TarihSayfası tarihsayfasi.com



Heyetler Yılı

Amr b. Âs´ın Umman Hükümdarı Ceyfer ile Kardeşi Abd b. Cülendâ´ya Gönderilişi
Gönderiliş Tarihi, Mevkii ve Sebebi

Amr b. Âs´ın Umman´a gönderilişi, Hicretin 8. yılında, Zilkade ayında idi.[1]

Umman; Yemen-Hind denizi sahilinde, Basra körfezinin darlaştığı yerdeki Arap şehirlerinin büyük­lerinden olup, Hecer´in doğusundadır.[2]

Amr b. Âs´ın Umman kralı Ceyfer´le kardeşi Abd´e gönderilişinin sebebi, onlan İslâmiyete davet etmekti.[3]

Peygamberimiz Aleyhisselam; Kur´ân-ı Kerîm´i en iyi okuyan EbuZeyd el-EnsârPyi de, Amrb. Âs´la birlikte gönderdi.[4]

Kral Ceyfer ile kardeşi için[5] Übeyy b. Ka´b´a yazdırdığı[6] bir mektubu da e

llerine verdi. [7]

Mektupta şöyle buyurdu:

"B ismi İlâhirrahm ânirrahfm

Allah´ın Resûlü[8] Muhammed b. Abdullah´tan, Cülendâ´nın oğulları Ceyfer ve Abd´e!

Hidayete uyanlara, doğru yolu tutanlara selam olsun!

Bundan sonra, derim ki:

Ben sizin her ikinizi İslâm davetiyle Müslümanlığa davet ediyorum: Müslüman olunuz da selamete eriniz!

Ben, sağ olanlan ahiret azabıyla korkutayım, kâfirler hakkında da Allah´ın emirlerini uygulayayım diye Allah´ın bütün insanlara gönderdiği peygamberiyim.

Eğer siz İslâmiyeti kabul ve ikrar ederseniz, sizi yine hükümdar yapanm!

Eğer İslâmiyet] kabul etmekten kaçınırsanız, muhakkak, hükümdarlığınız elinizden gidecek, süvar­iler meydanlarınızı çiğneyecek ve peygamberliğim mülk ve saltanatınıza galebe çalacaktır!" [9]

Amr b. Âs ile Ebu Zeyd´in Umman´da Yapacağı İşler

Umman halkı kelime-i şehadet getirmeyi kabul ederek Allah´a ve Resûlüne boyun eğecek olurlarsa, Amrb.Âs orada yönetim işleriyle uğraşacak;[10]

Yani Müslüman zenginlerden sadaka ve zekatlarını toplayacak, onların yoksullarına dağıtacak,

Mecusilerden (ateşe tapanlardan) cizye alacak, [11]

Müslümanlar arasındaki dâvaları da halledecekti.

Ebu Zeyd ise; namaz kıldıracak, halka İslâmiyet] anlatacak, Kur´ân-ı Kerîm´i ve sünnetleri öğrete­cekti.

Amr b. Âs ile Ebu Zeyd, Umman´a gittiler.

Ceyfer ile kardeşi Abd´i, deniz sahilindeki Suhar panayırında buldular. [12]

Suhar; Umman´ın heryıl Recep ayının başında açılıp beş gece süren panayırı idi. [13]

Amr b. Âs der ki:

"Umman´a vardığım zaman, önce Abd b. Cülendâ ile buluşmak istedim.

Çünkü, o, iki adamdan en uslusu idi. [14]

Ona:

´Ben sana ve senin kardeşine Resûlullah Aleyhisselamın gönderdiği elçisiyim!´ dedim.

Abd:

´Kardeşim yaşça ve saltanatça benden önce gelir. Ben seni onunla görüştüreyim. Mektubunu o okusun!1 dedi. [15]

Sonra da:

´Sen nelere davet ediyorsun?1 diye sordu.

´Ben seni Bir olan, eşi ortağı olmayan Allah´a iman ve ibadet etmeye, O´ndan başkasına tapmayı bırakmaya, Muhammed´in de O´nun kulu ve Resûlü olduğuna şehadet getirmeye davet ediyorum!´ dedim.

Abd b. Cülendâ:

´Ey Amr! Sen kavminin ulu kişisi olan bir kişinin oğlusun.

Senin baban bu hususta nasıl davrandı, ne yaptı?

Şüphe yok ki; o bize bu yolda bir misal, bir ömek olabilir!´ dedi.

´O, Muhammed Aleyhisselama iman etmeden ölüp gitti.

Ben onun da Müslüman olmasını ve Muhammed Aleyhisselamı doğrulamasını çok arzu ederdim!

Ben de önceleri onun görüşünde idim.

Nihayet, Allah beni İslâmiyete hidayet etti1 dedim.

Abd:

´Sen ona ne zaman tâbi oldun?´ diye sordu.

´Necaşî´nin yanında!´ dedim ve Necaşî´nin ne zaman Müslüman olduğunu haber verdim.

Abd:

´Necaşî´nin kavmi, onun hükümdarlığı hakkında ne yaptı?´ diye sordu.

´Hükümdarlığında bıraktılar ve ona tâbi oldular!´ dedim.

´Uskuflar* ve ruhbanlar da ona tâbi oldular mı?´ diye sordu.

´Evet!´ dedim.

Abd:

´Ey Amr! Söylediğin şeye dikkat et! Adam için, yalan söylemekten daha ayıp, daha kötü bir huy yok­tur!´ dedi.

´Ben ne yalan söylerim, ne de dinimizde yalanı helâl sayarız!´ dedim.

Abd:

´Herakliyus, Necaşî´nin Müslüman olduğunu öğrenebilmiş mi idi?´ diye sordu.

´Evet!´ dedim.

Abd:

´Bu, nasıl ve hangi şeyle öğrenilebilmiş?´ dedi.

´Necaşî, Herakliyus´a haraç gönderirmiş. Müslüman olduğu, Muhammed Aleyhisselamın peygam­berliğini doğruladığı zaman:

´Hayır! Vallahi, benden bir tek dirhem bile istemiş olsa, ona vermem!´ demiş.

Herakliyus onun bu sözünü haber alınca, kardeşinin oğlu Yennak:

´Senin dinine aykırı, sonradan ortaya çıkan bir dini din edinen kulunun yaptıklarını yanına bırakacak mısın?!´ demiş.

Herakliyus da:

´Adam kendisi için bir din seçmişse, ben ona ne diyebilirim?

Vallahi, ben de, esirgeyip cimrilik etmeseydim, muhakkak onun yaptığı gibi yapardım!´ demiş´ dedim.

Abd:

´Ey Amr! Neler söylediğine dikkat et!´ dedi.

´Vallahi, sana doğru söylüyorum!´ dedim.

Abd:

´Peygamberiniz neleri emrediyor? Nelerden de sakındırıyor? Onları da bana haber ver?´ dedi.

´Yüce Allah´ın buyruklarına boyun eğmeyi emrediyor. Ona asi olmaktan, karşı koymaktan sakındırıyor. İyiliği, akraba haklarını gözetmeyi emrediyor. Zulümden, haksızlıktan, zinadan, içkiden, taşlara, putlara, salibe tapmaktan sakındırıyor´ dedim.

Abd:

´Onun davet etmiş olduğu bu şeyler ne kadar güzeldir!

Kardeşim beni dinlese, bana uysa da, gidip Muhammed´e iman ve onun getirdiklerini doğrulasak ne iyi olurdu.

Fakat, kardeşim saltanata düşkün ve onu elden bırakmakta cimridir!´ dedi.

´Eğer o Müslüman olursa, Resûlullah Aleyhisselam yine onu kavmine hükümdar yapar. Zenginlerinden sadakalarını alır, fakirlerine, yoksul olanlarına verir´ dedim.

Abd:

´Hiç şüphesiz, bu da güzel ahlâktır!1 dedi ve ´Sadaka dediğin nedir?´ diye sordu.

Mallar hakkında farz ki İman zekat ve sadakanın nev´ ve miktarlarını ona haber vere vere develerin zekatına geldiğim zaman, Abd, bana:

´Ey Amr! Ağaçlardan, otlardan yayılan ve sulanmak için su başlarına sürülen yaylım hayvan­larımızdan da mı zekat ve sadaka alacaksın?1 diye sordu.

´Evet!´ dedim.

Abd:

´Vallahi, yurtlan uzak, sayıları da pek çok olan kavmimin bunu benimseyeceklerini pek sanmıyo­rum!´ dedi. [16]

Kapısında günlerce bekledim. [17]

Abd, kendisine verdiğim haberlerin hepsini kardeşine ulaştırdı. [18]

Sonra, bir gün, Ceyfer beni çağırdı. Yanına girdim. [19]

Ceyfer´in adamları, hemen kollarımı tuttular.

Ceyfer:

´Bırakınız onu!´ deyince, bıraktılar.

Oturmak için ileri vardım. Beni oturtmadılar.

Ceyfer´e baktım.

Bana:

´Dileğini getir!´ dedi. [20]

Mühürlü mektubu kendisine sundum.

Açıp sonuna kadar okuduktan sonra, kardeşine verdi.

O da, Ceyfer gibi okudu.

Kendisini, kardeşi Ceyfer´den daha uslu ve mülayim gördüm. [21]

Ceyfer:

´Bana haber ver: Kureyşîler bu hususta ne yaptılar? Nasıl davrandılar?´ diye sordu.

´İslâmiyeti benimseyerek de, kılıç korkusu ile de tâbi oldular!1 dedim.

Ceyfer:

´Onun yanında bulunanlar kimlerdir?´ diye sordu.

´Allah´ın hidayetiyle akılları başlarına gelip dalâlet içinde bulunduklarını anlamış, İslâmiyete can atmış ve Resûlullahı başka herşeye tercih etmiş, üstün tutmuş olanlardır.

Şu çıkış yeri bulunmayan vadilerde senden başkasının kaldığını bilmiyorum!

Sen bugün Müslüman olmaz, Resûlullaha uymazsan, süvarilere çiğnenirsin. Cemaatin de perişan ve darmadağın olur.

Müslüman ol, selamete er! Yine, kavminin üzerine hükümdar olursun!

Senin üzerine ne süvariler, ne de piyadeler gelir!1 dedim. [22]

Ceyfer:

´Sen bugün beni kendi halime bırak da, yarın yanıma dön!´ dedi. [23]

Ceyfer´in kardeşinin yanına döndüm. Bana

´Ey Amr! Eğer saltanatı esirgemez, cimriliği tutmazsa, kendisinin Müslüman olacağını umanm´ dedi.

Ertesi gün olunca, tekrar Ceyfer´e gittim.

Ceyfer, içeri girmeme izin vermeye yanaşmadı.

Ceyfer´in kardeşi Abd´in yanına döndüm. Ceyfer´le buluşamadığımı ona haber verdim.

Bunun üzerine, beni götürüp Ceyfer´le buluşturdu. [24]

Ceyfer:

´Ben senin davet ettiğin şey üzerinde düşündüm:

Eğer ben elimdeki saltanatımı başka bir adama bırakırsam, Arapların en zayıfı ve düşkünü duru­muna düşerim! [25]

Onun süvarileri, buralara kadar gelip ulaşamazlar.

Eğer gelir, ulaşırlarsa, ortada kimi bulup da savaşacaklar?1 dedi. [26]

´Öyleyse, ben yarın çıkıp gideceğim!´ dedim.

Ceyfer benim gideceğime kanaat getirince, [27] kardeşi onunla gizlice konuştu:

´Biz bu hususta ona üstün gelemeyiz!

Kendilerine haber saldığı her hükümdar, davetine icabet etti!´ dedi. [28]

Ceyfer, ertesi günü, sabahleyin, bana haber saldı.

Huzuruna varınca, [29] kendisine:

´Ey Cülendâ! Sen her ne kadar bizden uzakta bulunuyorsan da, Allah´tan uzakta değilsindir.

Seni tek başına yaratmış olan Allah, ibadeti yalnız Kendisine tahsis etmene ve O´nun seni yaratırken işe karıştırmadığını senin de ibadette O´na ortak tutmamana lâyıktır.

İyi bil ki; sen ölü bir halde iken, O seni diri kıldı.

Seni yine eski haline çevirecek, öldürecek, sonra da diriltecektir.

Bak! Şu ümmî peygamber sana dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak bir din getirmiştir.

Ahiretecirve mükâfatını isteyen, ondan yararlanır.

Nefsine uyan ise, onu bırakır.

Sonra bak! İyi düşün ki; o, insanların getirdiği şeylere hiç benziyor mu?

Eğerbenzemiş olsaydı, belli olur, açıkça görülürdü.

Sen bu haber üzerinde muhayyersin:

Bu, kullarınkine benzemiyorsa, Allah tarafından olduğunu ve söylenen şeyi kabul et!

Eğer işe önem vermez, aldırış etmezsen, va´d edilen şey başına gelir!´ dedim. [30]

Ceyfer:

´Vallahi, sen beni o ümmî peygambere kılavuzladın ki, onun hayır ve iyilik adıyla emredeceği şey­leri tutacak, yerine getirecek olanların ilki ben olacağım!

Onun kötülük adıyla yasaklayacağı şeyleri bırakacak olanların ilki de ben olacağım!

Yenince sevinme ve kibirlenme, yenilince de üzülme ve daralma olmayacak!

Verilen söz üzerinde durulacak, verilen söz yerine getirilecek!

Vâkıf olunan sırda da, sır sahibiyle bir olunmaktan geri durulmayacak!

Ben şehadet ederim ki; o, peygamberdir!1 dedi. [31]

Ceyfer de, kardeşi de, böylece İslâmiyeti kabul ve Muhammed Aleyhisselamın peygamberliğini tas­dik ettiler. [32]

O bölgede bulunan bütün Arapları da Müslümanlığa davet ettiler.

Onlarda, davete icabet edip Müslüman oldular. [33]

Zekat ve sadakaları toplamak, aralarında hüküm vermek vazifeleriyle beni başbaşa bıraktılar.

Bana aykırı davrananlara karşı da, bana yardımcı oldular. [34]

Zenginlerden zekat ve sadakalarını alıp yoksullarına dağıttım . [35]

Resûlullah Aleyhisselamın vefatı haberi bize ulaşıncaya kadar, Ummanlıların yanında oturmaktan ayrılmadım." [36]

Ceyfer´in de, söylediği bir şiirde:

Amr b. Âs´ın gelip hakkı bildirdiğini, öğüt]ediğini, kendisinin de Allah için Müslüman olduğunu, bunu bağıra bağıra açıkladığını ifade ettiği görülür.[37]

Yüce Allah hepsinden razı olsun![38]

Alâ´ b. Hadramî´nin Münzir b. Sâvâ´ya Gönderilişi

Gönderiliş Tarihi, Mevkii ve Sebebi

Alâ1 b. Hadramî´nin Bahreyn´de Münzir b. Sâvâ´ya gönderilişi, Hicretin 8. yılında, Zilkade ayının sonuna, Ci´râne´den sonraki günlere rastlar.[39]

Bahreyn; Hindistan´la Basra ve Umman arasında, deniz sahilindeki memleketlerin hepsinin adıdır.

Bol kaynakları, akarsulan bulunan geniş bir ülkedir. [40]

Her yıl Cumâde´l-âhire ayının başında açılıp ay sonuna kadar süren Müşakkar panayırı Hecer´de kurulurdu. [41]

Bahreyn, Fars memleketlerinden olup, Arapların Abdulkays, Bekr b. Vâil ve Temim kabilelerinden birçok halk, Bahreyn kırlarında oturmakta idiler.

Münzir b. Sâvâ, Farslar tarafından Bahreyn´deki Araplar üzerine tayin edilmişti.

Münzir; Hecer veya Esbez köyünden ve Abdullah b. Zeydü´l-Esbezî oğullarındandı.

Esbezîler, atlara taparlardı.

Bahreyn halkından kimi Mecusî, kimi Yahudi, kimisi de Hıristiyan di. [42]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Alâ1 b. Hadramî´yi, Bahreyn hükümdarı Münzir b. Sâvâ´yı İslâmiyete davet etmek üzere gönderdi. [43]

Alâ1 b. Hadramî´nin yanına Ebu Hureyre´yi de kattı.

Kendilerine hayır tavsiyesinde bulundu.

Alâ1 b. Hadramî için, deve, sığır, davar, meyve ve sair malların zekatları hakkında bir yazı da yazdırdı.

Alâ1 b. Hadramî bu yazıyı Müslüman olan halka okuyacak ve zekatlarını ona göre toplayacaktı. [44]

Alâ1 b. Hadramî, Bahreyn halkını İslâmiyete davet edecek, yanaşmadıkları takdirde cizye (vergi) ödemelerini kendilerine teklif edecekti.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Münzir b. Sâvâ´ya ve Hecer´in Mecusî din başkanı Sîbuht´a birer mektup göndererek, İslâmiyeti kabule yanaşmadıkları takdirde cizye (vergi) ödemeye kendilerini davet etti . [45]

Peygamberimiz Aleyhisselam, mektubunda şöyle buyurdu:

"B ismi İlâhirrahm ânirrahîm

Muhammed Resûlullah´tan Münzir b. Sâvâ´ya!

Hidayete uyanlara selam olsun!

Bundan sonra, derim ki:

Ben seni İslâmiyete davet ediyorum. Müslüman ol, selamete er!

Allah senin iki elinin altındaki şeyi (hükümdarlığını) yine sende bırakır.

Şunu da iyi bil ki; benim dinim, develerin ve atların gidebilecekleri yerlere kadar uzanacak, hakim olacaktır!" [46]

Alâ1 b. H adramî, Münzir b. Sâvâ´nın yanına vardı ve ona:

"Ey Münzir! Şüphe yok ki, sen dünya işlerinde büyük bir akla sahipsin! Onu ahiret işlerinde küçültme!

Şu Mecusîlik (ateşe tapıcılık) kötü bir dindir.

Onda, ne Arapların, ne de Ehl-i Kitab bilginlerinin iyi göreceği birşey yoktur!

Onda, evlenilmelerinden utanılanlaria (kendileriyle evlenilmemesi gerekenlerle) evlenirler!

Yenilmesi uygun olmayanları yerler!

Kıyamet günü kendilerini yiyecek, yakacak olan ateşe dünyada tapar dururlar!

Sen ne aklı kıt, ne de görüşsüz bir kimsesin!

Bak! İyi düşün!

Hiç yalan söylemeyen bir kimseyi doğrulamaman, hiç hıyanet etmeyen bir kimseye gücenmemen, verdiği sözden hiç caymayan bir kimseye itimad etmemen, inanmaman sana yakışır mı?!

İşte, böyle olan o ümmî peygamberdir ki, vallahi, aklı başında olan kimse, hiçbir zaman onun emret­tiği şeyin yasaklanması veya onun yasakladığı şeyin emredilmesi gerekeceğini söyleyemeyeceği gibi, onun affederken affını biraz arttırması veya cezalandırırken cezasını biraz kısması gerekeceğini de söyleyemez!

Akıl, fikir ve basiret sahiplerince, bu böyledir!" dedi.

Münzir b. Sâvâ:

"Elimdeki, önümdeki şu saltanatıma baktım; onu ahiret dışında ve yalnız dünyaya elverişli buldum!

Sizin dininize baktım, onu hem ahirete, hem dünyaya elverişli buldum!

Kendisinde yaşama ve öldükten sonra yaşamaya dönüş umudu bulunan bir dini kabul etmeme ne engel var?" dedi. [47]

Münzir b. Sâvâ da, Mecusî din başkanı Sîbuht da Müslüman oldu. [48]

Münzir b. Sâvâ, İslâm ibadet ve amelleriyle Müslümanlığını güzelleştirdi. [49]

Yüce Allah onlardan razı olsun![50]

Münzir b. Sâvâ´nın Peygamberimiz Aleyhisselamın Mektubuna Cevap Yazışı

Münzir b. Sâvâ, Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubuna yazdığı karşılıkta, Müslüman olduğunu ve Peygamberimiz Aleyhisselamın peygamberliğini doğruladığını bildirdikten sonra,[51] şöyle dedi:

"Bundan sonra, arzolunur ki:

Yâ Rasûlallah! [52] Mektubunu[53] Bahreyn, [54] Hecerhalkına okudum. [55]

Onlardan, İslâmiyetten hoşlanıp Müslüman olmak isteyenler, İslâmiyete girdiler.

Bazıları ise, Müslüman olmak istemediler.

Ülkemde, kendi dinlerinde kalan Mecusîler ve Yahudiler de vardır. Bu hususta ne yapacağımı da bana bildir!" [56]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Münzir b. Sâvâ´ya Cevabı

"Muhammed Resûlullah´tan Münzir b. Sâvâ´ya!

Allahın selamı üzerine olsun!

Ben, sana olan hidayet nimetinden dolayı hamd ederim O Allah´a ki, Kendisinden başka hiçbir ilah yoktur![57]

Ben, Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed´in de Allah´ın kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim[58]

İmdi, mektubun bana geldi. [59] Okutup içindekileri dinledim. [60]

Ben sana Yüce Allah´ı ve O´nun buyruklarına göre hareket etmeni hatırlatırım!

Muhakkak ki, öğüt veren kişi, onunla kendisi de öğütlenmiş, sevabından yararlanmış olur.

Elçilerime itaat eden ve onların buyruklarına uyan kişi, bana uymuş ve itaat etmiş olur. Onların öğüt­lerini dinleyen, beni dinlemiş olur.

Elçilerim seni bana övdüler ve hayırla andılar.

Senin kavmin hakkındaki iltimasını, şefaatini kabul ettim.

Onlardan, Müslüman olanları, Müslüman oldukları şeylere bırak!

Günahkâr olanların geçmişteki suçlarından, geç. Onları geçmişlerinden suçlu tutma!

İyi bil ki; sen iyi davrandıkça, seni işinden uzaklaştırmayız, sen vekilimiz olarak orada kalırsın! [61]

Her kim bizim namazımızı kılar, bizim Kıblemize yönelir, bizim kestiklerimizi yerse, o Müslümandır. [62] Ona Allah´ın ve Resûlünün himayesi vardır. [63] Kendisi, Müslümanların sahip oldukları haklara sahip ve onların mükellef bulundukları vazifelerle mükellef olur.

Bunu yapmayan kimsenin, Maâfirî elbisesi kıymetine göre cizye olarak bir dinar ödemesi gerekir.

Selam ve Allah´ın rahmeti senin üzerine olsun. Allah seni yariıgasın!" [64]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Münzir b. Sâvâ´ya Hecerliler hakkındaki mektuplarında da şöyle buyurdu:

"İslâm´ı onlara arz ve teklif et! [65] Kendilerini İslâmiyete davet et!

Eğer Müslüman olurlarsa, bizim sahip olduğumuz haklara onlarda sahip ve bizim mükellef bulun­duğumuz vazifelerle onlar da mükellef oluriar. [66]

Eğer Müslüman olmaktan kaçınırlarsa, kendilerinden cizye (vergi) alınır.

Onların ne kestikleri yenir, ne de kendileriyle evlenilir." [67]

"Müslüman olmayanlardan, arazi sahibi olmayan herkesi, dört dirhem ile bir aba ödemekle mükellef kıl!" [68]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Münzir b. Sâvâ´ya gönderdiği başka mektuplarında, şöyle buyurdu: "Allah´a hamd ü senadan sonra, derim ki: Elçilerimseni bana övdüler.

Hiç şüphesiz, sen böyle iyi oldukça, ben de sana iyi davranacak ve işine göre, seni mükâfat­landıracağım!

Allah´a ve Resûlüne bağlılıkta devam et! Selam olsun sana!"

"Allah´a hamd ü senadan sonra, derim ki:

Ben sana Kudâme (b. Maz´un) ile Ebu Hureyre´yi gönderdim.

Ülkene ait cizye (vergi)lerden, yanına toplamış olduklarını, bunlara teslim et! Vesselam!" [69]

Peygamberimiz Aleyhisselam Bahreyn halkı için yazdırdığı mektupta da şöyle buyurdu:

"Allah´a hamd ü senada bulunduktan sonra, derim ki:

Siz namazınızı kılar, zekatınızı verir, Allah´a ve Resûlüne iman ve itaat eder, meyve mahsullerinden uşr, hububatınızdan yarım uşr verir, çocuklarınızı Mecusîleştirmez iseniz, Müslüman olurken sahip bulunduğunuz size kalacak, ateşgede malları Allah´a ve Resûlüne ait olarak bunun dışında tutulacaktır.

Eğer buna yanaşmazsanız, size cizye (vergi) salınacaktır." [70]

Bahreyn Hecer Halkından Müslüman Olmayanlarla Anlaşma Yapılışı

Münzir b. Sâvâ, Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubunu H ecer halkına okudu.

Onlardan bir kısmı Müslüman oldular.[71]

Gerek Münzir b. Sâvâ´nın ve gerek Mecusî din başkanı Sîbuht´un yanlarında bulunan Araplarla o bölgedeki bütün Araplardan ve Arap olmayanlardan da bazı kimseler Müslüman oldular.

Mecusî, Yahudi ve Hıristiyan halkı ise, Müslüman olmak istemediler. Cizye ödemeye razı oldular. Alâ1 b. Hadramî ile anlaşma yaptılar. Alâ´ b. Hadramî aralarında bir de anlaşma yazısı yazdı.

Yazılan yazıda şöyle denildi:

"Bismillâhirrahmânirrahîm

Bu, Alâ´ b. Hadram?nin Bahreyn halkıyla üzerinde anlaşma yaptığı hususun belgesidir.

Alâ´ b. Hadramî, bizi işe el sürdürmeyecekler ve hurma mahsulünü bizimle bölüşecekler, diye onlar­la muahede yapmıştır.

Kim buna riayet etmezse, Allah´ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun!

Amma cizyeye gelince; o, erginlik çağına basan, ustura tutmaya başlayan her erkek başına bir dinar, [72] yahut her yıl 24 dirhem alınır. [73]

Çocuktan, kadından, [74] âmâdan, son derece yaşlanmıştan, bunaktan, oturak olandan alınmaz. [75]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Alâ´ b. Hadramîye gönderdiği mektupta şöyle buyurdu:

"Allah´a hamd ü senadan sonra, derim ki:

Münzir b. Sâvâ´ya iki kişi gönderdim. Onlar, Münzir´in yanına toplamış olduğu cizyeleri kendisinden teslim alacaklardır.

Sen bu işi çabuklaştır.

Zekat ve aşardan senin yanına topladıklarını da onlarla birlikte gönder, vesselam!" [76]

Alâ1 b. Hadramî, Bahreynlilerin Müslüman olanlarından uşr (aşar), müşrik olanlarından da cizye almakta, toplamakta idi. [77]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Umman Hükümdarlarından Olup Bahreyn´de Oturan İki Zât ile

Onlardan Olanlara Mektubu

Peygamberimiz Aleyhisselam; Umman hükümdarlarından olup Bahreyn´de oturan Esbezli Abdullah adındaki iki zâtla onlardan olanlara da bir mektup göndermiş ve mektubunda şöyle buyurmuştu:

"Allah´ın Resûlü Muhammed Peygamberden Umman hükümdarları Esbezli Abdullah´lar ile, onlar­dan Bahreyn´de bulunanlara:

Onlar; iman ederler, namazı kılarlar, zekatı verirler, Allah´a ve Resûlüne itaat ederler, Peygamberin hakkını verirler, mü´minlerin yaptıkları gibi, kurbanlarını keserler ise, hiç şüphesiz mü´mindirler. Müslüman olurken sahip bulundukları şeyler, kendilerine kalacaktır.

Beytü´n-nar=ateşgede malları, Allah´a ve Resûlüne ait olarak, bunun dışında tutulacaktır.

Hurmadan uşr, hububattan yarım uşr zekat olarak alınacaktır.

Müslümanlar onlara yardım etmek ve öğüt vermekle mükellef bulundukları gibi, onlar da Müslümanlara böyle yapmakla mükelleftirler.

