Baba Hasreti

Baba Hasreti

Şehzade Selim Sultan yirmialtı yıldır babasını görmemişti. Elini öpmek, hayır duasını almak için dergâhı hümayuna gelmek için izin isteyip bu arzusunun lûtfu şahaneye mazhar olmasını canı gönülden dilemişti. Fakat babasının otağından gelen cevap menfî idi. Üstelik yerinde durması bildiriliyordu. Şehzade Selim Sultan Dersaadet'teki güvendiği adamların­dan şu haberi almıştı. «Burada sadrazam ve vezirler Şehzade Ahmed Sultan'ın tahtın vârisi olmasını hazırlıyorlar. Ancak Yeniçeri siz şehzademizi tahta istemektedir.»

Selim Sultan bu haberi aldığında ikinci bir haber gönderdi. Birinci defaki arzusuna Rumeli tarafında bir sancak istemişti. Ve hem de yola koyulmuştu. Yanına onbin kişilik muhtelif as­ker sınıfından bir kuvvet de almıştır. Bu durum yalnız el öp­meğe giden bir Şehzade gidişine benzemiyordu.

Durumu haber almış olan erkânı devlet, Bayezid-i Velî Hazretlerine müracaat ederek «Selim Sultan'ın bu yaptığı is­yandır. Sakın gevşeklik gösterilmesin, çünkü buna gösterile­cek yumuşaklık diğer şehzadelere kötü örnek olur, onlar da isyana kalkarlar», yollu tedbirler söylediler. Bayezid-i Velî de bu oğlunun hasretini duyan bir baba, belki de kendisinden sonra Osmanlı sancağını, Kelime-i Tevhîd bayrağını dalga­landıracak âlemi Padişah gördüğünden hep sükût ediyordu.

Bayezid-i Velî'nin muvafık görmesiyle «San Gürz» namıyla anılan Hoca Nureddin nasihatçı olarak gönderildi. Fakat Se­lim Sultan «Devleti aliyye idaresizlikten perişan oluyor. Pede­rimizi görüp bazı maruzatım var bunu yapmadan başka bir harekette bulunamam ve tabii başka da söz dinliyemem» di­ye cevap verdi.

Sadrazam Rumeli Beyerbeyi Hasan Paşa'yi Şehzadenin üzerine gönderdi. Hasan Paşa, Şehzade uzaklarda sanırken Edirne önlerinde aniden karşılaştılar. Hasan Paşa yola çıkar­ken Padişah Hazretleri mümkün mertebe harp etmeyüz, diye tenbihte bulunmuştu. Hasan Paşa'nın maiyetindeki Yeniçeri­ler Şehzade Selim Sultan'ı görünce onu alkışlayıp tezahürat­ta bulundular. Bu sırada gelen bir ferman kendisine Semen-dire sancağı verilmiş ayrıca Padişah Hazretleri yaşadıkça, Sultan Ahmed'in namına saltanattan feragat etmeyeceğini duyurmuştu. Bunun üzerine Şehzade Selim Sultan kendisine tevdi edilen sancağa gitmiş idi. Yukarıda bahsettiğimiz Sah Kulu (Şeytan Kulu) hâdisesi cereyan etmesinden az evvel olan bu olaylar Şeytan Kulu'nun Karagöz Paşa'nın ordusunu mahvetmesinden, Hadim Ali Paşa'nın onu tedip etmek üzere Anadolu'ya geçmesinden Sivas'ta hem Şah Kulu'nun hem de Ali Paşa'nın hayat safhalarını kapaması Şehzadenin yeni­den Edirne'ye gelip orayı zabt ederek iddiayı saltanatını ye­nilemesine bu vaziyet karşısında Hazreti Padişah Bayezid-i Velî orduyu hümayunun başında geçmiş ve Çorlu civarında baba-oğul karşılaşmışlardı.

Selim Sultan'ın askerine şöyle bir göz atan Padişah-ı Velî göz yaşlarını tutamamış ağlamaya başlamakla hücum emri­ni de verivermişti. Yapılan savaş kısa sürdü. Selim Sultan'ın kuvvetleri kesin bir mağlûbiyete uğramıştı.

Kendisini Karadeniz sahilindeki gemilere zor atan Şehza­de, kaîmpederi Tatar Hân'ına iltica edebilmişti. Bu üzücü olayın galibi Padişah-ı Bayezid-i Velî çok düşünceli olarak'ls-tanbul yolunu tutmuştu. Acaba üzün Hasan devletinin başı­na gelenler bu mübarek devletin de başına kendi oğullan yü­zünden mi gelecekti?

Hadim Ali Paşa Şehzade Ahmed Sultan tarafını tutar ve tahta onun cülus etmesini istemekle kalmaz Şah Kulu takibi sırasında Şehzade Ahmed'le bu mevzuyu konuşurlar, Hazreti Padişahı tahttan feragat için ön çalışmalara dahi başlamış­lardı.

Fakat Şeytan (Şah Kulu vak'asında ölmesi bu tasavvurla­rın askıda kalmasına müncer olmuştu. Hadim Ali Paşa'nın Osmanlı devletinin savaş meydanında ilk şehid olan Sadrâ­zamı olduğu bir çok tarihlerde yer almıştır.
Top