TarihSayfası tarihsayfasi.com



warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/tarih/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

Kanuni Sultan Süleyman

Kaanuni'nin onuncu seferi olan bu sefere Avusturya seferi denilir. Budin'in, Osmanlı'nın bir vilâyti haline gelmesine ta­hammül edemiyen Ferdinand, yeniden bir takım tedariklere girmeğe başladı.

Hazret! Padişah, tedariklerin mahiyyetini öğrenince derhal Ali Bey kumandasında Tuna'ya 370 gemi ve bol miktarda zahire gönderdi. Hakikaten bu sefer-i hümayun en mükem­mel ve en intizamlı seferlerin arasında zikredilir. Edirne'den hareket eden orduyu hümayun, Bosna'ya vardığında Bâli Paşa'nın ölüm haberini aldı. Bâli Paşa'nın vefatına üzülen Sultan, onun yerine Yahya Paşazade Mehmed Paşa'yı tayin etti: Önce Valpo şehri sonra Siklos ele geçirildi. Arkasından Gran fetih olunarak, Bûdin'e ilhak edildi.

Kaanunî Sultan Süleyman Han dokuzuncu seferini; kendi­sinin kral tayin ettiği Macar Kralı Jan Zapolya'nın ölmesi ve onun yerine Macaristan tahtına onbeş güniük oğlu İstefan'ın resmen kral ilân edilmesi ve Avusturya İmparatoru Ferdi-nand'ın bu durumu kabul etmemesi, Macaristan'ın dahili iş­lerine karışmaya başlaması yüzünden yapmak mecburiye­tinde kamıştı. Şöyle ki:

Sultan Hazretleri derhal kuvvetli bir ordu tertib edip Maca­ristan topraklarına daldı ve atının dizginlerini Budin kala'sı önünde kıstı. Budin'e vali olarak, Bağdad Valisi Süleyman Paşayı, îstefan rüştünü ispat edince onu tanıma şartıyla tayin etti. Ayrıca kadı ve memurlar da tayin ederek Budin'in bir Osmanlı vilâyeti olmasını temin etti. Bu durum Almanya ve Avusturya'yı istikbal içerisinde korkulara salmaya sebeb1 urken, ftaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa, ispanya donanmasını Akdeniz'den koğmuş artık Akdeniz bir Türk

Bu bölümde bazı vak'alara satırbaşları halinde temas ede­rek birtakım nakiler yapmayı uygun gördük.

İstanbul çok büyük bir yangın geçirdi. Bu yangın büyük hasara yol açtı. Yangının arkasından meydana gelen salgın hastalık veba şeklinde teceli edip, bu salgında Sadrazam Ayaş Paşa dahi vebaya yakalanarak vefat etti. Sadrazamın vefatı üzerine mührü hümayun İkinci Vezir Lütfi Paşa'ya tev­cih olundu. Ayaş Paşa merhum son derece muhterem bir zat olmakla 120 adet çocuğu olduğu rivayet olunur.

Şehzade Bayezid Sultan ve Cihangir Sultan'ın sünnet dü­ğünleri, Mihrimah Sultan ile Rüstem Paşa'nın izdivaçları Haz-reti Padişahın hazır bulunmasıyla icra olunmuştu.

Hindistan'ın Gücürat hâkimi Bahadır Şah, Portekizlilerin devamlı tevacüzlerinden bizar olmuştu. Gün geçtikçe bu te­cavüzlere mukavemeti azalıyordu. Kâfir Fransuvan'ın dahi yardım istediği, Cihan Sultanı Kaanuni Sultan Süleyman hazretlerinden yardım istemeyi uygun gördü. Değilmi ki, müslümanlar bir vücud gibidir. Eğer vücudun bir âzası rahatsızsa bu bütün vücudun ızdırap çekmesine sebeb olur. Değilıİ ki Kaanuni Sultan Süleyman Hazretleri, Devleti Osmaniy-ye'nin Padişahı, din-İ İslâm'ın hâlifesi idi. Şüphesiz ki bir is­timdada, bir yardım talebine bigane kalamazdı...

Derhal kaleme aldığı bir mektupla Hazreti Padişahı yardı­ma çağırdı. Halifeyi rûyi zemin olan Kaanuni Sultan Süley­man Han derhal gereken emirleri verdi. Süveyş'te büyük bir donanma tertib olundu. Kumandanlık seksen yaşındaki deli­kanlı, Hadim Süleyman Paşa'ya tevcih olunup o tarafların meseleleri hâl olunsun meyanında fermanı hümayun bildiril­di.

Boğdan Voyvodası Petro'nun vergilerini ödememesi ve ödeme hususunda hiçbir gayret göstermemesi âdeta bunları unutur bir tavıra girmesi Hicrî 945/Müâdî 1539 yılında; Haz­reti Padişahın sekizinci seferi olan Boğdan üzerine yürümesi­ne sebeb oldu. Orduyu Hümayun Boğdan topraklarına daha . yaklaşırken Petro'ya kaçmaktan başka yapılacak bir şey kalmamıştı. Hazreti Padişah, kendi sarayında yetiştirmiş ol­duğu İstefan'ı ki, Petro'nun kardeşi idi.

Boğdan Voyvodalığına tayin ve iki senede bir Boğdan ver­gilerini toplayıp bizzat Voyvoda, Payitahta yâni İstanbul'a ge­tirmekle emir olundu. Devleti Aiiyye Ordusu yine zaferle Dersaadet'e avdet etti.

Korfu seferi Kaanuni Sultan Süleyman Hazretlerinin yedin­ci seferi hümayunudur. Muhatabı Venedik Cumhuriyeti'nin şahsında kâfirlerdir. Devlet-i Osmaniyye daima ahde vefa gösteren bir devlet olarak cihan tarihinde muvafık muhalif herdesin ittifak ettiği bir devletti. Kendileriyle sulh yaptığı kirnselere, sadece kâğıt üzerinde yazılanlara riayet etmekle kalmaz, İslâm'ın, kalbleri İslâm'a ısındırma metodunu da tat­bik sahasına kendiliğinden getirir. Böylece bu asil ve necib nnilletle sulh yapma şerefine nail olanlar huzur içinde yaşarlardi. Ta ki, bu kendi cibilliyetlerinin icabj, dün öptükleri eii ısırma, attıkları imzayı mürekkebi kurumadan yaladıkları âna kadar devam eder, ufak ufak ihanetlere başlar ve niha­yet geç kalkan, fakat indiği zaman un ufak eden Osmanlı yumruğu tepelerine inerdi. O yumruğu yedikten sonra akılla­rı başına gelir, yeniden sulh yapma yollarını ararlardı. Bu se­fer de böyle olmuştu.

Irak seferi Sultan Kaanuni'nin 6. seferidir. Hicrî 940/Miiâdî 1536'da sona ermiştir.

Viyana önlerinden ayrılan İslâm Ordusu, keferenin kalbine düşürttüğü korkuyu ikibuçuk sene sonra unuttuğunu gördü. Çünkü, Macaristan Kralını, Şadken ve Ferdinand aralarında birleşerek rahatsız etmeye başladılar. Şarlken'in ve Ferdi-nand'ın bu yaptıkları yedikleri sillelerin acısını unuttuklarını gösteriyordu. Ömrü at sırtında geçmekte olan hazreti Padi­şah yine ordusunun önüne düştü, bu sopa düşkünlerinin ta­yınını vermek üzere yola koyuldu. Bu sefer Şarlken esas he­def olduğundan Almanya'ya harb ilân olundu. Alman eyalet­leri olan bazı yerler baştan ayağa dolaşıldığı halde Şariken meydan savaşına cesaret edemeyib hep kaçtı. Avusturya Imparator'u Ferdinand ise korkudan yüreği ağzına gelmiş, Hazreti Padişaha Macaristan işlerine karışmıyacağına dair söz verip sulh istemişti. Sulh teklifleri daima Osmanlı'nın ka­bul ettiği şeydir. Çünkü karşıdan gelen sulh teklifi bir aman dilemedir. Müslümanlar aman dileyene kılıç vurmazlar. Böy­lece Avusturya ile ilk defa sulh yapılmış oldu. Şurada şunu da belirtelim ki, Şarlken, İslâm Padişahının karşısına çıka­mazken durmadan sadrazam İbrahim Paşa'ya mektup yazar ve sadrazama mektuplarından biraderim diye hitab ederdi.

Orduyu Hümayun, İstanbul'a avdet ettiğinde Anadolu'nun nizam ve intizamında bir çalkalanma meydana geldiği mü-ahade olundu. Bu bir çalkalanmadan ziyade bir isyan hava­sını andırıyordu. Adalet tevziinin memuru Hz. Padişah, adalet kürsüsünü terkedince yerine geçenler, aynen hâkimlerin bı­raktıkları kürsüleri, mübaşirler yönetirse nasıl adalet tevzii emin ve makbul olmazsa işte Hz. Padişahın yokluğu da böy­le oluyor birtakım haksızlıklar meydana geliyordu. Çünkü adalet kılıcını kuşanan hakkıyla kullanmasını da biliyordu.

İstanbul'a teşrifleri derhal Anadolu'daki meydana gelmiş isyan birikiminin durulmasını, emir buyurduğu tedbirler bu birikiminde kalkmasına vesile olmuştu.

Önce Belgrad, sonra Rodos'un Osmanlı hâkimiyyetine ge­çişi, akıncıların serhad boylarında hayret veren gerilla tipi vur kaç savaşları Avrupalıları şaşkına çevirmiş, teessürlerini giderecek bir çare bulamıyorlardı. Macaristan Kralı ise her fırsatta bunların birleşmelerini temin edecek propogandalar yapmaya üstün gayret sarfediyordu. Bu propogandalarının neticesinde bir çok Avrupa devletinden yardım vaadleri aldı­lar. Bu vaadlere istinat ederek ilk elde Belgrad'ı geri alma niyyetiyle harekete geçtiler.

Fevkalâde mükemmel işleyen Osmanlı istihbaratı bu niyyetten derhal haberdar oldular. Belgrad muhafızları bütün tedbirleri almakla beraber Hz. Padişaha durumu bildiren ha­bercileri birbiri ardınca gönderdiler. Haberciler Padişahı hü-nayuna yol alırken Belgrad muhafızları, acilen bir ordu tertib edip, Tunaserhad beylerinden Mehmed Bey'in kumandasına verip, Macarlar'la birleşecek olan Ulahlılar üzerine gidilmesi-nj kararlaştırdılar. Böylece düşmanı çoğalmadan, birleşme­den, yâni tek vücud olmadan durdurmayı plânlamış oldular.

Son yorumlar