız, hepsini öldürürdünüz!» dedi.

Ömer b. Sa´d «Doğru söyledin. Görüş, ancak senin görüşündür!» dedi ve Küfe leşkerine haber göndererek, kendilerinden bir adam, onlardan da bir adam meydana çıkıp tek tek çarpışma yerine, Hz. Hüseyin ve Eshabımn üzerine hep birden hücuma kalkmalarını emr etti.

Amr b, Haccac «Ey Küfeliler! Sizler itaatinizi ve cemaatınızı iltizam ve tercih ediniz.

Dinden çıkmış, îmam ve Öndere karşı aykırı harekete kalkışmış, olanların öldürülmesinde tereddüde düşmeyiniz!» dedi.

Hz. Hüseyin «Ey Amr b. Haccac! Sen, halkı, benim üzerime saldırmağa mı kışkırtıyorsun?

Biz, dinden çıktık ta, sizler mi onun üzerinde duruyorsunuz?!

Vallahi; canlarınızın alınacağı ve amellerinize göre öleceğiniz sırada, hangimizin dinden çıktığını, Cehenneme atılmağa ve orada yanmağa kimin daha elverişli ve müstahık olduğunu öğreneceksinizdir!» dedi.

Amr b. Haccac, sağ tarafdan, Ömer b. Sa´d de, Fırat tarafından hücuma geçtiler.

Bir müddet çarpıştılar.[48]

Müslim b. Avsece´nin Vurulup Şehid Düşmesi ve Hz. Hüseyin Hakkındaki Vasİyyeti:

Hz. Hüseyin´in ilk Esbabından olan Müslim b, Avsece, çarpışma sırasında vurulup yere" düştü.

Amr b. Haccac´la adamları dönüp gittikten sonra Hz. Hüseyin, Müslim b. Avsece´nin yanma vardı.

Müslim b. Avsece, son nefesini vermek üzre idi.

Hz. Hüseyin «Ey Müslim b. Avsece! Rabb´ın sana rahmet etsin!» dedi ve «.. Onlardan kimi, adadığım (şehidliği) ödedi. Kimisi de, bunu ödemeyi bekliyor.

Onlar, hiç bir suretle ahidlerini değiştirmediler. (Ahzab: 23)» âyetini okudu.

Habîb b. Müzahir de, onun yakınında bulunuyordu. «Ey Müslim! Vurulup düştüğün yerde taziyede bulunmak bana düştü.

Ben, seni Cennetle müjdelerim!» dedi.

Müslim b. Avsece, pek hafif ve zaif bir sesle, ona «Allah da, seni hayırla müjdelesin!» dedi.

Habib b. Müzahir «Eğer, şu saatlerimde izin sıra benim de sana gelip kavuşacağımı bilmeseydim, bütün arzu ve isteklerini yerine getirmek üzre bana vasiyyette bulunmanı arzu ederdim.

Çünki, sen, buna akrabalık ve din yönünde.ı lâyıksın ve ehliyetlisin.» dedi.

Müslim b. Avsece «Evet! Allah, seni rahmetile esirgesin. Benim, sana vasiyyetim şudur :» deyip elile Hz. Hüseyin´e işaret ederek «Onun yanında, önünde ölmendir!» dedi.

Habib b. Müzahir «Kabe´nin Rabb´ına and olsun ki: öyle yapacağım» dedi.

O sırada Müslim b. Avsece, ruhunu Allah´ına teslim etti.

Müslim b. Avsece´nin cariyesi «Ey İbn-i Avsececiğim! Eyvah Efendici-ğîm!» diyerek feryad edince, Amr b. Haccac´m adamları «Müslim b. Avse-ce´yi öldürmüşüz!» diye bağırıştılar.

Şebes b. Rİb´î başındaki adamlarından bazılarına «Anaları ağlayasıca-lar! Sizler, ancak, kendi ellerinizle kendinizi Öldürüyor, kendinizden başkaları için kendinizi zillete ve hakarete düşürüyor, Müslim b. Avsece gibi bir zatın öldürülmesile ferahlanıyor ve seviniyorsunuz!?

Kendisine itâât ve inkıyad ettiğim Allah´a yemin ederim ki: ben, onu. Müslümanlar içinde pek şerefli bir mevkide görmüşümdür,

Batı, onun Azerbeycan muharebesinde Müslüman süvarileri işi sona erdirmezden önce, müşriklerden altı´kişiyi öldürdüğünü görmüşümdür.

Siz, onun gibi bir zat öldürüldü diye mi ferahlanıyorsunuz?!» dedi.

. Müslim b. Avsece´yi» Müslim b. Abdullâh-ud Dıbâbî ile Abdurrahman b. Ebî Huşkâre şehid etmişti.[49]

Abdullah b. Umeyr´in Şehid Düşmesi:

Sol kol kumandanı Şimr b. Zilcevşen´in birlikleri de, her taraftan, Hz. Hüseyin ve Eshabma karşı hücuma geçtiler.

Yesar ve Salim adlarındaki kişileri ilk sıralarda öldürmüş bulunan Abdullah b. Umeyr, onlarla şiddetli çarpışmalar yaptı.

Hâni b. Sübeyt-ul Hadramî ile Bükeyr b. Hayy-üt Teymî birlikte hücum ederek onu şehid ettiler.

Hz. Hüseyin´in, Müslim b. Avsece´den sonra şehid olan ikinci Sahabîsi bu, oldu. [50]

Küfelilerin Ortalarına Alıp Şehid Ettikleri Dört Kahraman:

Ömer b. Hâlid-üs Saydâvî, Câbir b. Haris, Ömer b. Halid´in azadlıları Sa´d ve Mücemmi´ b. Abdullâh-ul Âizî, çarpışmanın başlarında kılıçlarını sıyırıp Küfe leşkerinin içlerine dalmışlardı.

Küfe leşkerleri, Onları, ortalarına aldılar. Onların arkadaşlarile irtibatlarını kestiler.