Onların değirmenleri kendilerine ait olup, onlar oralarda unlarını istedikleri gibi öğüteceklerdir."[78]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Sîbuht b. Abdullah´ın Mektubuna Cevabı

Peygamberimiz Aleyhisselam Sîbuht b. Abdullah´ın mektubuna verdiği cevapta şöyle buyurdu:

"Akra1 mektubunu bana getirdi. Kavmin hakkındaki şefaat dileğini de bildirdi.

Şefaatini kabul ettim.

Kavmin hakkında Akra´m söylediklerini doğru buldum.

İstediğini benden istemene, memnun oldum.

Fakat, ben onu iyice tanımamı ve senin benimle görüşmeni uygun gördüm.

Eğer yanımıza gelirsen, sana ikramda bulunurum.

Gelemez, bulunduğun yerde oturursan, yine de, sana ikram ederim.

Sonra, derim ki: Ben hiç kimseden armağan istemem. Fakat, bana sen armağan verirsen, kabul ederim.

Valilerim senin tutum ve davranışından memnundurlar.

Namaz, zekat ve mü´minleri ağırlamak gibi yapmakta olduğun ibadet ve faziletlere en güzel şekilde devam etmeni sana tavsiye ederim.

Senin kavmine ´Benî Abdullah´ ismini verdim.

Namaz kılmayı, güzel amellerin en güzellerini işlemeyi onlara emret!

Seni ahiret mükâfatıyla müjdelerim!

Sana ve mü´min olan kavmine selam olsun!"[79]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Bahreyn Hecer Halkına Uyarı Mektubu

"Bismiİlâhirrahmânirrahîm

Peygamber Muhammed´den, Hecerlilere!

Sizler, selamette olasınız!

Sizlere hidayet nasip ettiğinden dolayı hamd ederim O Allah´a ki, O´ndan başka hiçbir ilahyoktur![80]

İmdi, doğru yola kılavuzlandıktan sonra sapmamanızı, doğru yola ulaştırıldıktan sonra yoldan çık­mamanızı, Allah ve öz canlarınız için, sizlere ehemmiyetle tavsiye ederim!

Elçileriniz yanıma geldiler.

Onlar, sizin yanınıza, sevinçli olmaktan başka bir suretle de gitmediler.

Sizin üzerinizdeki bütün hak ve yetkilerimi kullanmış olsaydım, sizi Hecer´den sürer çıkarırdım!

Halbuki, sizin burada bulunmayanlarınız hakkındaki şefaatleri kabul ettim.

Burada bulunanlara da, câizelerverdim.

O halde, Allah´ın üzerinizdeki nimetini anınız!

Sonra, iyi biliniz ki; sizin yaptıklarınızın haberi de bana gelmiş bulunuyor!

İçinizden iyi olanlar kötü olanların kötülüklerinden sorumlu tutulmayacaktır!

Buyruk sahiplerim size geldiği zaman, onlara itaat ediniz!

Allah´ın emri üzere, O´nun yolundaki vazifelerinde kendilerine yardımcı olunuz! İçinizden, iyi ve yararlı iş yapanın bu hizmeti, ne Allah katında, ne de benim katımda zayi olacaktır." [81]

Bahreyn´den Medine´ye Gönderilen Malların Müslümanlara Dağıtılışı

Alâ´ b. Hadramî´nin Bahreyn´den Peygamberimiz Aleyhisselama gönderdiği para 80.000 dirhem idi.

Medine´ye ne bundan önce, ne de bundan sonra, bu kadar çok para gelmemiştir.[82]

Peygamberimiz Aleyhisselamın emriyle, onlar Mescidde hasırlar üzerine döküldü.

Namaz için ezan okundu. [83]

Peygamberimiz Aleyhisselam namaza çıktı. Hasır üzerine dökülen paralara hiç bakmadan, mihra­ba geçti.

Namazı kıldırdıktan sonra, geldi, [84] paraların başına dikildi.

Müslümanlarda geldiler, hasır üzerindeki paralan gördüler. [85]

Peygamberimiz Aleyhisselam oturdu.

Gördüğü herkese[86] avuçlayıp avuçlayıp[87] vermeye başladı . [88]

O sırada, Hz. Abbas da geldi ve:

"Yâ Rasûlalları! Bundan bana da ver! [89]

Çünkü, ben Bedir günü[90] hem kendim için, [91] hem de malsız olan[92] (yeğenim) Akîl için kurtulmalık vermiştim" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Sen de al!" buyurdu.

Hz. Abbas hemen üzerindeki cübbesini çıkarıp içini malla (para ile) doldurdu. Gitmek için, sırtına kaldırmaya davrandı, kaldıramadı! [93]

Başını Peygamberimiz Aleyhisselama çevirdi ve:

"Yâ Rasûl ali ah! Şunu sırtıma kaldırıver!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, gülerek:

"Malın bir kısmını geri bırak da, kaldırabileceğin kadarıyla kendin kalk!" buyurdu. [94]

Hz. Abbas:

"Yâ Rasûl ali ah I Bari şunlardan birine emret de, bunu sırtma o kaldırsın!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Olmaz!" buyurdu.

Hz. Abbas:

"Öyleyse, sen kaldır!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Olmaz!" buyurdu.

Bunun üzerine, Hz. Abbas malın birazını döktükten sonra kaldırmaya davrandı ve kaldıramayınca:

"Yâ Rasûl ali ah I Birine emret de, bunu sırtıma kaldırsın!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Olmaz!" buyurdu.

Hz. Abbas:

"Bari, sırtıma sen kaldır!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Olmaz!" buyurdu.

Hz. Abbas onun birazını daha döktü. Sonra da, kaldırıp sırtına yüklenerek gitti.

Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Abbas´ın mala karşı gösterdiği bu aşın arzusuna şaştı, arkasın­dan baktı durdu. [95]

Hz. Abbas ise, sırtladığı malla Mescidden çıkıp giderken:

"Allah, bize yaptığı iki va´dinden birisini bugün yerine getirdi.

Yani, ´Eğer Allah´ın ezelî ilmine göre yüreklerinizde bir hayır, bir iman ve ihlas varsa, o Allah, sizden alınandan daha hayırlısını size verir ve sizi yariıgar da!´ [Enfal: 70] buyurmuştu ki, bu aldığım mal, ben­den alınmış olan (kurtulmalık)dan daha hayırlıdır.

Amma Allah´ın yarlıgamak hususundaki va´dine gelince, doğrusu onu ne yapacağını pek bilemiyo­rum!" diyordu.[96]

İnşaallah o va´d de yerine gelmiştir.[97]

Şair Ka´b b. Züheyr´in Müslüman Oluşu

Ka´b b. Züheyr´in Kimliği ve Kişiliği

Ka´b b. Züheyr, Müzeynelerdendir.

Ka´b´ın dedesi, Ebu Sülma Rebia´dır.[98]

Müzeynelerin yurtları, Gatafanların yurtları içinde idi. [99]

Züheyr´in, Ka´b ve Büceyr adında iki oğlu vardı . [100]

Ka´b büyük şairdi. Ka´b´ın babası da, kardeşi de büyük şair idiler.

Ka´b, şairlikte, kardeşi Büceyr´den üstündü. Babaları Züheyr ise, oğlunun her ikisinden de üstündü. [101]

Ka´b b. Züheyr; Peygamberimiz Aleyhisselamı şiirle hicveden ve Mekke´nin fethi üzerine öldürülmemek için başını alıp kaçanlardandı. [102]

Büceyr Peygamberimiz Aleyhisselamla görüşüp Müslüman olduğu zamanl[103] Ka´b ona çok kızmış, [104] gönderdiği birşiirde: "Yazıklar olsun sana!

Demek, sen ananda, babanda görmediğin bir dine girdin hâ?!

Oysa ki, kardeşin de o dinde değildir!

Demek, sen Ebu Bekir ve Me´mun´la [Resûlullah Aleyhisselam denilmek isteniliyor] kandırıcı iki kadeh içtin, kendi dininden vazgeçtin hâ?!

Eğer sen böyle yapmadığını, dininde sebat ettiğini bize açıklarsan, sana üzülmeyeceğim!" dedi. [105]

Büceyr, Ka´b´ın şiirini gizlemeyi uygun görmeyerek Peygamberimiz Aleyhisselama okudu. [106]

Peygamberimiz Aleyhisselam Ka´b´ın kanının dökülmesini helâl saydı[107] ve:

"Kim rastlarsa, Ka´b´ı öldürsün!" buyurdu. [108]

Büceyr bunu Ka´b´a yazdı:

"Başının çaresine bak!" dedi.[109]

Ka´b´ın kendisi hakkında yazdığı şiire şiirle verdiği cevapta da şöyle dedi:

"Benim şu söylediklerimi Ka´b´a kim ulaştırır ola?

Ey Ka´b! Bâtıl, boş diye yerdiğin bu dinden daha gerçeği, daha sağlamı var mı sende? Sen, kurtul­mak istediğin zaman, Uzzâ´ya ve Lâfa değil, Bir olan Allah´a yönel ve teslim ol ki, kurtulabilesin!

Kıyamet gününde, kaçılamayacak olan Cehennem ateşinden, Müslüman ve temiz kalbli insanlar­dan başkası kurtulamayacaklardır!

Züheyr´in dini-ki, onun dini hiçbir şey değildir-boştur!

Züheyr´in babası Ebu Sülma´nın dini de bana haramdır!"[110]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Taif gazasından döndüğü sırada da, Büceyr, kardeşi Ka´b´a biryazı yazmış ve o yazısında şöyle demişti:

"Resûlullah Aleyhisselam, kendisini hicvedip yermiş, üzmüş olan Mekkelilerden bazılarını öldürttü.

Kureyş şairlerinden sağ kalan İbn Zibârâ ile İbn Ebi Vehb ise başlarını alıp kaçtılar.

Eğer canın sana gerekli ise, Resûlullah Aleyhisselamın yanına acele gel!

Çünkü, o, yaptığına pişman olarak yanına gelen kimseyi öldürmez[111]

İyi bil ki; Resûlullah Aleyhisselamın yanına hiçbir kimse gelmemiştir ki, kendisi Allah´tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed´in Resûlullah olduğuna şehadet etsin de, Resûlullah onun Müslümanlığını kabul etmiş olmasın!

Bu mektubum sana eriştiği zaman, Müslüman ol, hemen gel! [112]

Eğersen bu dediğimi yapmayacak olursan, yeryüzünden, sığınıp kurtulabileceğin yere kadar başını al, git, kurtul!" [113]

Büceyr´in mektubu Ka´b b. Züheyr´e ulaşınca, dünya onun başına dar geldi. Hayatından korkmaya başladı.

Düşmanları da:

"O, artık, öldürülmüş demektir!" diyerek yaygaraya ve onu büsbütün korkutmaya koyuldular. Bunun üzerine, Ka´b Medine yolunu tutmaktan, Müslüman olmaktan başka çare bulamadı.

Medine´de, Cüheynelerden, aralarında tanışıklık ve dostluk bulunan bir adamın evine indi.

Adam ertesi gün sabah namazı vaktinde Ka´b´ı Peygamberimiz Aleyhisselama götürdü. [114]

Peygamberimiz Aleyhisselam o sırada Mescidinde halka halka oturan ashabının arasında bulunuy­or, kâh dönüp o ta rafta ki I eri e, kâh dönüp bu ta rafta ki I eri e konuşuyordu.

Ka´b b. Züheyr devesini Mescidin kapısında ıhdınp içeri girdi.

Kendisi Peygamberimiz Aleyhisselamı gıyaben, sıfatlarıyla tanıyordu. [115]

Müzenî, Peygamberimiz Aleyhisselama eliyle işaret ederek:

"İşte Resûlullah! Haydi, yanına var, kendin için eman dile!" dedi.

Ka´b b. Züheyr Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına kadar vardı, önüne oturdu.

Elini Peygamberimiz Aleyhisselamın elinin üzerine koydu.

Peygamberimiz Aleyhisselam Ka´b´ı tanımıyordu.

Ka´b:

"Yâ Rasûlallah! Ka´b b. Züheyr, yaptıklarına pişman ve Müslüman olarak senden eman dilemeye gelmiş bulunuyor!

Ben onu sana getirsem, ona eman verir, kendisinin tevbesini ve Müslümanlığını kabul eder misin?" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Evet!" buyurdu. [116]

Ka´b b. Züheyr:

"Şehadet ederim ki; Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur! Sen de, O´nun Resûlüsün!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Sen kimsin?" diye sordu.

Ka´b:

"Ben Ka´b b. Züheyr´im!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Demek şu beyti söyleyen sensin hâ?!" buyurup Hz. Ebu Bekir´e dönerek:

"Ey Ebu Bekir! Ne demişti?" diye sordu.

Hz. Ebu Bekir, Ka´b´ın o beytindeki Me´mun kelimesini Me´mur diye okuyunca, Ka´b b. Züheyr:

"Yâ Rasûlallah! Ben bu beyti böyle söylememiştim" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:

"Ya sen nasıl söylemiştin?" diye sordu:

Ka´b b. Züheyr:

"Ben onu ancak şöyle söylemiştim!" deyip, Memur sözünü Me´mun şeklinde düzelterek okudu.

Peygamberimiz Aleyhisselam beyitte kendisinden "Me´mun=Güvenilir kişi" diye bahsedildiğini görünce:

"Evet! Vallahi, Me´mundur, Emîn´dir!" buyurdu. [117]

Ka´b b. Züheyr "Yâ Rasûlallah! Ben Ka´b b. Züheyr´im!" diyerek kendisini tanıttığı zaman, Ensardan birisi sıçrayıp ayağa kalktı ve:

"Yâ Rasûlallah! Beni bırak da, şu Allah düşmanının boynunu vurayım!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Vazgeç ondan! O, üzerinde bulunduğu halden pişman ve hakka dönmüş olarak gelmiştir!" buyur­du.

Ka´b b. Züheyr, Ensarın sözüne kızdı. Sonra da, "Bânet Suad" diye anılan uzun kasidesini Peygamberimiz Aleyhisselamın huzurunda okumaya başladı. Ka´b b. Züheyr, bu kasidesinde:

Sevgilisi Suad´ın boyunu boşunu, huyunu suyunu, vefasızlığını, bir sabah uzaklara çekip gittiğini, giderken de kendisinin kalbini birlikte alıp götürdüğünü... yana yakıla anlattıktan ve kendisini ona ulaştıracak yürügen devenin üstün vasıflarını birer birer saydıktan sonra, asıl konuya şöyle giriş yaptı:

"Suad´ın ayrılığı yetmiyormuş gibi, iki tarafa söz taşıyan rakipler, bana:

´Ey Ebu Sülma´nın oğlu! Sen artık kendini ölmüş bil, say!´ dediler.

Kendilerine güvendiğim ve başvurduğum her dost da:

´Biz seninle uğraşamayız! Kendin, başının çaresine bak!´ dediler.

Ben de onlara:

Öyleyse, dedim, siz beni serbest bırakınız!

Rahman olan Allah her neyi takdir etmişse, o olur!

İnsanoğlu, ne kadar uzun yaşasa da, günün birinde ölür, teneşir tahtasının üzerine de taşınır.

Resûlullahın beni öldüreceği bana haber verildi.

Resûlullah katında, bağışlanmak da umulur.

Ben Allah´ın Resûlüne özür dileyerek geldim.

Resûlullahın katında mazeretler kabul olunur.

İlahî hidayetle, içi öğütler ve en yüce gerçeklerle dolu Kur´ân´ı sana indiren Allah hakkı için bana eman ver!

Beni rakiplerimin dedikodusu ile muaheze etme!

Hakkımda pek çok söylentiler olmuşsa da, ben pek o kadar suçlu değilimdir.

Ben şimdi öyle bir makamda bulunuyorum ki; burada gördüğüm ve işittiğim şeyleri bir fil görüp işit-seydi, muhakkak titrerdi!

Burada beni ancak Allah´ın izniyle Peygamberin affına nail olmaktan başka birşey kurtaramaz!

Ben yüce Peygambere karşı hiçbir itirazda bulunmadan, sağ elimi onun adaletli eline uzatıyorum.

Şimdi, söz, O´nun sözüdür!

Bence, en korktuğum şey; kendisiyle konuştuğum zaman, bana ´Sen suçlusun! Sen sorumlusun!´ denilmesidir.

Bu arslan, arslanlar yurdu Asser ormanında yer yer sıralanan arslan yataklarının iç kesimindeki haşmetli yurdunda hüküm sürmektedir!

Bu öyle bir arslandır ki; erkenden ava çıkar, çifte yavrusunu yerlere parça parça serilmiş insan etleriyle besler!

Kendi akranıyla boğuştuğu zaman da, hasmını yerlere sermedikçe meydanı terketmeyi nefsine haram sayar!

Onun heybetinden, çölün yırtıcı arslanlarının sesleri kısılır!

Onun dolaştığı yerlerde insanlar dolaşamaz! Onun yaşadığı vadide, gücüne kuvvetine güvenen nice babayiğitlerin silah ve elbiseleri paralanmış, kendileri kurda kuşa yem olmuştur!

Şüphe yok ki; Resûlullah doğru yolu gösteren bir nur, kötülükleri yok etmek için Allah´ın sıyırılmış keskin, yalın kılıçlarından bir kılıçtır!" [118]

Ka´b b. Züheyr "Bânet Suad" kasidesini sonuna kadar okuyup bitirdiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, sırtındaki bürdesini (hırkasını) çıkanp ona giydirdi.[119]

Hırka-i Şerîfin Tarihçesi ve Tavsifi

Rivayete göne; Muaviye b. Ebu Süfyan, halifeliği sırasında Ka´b b. Züheyr´e:

"Resûlullah Aleyhisselamın hırkasını bize sat!" diye haber saldı[120] ve kendisine 10.000 dirhem gönderdi. [121]

Ka´b b. Züheyr:

"Ben Resûlullahın hırkasını giymek hususunda hiç kimseyi kendime tercih edemem!" diyerek, Muaviye b. Ebu Süfyan´ın dileğini reddetti.

Ka´b b. Züheyr vefat ettiği zaman, Muaviye b. Ebu Süfyan, onu Ka´b´ın oğullarından 20.000 dirheme satın aldı. [122]

Bu mübarek hırka, halifeden halifeye tevarüs edile edile geçti. [123]

Emevî saltanatının çöküşünden sonra, ilk Abbasî halifesi Seffah Abdullah b. Muhammed (vefatı: Hicrî 136) tarafından 300 altına satın alındı. [124]

Bayramlarda halifeler tarafından giyilirdi. [125]

Halife Muktedir öldürüldüğü zaman, (Hicrî 320) kanı bulaşarak, bu mübarek hırka kiri endi. [126]

Abbasîler, Mısır´a gelirken onu yanlarında getirdiler.

Yavuz Sultan Selim Mısır´ı alıp halife olduğu zaman, Mısır´daki mübarek emanetler arasında o da İstanbul´a getirildi. [127]

İbn Esîr´in (vefatı: Hicrî 630) zamanına kadar halifeler, [128] Kastalânî´nin (vefatı: Hicrî 923) zamanı­na kadar da sultanlar nezdinde bulunagelen[129] ve bugün İstanbul´da Hırka-i Saadet Dairesinde Müslümanlar tarafından ziyaret olunan bu mübarek hırka hakkında,

Sağ kolunda da eksiklik vardır.

Yer yer haraptır.

Uzun yıllardan beri kumaşlar üzerinde devam eden tedkiklerimiz, bu kumaşın o devre ait olduğu kanaatini vermektedir.

Hırka-i Saadet; müteaddit bohçalara sarılmış olduğu halde, 0,57 x 0,45 x 0,21 ebadında üstten açılır çifte kapaklı altın bir çekmece içindedir.

Bunun üzerinde, Sultan Aziz tarafından yaptın lan ve şefaat talebini hâvi uzunca bir kitabe de bulun­maktadır. Topkapı Sarayı Müdürü Tahsin Özbey şöyle der:

"1,24 metre boyunda, geniş kollu olup, siyah yünlü kumaştan yapılmıştır.

İçi, kaba dokunmuş, krem renk yünlü kumaş kaplıdır.

Önünde sağ tarafında 0,23 x 0,30 metre ebadında bir parçası noksandır.

İşbu çekmece, aynca bohçalar içinde olarak büyük bir altın sandukaya konulur ki, bu da Sultan Aziz tarafından yaptırılmış olup, üzerinde "Lâ ilahe illallahu el melikül hakkul mübîn muhammedün resûlullah sâdıkul va´dil emîn" yazılıdır.

Dört ayaklı kaidesi de altın kaplamalıdır.

Not: Hırka-i Saadetin bu ebadda Sultan III. Murad tarafından yaptırılmış olan altın bir mahfazası daha mevcuttur.

Bu, sanat itibarıyla fevkalâde olup, ayrıca zümrütlerle de bezenmiştir.

Fakat, Sultan Aziz yeni mahfazayı yaptırınca, birinci boş kalmış ve şimdi Hazinenin üçüncü salo­nunda teşhirdedir." [130]

Benî Sa´lebe Temsilcilerinin Medine´ye Gelip Kendilerinin ve Kabilelerinin Müslüman Olduklarını Haber Vermeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam Hicretin 8. yılında Ci´râne´den Medine´ye döndükten sonra, Benî Sa´lebelerden Medine´ye dört kişi gelerek Peygamberimiz Aleyhisselama:

"Bizler, gerimizdeki kavmimizin elçileriyiz.

Biz de, kavmimiz de İslâmiyeti kabul ve ikrar etmiş bulunuyoruz!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam, bunların ağırlanmalarını em retti.[131] Elçiler, Remle binti Hâris´in kon­ağına indirildiler.

Bilal-i Habeşî, onlara süt ve tereyağından yapılmış bir çanak tirit götürdü, yediler. Öğle namazında Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulundular ve:

"´Hicret etmeyen kimse için, İslâmiyet de yoktur!´ hadisi hakkında ne buyurursunuz?" diye sordular.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Siz nerede olursanız olun Allah´tan korktunuz mu, size zarar vermez!" buyurdu. [132]

Benî Sa´lebelerin temsilcileri, birkaç gün oturduktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselama veda etmeye geldiler.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Bilal-i Habeşî´ye:

"Heyetlere caizeler verdiğimiz gibi, bunlara da caize ver!" buyurdu.

Bilal-i Habeşî, erimiş gümüş madeninden getirip, her birine beşer ukiyye* gümüş verdi.

O zaman, bunlar, dirhem diye hiçbir şeye sahip değildiler.

Memnun olarak yurtlarına döndüler. [133]

Yüce Allah, onlardan ve kavimlerinden razı olsun.[134]

Benî Suda´ Temsilcilerinin Medine´ye Gelip Müslüman Olmaları ve Kavimleri Adına da İslâmiyet Üzerine Bey´at Etmeleri

Benî Suda´ların Medine´ye gelişi, Hicretin 8. yılında Peygamberimiz Aleyhisselamın Ci´râne´den Medine´ye dönüşünden sonraya rastlar.[135] Benî Suda´lar büyükçe bir kabile idi. [136] Küfür ve şirkte devam ediyorlardı. [137]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Yemen´e askerî birlikler gönderirken, hazırladığı bir birliğin başına Kays b. Sa´d b. Ubâde´yi kumandan tayin edip kendisine beyaz bir sancak bağlamış, ona ayrıca siyah bir bayrak da vermişti. [138]

Kays b. Sa´d, Kanat nahiyesinde toplanan 400 kişilik birliğiyle Yemen taraflarına gidip Benî Suda´ları yola getirecekti.

Ashabdan Ziyad b. Haris es-Sudâî, bu birliğin nereye gitmeye hazırlandıklarını sorup kendisine Benî Suda´lar üzerine gidecekleri bildirilince, acele, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi ve:

"Yâ Rasûlallah! Kavmimin üzerine asker salmak istediğini öğrendim. Ben gerimdeki kavmimin elçisi olmak üzere sana geldim. Askerleri geri çevir. Ben kavmimi senin yanına getirmeye söz veriyorum!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Ey Suda´lardan olan kardeş! Sen kavminin içinde sözü dinlenir bir kimse misin?" diye sordu.

Ziyad b. Haris:

"Allah ve Resûlü sayesinde, evet!" dedi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Kays b. Sa´d´ı ve birliğini Kanattan geri çevirdi. [139]

Ziyad b. Haris de, hemen, kavmi olan Benî Suda´lara gitti. [140]

Onbeş gün sonra, [141] onbeş kişilik bir heyetle Medine´ye geldi. [142]

Sa´d b. Ubâde:

"Yâ Rasûlallah! Bırak da, onlar benim evime insinler, konuğum olsunlar!" dedi.

Benî Suda´ heyeti, Sa´d b. Ubâde´nin evine indiler.

Sa´d b. Ubâde onlarla dost oldu. Kendilerine elbise giydirdi, ikramda bulundu.

Bundan sonra, Benî Suda´ heyeti, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler. [143]

"Biz, gerimizdeki kavmimiz adına da sana bey´at ediyoruz!" dediler.

Hem kendileri, hem kavimleri adına Peygamberimiz Aleyhisselama bey´at edip Müslüman oldular.

Dönüp yurtlarına gittiler. İslâmiyet, böylece, Benî Suda´lar arasında da yayıldı.[144]

Yüce Allah onlardan razı olsun![145]

Bâhile, Benî Sümâle ve Benî Huddan Temsilcilerinin Müslüman Olmaları, Kavimleri Adına da İslâmiyet Üzerine Bey´atta Bulunmaları

1- Bâhile elçisi Mutarrif´in Medine´ye gelişi; Mekke´nin fethinden sonra idi.[146] Bâhileler, Bîşe vadisinde otururlardı. [147]

Bîşe; Yemen tarafındadır. [148]

Bâhilelerden Mutarrif b. Kâhin, kavmi adına elçi olarak Medine´ye geldi, Müslüman oldu ve kavmi için de Peygamberimiz Aleyhisselamdan bir emannâme aldı . [149]

"Yâ Rasûlallan! Biz Müslüman olup selâmete erdik.

İslâmiyetin Allah´ın semavî dini olduğuna, Allah´tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet ettik.

Bizim için bir yazı yaz!" dedi. [150]

Peygamberimiz Aleyhisselam da, Mutarrif ve onun kavminden Müslüman olanlar için, malların zekat] hakkında bir yazı yazdırdı. [151]

Yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu:

"Bu, Muhammed Resûlullah tarafından, Mutarrif b. Kâhinü´l-Bâhilî ile Bîşe´de oturan Bâhilîler için yazılan yazıdır.

Kim üzerinde develerin çöktüğü, gecelediği ölü bir araziyi* ihya ve imar ederse, orası onun olur.

Bâhilîler;

Her 30 sığırda yetişmiş 1 dana,

Her40 davarda 1 davar,

Her 5 devede yaşlı 1 davar zekat olarak vermekle mükelleftirler.

Zekat tahsildarları, bu zekatları ancak onların yaylım yerlerinde teslim alacaklardır.

Bâhileler, Allah´ın emanıyla emniyet ve selamettedirler." [152]

Mutarrif söylediği bir şiirle Peygamberimiz Aleyhisselamı övmüş, bununla da Bâhilîlerin imanlarını güçlendirmiştir. [153]

Allah ondan razı olsun!

2- Mutarrif´ten sonra, Bâhilelerden, Nehşel b. Malikü´l-Vâilî de, kavminin elçisi, temsilcisi olarak

Peygamberimiz Aleyhisselama geldi. Müslüman oldu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Osman´a, Nehşel ve kavminden Müslüman olanlar için, içinde şeriat hükümlerinden bazıları bildirilen bir yazı yazdırdı. [154]

Yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu:

"Allah´ım! Senin isminle başlarım!

Bu, Muhammed Resûlullah´ın Benî Vâillerden Müslüman olup namazı kılan, zekatı veren, Allah ve Resûlüne itaat eden, ganimetlerden Allah´ın ve Resûlünün (beşte bir) hissesini veren, Müslümanlığına şehadet getiren ve müşriklerden ayrılan kimseler için yazdırdığı yazıdır.

Onlar, Allah´ın emanıyla emniyet ve selamettedirler.

Muhammed, onlara kıymaktan tamamıyla uzaktır.

Onlar için ne toplanma, ne de kendilerinden uşr alınma vardır.

Onların âmilleri, zekat tahsildarları da kendilerinden olacaktır." [155]

Benî Sümâlelerle Benî Huddanların temsilcilerinin Medine´ye gelişi Hicretin 8. yılında, Mekke´nin fethinden sonra idi. [156]

Benî Sümâlelerle Benî Huddanlar, Ezd-i Şenûelerden iki küçük kabiledir. [157]

Benî Sümâle ve Huddan kabilelerinden Abdullah b. Alesü´s-Sümâlî ile Müsliye b. Hizzanü´l-Huddânî, kavimlerinden bir heyet içinde gelerek Müslüman oldular ve kavimleri adına da bey´at yaptılar.

Allah onlardan razı olsun!

Peygamberimiz Aleyhisselam; bunların mallarından ödemeleri gereken zekat miktarları hakkında da, Sabit b. Kays b. Şemmas´a bir yazı yazdırdı.

Sa´d b. Ubâde ile Muhammed b. Mesleme de, şahit oldular.

Peygamberimiz Aleyhisselam, yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu:

"Bu, Muhammed Resûlullah tarafından deniz sahillerindeki kırlarda ve kırların hizasındaki vahalar­da oturanlara verilen yazıdır:

Onlara, hurma mahsulleri için ne ağaç üzerinde tahminleme, ne de ayarlı bez ölçekle ölçme vardır.

Onlar, hurmalar kurutma yerine konulduğunda, her on veskte bir veskini zekat olarak vermekle mükelleftirler." [158]

Hicazlılara göre; 1 vesk 60 sa´dır. Bu da, 320 ntl, Iraklılara göre ise 430 ntl tutar. [159] 1 ntl da 12 ukiyyedir. 1 ukiyye de 40 dirhemdir. [160]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Oğlu Hz. İbrahim´in Doğuşu

Hz. İbrahim, Hicretin 8. yılında Zilhicce ayında Hz. Mâhye´den doğdu.[161]

Hz. Mâriye; Mısırlılar katında yüksek mevkili bir aileye mensuptu. [162]

İskenderiye kralı Mukavkıs tarafından Peygamberimiz Aleyhisselama hediye edilmiş, Peygamberimiz Aleyhisselam da onu kendisi için örtündümnüstü. [163]

Hz. Mâriye´ye; Medine´nin Avâlf diye anılan yukarı kısımlarında, Benî Nadfr Yahudilerinden, Müslüman olan ve Uhud´da şehit düşen Muhaynk´ın Peygamberimiz Aleyhisselama teslim edilmesini vasiyet ettiği yedi hurma bahçesinden Meşrebe adındaki hurma bahçesi tahsis edilmişti.

Hz. Mâriye bu hurma bahçesinde oturur, hurma mahsulü ile ilgilenirdi. [164]

Hz. İbrahim bu bahçede dünyaya geldi. [165]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. İbrahim´in doğduğuna çok sevindi. [166]

Hz. İbrahim´in doğum ebeliğini yapan, [167] Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlılarından Ebu Râfi´in zevcesi Selma Hatun da, Hz. Mâhye´den Peygamberimiz Aleyhisselamın bir oğlan çocuğu doğ­duğunu Ebu Râfi´e haber verdiği, o da gidip bunu Peygamberimiz Aleyhisselama müjdelediği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam ona bir köle bağışladı. [168]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Bu gece benim bir oğlum doğdu. Ona atam İbrahim´in ismini koydum!" buyurdu. [169]

Hz. İbrahim doğduğu zaman, Cebrail Aleyhisselam gelip:

"Esselâmü aleyke yâ Ebâ İbrahim !=Selam olsun sana ey İbrahim´in babası!" diyerek selamladı. [170]

Emzikli Ensar kadınları, Peygamberimiz Aleyhisselama olan sevgi ve saygılarından dolayı, Hz. İbrahim´i Hz. Mâhye´den alıp emzirmek için yarışıyorlardı. [171]

Ümmü Eiürde Havle binti Münzir gelip, Hz. İbrahim´i Benî Mazin b. Neccarlar içinde kendi çocuğu­nun sütü ile emzirip annesine geri verme hususunu Peygamberimiz Aleyhisselamla konuştu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. İbrahim´e sütannelik edecek olan Ümmü Bürde Hatuna da bir hurmalık tahsis etti. [172]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kuf mevkiinde yayılan bir miktar davarıyla Zülcedr otlağında yayılan sağmal develeri olup, her gece onlardan sağılan sütler Medine´ye getirilirdi.

Getirilen sütlerden Peygamberimiz Aleyhisselam içer, hem de Hz. İbrahim´e gönderip içirirdi. [173]

Hz. İbrahim, vefatına kadar, sütannesi Ümmü Bürde Hatunun yanında kal di. [174]

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hz. İbrahim´in doğumunun yedinci günü, doğum kurbanı olarak bir koç kestirdi.

Hz. İbrahim´in başının saçını kazıttırıp saçının ağırlığınca gümüşü yoksullara dağıttırdı.

Kesilen saçların yere gömülmesini de emretti. [175]

Hz. İbrahim´in başının saçını Ebu Hind kazıdı. [176]

Enes b. Malik der ki:

"Ben ev halkına Resûlullah Aleyhisselamdan daha şefkatli olan bir kimse görmedim.

İbrahim, Medine´nin Avâlî´sinde, sütannenin yanında bulunuyordu.

Resûlullah Aleyhisselam çocuğunu görmeye giderken, biz de yanında giderdik.

İbrahim´in sütbabası bir demirci idi.

Onun evi dumanlandırılmış bir halde iken, Resûlullah Aleyhisselam içeri dalar, oğlunu alır, öper, sonra dönerdi. [177]

Yine, bir gün, Resûlullah Aleyhisselam, oğlunun yanına gitmek için yola çıkmıştı. Ben de kendisinin arkasından gittim.

Ebu Seyf´in evine varıp kavuştuğumuz zaman, o, körüğüne asılıp duruyor, evin içi de dumana boğulmuş bulunuyordu.

Ben hemen Resûlullah Aleyhisselamın önünden hızla ilerleyip Ebu Seyf´in yanına vardım ve ona:

´Ey Ebu Seyf! Körüğünü tut, durdur! Resûlullah Aleyhisselam geldi!´ dedim.

Durdurdu.

Resûlullah Aleyhisselam çocuğu getirtti, bağrına bastı." [178]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidine Minber Yapılmadan Önce Hutbe İrad Ederken Bir Hurma Kütüğüne Dayanışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Mescidde hutbe irad edeceği zaman, hutbesini ayakta irad eder ve ayakta dikilişinin uzaması da kendisine zahmet verirdi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselamın dayanması için bir hurma kütüğü getirilip, bir ucu yere gömülmek suretiyle dikilmişti.[179]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Cuma günleri veya herhangi bir gün mühim bir hadise üzerine halka hitap ederken arkasını Mesciddeki bu kütüğe dayar, [180] elindeki asasına da dayanırdı. [181] Bu kütük, gölgelik olarak[182] Mescidin duvarında dikili olup[183] iki yerinden çatlaktı [184] ve Kıble tarafında idi.

Peygamberimiz Aleyhisselam namazını da onu doğru kılardı. [185]

Mescid-i Nebevî Minberinin Tarihçesi

Peygamberimiz Aleyhisselam Cuma günü hutbesini ayakta dikilerek irad buyururken:

"Ayakta dikilmek bana zahmet veriyor!" buyurunca,[186] ashabdan birisi:

"Yâ Rasûlallah! Sana Cuma günü üzerine dikileceğin, halkın seni görebileceği ve hutbelerini işite­bileceği birşey yapsak olmaz mı?" diye sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Olur!" buyurdu. [187]

Ensar kadınlarından birisi de:

"Yâ Rasûlallah!

Benim marangoz kölem var.

