Uhud´dan Sonra

Uhud´dan Sonra

Katan Seferi

Seferin Mevkii

Katan; Necid nahiyelerinden[1] Feyd´de,[2] Benî Sa´d´lara ait bir dağın[3] su başlarından bir suyun adıdır.[4]

Seferin Tarihi

Peygamberimiz Aleyhisselamin Medine´ye hicretinin 35. Muharrem ayının başıdır.[5]

Seferin Sebebi

Tayyi´ kabilesinden Velid b. Züheyr´in ashabdan Tuleyb b. Umeyrln zevcesi bulunan yeğenini ziyaret için Medine´ye geldiği zaman,[6] söz arasında, Esed oğulları kabilesinde Huveylid´in iki oğlu Tulayha ile Seleme´nin kendi kavimlerini ve kendilerine bağlı olanları Resûlullah Aleyhisselamla çarpış­maya davet ve teşebbüs ettiğini haber vemnesidir.[7]

Benî Esedler Üz

erine Askerî Bir Birlik Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Esed oğullarından Huveylid´in iki oğlu Tulayha ile Seleme´nin Esed oğulları ve müttefiklerini Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya davet ve teşebbüs ettiğini öğren­ince, Ebu Seleme b. Abdulesed´i çağırıp ona bir sancak bağladı ve maiyyetine de Muhacirler ve Ensardan 150 kişi vererek:

"Seni bu askerî birliğe kumandan tayin ettim. Bunları Benî Esedlerin yurduna götür! Onlar sana gelmeden, sen onların üzerine yürü! Baskın yap!" buyurdu.

Allah´ın emirlerine aykırı tutum ve davranışlardan sakınmasını ve maiyyetindeki Müslümanlar için hayırlı olmasını da ona tavsiye etti.[8]

Mücahidler; Velid b. Züheyrln kılavuzluğumla, ıssız ve sapa yollardan hızla giderek Esed oğullarının toplandıkları su başlarından biri olan Katan´a yaklaştılar. Orada, Esed oğullarının bir kısım yaylım hay­vanlarını bulup iğtinam ettiler. Esed oğullarının çobanlarından üçünü yakaladılar. Kaçan çobanlar, İslâm muvahhidlerinin sayılarının çokluğunu haber vererek Esed oğullarını korkuttular. Esed oğulları, her yerde dağılmaya başladılar.[9]

Bu sefierde Mes´ud b. Urve şehit oldu.[10]

Allah ondan razı olsun![11]

Halid b. Süfyan Ne Zaman, Ne İçin ve Nasıl Öldürüldü?

Abdullah b. Üneys der ki:

"Resûlullah Aleyhisselam beni çağırdı da:

´Bana erişen habere göre; Halid b. Süfyan b. Nübeyhü´l-Hüzelî benimle çarpışmak için halkı başı­na toplamakta ve kendisi de şimdi Nahle´de veya Urene´de bulunmaktadır.

Git de, öldür onu!1 buyurdu.[12]

´Yâ Rasûlallah! Ben onu tanımıyorum.[13] Onu bana tarif et de, tanıyayım´ dedim.[14]

Resûlullah Aleyhisselam:

´Sen onu gördüğün zaman, sana şeytanı hatırlatacak;[15] vücudunda bir titreme ve ürperme de bula­cak,[16] ondan korkacaksın!´ buyurdu.

´Yâ Rasûlallah! Ben adamlardan,[17] hiçbir şeyden korkmam´ dedim.[18]

Resûlullah Aleyhisselamdan, gerektiğinde, aleyhinde birşeyler söylememe izin vermesini istedim.

Dilediğimi söylememe izin verilince,[19] kılıcımı kuşandım,[20] Huzâalara doğru yola çıktım, Kudeyd´e ulaştım.

Orada, Huzâalardan birçok kimseler buldum.

Onlar bana binit ve arkadaşlar vermek istedilerse de, kabul etmedim.

Şerife ve nihayet Ureney´e ulaştım.[21]

Orada Halid b. Süfyan´ın kadın çobanına rastladım. Ona:

´Sen kimin çobanısın?´ diye sordum.

´Süfyan´ın oğlunun!´ dedi.

´O nerededir?´ diye sordum.

´Şimdi gelir!´ dedi.

Çok geçmeden, Halid b. Süfyan, elindeki asasına dayanarak,[22] arkasında da her çeşit halk bulun­duğu halde geldi.

Kendisini görür görmez tanıdım, titredim, tüylerim ürperdi!

Kendi kendime:

´Allah ve Resûlü doğru söyler´ dedim.[23]

Yanına vardığım zaman, benim için:

´Bu adam da kim?!´ dedi.[24]

´Ben Araplardan,[25] Huzâalardan bir adamım![26] Seni ve senin o adamla [Peygamberimiz Aleyhisselam kastediliyor] çarpışmak üzere adamlar topladığını işittim.

Bunun için, yanına geldim.[27] Sana yardım edeyim,[28] senin yanında olayım diye geldim!´ dedim.

Bana:

´Evet! Öyledir! Ben bu işin üzerindeyim![29] Onun için adamlar toplamaktayım dedi.

Kendisiyle konuşmaya ve çadırına varıncaya kadar birlikte yürümeye devam ettim.

Çevresinde dönüp dolaşan adamları yakınındaki konak yerlerine dağıldıkları, halk uykuya daldığı ve onu öldürmek fırsatı hasıl olduğu zaman kılıçla vurup öldürdüm! H emen dağa çıktım, bir mağaraya girip gizlendim. Atlılar ve yayalar beni her tarafta aramaya koyuldularsa da, bulamadılar.

Geceleri yürümek, gündüzleri gizlenmek suretiyle, Medine´ye gelip kavuştum.

Resûlullah Aleyhisselamı Mescidde buldum.[30]

Resûlullah Aleyhisselam, beni görünce:

´Muradına erdin!´ buyurdu.[31]

´Yâ Rasûlallah! Onu öldürdüm!´ dedim.

´Doğru söyledin!´ buyurdu.

Sonra, evine götürüp bana bir asa verdi ve:

´Ey Abdullah b. Üneys! Bu asayı yanında tut!´ buyurdu.

Halkın yanına asa ile varınca, bana:

´Nedir bu asa?´ diye sordular.

´Bunu bana Resûlullah Aleyhisselam verdi ve yanımda tutmamı emir buyurdu!´ dedim.

´Resûlullah Aleyhisselamın yanına dön de, bunu sana ne için verdiğini kendisine sor!´ dediler.

Ben de Resûlullah Aleyhisselamın yanına döndüm ve:

´Yâ Rasûlallah! Bu asayı bana ne için verdin?1 diye sordum.

Resûlullah Aleyhisselam:

´O aramızda Kıyamet gününde bir alâmet olsun diye verdim. O zaman, asalara dayanan insanlar pek azdır!´ buyurdu."[32]

Abdullah b. Üneys´in Halid b. Süfyan´ı öldürmeye gidişi ve öldürüp dönüşü 18 gece sürdü. Muharrem ayının çıkmasına yedi gün kala, Cumartesi günü Medine´ye geldi.[33]

Abdullah b. Üneys; Peygamberimiz Aleyhisselamın verdiği asayı, kılıcı ile birleştirdi. Ölünceye kadar, o asa kendisinin yanında kaldı. Sonra, onu kefeninin içine konulsun diye vasiyet etti.

Öldüğü zaman, ikisi birlikte defnedildiler.[34]

Allah ondan razı olsun![35]

Reci´ Seferi Ne Zaman, Ne İçin ve Nasıl Yapıldı?

Seferin Tarihi

Reci1 seferi, Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine´ye hicretinin 36. Safer ayında,[36] 3. yılın sonun­da, Saferayının ortalarında idi.[37]

Seferin Adı ve Mevkii

Seferin adı Reci´dir.

Reci1; H icaz´da Hüzeyl kabilesine ait bir su olup, Hed´et´in yukarısındadır.[38] Mekke ile Usfan arasındadır.[39]

Reci´in Hed´et´e uzaklığı 7 mil, Hed´et´in Usfan´a uzaklığı da 7 mildir.[40]

Seferin Sebebi

1- Hun b. Hüzeyme b. Müdrike soyundan, Adal ve Kare kabilesinden birtakım kişiler, Medine´ye gel­erek:

"Yâ Rasûlallah! İslâmiyet kabilemiz içinde yer almaya başladı. Ashabından bazı kimseleri bizimle birlikte gönder de, onlar bize dinî bilgileri öğretsinler, Kur´ân okusun ve okutsunlar! Bize İslâm şeriatını öğretsinler!" dediler.[41]

2- Kureyş müşriklerinin lideri Ebu Süfyan b. Harb; Hamrâü´l-Esed´den ayrılıp Mekke´ye giderken, Abdulkays oğullarından rastladığı bir kafile ile, Peygamberimiz Aleyhisselama:

"Biz, onun ve ashabının üzerine yürümeye ve köklerini kazımaya karar verdik"! diyerek haber gön­dermiş bulunuyordu.[42]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Kureyş müşriklerinin Müslümanlara karşı askerî bir hareket hazırlığı içinde bulunup bulunmadıklarından vaktinde haberdar olmak için[43] ashabından bazılarını Mekke taraflarına gözcü olarak göndermek niyetinde idi.[44]

Bunun için, Adal ve Kare kabilesinden gelip Müslüman olduklarını söyleyen kişilerin kabilelerine din öğretmeni gönderilmesi hakkındaki dileklerini, Peygamberimiz Aleyhisselam müsait karşıladı.[45]

Gözcü ve Din Öğretmeni Olarak Gönderilenlerin Sayısı

Adal ve Kare kabileleri temsilcilerinin istekleri üzerine gönderilen sahabilerin sayısı altı[46] yahut yedi[47] ya da on idi.[48]

İçlerinden Mersed b. Ebi Mersed[49] yahut Asım b. Sabit kumandan tayin edilmişti.[50] Kastalânî, en doğrusunun bu olduğu söyler.[51]

Gözcü ve Din Öğretmeni Olarak Gönderilen Sahabilerden Bazılarının İsimleri ve Nasıl Gadr ve
Hıyanete Uğradıkları

1- Mersed b. Ebi Mersed,

2- Asım b. Sabit,

3- Halici b. Bükeyr,

4- Hubeyb b. Adiyy,

5- Zeyd b. Desinne,

6- Abdullah b. Târık,[52]

7- Muattib b. Ubeyd... olup, bunlar Mekke ile Usfan arasında bulunan ve Hüzeyllere ait olan su başı­
na, Hed´et´in yakınına vardıkları zaman, Adal ve Kare temsilcilerinin gadr ve hıyanetine uğradılar.[53]

Adal ve Kare kabileleri, Lihyan oğulları diye anılan Hüzeyl kabilesine haber salıp, onlardan, Müslümanlara karşı kendilerine yardım etmelerini istediler.

Gelen yüze yakın Hüzeyl okçuları, İslâm gözcü ve irşad birliğini izlemeye ve aramaya başladılar.

Onların indikleri ve Medine hurmasını yiyip çekirdeklerini attıkları yeri buldular.

"İşte, Yesrib (Medine) hurması çekirdekleri!" diyerek bağrışıp, Müslüman gözcü ve irşad birliğinin izlerini sürmeye başladılar. En sonunda, Asım b. Sabitle arkadaşlarına-sığındıklan dağın tepesinde-kavuştularve çevrelerini sardılar. Onlara:

"Eğer yanımıza inerseniz, sizlerden hiçbir kimseyi öldürmeyeceğimize kesin söz veriyoruz![54]

Vallahi, biz sizi öldürmek istemiyoruz!

Biz sizi ancak Mekkelilere teslim edip onlardan birşeyler* almak istiyoruz.

Sizi öldürmemek üzere, Allah´a söz veriyoruz!" dediler.

Asım b. Sabit, Mersed b. Ebi Mersed ve Halid b. Bükeyr:

"Vallahi, biz müşrikten hiçbir zaman ahd ve akd kabul etmeyiz!" dediler.[55]

Asım b. Sabit:

"Allah´ım! Günün başında ben senin dinini korudum!

Günün sonunda da, sen benim etimi, tenimi koru![56]

Allah´ım! Halimizden, Peygamberini haberdar et!" diyerek dua etti ve:

"Vallahi, ben kâfirin himayesine girmem ve aşağı inmem!" dedi.

Müşrikler onları oka tuttular.

İçlerinde Asım b. Sabit´in de bulunduğu yedi sahabiyi şehit ettiler.[57]

Yüce Allah bu şehitleri ilahî rahmet ve rızasına mazhar kılsın![58]

Sülâfe´nin Asım b. Sabit Hakkındaki Adağı

Asım b. Sabit, Uhud savaşında müşrik kadınlarından Sülâfe´nin iki oğlunu okla vurup öldürmüş, Sülâfe de Asım b. Sabit´in başını ele geçirecek olursa kafatası ile şarap içmeyi adamış[59] ve onun başını kendisine getirecek olana da yüz deve vermeyi vaad etmişti.

Bunu bütün Araplar ve Lihyan oğulları bilmekte idiler.[60]

Asım b. Sabit ise, kendisine hiçbir müşrikin dokunmaması, kendisinin de hiçbir müşrike el sürmemesi hakkında Allah´a söz vermiş bulunuyordu.

Hüzeyller Asım b. Sabit´in başını alıp Sülâfe´ye satmak için cesedine doğru vardıkları zaman, aralarına giren anlardan, cesede yaklaşamadılar.

"Bırakın onu! Akşam olup arılarbaşından dağılınca alırız!" dediler.

Fakat, Yüce Allah´ın gökte bul ut yokken gönderdiği sel Asım´ın cesedini hiç bulunamayacak biryere alıp götürdü![61]

Hubeyb b. Adiyy İle Zeyd b. Desinne´nin Başlarına Gelenler

Hubeyb b. Adiyy ile Zeyd b. Desinne ve Abdullah b. Târik müşriklerin sözlerine kanarak bulunduk­ları yerden yanlarına inip teslim oldukları zaman, müşrikler onların ellerini yay telleriyle sımsıkı bağladılar.[62]

Mekkelilere satmak için, Mekke´ye doğru götürdüler.

Mekke yakınındaki Zahran´a vardıkları zaman, Abdullah b. Tank, bağladıkları ipten elini çıkarıp kılıcına yapıştı.

Hüzeylîler geri çekildiler, onu taşa tuttular ve taşla şehit ettiler.

Kendisinin kabri Zahran´da bulunmaktadır.[63]

Yüce Allah ondan razı olsun!

Hüzeylîler, Hubeyb b. Adiyy ile Zeyd b. Desinne´yi Mekke´ye götürüp satılığa çıkardılar.

Hubeyb´i Huceyr b. Ebi İhab, öldürülmüş olan babasının karşılığı olarak öldürmek üzere, satın aldı.

Zeyd b. Desinne´yi de, babası Ümeyye b. Halefin karşılığı olarak öldürmek üzere, Salvan b. Ümeyye satın aldı.

Hubeyb b. Adiyy, Maviye adlı kadının evindeki bir hücrecikte; Zeyd b. Desinne de Salvan b. Ümeyye´nin kölesi Nıstas´ın evinde hapsedildi.[64]

Huceyr b. Ebi İhab´ın (sonradan Müslüman olan) kölesi Maviye Hatun der ki:

"Hubeyb, benim yanımda, evimde hapsolunmuştu.

Bir gün, Hubeyb´in yanına varınca gördüm ki, elinde adam başı gibi büyük bir üzüm salkımı bulunuyor ve o ondan yiyordu![65]

O zaman, Mekke´de,[66] hatta Allah´ın bütün yeryüzünde üzümün tanesi bile var mıydı, bilmiyo­rum ![67]

Kendisi zincirle bağlı olduğu halde, bunu ona nzık olarak ancak Allah veriyordu!

Ben Hubeyb´den daha hayırlı bir esir görmedim![68]

Hubeyb Kur´ân okur, teheccüd namazı kılardı.

Onun okuduğu Kur´ân´ı dinleyen kadınlar rikkate gelir, ağlarlardı.

Hubeyb´e:

´Ey Hubeyb! Senin herhangi bir ihtiyacın var mı?´ diye sormuştum.

´Hayır! Senin bana tatlı su içirin enden, putlar adına kesilen hayvanların etlerini tattırmamandan, bir de, öldürülmek istenildiğim zamanı bana haber vermenden başka birşeye ihtiyacım yok!´ dedi.

Haram olan aylar çıkıp kendisini öldürmeye karar verdiklerini bildirdiğim zaman, vallahi, onun bun­dan hiçbir korku ve kaygı duyduğunu görmedim.[69]

Öldürüleceği gün gelip çatınca, Hubeyb:

´Bana bir bıçak (ustura) gönder ki, onunla (ölüm için) etek temizliği yapayım?´ dedi.[70]

Bunun üzerine, üvey oğlum Ebu Hüseyn´e[71] bir ustura verdim ve:

´Bunu, şu evdeki adamın yanına gir de, kendisine ver!´ dedim.

Sonra da, kendi kendime:

´Ben ne yaptım?! Vallahi, adam bu çocuğu öldürmekle öcünü alır, böylece adama karşı adam öldürülmüş olur!?´ dedim.

Hubeyb usturayı çocuğun elinden aldı.[72]

Çocuğun Hubeyb´in dizine oturmuş ve usturayı da Hubeyb´in elinde olduğunu görür görmez, son derece korktum.

Hubeyb, korktuğumu anlayınca, bana:

´Çocuğu öldürürüm diye mi korkuyorsun?!

Korkma! İnşaallah, ben böyle birşey işlemem ![73]

Haksız yere cana kıymak bizim hal ve şanımızdan değildir!´ dedi.[74]

Bunun üzerine, ona:

´Ey Hubeyb! Ben sana Allah´ın emânıyla emniyet ettim.

Sana verdiğim usturayı senin İlâhın için verdim. Yoksa, oğlumu öldüresin diye vermedim!´ dedim.

Hubeyb:

´Ben senin oğlunu öldürecek bir kimse değilim! Dinimizde haksız yere cana kıymak bize helâl değildir!´ dedi.

Kendisini, hapisten çıkaracaklarını ve ertesi günü sabahleyin de, öldüreceklerini haber verdim."

Müşrikler; öldürmek üzere kararlaştırdıkları gün gelince, Hubeyb ile Zeyd´in zincirlerini çözdüler ve kendilerini Mekke Haremi dışında bulunan, Mekke´ye iki fersah uzaklıkta olan Ten´im´e götürdüler. Kadın, çocuk, köle.. Mekke halkının hemen hepsi, seyretmek için birlikte gittiler.[75] Hubeyb ile Zeyd Ten´im´e götürülürlerken, başlarına gelene karşı sabırlı olmayı, katlanmayı birbir­lerine tavsiye ettiler.[76]

Müşrikler Ten´im´de bir çukur kazdılar, kuru ve uzun bir ağaç gövdesini o çukura diktiler.

Hubeyb´i onun yanına götürdüler.[77]

Hubeyb:

"İki rekat namaz kılmak için bana müsaade ediniz!" dedi.

Kendisini, namaz kılmak için, bıraktılar.

Hubeyb, hafifçe iki rekat namaz kıldıktan sonra:

"Vallahi, eğer hakkımda ölümden korktu da namazı bunun için uzatıyor diye zannetmeyecek olsay­dınız, namazımı uzatırdım!" dedi ve:

"Bunların hepsini helak et, birer birer canlarını al! Hiçbirini sağ bırakma![78]

İlâhî! Ben şuracıkta düşman yüzünden başka yüz göremiyorum ![79]

İlâhî! Şuracıkta, Resûlüne elçi olarak gönderilecek bir kimse bulamıyorum! Resûlüne selâmımı sen tebliğ et![80]

İlâhî! Biz Senin Resûlünün elçiliğini tebliğ ettik.

Sen de bize yapılanı sabahleyin Resûlüne tebliğ et!" diyerek dua etti.[81]

Cebrail Aleyhisselam, gelip bunu Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi.[82]

Hubeyb´i darağacına kaldırıp sıkıca bağladılar.[83]

Urve b. Zübeyr ve Musa b. Ukbe´den rivayet edildiğine göre;[84] Bediide öldürülen müşriklerin oğulları darağacında bağlı olan Hubeyb´i silahlarıyla yarmaya, yırtmaya giriştiler.[85]

Hubeyb, okuduğu beyitlerde:

Her taraftan birçok halkın, çoluk çocukların kendisinin başına toplandığını,

Asılmak üzere uzun bir ağaç gövdesine yaklaştırıldığını,

Bağlı olduğu için herkesin elinden geldiği kadar kendisine düşmanlık ettiğini,

Hem çektiği mihnet ve meşakkat, hem de garipliğinden dolayı Cenab-ı Hakka şikayetlendiğini,

Din düşmanlarının yaptıkları, özellikle etlerini yarıp yırtmak suretiyle reva gördükleri işkencelerden dolayı kurtuluş ümidi kalmadığından Yüce Arş Sahibinden sabır istediğim,

Uğradığı bu musibetin Allah yolunda olduğu cihetle, kesilen, biçilen, yarılan, yırtılan uzuvlarından dolayı me´curolacağını,

Teklif ettikleri küfür ve irtidadı kabul etmektense, ölümün kendisine daha kolay olduğunu,

Her ne kadar bir ara gözleri yaşla dolar gibi olmuşsa da yaş akmadığını ve er geç öleceği cihetle, kendisinin ölümden çekincesi olmayıp ancak Cehennem ateşinin hararetinden korktuğunu, hiçbir sure­tle düşmanlara boyun eğmeyeceğini,

Sabırsızlık göstermeyeceğini,

Dönüş yerinin huzûr-u ilahî olacağını... dile getirdi.[86]

Beyitlerinin sonunda da:

--------------------------------------------------------------------------------
"Ben Müslüman olarak öldürülmüş olduktan sonra, ölümüm ne suretle olursa olsun, aldırış etmem!

Çünkü, onların hepsi Allah yolundadır!

O, dilerse, bu tarumar olan vücuduma feyiz ve bereket ihsan eder!" dedi.[87]

Haris b. Bersâ der ki:

"Hubeyb b. Adiyy beddua ederken, ben de hâzır bulunmuştum

Vallahi, bizden hiç kimsenin sağ kalmayacağını sanmıştım!"[88]

Muaviye b. Ebu Süfyan da:

"Hubeyb b. Adiyy´in öldürüleceği gün hâzır olanlar içinde, (babam) Ebu Süfyan´la birlikte orada ben de bulundum.

Hubeyb´in duasından korkarak yere yattım.

´Bir adamın üzerine beddua edildiği zaman, adam yanının üzerine yatarsa, o beddua ondan gider´ derlerdi" demiştir.[89]

Diğer rivayete göre; babası Ebu Süfyan hemen yere yatmış ve oğlu Muaviye´yi de birden çekip arkasının, kuyruk sokumunun üzerine düşürdüğü için onun rahatsızlanmasına sebep olmuş, rahatsızlığı bir müddet geçmemiştir.[90]

Huvaytıb b. Abduluzzâ, yapılan duayı işitmekten korkarak parmaklarını kulaklarına tıkamış, oradan kaçmıştır!

Cübeyr b. Mut´im, o zaman, Hubeyb´in bedduasından korkup, adamların arasına karışmıştır.[91]

Saîd b. Amir´e, arada sırada baygınlık gelirdi.

Hz. Ömer, halifeliği sırasında, Saîd b. Âmirin bu halini işitip sebebini sorunca, Saîd b. Âmir: "Ey mü´minler emîri! Bende bir hastalık yoktur.

Fakat, ben Hubeyb b. Adiyy´in öldürülmesi sırasında orada hâzır olanlar içinde bulunmuş, onun bedduasını dinlemiştim.

Vallahi, bunu ne zaman bir mecliste hatırlasam, muhakkak, üzerime baygınlık gelir!" dedi.[92]

Nevfel b. Muaviye de der ki:

"Hubeyb beddua ederken, ben de orada ve ayakta idim. Onun bedduasından korkarak hemen yere yattım!

Orada bulunup da Hubeyb´in bedduasından korkarak kaçışmayan bir kimse görmedim! Bir ay ve daha da fazla bir zaman, Kureyş´in meclislerinde Hubeyb´in bedduasından başka bir söz konuşulmamıştır."[93]

Hubeyb´in Darağacında Can Verişi

Müşrikler, Bedir savaşında öldürülmüş bulunanların oğullarından kırk çocuk bulup, her birine birer mızrak verdiler ve:

"Sizin babalarınızı bu öldürdü! Onu hafif hafif mızraklayınız!" dediler.[94]

Ukbe b. Haris, darağacında bağlı bulunan Hubeyb´e doğru vardı, onu mızrakladı.[95]

Hubeyb´in göğsünden saplanan mızrağın ucu, sırtından dışarı çıktı!

Hubeyb:

"Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûlüh=Şehadet ederim ki; Allah´tan başka ilah yoktur! Ve yine şehadet ederim ki; Muhammed (Aleyhisselam) O´nun kulu ve resûlüdür!" diyerek şehadet getirdikten sonra, ruhunu Yüce Allah´a teslim etti .[96]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"O benim Cennette refîkimdir!" buyurmuştur.[97]

Yüce Allah, onu rahmet ve rızasına mazhar kılsın!

Ukbe b. Haris ise: "Vallahi, Hubeyb´i ben öldürmedim! Çünkü, ben daha küçüktüm.[98] O zaman, çocuktum.[99]

Fakat, Abduddar oğullarının kardeşi Ebu Meysere, mızrağı alıp benim elime verdi. Sonra, elimden tutup, mızrağı ona sapladı ve onu öldürdü!" demiştir.[100]

Zeyd b. Desinne´nin Tutukluluk Hayatı ve Şehit Edilişi

Zeyd b. Desinne´yi, Salvan b. Ümeyye, babası Ünneyye´nin karşılığında öldürmek üzene satın almıştı.[101] Zincirle bağlı ve tutuklu olarak bulunduruyordu.

Zeyd b. Desinne, geceleri teheccüd namazı kılar, gündüzleri oruç tutardı.

Kendisine getirilen et yemeklerini yememesi, Safvan b. Ümeyye´nin ağırına gitti.

Safvan b. Ümeyye, ona et yemeğini ne için yemediğini sordu.

Zeyd b. Desinne:

"Ben Allahtan başkasının adına kesilen hayvanın etini yemem. Fakat, sütü içerim" dedi.

Bunun üzerine, Safvan, ona her gün büyükçe bir kapla süt götürülmesini emretti.

Zeyd b. Desinne sütle oruç tutar, orucunu da onunla açardı.[102]

Zeyd b. Desinne´nin şehit edileceği zaman, Safvan b. Ümeyye onu kölesi Nıstas´la-Harem dışında­ki-Ten´im´e gönderdi.

Orada, müşriklerden birçok kimse toplanmıştı.[103]

Ten´im´e aynı günde götürülen Zeyd b. Desinne ile Hubeyb b. Adiyy, karşılaştıkları ibtilâ hakkında birbirlerine sabır tavsiye ettiler. Ten´im´de kendisi için darağacı dikildiği zaman, Zeyd b. Desinne de:

"İki rekat namaz kılayım!" dedi, kıldıktan sonra, kendisini darağacına kaldırıp bağladılar.

Müşrikler, Zeyd b. Desinne´ye:

"Gel, şu sonradan ortaya çıkarılan dininden dönüp bizim dinimize bağlan da, seni serbest bırakalım" dediler.

Zeyd b. Desinne:

"Hayır! Vallahi, ben hiçbirzaman dinimden ayrılmam!" dedi.[104]

E bu Süfyan:

"Sana Allah adına and veriyor ve soruyorum: Şimdi yanımızda, senin yerine Muhammed bulunup da onun boynunu vurmamızı, senin ise ailenin içinde sağ salim yaşamanı arzu etmez misin?" dedi.

Zeyd b. Desinne:

"Vallahi, ben ailem içinde sağ salim oturup da Muhammed (Aleyhisselam)´ın-değil sizin yanınızda, hatta şimdi bulunduğu yende bile-ayağına bir dikenin batmasına, batıp incitmesine razı olamam!" dedi.

E bu Süfyan:

"Ben, insanlar içinde, ashabının Muhammed´i sevdiği gibi, hiçbir kimsenin hiçbir kimseyi sevdiğini görmemişimdir!" demekten kendini alamadı.[105]

Müşrikler, Zeyd b. Desinne´yi, dininden döndürmek için oka tuttular.

Fakat, bu da onun imanını ve İslâmiyete bağlılığını arttırmaktan başka bir işe yaramadı.[106]

Zeyd b. Desinne´yi Safvan´ın kölesi Nıstas şehit etti.[107]

Yüce Allah, Zeyd b. Desinneyi rahmet ve rızasına mazhar kılsın!

Reci´ haberi Medine´de yayılınca, münafıklardan bazı adamlar: "Yazık oldu şu işkenceye uğratılan ve öldürülenlere!

Onlar ne çoluk çocuklarının içinde sağ salim oturdular, ne de adamlarının elçiliğini yerine getire-bildiler!" diyerek bozgunculuğa ve yaygaraya başladılar.[108]

Bi´r-i Maûne Seferi Ne Zaman, Ne İçin ve Nasıl Yapıldı?

Uhud savaşından dört ay sonra, Hicretin dördüncü yılı Safer ayında, Ebu Berâ1 Amir b. Malik b. Cafer, Medine´ye gelerek, Peygamberimiz Aleyhisselamı ziyaret etmişti.[109]

Kendisi Âmir b. Sa´saa oğulları kabilesinin seyyidi, lideri idi.[110]

Ebu Berâ1, getirdiği iki afla iki deveyi[111] hediye etmek istedi ise de, Peygamberimiz Aleyhisselam onun hediyesini kabul etmedi[112] ve:

"Ey Ebu Berâ´![113] Ben müşrikten hediye kabul edemem[114] Eğer hediyeni kabul etmemi istiyorsan, Müslüman ol!" buyurdu ve İslâmiyette neler olduğunu, Allah´ın mü´min kullarına vereceğini va´dettiği sevap ve mükâfatları haber verdi ve Kur´ân-ı Kerîm okudu.[115]

Ebu Berâ1 ne Müslüman oldu, ne de ondan uzak kaldı.[116]

"Ey Muhammedi Ben senin işini pek güzel ve pek şerefli görüyorum![117] Kavmim benim arkam-dadır, ne dersem yaparlar.[118]

Ashabından, Necid halkına birtakım adamlar göndersen ve onlar da onları senin işine davet etsel-er,[119] umarım ki onlar senin davetine icabet ederler, işine tâbi olurlar.[120] Tâbi olunca da, arbk davet ettiğin işin öyle parlar ve güçlenirsin ki, diyecek yok![121]

Sen istediğin kişileri Necid halkına gönder!" dedi.[122]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Ben göndereceğim kişilere Necidlilerin fenalık etmelerinden korkarım!" buyurdu.[123]

Ebu Berâ1:

"Ben onları himayeme alır, korurum.[124] Korkma! Necid halkından hiç kimse onlara engel olamaz, dokunamaz![125] Göndereceğin kişileri gönder! Halkı senin işine davet etsinler!" dedi.[126]

Rı´l, Zekvan, Usayya ve Lihyan oğullarından da bazı kimseler, gelip Müslüman olduklarını söylemişler;[127]

"Bize Kur´ân ve sünneti öğretecek;"[128] aynı zamanda kavimlerinden muhalefet edenlere karşı kendilerine yardım edecek adamlar göndermesini Peygamberimiz Aleyhisselamdan istemişlerdi.[129]

Ebu Berâ1, Peygamberimiz Aleyhisselama:

"Ben kavmimin yanına döner, göndereceğin kişileri görür gözetirim!" diyerek,[130] Medine´den ayrılıp Necid bölgesine doğru gitti.

Peygamberimiz Aleyhisselamın ashabını himayeye aldığını bildirerek, onlara dokunmamalarını Necidlilere sıkı sıkı tenbih etti.

Necidliler de:

"Ebu Berâ´ın himaye taahhüdü bozulmayacak, onun taahhüdüne aykırı davranışlarda bulunulmay­acaktır" dediler.

Fakat, Ebu Berâ´ın yeğeni Âmir b. Tufeyl amcasının isteklerini yerine getirmeye yanaşmadı, ona aykırı davrandı.[131]

İslâm İrşad Birliğinin Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Ebu Berâ´ın gönderilecek irşad birliğini koruyacağı hakkında verdiği kesin söz üzerine, Sâide oğullarının kardeşi Münzirb. Amr´ın kumandası altında kırk kişilik[132] veya otuz kişilik[133] veya yetmiş kişilik[134] irşad birliğini o taraflara yolladı.[135]

İrşad birliğine katılan ashabın dördü Muhacirlerden, diğerleri Ensardandı.[136]

Gönderilen irşad birliğinin önce kırkının, arkasından da otuzunun takviye olarak gönderilmiş olduğu ve gönderilenlerin sayısının böylece yetmişi bulduğu göz önünde tutulacak olursa, her üç rivayetin de doğru olduğu anlaşılır.

İrşad birliği; Süleym oğullarından Muttalib´in kılavuzluğu ile Maûne Kuyusuna doğru yollarına devam edip, bir sabah Bi´r-i Maûne´nin başına indiler.[137]

Bi´r-i Maûne; Âmir oğulları yurdu ile Süleym oğulları yurdu arasında olup, her ikisinin bölgesine yakındır. Fakat, Süleym oğullarının kara taşlıklarına daha yakındır.[138]

Bi´r-i Maûne, Süleym oğullarına ait sulardandır.[139] Mekke ile Usfan arasındaki bölgededir.[140]

İslâm irşad birliği Bi´r-i Maûne´nin başına indikleri zaman, binek develerini otlatmak üzere, Amr b. Ümeyye ile Münzirb. Muhammed´i mer´aya gönderdiler.[141]

Peygamberimiz Aleyhisselam; Necid halkı ve Âmir oğulları liderlerine verilmek üzere, bir mektup da göndermişti.[142]

İslâm irşad birliği, Bi´r-i Maûne´nin üst tarafında bulunan bir mağarada oturup dinlendikten sonra, birbirlerine:

"Hanginiz şu su çevresi halkına Resûlullah Aleyhisselamın elçiliğini yapar?" diye sordular.

Haram b. Milhan:

"Ben yaparım!" dedi.[143]

Biri Benî Ümeyye´den, diğeri de topal olan iki arkadaşını yanına alıp gitti.[144]

Benî Âmirlerin kardeşi Âmir b. Malikle karşılaştı. İzin verilince, Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubunu onlara okudu.[145]

Haram b. Milhan; Âmir b. Tufeyl´in topluluğuna yaklaşınca, arkadaşlarına:[146]

"Ben size gelinceye kadar, siz yerinizde durunuz.[147]

Ben onların yakınına varıncaya kadar, benden uzak durmayınız.

Eğer onlar bana Resûlullah Aleyhisselamdan aldığımız emri kendilerine tebliğ edinceye kadar eman ve imkân verirlerse ne âlâ!

Yok eman vermezler, beni öldürürlerse, siz zaten benden uzakta değilsiniz, hemen gider, durumu arkadaşlara haber verirsiniz!" dedi.

Haram b. Milhan; Âmir b. Tufeyl´in topluluğuna:

"Resûlullah Aleyhisselamın elçiliğini tebliğ için bana eman ve izin verir misiniz, yanınıza gelip sizin­le konuşayım?" dedi.

"Olur!" dediler.[148]

Bunun üzerine, Haram b. Milhan yanlarına vardı ve onlara:

"Ey Maûne Kuyusunun çevresi halkı! Ben size Resûlullah Aleyhisselamın gönderdiği elçisiyim!

Ben şehadet ederim ki; Allah´tan başka ilah yoktur! Muhammed Aleyhisselam da Allah´ın kulu ve resûlüdür!

O halde, siz de Allah´a ve Resûlüne iman ediniz!" dedi.[149]

Âmir b. Tufeyl, Haram b. Milhan´ın sunduğu, Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubuna hiç bak­madı bile!

Hemen üzerine saldırıp Haram b. Milhan´ı şehit etti.[150]

Diğer rivayete göre; Haram b. Milhan konuşurken, Amir b. Tufeyl´in işaret ettiği bir adam Haram b. Milhan´a arkasından mızrağını sapladı. Mızrağın ucu Haram b. Milhan´ın göğsünden dışarı çıktı![151]

Mızrak vücuduna saplanır saplanmaz, Haram b. Milhan:

"Allahuekber! Kabe´nin Rabbine andolsun ki* kazandım gitti!" dedi[152] ve fışkıran kanından avuçlayıp, onu yüzüne ve başına sürdü![153]

Âmir b. Tufeyl:

"Andolsun ki, bu tek başına gelmemiştir!" dedi .[154]

Haram b. Milhan´ın gerisinde bulunan Müslüman topluluğunu da kuşatıp imha etmek için Âmir oğulları kabilesini yardıma çağırdı.

Âmir oğulları, Âmir b. Tufeyl´in davetine icabet etmekten çekindiler:

"Biz, Ebu Berâ´ın ahdini asla bozmayız![155] Ebu Berâ´ın onlar için bir ahdi ve kendilerini koruyacağı hakkında bir taahhüdü var!" dediler.[156]

Bunun üzerine, Âmir b. Tufeyl, Süleym oğullarından Usayya, Ri´1,[157] Zekvan,[158] Kare[159] kabilelerine başvurup kendisine fiilî yardı m da bulunmalarını istedi.

Onlar Âmir b. Tufeyl´in davetine icabet ederek toplanıp, Müslümanları kuşattılar.[160]

İslâm irşad birliği:

"Vallahi, bizim sizinle hiçbir işimiz yok! Biz ancak Peygamber Aleyhisselamın bir işi için yolumuza gidiyoruz. Biz Resûlullahın elçileriyiz!" dedilerse de, müşriklere dinletemediler.[161]

Urve b. Esmâ´nın Müşrikler Tarafından Verilen Emanı Reddedişi

Urve b. Esmâ´nın mensup bulunduğu Süleytm oğulları kabilesiyle Amir b. Tufeyl arasında dostluk vandı.

Bunun için, İslâm irşad birliğini çepeçevre kuşatan müşrikler, Urve´ye eman vererek kendisini kur­tarmak istediler. Fakat, Urve:

"Ben ne onların emanını kabul ederim, ne de şu arkadaşlarımın vurulup düşecekleri yerden kendi­mi ayırmak, kayırmak isterim!" diyerek, onların emanlarını reddetti.[162]

Âmir b. Füheyre´nin Şehit Edilişi ve Göğe Çekilişi

Cebbar b. Sülma der ki:

"Müslümanlardan, beni İslâmiyete davet eden bir adama, iki dalı arasından, mızrağımı sapladım! Mızrağımın demirinin onun göğsünden çıktığını gördüm!

Kendisinin:

´Vallahi, kazandım gitti!1 dediğini işittim.

Kendi kendime:

´Neyi kazandı ki?! Ben adamı öldürmüş değil miyim?!´ dedim.[163]

Müslümanlığı benimsememe de, ondan görmüş olduğum şey, cesedinin göğe yükseltil işini görmem sebep oldu."[164]

İslâm İrşad Birliğinin Son Kelam ve Selamları

Bi´r-i Maûne´cie müşrikler tarafından çepeçevre kuşatılan İslâm irşad birliği, şehit olacaklarını anlayınca:

"Ey Allah! Şuracıkta, Resûlüne bizim selamımızı tebliğ edecek, Senden başkasını bulamıyoruz. Ona bizden selam söyle!" dediler.

Cebrail Aleyhisselam gelip bunu Peygamberimiz Aleyhisselama tebliğ edince, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Allah´ın selamı, onlara da olsun!" buyurdu.[165]

İslâm irşad birliği, Bi´r-i Maûne´de çevrelerini saran müşriklere karşı kendilerini savunmak için kılıçlarını sıyırdılar, son nefeslerine kadar çarpışa çarpışa şehit oldular.

İçlerinden, yalnız Ka´b b. Zeyd, can verir bir halde bırakıldığı için sağ kaldı. Hendek savaşında o da şehit oldu.[166] Yüce Allah onlardan razı olsun![167]

Münzir b. Amr´ın Müşrikler Tarafından Verilen Emanı Reddedişi

İslâm irşad bitliğinden sağ kalan Münzir b. Amr´a:

"İstersen, sana eman verelim" dediler.

Münzir b. Amr da onların emanını kabul etmedi, reddetti.[168]

İslâm İrşad Birliğinin Toptan Şehit Edildiklerinin Peygamberimiz Aleyhisselama Haber Verilişi

Cebrail Aleyhisselam gelip İslâm irşaci birliğinin şehit olarak Rablerine kavuştuklarını, Rablerinin onlardan razı olduğunu ve kendilerini de razı kıldığını haber verince;[169] Peygamberimiz Aleyhisselam, Allah´a hamd ü sena ettikten sonra:

"Kardeşleriniz, müşriklerle karşılaşıp, kendilerinden bir kimse kalmaksızın şehit oldular!

´Ey Rabbimiz! Bizim Senden razı olduğumuzu, Senin de bizden razı olduğunu kavmimize tebliğ et!1 dediler.

Ben onların Allah´tan razı olduklarını, Allah´ın da onlardan razı olduğunu haber vermek için size elçiyim!" buyurdu.[170]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Bi´r-i Maûne haberini aldığı zaman:

"Bu Ebu Berâ´ın işidir! Bu işi Ebu Berâ´ getirdi başımıza! Ben zaten onları ancak Ebu Berâ´ın ısrarı üzerine, istemeye istemeye, korka korka göndermiştim!" buyurdu.

Ebu Berâ´, vermiş olduğu himaye taahhüdünün yeğeni Âmir b. Tufeyl tarafından bozulmuş olması­na son derecede üzüldü.

Çünkü, Peygamberimiz Aleyhisselamın ashabının başlarına gelene, kendisinin himaye taahhüdü sebep olmuş bulunuyordu.[171]

Enes b. Malik der ki:

"Resûlullah Aleyhisselamın Bi´r-i Maûne´de şehit olan ashaba yanıp üzüldüğü kadar, hiçbir şeye yanıp üzüldüğünü görmedim!"[172]

Bi´r-i Maûne şehitlerinin hemen hepsi Ashab-ı Suffa´dan olup, Kur´ân ve sünnet öğrencileri ve öğreti­cileri idiler.[173]

Bi´r-i Maûne Katliamından Kurtulanlar

Bi´r-i Maûne´de müşriki er tarafından kuşatılan İslâm irşad birliğinde Ka´b b.Zeyd´i müşrikler şehitler arasında can çekişir bir halde, ölür diye bırakmışlardı.

Amr b. Ümeyye ile Münzir b. Muhammed ise, arkadaşlarının başlarına gelenlerden habersiz olarak uzaklarda develeri otlatmaktalar iken, arkadaşlarının bulundukları yerin havasında yırtıcı bir kuşun dönüp dolaştığını görünce:

"Vallahi, bu kuşun oralarda dönüp dolaşmasında bir iş var!" dediler. Yüksekçe bir yerden o tarafa bakınca, arkadaşlarının kanlar içinde yerlere serilmiş olduklarını gördüler!

Münzir b. Muhammed, Amr b. Ümeyye´ye:

"Şimdi ne yapalım dersin?" diye sordu.

Amr b. Ümeyye:

"Hemen dönüp başa gelen bu işi Resûlullah Aleyhisselama haber vermemizi uygun görürüm!" dedi.

Münzir b. Muhammed:

"Fakat, ben ne Münzir b. Amfin şehit olduğu yerden kendimi ayırmayı, ne de sağ kalıp soranlara şehitlerin acı haberlerini haber vermeyi arzu ederim" dedi.

Şehit oluncaya kadar, müşriklerle çarpıştı.

Müşrikler Amr b. Ümeyye´yi yakaladılar, kendisinin Mudarlardan olduğunu anlayınca, Âmir b. Tufeyl anasının bir köle azad etme adağını yerine getirmek üzere, alnının perçemini kesip azad etti[174] ve: "Sahibine dön de, başınıza gelenleri kendisine anlat!" dedi.[175]

Âmir b. Tufeyl´in Amr b. Ümeyye´den Şehitler Hakkında Bilgi Alması

Amir b. Tufeyl, Amr b. Ümeyye´ye:

"Sen bütün arkadaşlarını tanır mısın?" diye sordu.

Amr b. Ümeyye:

"Evet! Tanırım!" dedi.

Âmir b. Tufeyl, şehiüer arasında dolaşarak Amr b. Ümeyyeye her birinin isimlerini ve neseplerini sorduktan sonra:

"Arkadaşlarından, burada cesedini görmediğin kimse var mı?" diye sordu.

Amr b. Ümeyye:

"Ebu Bekir´in azadlısını göremedim!" dedi.

Âmir b. Tufeyl:

"Onun aranızda mevkii nasıldır?" diye sordu.

Amr b. Ümeyye:

"O, bizim üstün ve hayırlı olanlarımızdan ve Peygamberimizin ilk ashabındandı!" dedi.

Âmir b. Tufeyl:

"Ben onun işini, sana haber vereyim mi?" dedi ve bir adama (Cebbar b. Sülmaya) işaret ederek: "Şu adam ona mızrağını sapladı ve çekip çıkardıktan sonra, adam göklere yükseldi! Yükseldi ve kay­boldu! Vallahi onu bir daha göremedim!" dedi.

Amr b. Ümeyye:

"İşte o, Âmir b. Füheyre´dir!" dedi.[176]

Ebu Bera´ın Oğlu Rebia´nın Âmir b. Tufeyl´I Öldürmeye Teşebbüs Edişi

Ebu Berâ´ın oğlu Rebia, Amir b. Tufeyl´e rastlayıp onu mızraklayarak atından yere düşürdü ise de, öldüremedi.

Âmir b. Tufeyl:

"Bu, amcam Ebu Berâ´ın işidir! Ölürsem, kanım amcama helâl olsun! Onun peşine düşmesinler. Yaşarsam, başıma gelen şey hakkında ne yapacağımı kendim düşünür, icabına bakarım!" dedi.[177]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Allah´a ve Resûlüne Asi Olan Kabileler Aleyhinde Dua Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; kendisine Bi´r-i Maûne faciasının haberi eriştiği gece, sabah namazında, birinci rekattan sonra, ikinci rekatın rükûundan doğrulunca;[178] Allah´a ve Allah´ın Resûlüne asi olan Rı´l, Zekvan, Usayya ve Lihyan... kabileleri aleyhinde dua etti ve bu duasına bir ay devam etti.[179] Cemaat da, "Âmin!" dediler.[180]

Bu asi kabileler, yanlarına gelecek İslâm irşad birliğine dokunmayacakları, bilakis onları koruya­cakları hakkındaki taahhüdlerine rağmen,[181] Bi´r-i Maûne´de onları kuşatarak, son neferlerine kadar şehit etmişlerdir.[182]

Ebu Süfyan Tarafından Peygamberimiz Aleyhisselam İçin Bir Katil Kiralanıp Medine´ye Gönderilişi

Kureyş müşriki erinin lideri Ebu Süfyan b. Hattı, bir gün, Kureyş´ten bazı kişilere:

"Çarşıda gezerken Muhammed´i ansızın öldürecek bir kimse yok mudur?" diye sormuştu.

Çöl Araplarından bir adam, Ebu Süfyan´ın evine varıp:

"Ben kendimi adamların kalbce en katısı, tutuş ve yakalayışça en serti, saldırışça en hızlısı ve çabuğu bulmaktayım.

Eğer sen benim yiyeceğimi sağlarsan, gidip onu ansızın öldürürüm!

Yanımdaki kartal kanadını andıran hançeri onun tepesine vurur, sonra yolcu kafilesi içine karışırım, süratte herkesi geride bırakır geçerim!

Çünkü ben en tenha ve kestirme yolları da bilen kılavuz kişiyim!" dedi.

Ebu Süfyan:

"Sen bizim dostumuz, arkadaşımızsın!" dedi.

Ona bir deve ile yiyecek verdi ve:

"Haydi, göreyim seni! Maksadını gizli tut, bunu hiç kimseye açma![183] Çünkü, ben bunu senden işitecek kimsenin Muhammed´e yetiştirmeyeceğinden emin değilim!" dedi.

Eiedevî:

"Bunu hiç kimse bilmeyecektir!" dedi.[184]

Bedevî, hazırlanıp geceleyin yola çıktı.

Deve üzerinde beş gün gidip, sabahleyin Medine harresinin arkasına erişti. Altıncı günün sabahını orada geçirdikten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın nerede bulunduğunu soruşturmaya başladı. Nerede olduğu kendisine gösterildi.

Bedevî, devesini bağladıktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselama doğru gitti. O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam Abduleşhel oğullarının mescidinde bulunuyor,[185] ashabından bir topluluk içinde konuşuyordu.[186]

Peygamberimiz Aleyhisselam, bedevîyi görür görmez, ashabına:

"Şu adam muhakkak bir suikast yapmak istiyor[187] Fakat, Allah onun ile yapmak istediği şey arası­na geriliyor!" buyurdu.[188]

Bedevî gelip dikilerek:

"İçinizde Abdulmuttalib´in oğlu hanginizdir?" diye sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Benim Abdulmuttalib´in oğlu!" buyurdu.[189]

Bedevî Peygamberimiz Aleyhisselama doğru yönelip giderken, Useyd b. Hudayr onu izarının eteğinden tutup hızla çekince, elbisesinin içinde gizlediği hançer göründü. Bedevînin elleri yanlarına düştü!

Useyd b. Hudayr, hemen onun boğazını şiddetle sıktı.[190]

Bedevî:

"Yâ Muhammmed![191] Kanımı! Kanımı! Bana bağışla!" dedi.[192]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Sen bana doğruyu söyle! Buraya ne için geldin?[193]

Eğer sen bana doğruyu söylersen, doğruluk sana fayda verir.

Yalan söylersen, bu, senin için iyilik getirmez!

Senin yapmaya kalkıştığın işten, zaten haberim vardır!" buyurdu.

Bedevî:

"Ben eman verilmiş bulunuyor muyum? Emniyette miyim?" diye sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Sen emniyettesin!" buyurunca, bedevî Medine´ye ne için geldiğini, Ebu Süfyan´ın yaptıklarını birer birer haber verdi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Useyd b. Hudayr´a, bedevîyi yanında tutmasını emretti.

Ertesi günü, sabahleyin, onu çağırttı ve:

"Ben sana eman vermiştim. Haydi, nereye gitmek istersen git! Yahut, istersen, senin için daha hayırlı olanı tercih et!" buyurdu.

Bedevî:

"Nedir o daha hayırlı olan?" diye sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Allah´tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah´ın Resûlü olduğuma şehadet etmendir!" buyur­du.

Bunun üzerine, bedevî:

"Şehadet ederim ki; Allah´tan başka ilah yoktur! Sen de, muhakkak, Allah´ın Resûlüsün! Vallahi yâ Muhammedi Ben senin yanındaki adamlardan korkmamı sırrıdır!

Fakat, ben seni görünce aklım başımdan gitti ve zaafa düştüm!

Sonra, sen benim yapmak istediğim şeyi de anladın!

Halbuki, bundan hiç kimsenin haberi olmamış, Medine´ye gelirken hiçbir atlı da beni geçmemişti.

Anladım ki, sen Allah tarafından korunmaktasın ve hiç şüphesiz hak üzeresin!

Ebu Süfyan´ın cemaatı ise, şeytan cemaatıdır!" dedi[194] ve Müslüman oldu.[195]

Medine´de bir müddet oturduktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamdan izin alarak Medine´den ayrıldı.[196]

Allah ondan razı olsun![197]

Amr b. Ümeyye ile Bir Arkadaşının Mekke´ye Gönderilişi

Seferin Sebebi

Seferin iki sebebi olup, birisi Hubeyb b. Adiyy´in gelenler geçenler görsünler de her tarafa yaysınlar diye ağaçta asılı bırakılan, teşhir edilmek istenilen[198] cesedinin ağaçtan indirilerek gömülmesini sağla­mak;

İkincisi de, Ebu Süfyan tarafından Peygamberimiz Aleyhisselama yaptırılmak istenilen suikasta mukabele etmekti.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hubeyb b. Adiyy´in cesedini bağlandığı ağaç gövdesinden ayıran, indirenin Cenneti kazanacağını müjdeledi.[199]

Seferin Tarihi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hubeyb b. Adiyy ile arkadaşlarının şehit edilmelerinden sonra[200] Mekke´ye gönderdiği Amrb. Ümeyye ile Ensârî arkadaşına, öldürmekfırsatını bulurlarsa[201] Ebu Süfyan b. Harb´i öldürmelerini de emir buyurdu.[202]

İbn Hişam´ın güvenilir ilim adamlarından rivayetine göre, Amr b. Ümeyye der ki:

"Hubeyb ve arkadaşlarının şehadetlerinden sonra, Resûlullah Aleyhisselam beni Mekke´ye gön­derdi ve benimle birlikte Ensardan bir zâtı da* gönderdi ve bize:

´Gidiniz de, Ebu Süfyan b. Harb´i öldürünüz!´ buyurdu.

Ben arkadaşımla birlikte yola çıktım.

Benim binit olarak devem vardı. Arkadaşımın devesi yoktu, kendisinin ayağı da rahatsızdı.

Onu da deveme bindirdim.

Ye´cec´e kadar vardık.

İki dağ arasında, ağaçlık bir yerde devemizi bağladık.

Biz de dağın yamacında siperlendik.

Arkadaşıma:

´Kalk, Ebu Süfyan´ın evine varalım.

Ben öldürmek için ona saldırırım.

Eğer aramızda çarpışma olduğunu görür veya herhangi birşeyden korkarsan, sen hemen dönüp devene atla, Medine´ye kavuş, Resûlullah Aleyhisselamın yanına var, olanı biteni ona haber ver! Sen şimdi benim yanımdan ayrıl, beni kendi halime bırak!

Ben bu şehri çok iyi bilir, içerisinde cesaretle, bacakları sıvayarak gezebilirim!1 dedim.

Birlikte Mekke´ye girdik.

Kartal kanadını andıran hançerim yanımda bulunuyordu. Onu, bana karşı gelen insanı öldürmek için hazırlamıştım.

Arkadaşım, bana:

´Kabe´yi yedi defa tavaf edip iki rekat tavaf namazı kılmak suretiyle işe başlasak olmaz mı?1 dedi.

Kendisine:

´Ben Mekkelileri senden daha iyi bilirim. Onlar karanlık basınca, evlerinin çevresine su serperler, orada otururlar. Ben onları ayaklan sekili attan daha iyi tanırım!´ dedim.

Nihayet, Kabe´ye vardık.

Onu yedi kere tavaf ettik. İki rekat da tavaf namazı kıldıktan sonra, Kabe´den çıktık.

Kureyş topluluklarından bir topluluğun yanından geçerken, içlerinden bir adam* beni tanıdı ve en yüksek sesiyle:

´İşte! Amr b. Ümeyye!´ diyerek bağırdı.

Bunun üzerine, Mekkeliler üzerimize üşüştüler ve:

´Vallahi, Amr hayra gelmemiştir! O hiçbir zaman kötülükten başka birşey için gelmez!* dediler ve beni ve arkadaşımı aramaya koyuldular.

Arkadaşıma:

´Koş haydi! Korktuğum şey başımıza geldi işte! Artık adamın [Ebu Süfyan´ın] yanına varmaya yol bulmak mümkün değil! Sen hemen kendini kurtarmaya bak!´ dedim.

Hızla koşarak dağa çıktık.

Mekkeliler de dağa çıkmaya ve bizi aramaya başladılar.

Biz dağın tepesine doğru yükselince, bizi yakalamaktan ümitlerini kestiler.

Biz de, geri dönüp, dağda bir mağaraya girdik.

Mağaraya girince, mağaranın ağzını taşlarla kapatıp izleyicilerden gizlendik. Gecemizi mağaranın içinde geçirdik.

Bizi izleyenler, yakalamaktan âciz kalınca, geri döndüler.

Arkadaşıma:

´Vallahi, onlar bizi bu gece ve gündüzün akşama kadar arayacaklardır´ dedim.

Mağarada bulunduğumuz sırada, atı için ot biçen Osman b. Malik b. Ubeydullah, mağaramızın kapısına kadar gelip dikildi.

Arkadaşıma:

´Vallahi, bu, Malik´in oğludur! Eğer o bizi görecek olursa, muhakkak Mekkelilere haber verir; yakalanırve öldürülürüz!´ dedim.

Hemen yanına çıkıp, kendisini memesinin altından hançerledim!

Osman b. Malik hançerlenince öyle bir çığlık kopardı ki, çığlığını Mekkelilere duyurdu.

Hcıııcıı duı ıufj maydı dddkı ycıııııc yııdıııı.

Arkadaşıma:

´Yerinde dur, hiç kımıldama!´ dedim.

Mekkeliler sesi takip ederek Osman´ın bulunduğu yere kadar geldiler, onu ölmek üzere buldular.

´Vâh senin başına gelene! Kim vurdu sana?1 dediler.

´Amr b. Ümeyye!1 dedi ve öldü.

Mekkeliler bulunduğumuz yeri ondan öğrenmek imkânını bulamadılar.

´Vallahi, biz zaten onun hayır için gelmediğini biliyorduk!´ dediler*

Ölen adamlarıyla uğraşmaları, bizi aramaya devam etmelerine engel oldu.

Ölüyü oradan yüklenip götürdüler.[203]

Arkadaşıma:

´Akşama kavuşursak, kurtulduk demektir!´ dedim.[204]

Mağarada iki gün bekledik.

Bizi aramaları sona erince, geceleyin mağaradan çıkıp Ten´im´e vardık. Hubeyb´in asıldığı darağacı Ten´im´de bulunuyordu.

Arkadaşım, bana:

´Hubeyb´i darağacından indirmek istemez misin?´ dedi.

´Nerededir o?´ diye sordum.

Arkadaşım:

´İşte, o, şu gördüğün yerdedir!´ dedi.

´Olur! İndireyim onu darağacından! Yalnız, sen bana müsaade et ve yanımdan uzaklaş!´ dedim.

Hubeyb´in cesedini bekçiler kuşatmışlar, bekliyorlardı.[205]

Bekçilerin yanından geçerken, onlardan biri:

´Vallahi, bu geceki gibi, Amrb. Ümeyye´nin yürüyüşüne benzeyen bir yürüyüş daha görmedim! Eğer kendisi Medine´de olmamış olsa, muhakkak bu odur, derdim´ dedi.

Kendi kendime:

´Amr b. Ümeyye odur işte!´ dedim.[206]

Ensârî arkadaşıma:

´Eğer sen birşeyden korkarsan, hemen deveye giden yolu tut, onun üzerine atla, Resûlullah Aleyhisselama kavuş, olan bitenleri ona haber ver!´ dedim.

Ben de hemen darağacının yanına vardım. İplerini çözdüm. Hubeyb´in cesedini sırtıma aldım.

Vallahi ben kırk arşın (adım) yürümem iştim ki, andıma düşen bekçiler gelip bana kavuştular!

Cesedi hemen yere bıraktım.

Cesedin yere düştüğü zaman çıkardığı sesi hâlâ unutmam ışı m di r![207]

Sonra, cesedin üzerine, ayağımla çabuk çabuk toprak ittim.[208]

Sanki yer onu yutuvermişti.[209]

Bekçiler beni yakalamak için arkamdan hızla takip ettiler.

Ben Safra1 yolunu tutunca, yoruldular, geri döndüler.

Arkadaşım devenin yanına varıp üzerine bindi, Peygamber Aleyhisselama kavuştu. İşimiz hakkın­da kendilerine bilgi verdi.

Ben de, yürüyerek Galil´e geldim. Galil´in en yüksek kısmına kadar çıktım. Mekke yakınında bulu­nan Dacnan dağındaki bir mağaraya girdim.

Yayım ve oklarım yanımda idi.

Mağarada bulunduğum sırada, yanıma Di´l b. Bekroğullarından, bir gözü kör, uzun boylu, kendisine ait davarı sürüp götüren bir adam geldi.

Beni görünce:

´Kim bu adam?´ diye sordu.

´Bekir oğullarından bir adamım´ dedim.

O da:

Ben de, Di´l oğullarının Bekir oğullarındanım!´ dedi ve yanının üzerine uzanıp yattı.

Yüksek sesle teganni ediyor ve:

´Ben sağ oldukça ne Müslüman olurum, ne de Müslümanların dinine göre hareket ederim!´ diyordu.

Ona, içimden:

´Biraz sonra, Müslüman olmamayı görür, öğrenirsin!´ dedim.

Adam çok geçmeden uyudu, uykuya daldı, horlamaya başladı.

Yavaşça kalkıp yanına vardım. Kendisini hiç kimsenin hiç kimseyi öldürmediği kötü bir öldürüşle öldürdüm: Yayımın başındaki demiri onun sağ olan gözüne dayayıp kafasından öbür tarafa çıkıncaya kadar, yayımın üzerine yüklendim!

Bundan sonra, mağaradan çıktım, kartal gibi kanatlanıp geniş yolu tuttum ve kurtuldum.[210]

Mekke yolunda bir menzil olan Arc´a geldim.[211]

Sonra, Mekke ile Medine arasında sarp ve yokuş yerdeki Rakûbe yolunu tuttum. Medine´ye iki gecelik uzaklıkta ve Müzeynelere ait bir yer olan Nakı´a indim.

Resûlullah Aleyhisselamın neler yaptığını öğrenmek maksadıyla Kureyş müşriklerinin Medine´ye yolladıkları Mekkeli iki adama Nakı´da rastlayıp kendilerini tanıdım ve:

´Ben sizi esir edeceğim!´ dedim.

Bana:

´Biz mi esir olacağız sana?!´ dediler.

Hemen onlardan birini okla vurup öldürdüm ve ötekine:

´Esir ol!´ dedim.

Esir olunca, ellerini sıkıca bağladım, Medine´ye geldim.

Medine´de Ensarın yaşlılarından bazılarının yanlarından geçip giderken, onlar:

İşte, vallahi Amr b. Ümeyye!´ dediler.

Çocuklar onların sözünü işitince, geldiğimi Resûlullah Aleyhisselama koşup haber verdiler.

Ben esirimi yayımın kirişiyle başparmağından sıkıca bağlamıştım.

Peygamber Aleyhisselam, onu görünce, azı dişleri görününceye kadar güldü.

Sonra, benden, bütün olan bitenleri sordu. Ben de kendilerine naklettim.

´Hayra eresin!1 diyerek bana hayır dua etti."[212]

Cabir b. Abdullah´ın Hurma Mahsulünün Bütün Borçlarını Ödeyecek Kadar Bereketlenişi

Cabir´in babası Abdullah b. Amr b. Haram, Uhud savaşında şehit olmuş, arkasında altı kız çocuğu ile bir hayli de borç bırakmıştı[213]

Abdullah b. Amfin, içinde çeşitli hurma ağaçları bulunan iki bahçesi bulunmakla beraber, bunların mahsulü bıraktığı borçları karşılayacak derecede değildi[214]

Cabir´in borçtan bir kısmının düşülmesi isteği alacaklılarca kabul edilmediği gibi,[215] borcun erte­lenmesi isteği de kabul edilmemişti.[216]

Bunun üzerine, Cabir, Peygamberimiz Aleyhisselama gelerek:

"Yâ Rasûlallah! Biliyorsun ki, babam Abdullah, Uhud günü şehit oldu.

Bana birçok borç bıraktı.

Alacaklılara, hurma bahçesinin bütün mahsulünü vermeyi teklif ettiğim halde, kabul etmediler!" dedi.[217] ve alacaklı Yahudi ile görüşüp aracılık etmesini, yardımcı olmasını rica etti.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Cabir´in boynundaki borca karşılık hurmalığın meyvesinin bütününü almasını Yahudiye teklif etti. Fakat, Yahudi buna yanaşmadı.

Peygamberimiz Aleyhisselam Yahudi ile tekrar konuştu. Ona alacağını ertelemesini teklif etti. Yahudi bunu da kabul etmedi.[218]

Peygamberimiz Aleyhisselamın; bu yıl borcun bir kısmının, gelecek yıl da bir kısmının ödenmesi teklifini de kabul etmediler.[219]

Hatta, ödenecek hurmanın hepsinin iyi cinsten olması hususunda da direndiler.[220]

Ertesi gün, Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer´le birlikte, Cabifin hurma bahçesine gitti.

Cabir:

"Merhaba! Hoşgeldiniz, safa geldiniz!" diyerek Peygamberimiz Aleyhisselam ile arkadaşlarını karşıladı.

Peygamberimiz Aleyhisselam;

"Ey Cabir! Haydi, bizi şu hurma bahçende bir dolaştır, gezdir!" buyurdu.

Cabir:

"Olur" dedi.

Hurma bahçesini birlikte dolaştılar.

Cabir içi hurma lifinden doldurulmuş, yüzü kıldan dokunmuş bir yastık getirip Peygamberimiz Aleyhisselamın altına koydu.

Sonra, ortaya, yeni kestikleri keçinin etinden pişirilmiş et yemeği ile, yaş ve kuru hurma getirildi.

Peygamberimiz Aleyhisselam ile arkadaşları, onlardan yediler.

Cabir, edeb ve saygısından dolayı, sofraya birlikte oturmadı.

Bahçeden ayrılacakları sırada, Cabir´in hanımı:

"Yâ Rasûlallah! Senden dua bekleriz!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Evet! Allah size mübarek kılsın!

Evet! Allah size mübarek kılsın!" diyerek bereket duası yaptı .[221]

Cabir´e de:

"Git! Hurmanı toplayıp tasnif et: Acveyi (iyi cinsi) bir boy, Azk-ı Zeyd´i (erginini) de bir boy yaptıktan sonra, bana haber gönder!" buyurdu.

Cabir bu emri yerine getirdikten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam geldi.[222]

Cabir, aynı zamanda, alacaklılara da haber salmıştı.

Onlarda, eşekler ve çuvallarla bahçeye geldiler.

Cabir; başka bir yerden iyi cins hurma satın alıp babasının borcunu alacaklılara ödemeyi bile göze almıştı.[223]

Peygamberimiz Aleyhisselam hurma öbeklerinin en büyüğünün çevresini üç kere dolaştı .[224]

Hurma harmanının başına veya ortasına oturduktan sonra, orada bekleşen alacaklılara işaret ederek, Cabir´e:

"Haydi, şu kavmin matluplarını ölç, ver!" buyurdu.

Cabir de, alacaklılara haklarını ölçüp ölçüp tamamıyla verdi.

Geri kalan hurma, sanki aslından birşey eksilmemiş gibi idi![225]

Tek babamın borcu ödensin de kızkardeşlerimin yanına bir tek hurma tanesiyle bile dönmeyeyim diye düşünen, buna razı olan[226] Cabir´e, bütün borçlar ödendikten sonra, onyedi vesk (deve yükü) hurma kalmış bulunuyordu![227]

Cabir ikindi namazında buluşup durumu Peygamberimiz Aleyhisselama arzedince, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Allah´ım! Hamd olsun sana!

Allah´ım! Hamd olsun sana!" diyerek Allah´a hamd etti.[228]

Cabir´e de:

"Sen bunu Ömerb. Hattab´a da haber ver!" buyurdu.

Cabir gidip Hz. Ömer´e haber verince, Hz. Ömer:

"Ben zaten Resûlullah Aleyhisselam hurma bahçesini gezip dolaştığı zaman, Allah´ın hurmalığı muhakkak bereketlendireceğini anlamıştım!" dedi.[229]

O da Allah´a hamd etti.[230]

Cabir Hz. Ömer´le oturduğu sırada da, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip, hurma bahçesinin mahsulünden borçlan tamamen ödedikten sonra kendilerine bir hayli hurma kaldığını tekrar söyleyince, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ömer´e dönerek:

"Ne söylüyor, dinle!" buyurdu.

Hz. Ömer de:

"Biz zaten senin Resûlullah olduğunu kat´iyyen biliyoruz!

Vallahi, sen muhakkak Allah´ın Resûlüsün!" dedi.[231]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn İshak.İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 260.

[2] İbn Sa´d, Tabak âtü´l-kübrâ, c. 2, s. 50, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 38.

[3] İbn Sa´d, c. 2, s. 50, Yakut, Mu´cemu´l-büldân, c. 4, s. 374.

[4] İbn İshak.İbn Hişam, c. 4, s. 260, Vâkıdî, c.1, s. 342, İbn Sa´d, c. 2, s. 50.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/235.

[5] Vâkıdî, c. 1, s. 343, İbn Sa´d, c. 2, s. 50, İbn Seyyid, c. 2, s. 38, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 61.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/235

[6] Vâkıdî, Megâzî.c. 1 ,s.341, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 320-321.

[7] Vâkıdı, c.1,3. 341-342, İbn Sa´d, c. 2, s. 50, Beyhakî, c. 3, s. 320-321, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 38.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/235.

[8] Vâkıdî, c. 1 .s.341-345, İbn Sa´d, t 2, s. 50, Beyhakî, c. 3, s. 320-321 , İbn Seyyid,c.2, s. 38-39, Zehebî, Megâzî, c. 186, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 61.

[9] Vâkıdî, c. 1, s. 342-343, İbn Sa´d, c. 2, s. 50, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 1, s. 450.

[10] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 260, Vâkıdî, c. 1, s. 345, Taberî, c. 3, s. 171, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1393, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 5, s. 164

[11] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/236.

[12] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 4, s. 267, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 496, Taberî, Târih, c. 3, s. 1 72, Ebu Nuaym ,Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 518, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 4, s. 42, Zehebî, Megâzî, s. 288, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c.4,s.140.

[13] İmam Muhammed, Siyeru´l-Kebîr, c. 1, s. 267, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 532.

[14] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 267, Vâkıdî, c. 2, s. 532, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 51, Ahmed b. Hanbel, Müsned,c. 3, s. 496, Taberî, Târîh, c. 3, s. 172, Ebu Nuaym, Delâil, c. 2, s. 518, Beyhakî, Delâil, c. 4, s. 42, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 39, Zehebî, s. 288, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 140, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 203.

[15] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 267, Vâkıdî, c. 2, s. 532, İbn Sa´d, s. 2, s. 51, Taberî, c. 3, s. 1 72, Ebu Nuaym, c. 2, s. 518, İbn Seyyid, c. 2, s. 39.

[16] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 267, Vâkıdî, c. 2, s. 532, İbn Sa´d, c. 2, s. 51, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 496, Taberî, c. 3, s. 172, Ebu Nuaym , c. 2, s. 51 8, Beyhakî, c. 4, s. 42, Zehebî, s. 288, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 140, Heysemî, c. 6, s. 203.

[17] İmam Muhammed, c. 1, s. 267, Vâkıdî, c. 2, s. 532, İbn Sa´d, c. 2, s. 51, Beyhakî, c. 4, s. 42, Zehebî, s. 288, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 140, Heysemî, c. 6, s. 203.

[18] Heysemi, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 204.

[19] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 532, İbn Sa´d, Tabakât, c. 2, s. 51.

[20] Taberî, c. 3, s. 172, Ebu Nuaym, c. 2, s. 518, Beyhakî, c. 4, s. 42, İbn Seyyid, c. 2, s. 39, Zehebî, s. 288, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 140.

[21] Vâkıdî, c. 2, s. 532, İbn Sa´d, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, c. 2, s. 39.

[22] İmam Muhammed, c. 1, s. 267.

[23] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 532, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 39.

[24] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 267, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 532, İbn Sa´d, Tabakât, c. 2, s. 51, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 496, Taberî, Târîh, c. 3, s. 1 72, Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 518, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 4, s. 42, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 39, Zehebî, Megâzî, s. 288, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 140.

[25] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 267, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 496, Taberî, c. 3, s. 172, Ebu Nuaym, c. 2, s. 518, Beyhakî, c. 4, s. 42, Zehebî, s. 288, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 140.

[26] Vâkıdî, c. 2, s. 532, İbn Sa´d, c. 2, s. 51, İmam Muhammed, c. 1,s.267.

[27] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 267, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 496, Taberî.c.3, s. 171, Ebu Nuaym ,c.2, s. 518, Beyhakî, c. 4, s. 42, İbn Seyyid, c. 2, s. 39, Zehebî, s. 288, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 1 40.

[28] İmam Muhammed, c. 1, s. 268.

[29] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 267, Vâkıdî, c. 2, s. 532, İbn Sa´d, c. 2, s. 51, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 496, Taberî, c. 3, s. 171, Ebu Nuaym , c. 2, s. 51 8, Beyhakî, c. 4, s. 42, İbn Seyyid, c. 2, s. 39, Zehebî, s. 288, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 140.

[30] İmam Muhammed, c. 1, s. 265-266, Vâkıdî, c. 2, s. 532-533, İbn Sa´d, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, c. 2, s. 39.

[31] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 268, İmam Muhammed, Siyeru´l-Kebîr, c. 1, s. 266, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 533, İbn Sa´d,Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 51, Ahmedb.Hanbel, Müsned, c. 3, s. 496.Taberî, Târih, c.3, s.1 71, Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 518, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 4, s. 42, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 39, Zehebî, Megâzî, s. 288, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 140.

[32] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 268, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 496, Taberî, Târîh, c. 3, s. 172, Ebu Nuaym , Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 518-519, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 4, s. 42-43, Zehebî, Megâzî, s. 288-289, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 140, Heysemî, Meanau´z-zevâid, c. 6, s. 203.

[33] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 3, İbn Sa´d, Tabakâtü´l -kübrâ, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 39.

[34] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 268, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 496, Taberî, c. 3, s. 172, Ebu Nuaym, c. 2, s. 518-519, Beyhakî, c. 4, s. 4243, Zehebî, s. 288-289, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 140, Heysemî, c. 6, s. 203.

[35] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/236-240.

[36] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 3-4, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 55, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 323, İbn Seyyid, Uyûnu´l-es:er, c. 2, s. 40.

[37] İbn Hazm, Cevâm iu´s-Sîre, s. 176.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Kök
Top