Abbas b. Ali, onları kurtarmak için hücuma geçti ise de, kurtaramadı. Küfe leşkerleri, onların hepsini bir yerde şehid ettiler. [51]

Küfe Süvarilerinin Bozguna Uğramalara:

Hz. Hüseyin´in Eshabı şiddetle çarpışıyorlar, hele otuz iki kişiden ibaret süvarileri, her taraftan hücuma kalkan Küfeli süvarilere kahramanca karşı koyuyorlar, onları bozup dağıtıyorlardı.

Küfe süvari birlikleri kumandanı Azre b. Kays, süvarilerinin her tarafta bozguna uğradığını görünce, Ömer b. Sa´d´e, Abdurrahman b. Hisn´ı gönderdi ve «Şu azıcık sayıdaki kişilerin süvarilerime yaptıklarını görmüyor musun? Piyade ve okçu birliklerini de, harekete geçirsen a!» dedi.

Ömer b. Sa´d, Şebes b. RibVye «Onların- üzerine sen yürümez misin?» dedi.

Şebes «Sübhânallâh!» Bütün Küfeliier ve Küfe büyüklerinden, okçuların bağında ona göndermek için benden başkasını bulamadın mı?» dedi.

gebeş, Hz. Hüseyin´le çarpışmayı zâten başından beri iyi görmüyordu.

Şebes b. Rib´î, gitmekten kaçınınca, Ömer b. Sa´d, onun yerine Husayn b. Nümeyr´i çağırdı. Onu, beş yüz okçu ile, Hz. Hüseyin´in üzerine gönderdi.

Bunlar, Hz. Hüseyin´le Eshabma ok yağdırmağa başlayınca, atlar, oklara dayanamadılar, sarsıldılar ve irleyemediler.

Bunun üzerine, hepsi de, atlarından inip yaya oldular.[52]

Hürr´ün Kahramanlığı ve Cesaretliliği:

Eyyub b. Mişrah-ül Hayvani der ki «Vallahi, Hürr b. Yezîd´in atım karnından bir okla ben vurmuştum. Biraz sonra, at, titredi, sarsıldı ve yüzünün üzeriıae kapandı.

Hürr, atın üzerinden bir arslan gibi yere sıçradı. Kılıcı elinde idi. (Beni mi korkutacaksın? Ben, Hürr b. Yezîd´im! Arslanlar topluluğunun en cesâ-retlisiyim!) diyordu.

Ben, onun kadar korkusuz, telaşsız hiç bir kimse görmedim! [53]

Hz. Hüseyin´e Vardım İçin Düa Eden ihtiyarlar:

Sa´d b. Ubeyde der ki «Küfelüerin, ihtiyarlarından bazıları, küçük bir tepe üzerinde dikilmişler, ağlayorlar ve (Ey Allah´ım! Sen, yardımını indir!) diyorlardı.

Onlara: (Ey Allah düşmanları! Onu, siz Küfeliier bu duruma düşürmedi-niz mi ki bir de tutup Ona yardım etmesini Allâh´dan istiyorsunuz?!) dedim.» [54]

Hz. Hüseyin´le Eshabınm Çadırlarının Ateşe Verilmesi:

Çarpışma, öğleye kadar şiddetle devam etti.

Çadırların sık ve birbirlerine dolaşık olması yüzünden Küfe leşkeri, onlara ancak cepheden, bir taraftan hücum edebiliyorlardı.

Ömer b. Sa´dr bunu görünce, çadırları bozmak, yıkmak ve onları, sağ-"dan, soldan kuşatmak için leşkerinden bir kısmını gönderdi.

Bunlar, çadırları açmak ve çadırlarda bulduklarım yağmalamakla uğraşırlarken, Hz. Hüseyin´in Eshabından üçer, dörder kişi, çadırların aralarında Küfelileri öldürüyorlar, yakından okla vurup yere seriyorlardı.

Buaun üzerine, Ömer b. Sa´d, leşkerine «Siz, ne çadırlara giriniz, ne de, onları bozmakla uğraşınız.

Sız, bütün çadırları ateşe verip yakınız!» diyerek emir verdi. Küfe leşkerleri, ateş getirip çadırları tutuşturdular.

Hz. Hüseyin, Eshabma «Bırakınız, varsınlar, onları yaksınlar. Çadırlar, tutuştukları zaman, bir ateş hattı hâsıl olur, oralardan size saldırmağa kadir olamazlar!» dedi.

Hz. Hüseyin´in dediği gibi de, oldu.

Küfe leşkerleri; Hz. Hüseyin´le Eshabını sağdan, soldan ve arkadan kuşatmak imkânım bulamadılar. Onlarla, ancak, tek cepheden çarpışma yapa büdiler. [55]

Ürnmü Vehb´in Şehid Edilmesi:

Abdullah b. Umeyr´in zevcesi Ümmü Vehb; kocası Abdullah´ın cesedi başına oturmuş, elile hem onun yüzünden tozları siliyor, hem de «Cennet, sana kutlu, Cennet nimetleri sana afiyet olsun!» diyordu.

Şimr b. Zilcevşen, uşağı Rüstem´e «Onun basma bir sırıkla vur!» dedi.

Rüstem, sırıkla vurup basuru parçalayınca, Ümmü Vehb, olduğu yerde can verdi. [56]

Hz. Hüseyin´in Çadırının, İçindekilerle Birlikte Yakılmak istenilmesi :

Şimr b. Zilcevşen, Hz. Hüseyin´in çadırına kadar ilerleyip nıızrağıyla vurdu ve «Bana ateş getiriniz! Şu çadırı, içindeki halk ile birlikte yakacağım!» diyerek bağırdı.

Kadınlar, feryad ederek çadırdan dışarı fırladılar.

Hz. Hüseyin «Ey îbn-i Zilcevşen! Sen, benim çadırımı, Ev halkımla" birlikte yakmak için ateş getirtiyorsun! Allah da, seni, Cehennem de yakar!» diyerek bağırdı.

Humeyd b. Müslim der ki «Şimr b. ZÜcevşan´e : (Sübhânallâh! Bu, senin için iyilik olmaz.

Sen, kendinde iki şeyi birleştirmek, yâni Allah´ın ateş azâbile azab etmek, çocukları ve kadınları öldürmek mi istiyor sun?!

Vallahi, senin bu şekilde Öldürmene, ne iş başındaki adamlar, ne de, vâ-lin razı olur!) dedim.

Şimr (Sen, kimsin?) diye sordu.

(Ben, kim olduğumu sama bildirecek değilim!) dedim. Beni tanır da, Sultan katında bana bir zarar verir diye korktum.

Şimr´in yanına benden daha sözü dinlenir bir adam, Şebes b. Rib´i geldi.

Ona: (Ben, senin sözünden daha kötü bir söz, şu durağından da, daha kötü bir durak görmedim!

Ayıp ve kusurlu iş, kadınlara mahsustur!) dedi.

Bunun üzerine, Şimr, utanır gibi oldu. Gitmek için döndüğü sırada Zü-heyr b. Kayn ile on kadar arkadaşı hücum ederek Şimr ile arkadaşlarını çadırların yanından dağıttılar ve uzaklaştırdılar. [57]

Namaz Kılmak İçin Yapılan Münâkaşa ve Habîb b. Muzâhir´in Şehid Edilmesi:

Ebû Sümâme Amr b. Abdullâh-üs Sâidî; Küfe leşkerinin kütle halinde Hz. Hüse; in´Ie Eshabına doğru her taraftan ilerleyip geldiklerini görünce, Hz. Hüseyin´e «Ey Ebû Abdullah! Varlığım, Sana feda olsun!

Ben, şuaların, gittikçe Sana yaklaştıklarını görüyorum. Vallahi, ben, İnşâallâh, Senin uğrunda ölmedikçe, Sen, ölmezsin!

Fakat, şu vakti girmiş olan öğle namazım da, kıldıktan sonra Rabb´ıma kavuşmayı isterdim!» dedi.

Hz. Hüseyin, başını kaldırıp semâya baktı ve «Namazı, iyi hatırlattın. Allah, seni, namaz kılıcı zikr edicilerden eylesin!

Evet! bu, vaktiLi başlangıcıdır. Sor onlara bakalım. Namazımızı kılıncay´a kadar bize müsâade ederler mi?» dedi.

Husayn b. Nümeyr «Onların namazı kabul olunmaz!» dedi.

Habîb b. Müzahir «Resûlullâh Aleyhisselâmm Hanedanından olanların namazı kabul olunmayacak ta, senin namazın mı kabul olunacak be hey eşek!» dedi.

Husayn b. Nümeyr, kızarak hücuma kalktı.

Habîb b. Müzahir, onu karşıladı. Atının yüzüne kılıçla çarptı. At, şahlandı. Husayn, atın üzerinden yere düştü.

Adamları yetişip Husayn´ı kurtardılar.

Habib b. Müzahir, onlarla bir müddet şiddetle çarpıştı.

Temîm oğullarından Büdeyl b, Sureym, ansızın Habîb´in başına kılıçla vurdu.

Temîm oğullarından başka birisi de, onu mızraklayıp yere düşürdü.

Husayn b. Nümeyr, gidip Habîb´in başına dikildi. Ona kılıçla vurdu durdu. Temîm!; iı.ıip Habîb´in başını kesti. Husayn «Onu öldürmekte sana ortağım!» dedi. ? Diğer Temîmî «Onu, benden başkası öldürmedi!» dedi.

Husayn «Onun başını bana ver de, atımın boynuna takayım ki halk, görsünler ve onun öldürülmesine katıldığımı bilsinler. Sonra, onu, sen alıp tbn-i, Ziyad´a götür. Ondan dolayı sana verilecek mükâfat bana lâzım değildir!» dedi.

Temîmî, yanaşmadı. Kavmi, araya girip Temîmî´yi ikna ettiler. Temîmî de, Habîb b. Muzâhir´in başını Husayn´a verdi. O da, atının boynuna taktı.

Husayn, Küfe´ye dönünce, başı, Temîmî´ye geri verdi.

Temîmî de, atının boynuna takarak îbn-i Ziyad´m köşküne götürdü.

Habîb b. Müzahir şehid edilince, Hz. Hüseyin, son derecede üzüldü ve sarsıldı.

«Bu hususta kendim için Allâh´dan sevap, Eshabım için de, hıfz-u himaye dilerim.» dedi.[58]

Babasının İntikamım Alan Genç

Habib b. Muzâhir´in, o zaman delikanlılık çağında .bulunan oğlu Kasım; babasının başı köşke götürülürken, görür. Süvariden ayrılmaz. Temîmî,, köşke girdikçe, onunla girer. Köş3cten çıktıkça, onunla çıkar.

Adam, şüphelenerek «Yavrucuğum! Sen, beni ne için takip ediyorsun?» diye sorar.

Kasım «Bir şey için değil!» der.

Adam «Hayır! Yavrucuğum! Bana, doğrusunu haber ver. Sen, beni ne için takip ediyorsun?» der.

Kasım, «Bu yanında bulunan bas, benim babamın başıdır. Onu, bana ver de gömeyim!» der.[59]

Hürr´ün Şehİd Düşmesi:

Hürr b. Yezîd ve Züheyr b. ,Kayn, Küfe leşkerile en şiddetli çarpışmalar yapıyorlardı.

Birisi, Küfe leşkerinin ortasuıa dalar, o biri, onu kurtarırdı! Bir müddet, bu şekilde savaştılar.

Küfe piyade birlikleri Hürr´ün üzerine üşüştüler ve en sonunda onu şe-hid ettiler. [60]

Hürr´ü, Ebülveddâk´ân şehid ettiği rivayet edilir. [61]

Kerbelâ´da Kılman Son Öğle Namazı:

Küfe leşkeri, bir ara çarpışmayı durdurdu, öğle namazını kıldılar.

Hz. Hüseyin de öğle namazını, Eshabma Salât-ı havf (korku halinde namaz) olarak kıldırdı.

Saîd b. Abdüllâh-ul Hanefi´nin Şehid Düşmesi

Öğleden sonra, çarpışma bütün şiddetile başladı. Küfe leşkeri, Hz. Hüseyin´in yanına kadar geldi.

Hz. Hüseyin´in Eshabından Saîd b. Abdullâh-ul Hanefî; Hz. Hüseyin´e sağdan, soldan atılan oklara kendisini hedef yapıp Hz. Hüseyin´i korumak için önüne dikildi! Okla vurulup yere düştü!

, Adam «yavrucuğum! Vali, onun gömülmesine razı olmaz. Ben, onu Öldürdüğüm için, valinin beni iyi bir mükâfatla mükafatlandırmasını istiyorum.» der.

Kasım «Fakat, Allah, sana -bundan dolayı cezanın ancak en kötüsünü verecektir!

Vallahi, sen, senden daha hayırlı olan bir zatı öldürdün!* der ve ağlar, Kasım, babasının katilini unutmaz.

Onu, bir gazada çadırında öğle vakti uyurken, kılıçla vurup öldürür. [62]

Züheyr b. Kayn´ın Şehid Düşmesi:

Züheyr b. Kayn «Ben, Züheyr´im! Ben, Kayn´ın oğluyum! Onları, Hüseyin´in üzerinden def eder, kovarım!» diyerek çarpışmakta idi.

Züheyr b. Kayn, bir ara, elile Hz. Hüseyin´in omuzuna dokundu ve «Yürü! Doğru yol gösterilmiş ve doğru yolu gösterici olarak! Bu gün, Peygamber Dedene, Kardeşin Hasan´a, Baban Aliyy-ül Murtazâ´ya, Çift kanadlı yiğit Amucan Cafer´e, Allah´ın Arslanı Diri şehid Hamza Amucana kavuşacaksın!» dedi.

Kesîr b. Abdullâh-uş Şâbî ile Muhacir b. Evs, ansızın saldırarak Züheyr´i şehid ettiler. [63]

Nâfi b. Hilâl´in Yakalanarak Şehfd r

Nâfi b. Hilâl, üzerinde ismi yazılı zehirli okları Küfe leşkerine atmakta îdi.

Bu oklarla onlardan on ikisini öldürdü, o kadarını da yaraladı. En sonunda vurulup iki kolu kırılarak esir edildi.

Onu, Şimr b. Zilcevşen´le adamları yakaladılar. Ömer b. Sa´d´in yanma götürdüler.

Ömer b. Sa´d «Yazık ettin kendine ey Nâfi! Ne yaptın, kendine böyle kıydın?!» dedi.

Nâfi «Rabb´ım, benim ne yapmak istediğimi biliyor!» dedi.

Onun yüzünden akam kanlar, sakalını ıslatmakta idi. Nâfi, o halinde «Vallahi, sizden on ikisini Öldürdüm. Bir o kadarını da, yaraladım. Cihad üzerinde kendimi kınamayorum.

Eğer, benim bir kolum sağlam kalaydı, siz, beni kolay kolay esir edemezdiniz!» dedi.

Şimr, Ömer b. Sa´d´e «Allah, sana iyilikler versin! Öldür şunu!» dedi. Ömer «Onu, sen getirdin. İstersen, sen öldür!» dedi. Şimr, kılıcım sıyırdı.

Nâfi «Vallahi, sen, Müslümanlardan olsaydın, bizim kanlarımıza girmiş olarak Allah´ın huzuruna çıkmak sana güc gelirdi!

Hamd olsun Allah´a ki ölümümüzü, en şerli ve yaramaz kullarının ellerinde takdir ve böylece, bizlere şehidlik nasîb etti!» dedi.

Şimr, Nâfi´in yanıoa geldi ve : «Dağılınız Allah düşmanları! Dağılanız Şîmr´in başından! 0, kılıçla vurur sizi kaçirmaz.

Sizin için bir felâket, bir zehirdir ve çok acıdır o!» diyerek kılıçla vurup Nafi´i şehid etti. [64]

Hz. Hüseyin´in Önünde Kendilerini Bireir Birer Feda- Eden Kahramanlar :

Hz. Hüseyin´in Eshabı, Küfe leşkerinin başlarına yığıldıklarını görüp onlara karşı ne Hz. Hüseyin´i, ne de, kendilerini koruyamayacaklarını anlayınca, Hz. Hüseyin´in önünde ölme yarışma giriştiler.

Gifârîlerden Abdullah b. Azre ile Abdurrahman b. Azre, Hz. Hüseyin´in yanına gelip «Ey Ebû Abdullah! Sana selâm olsun! Biz, düşmanla Senin arana gerilip Seni, düşmanından korumak ve Senin önünde ölmek istiyoruz!» dediler.

Hz. Hüseyin «Hoş geldiniz! Yakınıma geliniz!» dedi. Geldiler ve Hz. Hüseyin´in yanında çarpışmağa giriştiler.

CâbirÜerden, bir anadan doğma ve aynı zamanda Amuca oğulları olan Seyf b. Haris ile Mâlik b. Abd isimlerinde iki genç, Hz. Hüseyin´in yanma geldiler. Ağlayorlardı.

Hz. Hüseyin, onlara «Ey kardeşimin oğulları! Ağlamayınız. Vallahi, biraz sonra, gözlerinizin aydın olacağını, sevineceğinizi umarım!» dedi.

Gençler «Allah, bizi, Sana feda etsin! Hayır! Vallahi, biz, kendimize ağ-lamayoruz. Senin, her taraftan kuşatıldığını ve bizim de, Seni korumağa güc yetiremiyeceğünizi görüyor, Sana ağlayoruz!» dediler.

Hz. Hüseyin «Ey kardeşimin oğulları! Siz, bu yolda bana nasıl iyilik yaptınız ve derd ortaklığı ettinizse, Allah da, sizi Müttakîlerin en güzel mükâ-fatlarile mükâfatlandırsın!» diyerek düa etti.

. Hanzala b. Es´ad-üs Şibâmî gelip Hz. Hüseyin´in önüne dikildi. Küfe leş-kerine, Kur´ân-i kerîmin :

«Ey kavmim! Doğrusu, ben, o sürü sürü fırkaların gününe misal vermenizden, Nuh Kavminin Ad´in, Semüd´un ve daha sonrakilerin hali gibi bir maceraya sapıp felâkete uğramanızdan korkuyorum.

Yoksa, Allah, kullarına bir zulüm dileyecek değildir.

Ky kavmim! Doğrusu, ben, size karşı o bağrışıp çağrışma günü olan Kıyamet gününden, o gün uğrayacağınız azabın dehşetinden endişe etmekteyim.

O gün, hisap yerini arkanızda bırakarak Cehenneme döneceğiniz gündür. O gün, sizi Allah´ın azabından hiç bir kurtarıcı yoktur.

Allah, kimi, şaşırtırsa, onun yolunu bir doğrultacak ta yoktur. (Ahzab -30-33) âyetlerini okuduktan ve «Geliniz, Hüseyin´le çarpışmayınız!» dedikten sonra, sözlerini Tâhâ sûresinin 61 inci âyetinin sonu olan :

«Sonra, Allah, azab ile sizin kökünüzü kurutur! Allah´a karşı yalan uyduran herkes, muhakkak, hüsrana uğramıştır!» tehdidile bitirdi.

Hz. Hüseyin, ona «Ey îbn-i Es´adl Allah, seni rahnıetile esirgesin!

Onlar, senin kabule davet ettiğin hakkı red ve inkâr ettikleri, seni ve arkadaşlarını öldürmeyi mubah sayarak ayaklandıkları ve bir çok sâlih kardeşlerini de, vurup öldürdükleri halde, senin Öğütünü nasıl dinler Ve geri dururlar?» dedi.

Ibn-i Es´ad «Doğru söyledin! Sana kurban olayım. Sen, benden daha iyi bilirsin ve bunu bilmeğe daha lâyıksın.

Artık, Ahirete gitsek te, kardeşlerimize kavuşsak olmaz mı?» dedi.

Hz. Hüseyin «Git! dünyadan ve dünyadakilerden hayırlı olan imtihansız ve ihtilasız mülke!» dedi.

Ibn-i Es´ad «Ebû Abdullah! Sana ve Senin Ehl-i Beyt´ine selâm olsun!

Allah, bizi Cennette kavuştursun, buluştursun!» dedi.

Hz. Hüseyin «âmin! Âmin!» dedi.

îbn-i Es´ad, ilerleyip çarpışa çarpışa şehid oldu.

îbn-i Es´ad´dan sonra Câbirî gençler de Hz. Hüseyin´e yönelip «Selâm Sana ey Resûlullâh´ın oğlu!» dediler ve ilerlediler.

Hz. Hüseyin «Allah´ın selâm ve rahmeti sizlere de olsun!» dedi. Bunlar da, çarpışa çarpışa şehid oldular.

Abis b. Ebî Şebîb-üş Şâkirî, yanında gakir´in âzadlısı §evzeb bulunduğu halde, Hz. Hüseyin´e doğru geldi.

Abis, Şevzeb´e «Ey Şevzeb! Seci, ne yapmayı düşünüyorsun?» diye sordu.

Şevzeb «Ne yapacağım: Resûlullâh´ın kızının oğlunun yanında Seninle birlikte ölünceye kadar çarpışacağım!» dedi.

Abis «Sen, bu düşüncede ve kararda isen, Ebû Abdullah´ın önüne var. O, diğer Eshabına yaptığı gibi, senin arkandan da Senin için Allâh´dan ecir dilesin. Senin için ben de, ecir dilerim.

Keski, o saatte benim yanımda da, benim için Allâh´dan ecir dileyecek bir kimse bulunsaydı! Ben, buna senden daha lâyıktım.

Bize takdir olunan her şeyden dolayı kendimiz için ecir dileyeceğimiz gün, bu günden ibarettir.

Bu günden sonra amel yok, ancak hisab var!» dedi.

Şevzeb, Hz. Hüseyin´in yanına vardı. Selâm verdikten sonra ilerleyip çarpışmağa girişti. Çarpışa çarpışa şehid oldu.

Abis, Hz. Hüseyin´e «Ey Ebû Abdullah! Vallahi, yer yüzünde yakın veya uzak, bana, Senden daha sevgili, Senden daha üstün bir varlık yoktur.

Eğer, Senden zulüm ve ölümü kaldırmak için canımı ve kanımı feda etmekten daha üstün bir şeye mâlik ve kadir olsaydım, onu da, feda ederdim!

Selâm olsun Sana ey Ebû Abdullah!

Ben şehadet ederim ki: Sen de doğru yoldaşındır, Senin baban da, doğru yolda idi!» dedikten sonra kılıcını sıyırıp Küfe leşkerine doğru gitti.

O gün, Kerbelâ´da bulunmuş olan Rebi´ b. Temîm der ki «Âbis´i, gelirken görünce, tanıdım.

Kendisi, bir çak harplerde bulunmuştu. Halkın en cesaretlisi idi.

(Ey halk! Bu, arslanların arslanıdır! Bu, İbn-i Ebî Şebîb´dir. Sakın, hiç biriniz ona karşı varmasın!) dedim.

Abis (Yok mu adama karşı çıkacak bir adam!) diyerek haykırıyordu. Ömer b. Sa´d (Onu, taşa tutunuz!) diye emr etti.

Abis, her taraftan taş yağmuruna tutulduğunu görünce, zırhını sırtından, miğferini başından çıkarıp attı ve Küfe leşkerinin üzerine yürüdü.

Vallahi, onun; Küfe leşkerinden iki yüzden fazlasını Önüne katıp kovaladığını gördüm!

Sonra, onu, her tarafından kuşattılar. En sonunda öldürüldü.

Onun basını bir çok adamların ellerinde gördüm ki onlardan her biri (Bunu, ben öldürdüm!), (Bunu, ben Öldürdüm!) diyordu.

Ömer b. Sa´d, gelip (Çekişmeyiniz. Bu, bir tek mızrak demirile Ölmemiş-tir!) deyince, bu söz, onları susturmağa ve aralarını ayırmağa, anlaşmazlıkları halle kâfi geldi.» [65]

Dahhâk b. Abdullah´ın Kerbelâ´dan Kaçıp Canını Kurtarması:

Dahhâk b. Abdullâh-ul Mışrakî der ki «Hüseyin´in Eshabının şehid olduklarım, kendisinin yanında Süveyd b. Amr-ul Has´amî ile Beşîr b. Amr-ül Hadramîden başka kimse kalmadığını, sıra Hüseyin´e ve Ev halkına gelip dayandığını görünce «Ey ResûluIIâh´ın oğlu! Aramızda ne konuştuğumuzu biliyorsun: ben, Sana (Senin yanında çarpışanlar bulundukça, ben de, yanında çarpışırım! Yanında çarpışan kimse göremeyince de, yanından ayrılıp gitmem bana helâl ve serbest olmalıdır!) demiştim. Sen de bana (Olur!) demiştin, dedim.

Hüseyin (Doğru söylüyorsun ama, nasıl kurtula bileceksin? Eğer, buna gücün yeterse, dönüp gitmekte serbestsin!) dedi.

Atımın yanına vardım.

Arkadaşlarımın, atlarını sinirlediklerini gördüğüm sırada, ben, atımı, arkadaşlarımın çadırları arasındaki bir çadıra sokmuş, kendim piyade olarak çarpışmıştım.

Hüseyin´in önünde iki kişi vurulup şehid olduğu, başka birisinin de, eli kesildiği zaman, Hüseyin, bana tekrar tekrar (Sen de çolak olma. Allah, senin elini kesmesin!

Allah, seni de, Peygamberinin Ehl-i Beyt´inin mükâfatile mükâfatlandırsın!) dedi.

Bana izin verdiği zaman, atımı çadırdan çıkarıp üzerine atladım.

Kendimi, iyice berkiştirdikten sonra tepip dört nala kaldırdım. Dolu dizgin Küfe leşkerinin ortalarına daldım. Küfe leşkeri, ikiye bölünerek bana yol açmak zorunda kaldılar.

Onlardan on beş kişi peşime düştü. Fırat yakınlarında bulunan Şüfeyye köyüne eriştiğim zaman, bana kavuştular.

Onlara doğru dönünce, Kesîr b. Abdullâh-uş Şâbî, Eyyub b. Mişrah-ul Hayvani ve Kays b. Abdullâh-üs Sâidî, beni tanıdı. Arkadaşlarına (Bu, Dahhâk b. Abdullâh-üI Mişrakî´dir. Amucamızm oğludur bu!

Size, Allah aşkına and veriyoruz, vaz geçiniz şundan!) dediler.

Onların yanında bulunanlardan, Temim oğullarından üç kişi (Olur! Vallahi, kardeşlerimizin, adamlarından vaz geçilmesi hakkındaki davetlerini biz kabul edeceğiz!) dediler.

Temîmîler, böyle, dostlarımın teklifini kabul edince, o birleri de, kabul ettiler.

Böylece, Allah, beni onların ellerinden kurtardı.» [66]

Okçu Ebüşşa´sâ´m Şehld Oluşu:

Ebüşşa´sâ Yezîd b. Ziyad-ül Kindi, iyi ok atıcı idi.

Ömer b. Sa´d; Hz. Hüseyin´in tekliflerini kabul etmediği zaman, Hz. Hüseyin tarafına geçmişti.

Ebüşşa´sâ, Hz. Hüseyin´in önünde iki dizi üzerine gelerek yüz ok attı.

Ebüşşa´sâ, ok atarkea «Ben, Arcele atlısı îbn-i Behdele´yim!» der, Hz. Hüseyin de «Allah´ım! Onun. attığı oku rast getir! Mükâfatını da, Cennet kıl!» diyerek düa ederdi.

Ebüşşa´sâ, her oku attıkça, ayağa kalkar, bakardı.

Bütün oklarını böylece atıp tüketti. Kendisi de şehid oldu. [67]

Aliyyül-Ekber´in Şehid Oluşu:

Hz. Hüseyin´in yanındaki Eshabıridan en sonraya kalan, Süveyd b. Amr-ul Has´amî idi. Ehl-i Beyt´inden ilk şehid olam da, büyük oğlu Aliyy-ül Ek-ber´di.

Aliyy-ül Ekber, Küfe Ieşkerine zaman zaman saldırmakta idi. [68] Saldırırken de «Ben, Ali b. Hüseyin b. Ali´yim!

Beytüllâh´ın Rabb´ına and olsun ki: biz; Peygamber´e; Şimr´den, Şe-bes´den ve Babası Belirsiz´in oğlu´ndan daha yakın, ve daha önce geliriz-dir! [69]

Vallahi, bizim hakkımızda, Babası Belirsiz´in oğlu, emir ve hüküm veremez!» diyerek Recez söylemekte idî. [70]

Iraklılardan bir adam, onu emân dilemeğe davet etti ve «Sen, Mü´minler Emîr´i Yezîd b. Muaviye´nin akrabası olduğun için, biz bu akrabalığı gözetmek istiyoruz.

İstersen, sana emân verelim, seni öldürmeyelim?» dedi.

Aliyy-ül Ekber «Resûlullâh Aleyhisselâm ile olan akrabalık, gözetilmeğe daha lâyıktı!» dedi. [71]

Ali b. Hüseyin, zaman zaman yukariki Recezi söyleyerek Küfe leşkerine saldırdığı sırada, Mürre b. Munkız, b. Nûman «Eğer, o, bana rastlar ve bu yaptığı gibi yaparsa, onun babasını ağlatmazsam, Araplar, beni kınasın!» dedi.

Ali b. Hüseyin, yine Küfe leşkerine kılıçla saldırırken, Mürre b. Münkız, önünü kesti ve onu mızraklayıp yere düşürdü. Küfe leşkeri, üzerine üşüşerek kılıçlarile parçaladılar.

Humeyd b. Müslim-ül Ezdî der ki «O gün, Hüseyin´den kulağımla işittim. Diyordu ki : (Oğulcağızım! Allah, seni öldüren kavmi öldürsün!

Onlar, Rahman olan Allah´a karşı ayaklandılar ve Resûluüâh´a olan hürmeti, saygıyı kaldırdılar!

Senden sonra, dünya, bana bir toprak yığınıdır!)

Doğan güneş gibi bir kadının, Ali´nin yanına doğru koşarak geldiğini de, gördüm. (Eyvah! Kardeşciğim! Kardeşimin oğlu!) diyerek feryad ediyordu.

Onun, kim olduğunu sordum.

(Resûlullâh´m kızı Fatıma´nın kızı Zeyneb´dir.) denildi.

Zeyneb, Ali´nin cesedinin yanına gelince, üzerine kapandı.

Hüseyin, geldi. Onu, elinden tutup çadıra kadar götürdü. Sonra, oğlunun yanına geldi. Gençler de, onun yanma geldiler.

Gençlere (Kardeşinizi taşıyınız!) dedi. Onu, vurulup düştüğü yerden kaldırdılar. Önünde çarpıştıkları çadırlarının önüae kadar taşıyıp oraya koydular.[72]

Abdullah b. Müslim´in Alnından ve Göğsünden Okla Vurulup Şelıid Edilmesi i

Küfe leşkeri arasından Amr b. Subeyh-us Saydâvî, Abdullah b. Müslim b. Akîl´e bir ok attı.

Abdullah, alnını avucu ile korumak isteyince, ok, avucunu, onun alnma mıhladı.

Abdullah, elini, ahundan ayıramadı. [73]

Avucunun, alnında mıhlanıp kaldığını görünce : «Ey AUâh´un! Bizi yalnız bırakmak ve zillete düşürmek istediler.

Bizi vurup öldürdükleri gibi, Sen de, onları öldür!

Bizi zillete düşürdükleri gibi, Sen de, onları zillete düşür!> dedi. [74]

Amr b. Subeyh, attığı ikinci okla onun göğsünü, kalbini yardı. Küfe leşken, yok etmek için her taraf dan onun üzerine üşüştüler.[75]

Ard Arda Şehid Edilen EhU Beyt Gençleri:

Küfe leşkerinden Abdullah b. Kutbet-üt Tâî, hücum edip Avn b. Abdullah, b. Cafer´i şehid etti.

Amir b. Nehşel-üt Teymî, saldırarak Muhammed b. Abdullah, b. Cafer´i şehid etti.

. Osman b. Halici, b. Üseyr-ül Cühenî ile Bişr b. Savt (Havt)-ül Hemdânî, Abdurrahman b. Akîl´i şehid ettiler.

Abdullah b. Azret ül Has´amî. Cafer b. Akîl´i okla vurup şehid etti.

Humeyd b. Müslim der ki «Bir genç, bize doğru geliyordu ki yüzü, sanki, ay parçası idi. Elinde kılıç, üzerinde gömlek ve izar (pelerin) vardı.

Ayak sandallarından birisinin bağı kopmuştu. Hangisinin kopuk olduğunu unuttuin. Belki de, solu kopuktu.

Bana, Amr b. Sa´d b. Nüfeyi-ül Ezdî (Vallahi, bunun üzerine saldıracağım!) dedi.

(Sübhânallâh! Onu, kuşatmış olduğunu gördüğün şu leşkerin öldürmeleri sana yetmiyor mu ki, bir de, ona, sen saldırmak istiyorsun?!) dedim.

(Vallahi, onun üzerine saldıracağım!) dedi ve saldırdı. Onun başına ki-hçla varmadıkça, dönmedi.

Başına kılıç vurulunca, genç (Amucaciğım!) diyerek yüzünün üstüne düştü.

Hüseyin, kızdı. Bir anda şahin gibi yetişti. Kükremiş arslan saldırısıyla Amr b. Sa´d´e saldırdı. Kılıçla ona şiddetli bir darbe indirdi.

Amr, kolu ile korundu ve çığlık kopardı.

Küfe süvarileri, Amr´ı, Hüseyin´den kurtarmak için hücuma geçtilerse de, Amr´ın parmaklarından can çekilmekte idî ve öldü, gitti.

Meydan aralaşınca, Hüseyin´in, gencin başına varıp dikildiğini, o sırada gencin de, ayaklarından can çekilmekte olduğunu gördüm.

Hüseyin : (Kahr olsun seni öldüren kavm!

Kıyamet gününde onların hasmı, senia Ceddindir!

Vallahi, sen, Amucanı güc yetiremiyeceği bir işe seslenerek çağırdın.

Halbuki o, senin dâvetine icabet etse de, etmese de, sana bir faydası olmayacaktır!

Vallahi, onun düşmanları çoğaldı, yardımcıları azaldı!) dedikten sonra genci yerden kucaklayıp kaldırdı. Gencin göğsünü, göğsüne bastırdı. Ayaklarının yerde süründüğünü gördüm.

Kendi kendime : (Bunu götürüp te, ne yapacak acebâ?) dedim.

Onu da, oğlu Ali b. Hüseyin´in yanına götürüp bıraktı.

Bu gencin kim olduğunu sordum.

(Of Kasım b. Hasan, b. Ali, b. Ebî Tâlib´dir!) denildi.» [76]

Hz. Hüseyin´in Yargun Düşüp Bir Müddet Olduğu Yerde Kalması:

Hz. Hüseyin, uzunca bir müddet olduğu yerde hareketsiz kaldı.

Küfe leşkerinden bir adam, Onun yanına kadar vardı. Onu öldürmeyi üzerine almaktaki günahın ağırlığını düşünerek geri döndü.

Beddâ* oğullarından Mâlik b. Nüseyr Bişr-ül Kindi, Hz. Hüseyin´in yanma varıp başıına kılıçla vurdu.

Kılıç, başındaki külahı kesti ve başına battı. Başından kanlar akmağa başladı. Külah, kanla doldu.

Hz. Hüseyin, ona «Bir şey yeme, içme! Yiyecek içecek bulma!

Allah, seni zâlimler güruhu ile haşr etsin!» dedi.

Başındaki külahı atıp bir takye istedi. Onu giydi ve üzerine sarık sardı. Yorgun düşüp olduğu yerde kaldı.

Mâlik b. Nüseyr, gelip Hz. Hüseyin´in atmış olduğu deniz koyunu yününden dokunmuş külahı aldı. [77]

Mâlik b. Nüseyr´in Akıbeti:

Mâlik b. Nüseyr, evine dönünce, karısı Ümmü Abdullah´a «Gel şu külahın kânını yıka!» demiş, kadın ise «Sen, Resûlullâh´ın kızının oğlunu soyup onu evime mi soktun? Çıkar, götür oau, benden uzaklaştır;» diyerek kınamış, azarlamiştır.

Kendi adamlarının anlattıklarına göre: Mâlik b. Nüseyr; Muhtar tarafından öldürülünceye kadar fakirlik ve yoksulluktan kurtulamamıştır.[78]

Hz. Hüseyin´in Kucağında Okla Vurulan Yavrusu:

Hz. Hüseyin, bir ara, küçük yavrusu Abdullah, dizinde, kucağında olduğu halde, oturuyordu. [79]

Abdullah, o zaman üç yaşında idi.

Küfe leşkerinin attıkları oklar, Hz. Hüseyin´in sağuna, soluna, önüne ve arkasına düşüyordu. [80]

Esed oğullarından bir adam, bir ok atarak (Abdullah´ı boğazından vurdu.

Hz. Hüseyin, kanla dolan avuçlarını yere boşalttı. Yer, kanı sordu.

«Yâ Rab! Bize, göklerden yardım etmeyeceksen, hakkımızda ondan daha hayırlısını ihsan et!

Şu zâlim kişilerden de, bizim intikamımızı al! [81]

Ey Allah´ım! Bunlarla ve kavmımızdan olanlarla aramızda Sen hükmünü ver!

Yardım etmek için bizi çağırdılar. Sonra da, tutup bizi öldürüyorlar!» dedi. [82]

Hz. Hüseyin, yavrusunun boğazına saplanan oku çekip attıktan sonra, elile kanını silerken de «Vallahi, sen, Allah katında, Salih Peygamberin Devesinden daha şerefli ve kıymetlisin.

Muhammed Aleyhisselâm da, Allah katında Salih Peygamberden daha üstün ve kıymetlidir!» diyordu. [83]

Sonra, bir bez getirtti. Bezi yırtıp çocuğu ona sardı. Kılıcını sıyırarak tekrar çarpışmağa girişti. [84]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 121-122.

[2] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 122.

[3] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 122.

[4] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 123.

[5] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 123.

[6] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 123-124.

[7] Taberi-Tarih c. 6, s. 235-237 124

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 124.

[8] Dineveri-Ki abu l´ahbar s. 254

[9] İbn-i Abd-i Rabbih-îkdülferid c. 3, s. 217

[10] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 125.

[11] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 254

[12] Zehebi-Âİamünnübelâ c. 3, s. 202

[13] Dîneveri-Kitabül´ahbar s. 254-255

[14] Zehebi-Âlâm. c. 3, s. 202

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 125-126.

[15] Taberi-Tarih c. 8, s. 222

[16] Dineveri-Kitabül´ahbar s. 256

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 126.

[17] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 126-127.

[18] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 127-128..

[19] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 128-129.

[20] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 129-130.

[21] Taberi-Tarih c. 6, s. 237-239

[22] Zehebi-Alâmünnübelâ t. 3, s. 2G2

[23] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 130-131.

[24] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 131-132.

[25] TaJberi-Tarih c. 6, s. 239-240

[26] Dineveri-Kjtabül´ahbar s. 256

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 133-134.

[27] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 134-135.

[28] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 136.

[29] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 136.

[30] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 137.

[31] Taberi-Tarih c. ´e, s. 240-243

[32] Zehebî-Alâmünnübelâ c. 3, s. 203

[33] Zehebİ-Tarihul´islam c. 3, s. 53

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 137-142.

[34] Zehebî-TarihuJ´islam c. 3, s, 53, Ibtı-i Esîr-El kâmil c. i, s. 118

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 142.

[35] Tataerî-Tarih c. 6, s, 243-244

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 142-144.

[36] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 144-146.

[37] Taberi-Tarih c. 6, s. 244-245

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 146-147.

[38] Ibn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferîd c. 2, s. 218, Zehebî?Âlâm, c. 3, s. 210

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 147.

[39] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 147.

[40] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 147-149.

[41] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 149.

[42] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 149-150.

[43] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 150.

[44] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 150-152.

[45] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 152.

[46] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 152.

[47] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 152-153.

[48] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 153.

[49] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 152-155.

[50] Taberi - Tarih c. 6, s. 245-249

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 155.

[51] Taberi - Tarih c. 6, s. 255

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 155.

[52] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 155-156.

[53] Taberi - Tarih c. 6, s. 249-250

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 156.

[54] Taberi - Tarih c. 6, s. 222

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 156.

[55] Taberi - Tarih c. 6, s. 222

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 156-157.

[56] Taberi - Tarih c. 6, s. 222

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 157.

[57] Taberi - Tarih c. 6, s. 222

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 157-158.

[58] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 158-159.

[59] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 159-160.

[60] Taberi - Tarih c. 6, s. 250-252

[61] Taberi - Tarih c. 6, s. 250

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 160.

[62] Taberi - Tarih c. 6, s. 252.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 160.

[63] Taberi - Tarih c. 6, s. 252.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 161.

[64] Taberi - Tarih c. 6, s. 252.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 161-162.

[65] Taberi - Tarih c. 6, s. 252.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 162-165.

[66] Taberi - Tarih c. 6, s. 252.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 165-166.

[67] Taberi - Tarih c. 6, s. 252.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 166.

[68] Taberi-Tarih c. 6, s. 25O-256

[69] Mus´ab-üzzübeyri-Neseb-i -Kureyş s. 57

[70] Taberi-Tarfrüi ç. 6, s. 256

[71] Mus´ab-üzzübeyrî-Neseb-i Kureyş s. 57

[72] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 166-167.

[73] Taberi-Tarih c. 8, s. 2S6

[74] Taberi-Tarih c. 7, s. 129

[75] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 168.

[76] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 168-169.

[77] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 169-170.

[78] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 170.

[79] Taberi-Tarih c. 6, s. 256-257

[80] Zehebi-S Âlâmünnübelâ c. 3, s. 203

[81] Taberi-Tarüı c. 6, s. 257

[82] Taberi-Tarüı c. 6, s. 220, Zehebî-Alâm c. 3, s. 208

[83] Yakubî-Tarih c. 2, s. 245

[84] Taberi-Tarih c. 6, s. 220

M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 170-171.
Top