Ona senin için üzerinde oturacağın birşey yaptırsam olur mu?" diye sormuş, Peygamberimiz Aleyhisselam da:

"Yaptırmak istiyorsan, yaptır!" buyurmuştu. [188]

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, bu kadına haber salarak:

"Benim için marangoz kölene emret de, halka hitap ederken üzerine oturabileceğim, tahtadan birşey yapsın!" buyurdu. [189]

Sehl b. Sa´d; Peygamberimiz Aleyhisselamın haber saldığı, filanca dediği kadının ismini de açık­lamıştır. [190]

Temim ed-Dârî de:

"Yâ Rasûlallah! Senin için, gövdeni üzerinde taşıyacak bir minber sağlasam, [191] Şam´dayapıldığını gördüğüm gibi, sana bir minber yapsam olmaz mı?" diye sormuş; [192]

Peygamberimiz Aleyhisselam da:

"Olur!" buyurmuş[193] ve minber edinme hususunu Müslümanlara danışmış, [194] onlar da bunu uygun ve yerinde görmüşlerdi. [195]

Hz. Abbas:

"Benim kölem Kilab, halkın, bunu en iyi yapıcısı dır" demiş, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Öyleyse, bunu yapmasını ona emret!" buyurmuştur. [196]

Medine´ye gidergelir bir adam da, Peygamberimiz Aleyhisselamın ayakta dikilerek yanındaki hurma kütüğüne dayandığını görünce, yanında bulunan kişilerden birisine:

"Muhammed (Aleyhisselam)ın memnun kalacağını bilsem, kendisi için, üzerine oturmak istedikçe oturmasına, ayakta durmak istedikçe ayakta durmasına elverişli bir oturma yeri yapardım" demişti. [197]

Medine´de bir tek marangozdan başka marangoz yoktu. [198]

Mescid Minberinin Yapılışı

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidine minber Hicretin 8. yılında yapılmıştır.[199]

İslâm´da ilk yapı lan minber budur. [200]

Ensar kadını, marangoz kölesine emir verdi. [201]

Sehl b. Sa´d, marangozla birlikte, Medine´nin doğusunu, batısını dolaştılar. [202] Gâbe mevkiine kadar gittiler. [203]

Gâbe; Şam tarafından Medine´ye 12 millik uzaklıkta ağaçlık bir yer olup, orada Medinelilerin birçok malları vardı. [204]

Peygamberimiz Aleyhisselamın minberinin tahtasını Gâbe´deki esi, [205] tarîa´ ağacından kestiler, yonttu I ar. [206]

Esi, dört çeşidi bulunan sert ılgın ağacı olup, bunun bodur olanına tarîa´ denir. [207]

Marangoz; minberi, Gâbe´nin tarîa´ ağacından, üç basamaklı olarak yaptı. [208]

Minberin üçüncü basamağı oturma yeri idi. [209]

Minber yapılıp bitirildiği zaman Ensârî hatun Peygamberimiz Aleyhisselama haber salınca, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Onu bana gönder!" buyurdu.

Minber getirildiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam onu götürüp halen minberin bulunduğu yere koydu. [210]

Minberin Planı

Minberin yüksekliği iki zira (arşın), genişliği bir zira kadar olup, dört köşesi birbirine eşitti. Peygamberimiz Aleyhisselamın oturacağı yer, iki karış dört parmak kadardı. Basamakların genişliği iki karış, yüksekliği bir karıştı. Arka yandan uzunluğu iki karıştan biraz fazla idi.

Minberin "Müsterah" denilen kürsüsünün arkasında, ağaçtan, dayanılacak üç sütun vardı. Hicretin 198. yılında, sütunlardan birisi kırıldı. Kınlan sütun, Sultan Davud b. İsa´nın emriyle yenilendi.[211]

Seleme b. Ekvâ´nın bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselamın minberi ile Kıble (mihrab) arasındaki açıklık, bir koyunun geçebileceği kadardı.[212]

Minberin Fazileti

Minber yapılıp yerine konulduğu gün, Peygamberimiz Aleyhisselam minberin üzerine çıkıp ayakta durdu ve:

"Evimle minberimin arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir![213]

Şu minberim, Havuzumun[214] ve Cennet kapılarından bir kapının üzerinde bulunuyordur!" buyur-du. [215]

Kul hakları hakkında yapılacak yeminlerin minber yanında yapılmasını sünnet kıldı. [216]

"Kim bu minberimin yanında yalan yere yemin ederek Müslüman bir kimsenin malını helâlleştirmek isterse, Allah´ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun! Allah, onun ne tevbesini, ne de fidyesini kabul eder!" buyurdu.[217]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Namazı Nasıl Kıldığını Ashaba Öğretmek İçin Minber Üzerinde
Namaz Kılışı

Minber yapılıp yerine konulduğu zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam onun üzerine çıktı. Kıbleye dönmüş olarak iftitah (namaza giriş) tekbirini aldı.

Cemaat da, tekbir alıp, Peygamberimiz Aleyhisselamın arkasında namaza durdular.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Kur´ân-ı Kerîm okuyup rükû yaptı.

Cemaat da, arkasında rükû yaptılar.

Peygamberimiz Aleyhisselam rükûdan başını kaldırıp doğruldu.

Yüzünü Kıbleden ayırmaksızın gerisin geri gerileyip minberden indi, yerde secde yaptı.

Sonra, yine minbere çıktı.

Kur´ârvı Kerîm okuyup rükû yaptıktan ve doğrulduktan sonra, önceki gibi geriledi ve yerde secde yaptı.

Namazdan çıkınca, halka döndü ve:

"Ey Müslümanlar! Bu gördüğünüz şeyleri, bana uyasınız ve benim namazımı öğrenesiniz diye yap­tı m!" buyurdu. [218]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidde Dayandığı Kütüğün Ağlayışı

Peygamberimiz Aleyhisselam yapılan minberin üzerine çıkıp hutbesini irada başlayınca, Peygamberimiz Aleyhisselamın evvelce hutbe sırasında dayanmış olduğu hurma kütüğünden, gebe veya yavrusundan ayrılan devenin inlemesine benzer sesler gelmeye başladı!

Peygamberimiz Aleyhisselam minberden inip elini kütüğün üzerine koydu.[219]

Cemaat kütüğün başına üşüştüler, inlemesinden rikkate gelip ağlaştılar. [220]

Kütük, çatlayıp parçalanıncaya kadar inledi! [221]

Kütüğün öküz gibi böğürmesinden, Mescid çalkandı. [222]

Cemaatin kalbine korku düştü. [223]

Peygamberimiz Aleyhisselam, yanına varıp kütüğü kucakladı . [224]

Ona:

"Nedir senin bu halin? İstersen Yüce Allah´a dua edeyim. [225] Seni eskiden bittiğin yere geri çevirey­im. [226] Seni oraya dikeyim de,[227] sen orada yeniden köklenip yeşer, yapraklan ve meyve ver! [228]

İstersen seni Cennete dikeyim de, [229] Cennet ırmaklarından ve kaynaklarından sulan, orada güzelce yetiş, [230] meyve ver de, Allah´ın sevgili kulları senin meyvenden, hurmandan temelli yesinler dursunlar! [231]

Sen nasıl istersen öyle yapayım?" buyurdu. [232] Sonra, ona doğru eğildi.

Kendisinin:

"Beni Cennete dik de, orada Allah´ın sevgili kulları benden yesinler!" dediğini işitti. [233]

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Olur! Öyle yapayı m ! [234] Olur! Öyle yapayım!" buyurdu. [235]

Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulunanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın:

"Olur! Öyle yapayım!" buyurduğunu işitince, [236] niçin böyle buyurduğunu sordular.

Peygamberimiz Aleyhisselam da:

"Cennete dikmemi seçti. [237] Temelli yurt olan ahireti, gelip geçici yurt olan dünyaya tercih etti!" buyurdu. [238]

Kütük, bir çocuk gibi, hıçkıra hıçkıra sustu, sesini kesti. [239]

O günden sonra, kütüğün bir daha iniltisi duyulmadı. [240]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Bu kütük, yanında yapılan zikrullahı dinlemekten uzak kaldığı için ağlamıştı. [241]

Muhammed´in varlığı Kudret Elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki; [242] eğer kucaklayıp sustur-masaydım, muhakkak, o Kıyamet gününe kadar böyle inler dururdu!" buyurdu. [243]

Peygamberimiz Aleyhisselam, bir çukur kazılıp kütüğün oraya gömülmesini emretti. [244]

Minberin altına gömüldü. [245]

Kütük, Peygamberimiz Aleyhisselamın zamanından Hz. Ömer´in devrinde kadar, minberin altında kaldı.

Mescid Hz. Osman´ın devrinde yeniden yapılmak üzere[246] yıkılıp temizlendiği sırada, kütüğü Übeyy b. Ka´b aldı. Güvelenip ufalanıncaya, toz toprak haline gelinceye kadar, onun yanında, evinde kaldı. [247]

Kuru kütüğün bu ağlaması, inlemesi hadisesi, Mescidde bulunan bütün cemaatin gözleri önünde cereyan etmiş bir hadise olup, Sahîh sahipleri bu husustaki meşhur, münteşir ve mütevatir haberleri, aralarında Übeyy b. Ka´b, Cabir b. Abdullah, Enes b. Malik, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Sehl b. Sa´d, Ebu Safd el-Hudrî, Büreyde b. Husayb, Muttalib b. EbiVedâa ile Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcelerinden Hz. Ümmü Seleme´nin de bulunduğu ondokuza yakın sahabiden aynı mânâda rivayet etmişlerdir. [248]

Hasan-ı Basrî, bu kütüğün ağlaması hadisini rivayet ettikçe ağlar ve:

"Ey Allah´ın kullan! Duygu ve saygı sahibi olmayan kuru bir kütük Resûlullah Aleyhisselamın bulun­duğu yere yakın olmak, uzak kalmamak özlemiyle inlemektedir!

Siz ise, ona kavuşma özlemine daha lâyıksınız! [249]

Vallahi, kuru kütük inlemişti!

Sübhânallah! İşitip durdukları halde, milletin kalbleri, acaba ne diye yarılmaz, parçalanmaz ki?!" derdi.[250]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Cuma ve Bayram Hutbelerini Minber Üzerinde İrad Buyuruşu

Peygamberimiz Aleyhisselam; Cuma ve Bayram günlerinde altı arşın uzunluğundaki Yemen kumaşından, üç arşın bir karısıyla belinden yukarısını bürür, dört arşın bir karış uzunluğundaki Umman dokuması kumaşından iki arşın bir kanşı ile de, belinden aşağısını sarar, namazı kıldırdıktan sonra, bun­ları dürer, kaldırırdı.

Peygam

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar