TarihSayfası tarihsayfasi.com



Genç Osman'ın Şehadeti

Bu kısa konuşmayı göz yaşlarıyla bitirince, kendisini din­leyenlerde bir dalgalanma meydana geldi. Bazı hassas kalb-ler bu sözlerden rikkate geldi, göz pınarlarına yaşlar dolmaya başladı, bazı aksakallı ihtiyarlar o yaşları tutamayıp inci ta­neleri gibi dökülmesini seyrettiler...

Bu sırada Valde Sultanın arzusuyla Davud Paşa sadrazam yapılmıştı. Bu Davud Paşa aslen boşnak olup, saray üniver­sitesi diyebileceğimiz Enderun'da yetişmiş Rumeli Beyler­beyliği ve Kapdan-ı Deryalık vazifesinde kısa bir müddet bu­lunmuş daha sonra tekrar Rumeli valiliğine gönderilmiştir. Yirmi gün sürecek olan bu sadrazamlık vazifesi, tarihin en acı vakası olan Genç Padişahın şehid edilmesindeki rolü İle daima lanette, anılacak ve hatırlanacaktır. Daha sonra padi­şahın katlinden sorumlu tutulmuş ve idam olunmuştur. Bu Davud Paşa Sultan Mustafa'nın kızkardeşi ile evli olduğun­dan aynı zamanda hanedanı Osmaniyyenin damadlarından-dı. Şimdi ki, İstanbul'un Vatan Caddesinin Aksaray'a bakan ucunda ki; Murad Paşa camii önü açılırken bu mezarın kaldı­rılıp başka yere taşınması gerektiğinde Davud Paşanın me­zarı açılmış ve görülmüştürki, iskeleti başsızdır. Davut Paşa hakkında verdiğimiz bu malûmattan sonra cami'de bıraktığı­mız yere dönelim. Genç Osman sözlerini bitirdiğinde Val-desultan, sadrazama sokulup «ne yılandır bu, konuşturma­yın; eğer bir kurtulursa, bu badireden sonra hepimizin çekeceği vardır» yollu sözlerle sadrazam yaptığı damadını ikaz et­ti. Zaten sadrazam da padişahın konuşmasının gerek yeniçe­rilerde gerekse sipahilerde yaptığı tesiri gördüğünden orada bulunan Cebecibaşıya işaret edip kemendi padişahın boynu­na geçirmesini fısıldadı. Genç Osman, Cebecibaşının fırlattığı kemendi görünce hemen yakaladı. Boynuna geçmesine mâ­ni oldu. Atılan kemendi gören bazı ileri gelen yeniçeriler kat­line rızamız yoktur. Üstelik asker ve halk bu durumu görürse maazallah bizi helak eder, dediler. Bu kement atma işlemi bir kaç defa daha devam etti isede Yeniçeri ileri gelenleri her de­fasında bunu önlediler.

Bu sırada günlerden cuma olması hasebiyle müezzinler sâlâ vermeye başlayınca, bir an için günlerden cuma oldu­ğunu unutan Yeniçeri ve sipahi askeri Sultan Hazretlerin kati olunduğunu sanarak derhal vaveylayı kopardılar. «Padişahı­mız Sultan Mustafa'dır ama ancak sultan Osman Hazretleri­nin kılına da hata gelmesine rızamız yoktur, sağlık ve selâ­met içinde şimdilik kenarda beklemelidir. Daha sonra durum ne gösterir bilinmez» diye hem fikirlerini söylerler hem de nü­mayiş yaparlardı...

Kurnaz Davut Paşa, yeniçerilere hitaben: «Sizin dediğiniz­den başka bir şey olmaz ve yapılamaz» diye kahrolası ağzıy­la teminat vererek Genç Osman'ı çok adi bir arabaya bindi­rerek Yedikule'ye sözde muhafaza altına almak üzere gönde-riverdi. Genç ve sabık padişah durumun mahiyyetini anlamış fakat güvendiği hiç bir yerden yardım erişemediği için çare­siz kendisine tatbik edilecek kati olayının neviini tahmin et­meye çalışıyordu. Genç Osman kapatıldığı zindanda arkasını bir duvara dayanmış, gözlerini kapıya dikmiş ve kendisinin canını teninden ayıracaklara girişecekleri mücadeleyi pahalı­ya ödetmeye karar vermişti. Artık sinir harbi başlamış, cel­lâtları başta hâin Davut Paşa olduğu halde hazırlıklarını yapıyorlar, mazlum padişah ise bütün dikkatini kapıya vermiş onları bekliyordu.

Sevgili okuyucular böyle bir anı gözünüzün önüne getirin çıldırmamak için ne büyük imân sahibi olmak icab ettiğini, sinirlerinin son derece sağlam insanların buna dayanabilece­ğini şüphesizki idrak ederler. Hele bu padişahın ne kadar genç bir civan olduğunu göz önüne alırsak metanet ve hayat mücadele anlayışını tazimle ve sevgiyle karşılama kararı al­makta tereddüt etmeyiz sanırım.

Cellâtlar aniden dört kişi olarak ellerinde kemendle odaya girdiklerinde karşılarında kendilerini sakin fakat ateş saçan gözlerle bekleyen talihsiz Osman'ı yumrukları sıkılı çünkü tek silâhı abdes ve sıktığı yumruklarıydı, gördüler. İlk hamle eden yediği müthiş bir Osmanlı tokadı ile yerlere serildi. Üçü birden saldırdı... Genç pdişah onlarla baş ediyordu.

Ne varki görünmez olan kader hükmünü vermişti. Olacak olacaktı ve o olacak olanda Genç Osman'ın şehadeti idi... Meydandaki ekip kafalarına inen yumruklarla yerleri boylu-yor fakat onların yerini yeni bir ekip alıyordu. Bu bir kaç ekip olarak devam ettiğinde Kilindir Uğrusu adlı namerd ve şeyta-nın'TişağKİpir habis karışıklıktan istifade ederek yerde sürün­müş genç padişahın hayalarını yakalıyarak var kuvvetiyle sıktığında husyelerin patlamasının verdiği acı şiddetli bir fer­yada sebeb oluyordu. Bu feryad genç padişahın son sesi ol­du... Yarı ölü halde olan padişahın boynuna kemend geçirildi ve hunhar eller onu boğdu... Bu eller daha büyük bir suçu ir­tikap etmekten çekinmedi... Bu suç merhum padişahın bir kulağının kesilip tarihin nisyan bulutları arasında kaybolup gitmiş ve ismi bile bilinmeyen Sultan Mustafa'nın valdesi olan sultan hanıma götürülmesi idi. Şurada şunu ilâve etme­yi hemen lüzumlu görüyoruz. Bilindiği gibi ahali içinde yer­leşmiş bir söz vardır ki o da şudur «adı çıkmış dokuza inmez sekize» bu söz misâli Osmanlı tarihinin en namlı hanım sul-tanlarınan biri olan Mahpeykâr Kösem Valide sultan merhu­me, nedense daima kötü taraftarıyla ele alınmış ne kötülük meydana gelmişse ve bu valde sultan adı olarak geçmişse hemen bu merhumeye izafe edilmiştir. Bu külliyyen yalan ve garaz olduğu gibi bu olayda da kulak getirilen valde sultan'ın Kösem Sultan olmadığını yukarıda bildirdiğimiz gibi adı tari­hin nisyan bulutlan içinde kaybolup gitmiş Sultan Musta­fa'nın vaîdesi olan hanım olduğunu bütün açıklığı ile anlat­maya lüzum gördük.

Yukarıdaki izahatı yaptıktan sonra mevzuumuza dönelim: evet Şehid-i Osman Yedikule'de Rahmeti Rahmana kavuştu­ğu zaman tarihler Hicri 1031, Milâdi 1622 yılını gösteriyordu. İdam infazından sonra naşı Topkapı Sarayına getirildi mutad vazifeler ifa edildikten sonra merhum Padişah 1. Ahrned Hân'ın yanına defn edildi. Bu bolüme kadar anlattığımız Genç Osman'ın hayatının en büyük mertliğini tebarüz ettir­meden geçmeyi bir ihanet olur saydık ve onu burada belirt­meyi bir vazife bildik. Bu mertlik şuydu: Merhum Genç Os­man vaziyetinin çok kritikleştiğini gördüğü zaman bir tek davranış, bir tek sözle bu işi hal edebilirdi. O da amucası Sultan Mustafa Hazretlerini öldürtrne kararıydı. Eğer bu ka­ran verseydi ve uygulasaydı, ne hâl işi olurdu nede böyle fe­ci bir ölümle karşılaşırdı... Ne varki o bu yolu aklına bile ge­tirmemişti. Halbuki çok sonra görüleceği gibi 4. Sultan Mus­tafa, 3. Selim'i isteriz seslerini duyunca bu ihtimali ortadan kaldırmak için 3. Selim'in cesedini hemen bağıranların önü­ne atıvermişti. tşte Genç Osman böyle bir şeyi yapmamıştı. Bu onun ne kadar mert bir insan olduğuna nefis bir işarettir.

Yukarıdaki satırlarda Genç Osman'ın safhai hayatını nakl ederken son olarak ne kadar mert olduğunu anlatan bu mi­sâlden sonra babasının koynunda Cenab-ı Hakk'ın vasi rahmetine tevdi ederek Genç Osman'ın günümüz içinde kısaca bir değerlendirilmesini yapmaya çalışalılm.

1981 senesi İstanbul uluslar arası festivali münasebetiyle, Sultan Fâtih hazretlerinin yadigârı Rumeli Hisarında Devlet Tiyartrosu sanatçıları tarafından icra edilen Turan Oflazoğ-lu'nun yazıp hazırladığı Genç Osman piyesi günümüz içinde­ki değerlendirmelerin en kalıcı vesikasıdır. Çünkü bu eser ar­tık klasikleşmiş her zaman daha iyisi yapılmadıkça, Genç Osman buydu, Osmanlı buydu, âlimler buydu, asakiri islâm buydu diye anlatılacak ve ortaya konan hokkabazlık, boğaz yazlıkçılarını kahkahalarla güldüren bir ortaoyunu halinde sürüp gidecektir. Altıyüz yirmi yıl süren bir saltanatın en içler acısı olayı... Belki okurlarım diyeceklerki bu satırların tarih akışı içinde hayatları verilmeye çalışılan Osmanlı padişahları ile ne alâkası var... Biz diyoruz ki, günümüz içindeki değer­lendirilişi tarihten aldığımız dersi gösterecektir. Yoksa onlar hayatlarını din-i İslama elden geldiğince adamışlar ve şüphe-sizki bizlerden çok daha hizmetler vererek terk-i hayat eyle­mişlerdir. Bizim içim artık mühim olan onların başardıkları­nın nasıl yaptıklarını anlamaktır, yanıldıklarında nasıl yanıl-dıklanrrranlarnaktır.

Bu yüzden bu piyesin icrası günü Rumelihisar camiinde akşam namazını eda ettik, ezanı okuyan zat geldi, cübbesini giydi, mihrabın önüne gelip kamet getirmeye başladı... Evet müezzin yoktu. Cemâat ise iki genç olmak üzere ben ve bir hâkim adayı arkadaştık... Hoca efendi namazın farzını kıldı­rınca müezzinliği ele aldık ve namazı tamamlayıp teşbihe geçtik, Hoca Efendi bir aşır okuyup fatihayı çekince arkama ^aktığımda camiî içinde cemaat olarak ben ve hâkim adayı arkadaş olarak yalnız ikimiz vardık. Bunun sebebi beşyüz metre Ötedeki Rumelihisarındaki piyesin başlama saatinin tam akşam namazı saatinde denk getirilmesiydi. İki genç piyesi kaçırmamak için teşbihi bitirmden gitmeyi tercih etmiş­lerdi. Biz de arkadaşla biraz hızlı yürüyerek gidip numaralı biletimizin gösterdiği yere kurulduk. Piyesi binbir itiraz sesle­rimizin içimizde düğümlenerek tamamlanmasını bekledik. Gözüm daima etrafta idi. Hele perde aralarında bin kişiyi mütecaviz seyirci kalabalığının arasında çimlerin üzerine ce­ketini atıp namaz kılacak bir mü'min aramağa başladım ne varki duyulan yatsı ezanı bu aramamın bittiğini ilan ediver-misti. Evet bir camide dört kişiydik, bini mütecaviz seyirci o gün akşam namazını acaba nerede kılmıştı. Demek ki, o ak­şam ecdadının hayatını ve tarih sahifelerini iki saatlik piyesle anlatmaya çalışan oyuna dört namazlı gelmişti. İşte bu yu­karıda anlattıklarımız ayni ile vaki olup, cemaatın bu sanat olaylarına lakayt oluşu, meydanın nasıl boş bırakıldığının ke­sin delilini teşkil eder. Bir de bu festival bitene kadar mukad­desatçı gazetelerin yazarlarının bir yazısını dikkatle aradım fakat ne mümkün, bir kalem bile dokunduran olmadı...

Piyese gelince, bir kere devlet tiyatrosu san'atçıları haki­katen rollerini fevkalâde bir başarıyla oynadılar... Hakikaten güzel ve kuvvetli birer sanatçı olduklarını gösterdiler, elden gelmez ki, en suzişli vak'a, yazan tarafından bir komediye - çevrilmişti. Artist elindeki metini oynar onu değiştiremez. Hele rol dağıtımında Şeyhülislâm Esad Efend merhumu ka­vukluya çıkan bir tarzda takdim eden sahneye koyucu her­halde din adamı ile arasına koyduğu aşılmaz duvarı o şeyhü­lislâm yorumlamasıyla açıklamak istiyordu. Yalnız birde şu­nu unutmamak gerekir ki, bu piyesin yöneticiliğinde Yücel Çakmak'lının olmayışı menfi bir piyesi seyretmemize sebeb olmuştur. Televizyonda büyük bir alâka ile seyredilen 4. Mu-rad piyesi Turan Oflazoğlu'na ait olmasına rağmen, içki sah­neleri hariç güzel olması Yücel Çakmaklı yöneticiliğinin mu-vaffakiyyeti gibi görüldü bize..

Genç Osman merhumun günümüz içindeki değerlendir­mesini yaptıktan sonra, iç içe vermeye çalıtığımız Sultan 1. Mustafa'nın 2. cülusunun encamına dönelim.

Sultan 1 Murad (Hüdavendigâr) Hazretlerinin Kosova sah­rasında içmiş olduğu şahadet şerbeti ne de olsa kâfir elinden olmuştu. Onaltıncı Padişah Genç Osman ise şahadet şerbeti­ni kendi askerinin ve hanedan damadı Davud paşanın elin­den tatmıştı. Acaba bu şehid edilişte Genç Osman'ın hiçmi dahfi yoktu? Şüphesizki insanlar hatadan münezzeh değildir. Genç Osman ise beşerden ayrı değildi. Üstüne üstlük gayet ateşli bir mizaca sahip olmakla beraber İnkılâpçı bir kafa ta­şıdığı yapmak istediği işlerden anlaşılır. Fakat bu inkılâplar o toplumun inançları ile ters düşerse, inkılâpçılık değil, zorba­lık olur.

Genç Osman; ceddi Orhan Gazî Hazretlerinden kendi za­manına kadar geçen üç asırlık zaman içinde, Yeniçerinin bü­yük bir liyakatla taht-ı Osmanî'nin önünde etten ve kemikten bir dıvar olup, muhafızlığını icra ettiği gözden kaçmaz bir vak'adır.

Bu böyle iken ceddi sultan üçüncü Mehmed'in sünnet dü­ğününde sanatkârların gösterdiği mükemmel gösterilerden hoşlanarak «dileyin benden ne dilerseniz» Kelâmını söyleyen 3. Murad Hân'ın bu san'atçıları yeniçeri kayd ederek, bu or­duya asli unsurların dışındaki insanlarla birleştirerek bozdu­ğunu göz önüne alarak bunu toptan yok etme yerine, islâh etmeye çalışması gerekmezmiydi? Sonra Hocası Ömer Efen­dinin bahsettiği gerek Mısır askeri gerekse Anadolu askeri daha babası Ahmed Hân zamanında asilerden değilmiydi? Şüphesizki yeniçeri eski satvet ve saffetini kaybetmişti, bunu dağıtmak İslah etmekten dahamı kolay zannetti. Tek evlilik meselesi diye tutturunca dinin müsaade ettiğine ters düş-i? İşte bütün bunları dengeleyecek politika şeyhülislâm Esad efendinin tavsiyeleri idi. Ne varki Genç Osman, Hocası Ömer Efendiyi dinlemekle kendi sonunu hazırlamıştı. Tasavvuf erbabı bir kere daha pozitivistlere gaalip geliyor, Şeyh eli tutanın daha kazançlı çıkacağını bir kere daha göz­ler önüne seriyordu...

Sultan 1. Mustafa'nın ikinci defa tahta geçmesinden son­raki durumu izaha geçelim.

Sultan Mustafa'nın ikinci defa tahta geçmesini müteakip Şeyhülislâm Esad Efendi, Damadı Genç Osman'ın kendisini dinlememesine rağmen elim olay dolayısıyle meşihat maka­mına uğramadı. Naima tarihi, Esad Efendinin cenazeye gel­mediğini yazarsa da Fezleke'de ise cenazeye geldiği yazılıdır.

Ayrıca padişahın cenaze namazını kıldıran Zekeriyazâde Yahya Efendi çok manidar bir konuşma ve yürekler parala­tan bir dua ile töreni bitirince cenazede olanların ve Esad efendinin ağladığı menkuldür. Esad Efendinin yerine Şeyhü­lislâmlık makamına Zekeriyazâde Yahya Efendi tayin olundu. Babasıda Şeyhülislâmlık yapmış olan Yahya Efendi, şâir ve nüktedan bir zat idi. Bu ilk Şeyhülislâmlığı bir sene kadar sürmüştür. Daha sonraki iki sefer gelmiş olduğu bu makam­daki hizmet süresi toplam olarak yirmi sene sürmüştür. Sek­sen yaşında vefat ettiği zaman deveti âliyye sözü tutulur bir âlimini kaybetmiş oluyordu.

Sultan Mustafa evvelinde ve ahirinde hiç mi hiç istemediği padişahlık vazifesi üzerine yüklenince altından kalkamaya­cağını bildiği bu işten kurtulmak için sarayın odalarında do­laşıyor yeğeni Genç Osman'ı «Osman neredesin gel beni bu yükten kurtar» diye feryad ediyordu.

Buna mukabil sultan Mustafa'nın Validesi ve damadı Da-vud paşa iktidarsız bir iktidar meydana getirmişlerdi. Yeniçe­riler bir gün Davud Paşa'nın konağının önüne gelmişler ve «Sultan Osman'ı niye katlettin» diye bağırıştılar. Davud Paşa: «padişahımız Mustafa Hân'ın fermanıyla» diye cevap verince çekilip gittiler.

Simdi de sipahiler ayaklanmış hesap soruyorlardı. Hemde biraz da olsa haklıydılar Çünkü padişah katili diye halktan tepki görüyorlardı. Yeniçeriler de aynı sebeble bu ayaklan­maya iştirak ettiler. Hep bir ağızdan «Bize padişah katili di­yorlar, dışarıda gezemiyoruz» diye bağırmaya başladılar. Ve ilâve ettiler: «Kim bu menfur işi yaptıysa yakalanıp hesabı görülsün.» Bu istekler saraya duyuruldu. Ne varki Erzurum Beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa Genç Osman'ın kanını ba­hane ederek önüne gelen Yeniçeri'yi padişah katili diyerek öldürüp başka bir kanunsuzluk irtikâb ediyordu. Bu Abaza Mehmed Paşa, meşhur Kuyucu Murad Paşa merhumun Ce­lâli isyanlarını bastırmaya çalıştığı sırada Abaza'nın çok genç olduğunu gören Damad Halil Paşa'nın tavassutuyla kendisi­ne bağışladığı bir delikanlı idi. Bu Abaza Mehmed Paşa, Yeni­çerileri ödürürken acaba Celâli tenkilinin intikamını mı alı­yordu? burasi meşkûktür. Şüphesizki Genç Osman merhu­mu bir gurup yeniçeri şehid etmiş ve türlü rezillikler irtikâp etmişti. Fakat bunun sorumlusu olarak Erzurum'da veya surda ve-burda olan yeniçerimiydi? İstanbul'daki yeniçerinin oda bir bölümünün siyasi manevralar yüzünden irtikâp ettik­leri suzişli vak'anın müsebbibi olarak Anadoludaki Yeniçeri­nin öldürülmesi ne derece doğru bir iştir. Bunu insaf ehline sormak gerekir.

Bu nümayişlerin tek faydası Sadrazam Davud Paşanın az­ledilmesi oldu. Göreve Mere Hüseyin Paşa tayin olundu. Ne varki bu değersiz adama sadaret ancak bir ay nasib oldu. Mere Hüseyin Paşanın yerine Lefkeli Mustafa Paşa tayin °'undu. O da ancak kırkbeş gün vazifede kalabildi. Çünkü askerin yeni bir isteği ve Şeyhülislâmla yapılan kısa bir mü-Şavereden sonra Vezareti uzma makamı Gürcü Mehmed Paşa'ya tevcih edildi. Bu işler şüphesizki, Sultan Mustafa Haz­retlerinin bilgisi dışında cereyan ediyordu. Onun tek meşguli­yeti yeğeni Osman'ı bulup tahtı Osmaniyi sahibine devret­mekti...

Bu sırada Damat Kapdan-ı Derya Halil Paşa Akdeniz'den diğer bir filo ile Karadeniz'de Osmanlı sancaklarını dolaştıran Recep Paşa yaptığı bir savaş neticesinde beşyüz Kazak as­keri esir ile Dersaadete geldiler.

Bu gelişler İstanbul ahalisini ve devleti bir müddet oyaladı isede Gürcü Mehmed Paşa'nın sadaretide yirminci" günde noktalanmış yerine yine Mere Hüseyin Paşa tayin olunmuştu.

İkinci sadaretine oturan Mere Hüseyin paşa Damad Halil paşanın Abaza ile mektuplaşıp isyanına son verdirmesini is­tedi. Halil paşa evladı manevisi olan Mehmed paşaya bu mektubu nasihat dolu olarak gönderdiysede bir iş çıkmadı.

Bu arada yeniden ayaklanan Yeniçeriler Şeyhülislâm Yah­ya Efendiye başvurup, Sultan Osman'ın katilleri için ölüm fetvası istediler. Yahya Efendi, onları idare ettiği sırada Sultan Mustafa'dan geldiği söylenen bir hattı hümayun okundu. «Ben sultan Osman öldürülsün demedim, katiller bulunup cezalandırılsın» mealindeki hattı hümayunun birincisinde ol­duğu gibi sultan Mustafa'nın habersiz olduğunu söylemeğe bilmem lüzum varmıdir?

Başta Davud paşa olduğu halde bütün katiller kısa zaman­da yakalandı. Sultan Mustafa'nın kızkardeşi, Genç Osman'ın halası Damad Davud paşanın ismi tarih sahifelerinde maale­sef yer almayan hanımı kocasını kurtarmak için çok gayret sarfetti ise de adalet yerini buldu. Kilindiruğrusu, Altıncıoğlu, Cebecibaşı da aynı akibetlere uğradılar.

Kuvvetli rivayetler bu yukarıdaki olayların Gürcü Mehmed paşa sadareti zamanında cereyan ettiği şeklindedir. Doğru­suda budur.

Çünkü Mere Hüseyin paşa bu önemli işi halledecek kapa­sitede değildi. Ayrıca son sadareti bir ay sürdüğü için zaman olarak da kâfi gelmemektedir.

Mere Hüseyin paşa son sadareti olan bir aydan sonra yeri­ni Kemankeş Kara Ali paşaya bırakmak mecburiyetinde kal­dı.

Kemankeş Kara Ali paşa, eski sadnazamlardan Gürcü Mehmed paşa ve Kapdan-ı Derya Halil paşa ile müşavere edip, hiç bir fonksiyon icra etmemek için işi deliliğe vuran sutan 1. Mustafa'yı hâledip geldiği odaya gönderrne kararı aldılar. Bu kararı tatbik için tek engel cülus bahşişi oluyordu. Yeniçeriden bahşiş almayacaklarına dair söz aldıktan sonra hâl kararını tatbike Sultan Mustafa'yı istemediği tahttan azat ettiler.

Sultan Mustafa taht'tan indirildiğinde otuziki yaşına var­mıştı. Hicri 1048, Milâdi 1639 yılında vefat ettiğinde kırkdokuz yaşına girmişti. Yeğeni 4. Murad'ın saltanatı içinde şeh­zade öldürülmesine rağmen kendisine dokunulmamıştır.

Sultan Osman ve Sultan Mustafa'nın hayatlarının anlatıl­ması bu satırla noktalanmış oluyor. Cenab-i Mevlâ her ikisi-nede rahmet eylesin. Amin. sultan i. Mustafa'nın hanımları ve çocukları

Bu padişah 3. Mehmed'in oğlu olup, annesinin adı bilin­memekle beraber 3. Ahmed'in, 4. eşi olduğu ve Abaza mille­tinden olduğuna dâir kuvvetli ihtimal vardır. Mustafa tecenn-nün etmişti. Ağabeyi 1. Ahmed tahta geçtiğinde, çok merha­metli bir kimse olmasından dolayı hayatına dokunmadı, üs­telik; veraset kanununda yaptığı değişiklik hasebiyle hane­danın enyaşlı erkek üyesini tahtageçer kaidesine işi bağla­mıştı. Bu sebeble tahtın vârisi sayılması ve Genç Osman'dan da yaşça büyük olduğundan, taht'a çıkarılarak padişahlığına biat olundu. İki defa tahta çıkan bu padişahın izdivaçları hak­kında bilgi yoktur. Çocuğu olup olmadığı hakkında da malu­mat bulunmamaktadır. Yalnız ilk çocuksuz padişah diye ananlar vardır.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar