Meclis Müzakerelerinde Savaş

Meclis Müzakerelerinde Savaş

Tersane konferansı tavsiyeleri teşkil olunan meclisi-i mebusana getirildiğinde Midhat Paşa uzun bir konuşma ile alı­nan kararları ifade ettikten sonra yapılacak müzakerelere ışık tutmak için red kararının getiri ve götürüşünü,kabul kârarının da fayda ve zararları hususunda bir bir saymak sure­tiyle hâzirunu iyice tenvir etti.

Daha sonra söz alan sabık sadrıazam Mütercim Mehmed Rüşdü Paşa; "Hayat ruh ile kâimdir. Devletlerin ruhu istiklâl­dir Yapılan teklifler develtimizin ruhunu ortadan kaldırarak bizi ruhsuz bir beden hâline döndürür. İstiklâli kalmıyan bir devlet için hayat hakkı tanınsa dahi namussuz yaşamak ca­iz değildir. Bunu red ederek hukuku korumak uğrunda her türlü fedakârlığı göze almak namus ve hamiyet borcu ol­duğundan, reyimiz kesinlikle tekliflerin reddi yönündedir" şeklinde konuştu ve peşinden Katolik Ermeni papazlarından Enfiyeciyan efendi, söz alıp, şu sözler ile Rüşdü Paşa yi tak­viye etmiş oldu: "Beşyüz senedenberi ecdadımızın kemikleri müştereken aynı vatanda yatıyor Onlardan bize miras ka­lan vatanın muhafazası birinci vazifemizdir. Ölüm tabiidir Târihler gösteriyor ki bundan önce pek çok büyük devletler gelip geçmişlerdir Cenab-ı Hakk eğer devletimizin ömrünü şu zamana kadar tâyin ve takdir etmişse,ona ne denilebilir? Fakat, şerefsizce ölmekle şerefli ölmenin arasında büyük fark vardır. Mutlaka kurşun yiyerek öleceksek, göğüsten yene­cek kurşunu, arkadan gelecek kurşuna tercih etmeliyiz. O takdirde hiç olmazsa, geçmiştekileıin ahvalini bildiren târih­ler nazarında büyük şeref kazanmış oluruz. Biz zâten tek uü-cud idik. Bunu gerçekleştirmek üzere bir Kanûn-ı Esasi ilân edildi ue ilk defa birlik ve beraberliğimize bir başlangıç ol­mak üzere, bu meclise davet edilmemizlede bu birlik sağlan­mış ve isbât edilmiş oldu. Bundan dolayı Padişaha ve bütün vükelâ heyetine teşekkür ederiz. Bundan sonrada birlik hu­susunu layık olduğu dereceye ulaştır malıyız. Mezhep ayrılığ vijdani bir meseledir. Müslüman camie, hristiyan klişeye git­sin. Ancak siyasi bakımdan tekvücud halindeyiz; karda ve zararda ortağız. Şimdi, sefirler gidince bunun sebebi hristi-yanları korumak niyetinde olmalarıdır gibi sözlerle bazı boz­guncular şurada burada bu meseleleri bilmeyen bir takım adamları aldatıp, on- ların da bizimde çektiğimiz hep bu hris-tiyanların yüzündendir diyerek bir takım kim setere kötülük yapmaları muhtemeldir. Bunun önünü almak iki tarafın ule­masına borçtur.

Bundan dolayı şeyhülislâm efendi ile bütün ulema efendi­lerden bu hususda gayret ve himmet göstermelerini rica edi­yoruz. Bunca senelik koca bir Osmanlı devletinin bekasını korumaya mecburuz. Böyle büyük bir devlet mahvolunca müstüman ve hristiyan bütün halk bu muazzam saltanat bi­nasının enkazı altında katarak canımızı vermeliyiz. Vaktiyle İstanbul alındığında, ne kadar kanlar döküldüyse şimdide ondan bin kat fazlasını dökmedikçe burasını teslim edeme­yiz. Biz; bu yolda birlik ve beraberlik İçinde çalıştığımız müddetçe, Avrupa umûmî efkânda tabiatıyla bizim lehimize döner Bu hallet] vaktiyle birliğin sağlanmasına layıkıyla ça­lışmayarak, yanlış yol tutuşumuzdan ileri gelmiştir. Bu tek­lifler ıslah etmek için değil, fesat çıkarmak içindir Biz o hatanın lekesini vatanı korumak uğrunda kamımızla yok etmeli­yiz. Evet yapılan teklifler sırf topraklarımıza müdehale etmek ve ülkede fesat çıkartmaktır. Bunun basit bir delilide Çerkes-lerin Anadolu'ya naklidir. Onlar Rumeli de zararlı iseler Ana-doludaki hrisüyanlara da zararlı değilmidir? Kısacası yaban­cıların gayelerini desteklemek için yapılan bu kabil teklifle­rin reddi hususunda hepimiz birlik olarak canlarımızı feda etmeliyiz. Bundan dolayı bu teklifleri red ederiz. Bu savaşa din ve mezhep kavgası adı vermeyip, vatan'ı korumak mü­cadelesi demeli ve hepimiz biribirimize sarılmalıyız." Diyen; Enfiyeciyan Efendiden sonra Galatasaray Lisesi (Mekteb-i Sultanî) müdürü Sava Paşa (bir rum olup islâm hukuku üze­rine nefis bir eseri vardır.) Enfiyeciyan'ın ifadelerine katılan ve kuvvetlendiren beyanlarda bulunup, teklifin reddini ile;-sürdü. Rıfatpaşazâde Rauf Bey adlı bir zât ise, 'Abayı giyme­li, kırmızı dipli mum yakmatı her şeyi feda etmeli bu teklifle­ri kabul etmemeli diyerek sözünü bitirdiğinde, Borsa komise­ri Arnavut ileri gelenlerinden Abidin Beyde: vaktiyle bu memleketleri feth eden ecdadımızın ruhları şu meclisde ha­zırdır. Konuşmalarımızı dinliyorlar. Onların mukaddes kanta­rı hürmetine hakla rımızın korunmasına çalışmalıyız." De­yip, noktai nazarını anlattı ve söz ilmiye ricaline geldi: "Tekli­fi red ettiğimiz takdirde çıkan savaşta düşmanın saldırısına karşı koyacak gücümüz varmıdır?" sorusu geldi. Serasker Redif Paşa beş-altıyüz tabur asker çıkarabiliriz silah ve mü­himmatımızda vardır" şeklind^ cevap verdi. Bu müzakereler sonucunda konferans tekliflerinin reddi cevabı kabul gördü. Bakın şimdi şu Redif Paşanın cevabına: beş-altıyüz tabur as­ker çıkarırız demek suretiyle ortada yüz taburluk bir mevhu-miyet bırakıyor. Ahali arasında; taburun efradının sayısı bin kişi olarak bilinir ki, mevhum olan yüz taburu, bin ile çarptı­ğınızda karşınızda yüzbin rakamı gibi müthiş bir rakam görürsünüz. Bu pek büyük bir sayı olup bunun eksikliği veya ziyadeliği savaşın ne ticesinde pek mühim rol oynar. Bu ce­vap gösteriyorki,ihtilalcilik oyunlarına dalmış zevatın kuvve­tinin yekününden haberdar olmadığını gösterirki, tasarmz bundan sonra başlar. Meclisin,konferans kararlarını red et­mekten yana olduğunun ifadesi padişah tarafından da tasdik edilince, sıra bunu konferansın burada kalmış bekleyicilerine ulaştırılmasına geldi.

Bütün bunlara rağmen savaşın akıbetinden emin olma­yanlar ile umumiyetle savaşın İyi bir şey olmadığına mutekit olan zihniyet, bu savaşın vukubulmaması için çeşitli yollan denemeye koyuldu. Padişah tarafsız görüntüsüne rağmen savaşa asla taraftar değildir. Sır bistan ve Karadağ Prenslik­lerini sulh yoluna davet eylediler. Midhat Paşa bu işe Ermeni asıllı Pertev Efendiyi vazifelendirip, Belgrad'a gönderdi. Fa­kat tebliğ tarzı adetâ bir yarı tehdit manzarası veriyordu. Sır­bistan'ında, münasebetlerin başlaması için Osmanlı devleti­nin kapısını çalması isteniyordu. Midhat Paşada Pertev Efen­dinin yollandığına asla önem vermeden çektiği telgrafla Sır­bistan ve Karadağ Prenslerine sulh müzakereleri için murah­has istediyse de, Sırplar,gönderecek diplomatı olmadığını, Viyana elçisi Aleko Paşa ile görüşebileceklerini bildiren ce­vap geldi. Aleko Paşa bu işe mezun edildi. Karadağ'dan ise barış şartlarının hangi esas üzerinde olacağına dâir müphem bir cevap geldi. Midhat Paşa bu cevapları adetâ bir zafer sa­yıp ne müzakeresi demediklerine pek sevindi!
Top