Kanije Savunması

Kanije Savunması

Dünyanın bilinen tarihi içinde bu yana harbler tarihinde İki Cihan Serveri Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerini Gazvelerini hariç tutarsak, hiç bir savunma savaşı bu kadar kuvvet farklılığı ile yapılmış ve "Harp Hiledir" mealindeki hadisi şerifin tatbik sahasına bu kadar vukufla uygulandığı rastlanmamış ve sa­vunmacılar çok az bir kuvvetle bu kadar büyük ve kesin sa­vaş kazanmamışlardır. Ancak böyle bir muvaffakiyeti Kanije Kalesi rnüdafiileri ve onların kumandanı, zaferler tiryakisi, bir kabı Alacaatlı, diğer lakabı Tiryaki olan Hasan Paşa ki, bu q7 vasmdaki ihtiyar delikanlı dünya harp tarihine silinmez harflerle adını yazdırtmıştır. Bu şanlı destanı, mümkün merbe detaylarıyla anlatma arzunusu duyuşumuz sadece bir zafer olmasından değil Allah'a inanç, Resulûllaha bağlılık, millete sevgi, vazife aşkının yüceliğinin buram buram tütme­sinden gelmektedir.

Arşidük Maksimilyen, kırk bin kadar asker ve dev gibi gülleler atan kırkiki topla Kanije kalesini muhasara etti. Ve sa­bah, akşam kaleyi toplarla ateş yağmuruna tuttu. Tiryaki Hasan Paşa, sadrazama bir haberci gönderme lüzumunu duydu. Küçüklüğünden beri yanında yetiştirdiği bir kaç lisan bilen Karapençe adlı serdengeçtisini yardım isteğiyle gön­dermeye karar verdi. Karapençe, paşasının emrini yerine ge­tirmek üzere derhal yola çıktı. Çok kısa zamanda sadrazamı Belgrad'da bulup mektubu veriverdi. Veziriazam daha evvel söylediğimiz ve esir düşme tehlikeleri geçirdiği sefere gitme hazırlıkları içinde idi. Karapençenin getirdiği mektuba cevabı İstoni Belgrad üzerine gittiği ve dönüşte imdada geleceği meyanında idi. Karapençe derhal paşasının yanına dönüp cevabi mektubu verdi.

SadrazaVıdan gelen mektubu okuyan Hasan Paşa bu mektubun rnücahidler arasına iyi tesir yapmayacağını tah­min ederek, kendisi bir başka mektup kaleme aldı. Düzenle­diği mektupta sadrazam güya şöyle diyordu: "Gazilerimin hepsinin fedakârca, kahramanca müdafaaya gayret göstereceklerini biliyorum. Çok yakında bizde oraya gelir ve ol gaileyi hep beraber ortadan kaldırırız." Tiryaki Hasan Paşa, bütün mücahidleri toplatıp onların kuvvei maneviyelerini yükseltecek bu mektubu okuttu. Metubun münderecatı mü­cahitlere bir sürür ve sevinç onun yanında da gayret husule getirdi.

Bütün bunlar olmakta iken Arşidük Maksimilyan kuvvetle­ri Kanije Kalesine girebilmek için Berk Suyu üzerinde bir köprü yaptırmıştı. Tiryaki Hasan Paşa, ani bir huruçla köprü­yü ateşe verdi. Bu sırada Serdarı Ekrem Yemişçi Hasan Pa­şanın kuvvetlerinin bir bölümüne kumanda eden Kethüda Mehmed Paşanın, Arşidük Matyas'a karşı yaptığı bir savaşta paşanın mağlup ve savaş sırasında şehid olduğu haberini de alan Tiryaki Hasan Paşa bu olayın meydana getirmesi muh­temel sıkıntıyı düşünmeye başlamıştı. Arşidük Maksimilyen ise köprü inşaatı yapmaktan yılmamış ikinci bir köprü yap­maya başlamıştı. Bu inşaatada bir baskın veren mücahidler köprüyü işe yaramaz hale getirdikleri gibi çekilme sırasında iki esirde yanlarına almayı ihmal etmemişlerdi. Bu iki Avusturyalı esiri sorguya bizzat çeken Tiryaki Hasan Paşa isti­ntaktan sonra Kara Ömer Ağa'ya "Al bunları öldür" diyerek verdi. Halbuki Paşa, Ömer Ağa ile daha evvel kumpasını kurmuştu. Ömer Ağa esirleri alıp kalenin dibine götürüp, kendisinin de onlardan olduğunu paşanın öldür demesine rağmen kendilerini öldürmeyeceğini, hava kararır kararmaz serbest bırakacağını, bu paşanın çok kurnaz olduğunu, Ma­carlar ile anlaşmak üzere bulunduğunu, kalede cephane ve barutun bol olduğunu yeterli miktarda askerin bulunduğunu anlattı.

Esirlerin ellerine de durumun çok iyi olduğunu isbat etmek İçin beyaz ekmek verdi ve karanlık olunca onları salıverdi. İki esir kurtuluşlarının sevinci ile derhal Arşidük Maksimilyenin yanına gidip durumu anlattılar. Arşidük Macarlarla anlaş­ma yapmak üzere olan paşa bu işi yapabilecek kabiliyette olduğunu bildiğinden büyük bir endişeye kapıldı. Arşidük Matyas o sırada emrindeki Macar kuvvetleriyle Avusturyalı­ların yapmakta olduğu muhasaraya katıldı. Yanıdna getirmiş oldukları Kethüda Mehmed Paşanın ve bazı ileri gelen mücahidlerin kafalarını sopalara geçirip nehir üzerindeki sallardan birine koyup kaledeki mücahidlere seslendiler: "Bu kafaları tanıyan beri gelsin baksın zarar vermeyiz." Bu kafalar söz konusu paşa ve bazı arkadaşlarına aitti. Hasan Paşa bunların düzme olduğunu çünkü Karapençe'nin Sadrazamın yanında olan Kethüda Mehmed Paşanın elini öptüğünü onamı inanacaklarını yoksa kâfirlere mi İnanacaklarını sordu. Gaziler: Müslümana inanmak icab eder dediler. O zaman paşa; bu kafalar sizin zihninizi meşgul eder diyerek kale toplarından birini söz konusu sala çevirip bizzat nişanlayıp, ateşleyerek salı batırdı ve kafaları göz önünden kaldırdı.

Avusturya ve Macar birlikleri, çok büyük bir hücuma kalktılar. Kale burçlarını da dahi çıkmaya muvaffak oldularsa de, her yere yetişen Hasan Paşa "Koman gazilerim, urun yiğiterim" diye bağırıyor mücahidini İslâmı gayrete getiriyordu. Göğüs göğüse yapılan bu mücadele düşman emeline nail olamayarak geri çekildiğinde onsekizbin ölü bırakmıştı. Ağır yaralılar arasında Papa 8. Kalomenin kardeşide vardı. Bu ya­raların tesirinden daha sonra ölmüştür. Küffar taarruzun ba­şarısızlığını görünce, kaleyi kesif top ateşine tutmaya başla­mıştı. Kak artık tamir olunmaz bir hale geliyordu. Oda yet­mezmiş gibi, kale'de barut çok azalmıştı. Tabii bir yerden yardım gelmemesi de çabaydı. İşte Cenab-ı Mevlâ bunada Clzun Ahmed adlı bir gazi vasıtasıyla çare nasib etmişti. Uzun Ahmed Ağa,. Berk Suyu kıyısındaki söğüt ağaçlarından kömür yapmış, bunu güherçile ve kükürd ile karıştırarak barut eksikliğini izale etmişti.
Top