Batı Seferi

Batı Seferi

Tarihler Hicrî 1001/Milâdî 1592'yi gösterirken iki sene ev­vel oniki sene süren Doğu seferinin sulh müzakereleri ta­mamlanmış ve doğu sınırları sükûnete getirilmişti. Bu arada Şahzâde Veliaht Mehmed Sultan'ın sünnet düğünü yapılmış ve bu muhteşem düğün kırk gün kırk gece sürmüş ve bu arada bir çok fakir giydirilmiş, doyurulmuş, halk bundan çok hoşnut kalmıştı.

Yalnız bu düğünde marifet gösterisinde bulunan sanatkâr­lar Padişahı çok memnun etmişler, heyecana kapılan 3. Mu-rad benden ne dilerseniz dileyin buyurarak bir nevi taahhüt altına girmiş bundan istifade eden sanatçılar, Yeniçeri ocağı­na yazılma isteğini ileri sürmüşler Hazreti Padişah vaadinden dönememiş ve bu isteği kabul etmek mecburiyetinde ka­lmıştı. Yeniçeri Ağası bu talebi şiddetle'red etmişse de Hün­kâra söz dinletememiş, inandığı dâvasında samimi olduğun­dan vazifesinden istifa etmek.cesaret ve şecaatini göstermiş­ti. Bilindiği gibi Yeniçeriler muharip yani savaşan bir sınıftı. Sanatkâr insanların yeri muharip sınıf olamaz, muharip sını­fın ihtiyaçlarını gerek imâl gerekse tamir etmeye yarayan bir kuruluş biçiminde olması askerlik tekniğinin icabıdır. Bunda Yeniçeri Ağasının itirazı asker yazılmalarına değil, muharip bir sınıfın içine dahil olma isteklerine karşı çıkıştır. Yoksa Ko­ca Mimar Sinan bir Yeniçeri idi. Fakat sanatkâr tarafı ağır ba­sınca Yeniçerilikten ayrılıp teknik sınıfa dahil olmuş asakiri islâm'ın bir çok nehirleri geçmesine kolaylık sağlamak üzere bir çok köprüler kurmuş, muhasara aletleri geliştirirken or­dudan ayrı değildi. Fakat muharip sınıf olan Yeniçeri'ye de Hahil değildi. Netİceten bu sanatkârların yeniçeri ortalarına kavd edilmiş olması hatalı olmuştur. Ayrıca sanatkârlar dü­şünen ve düşündüklerini söyleyen insanlar oldukları için si-vasete mecburen açık bir kafa yapısına mâliktirler. Bu sanat­kârların orduya muharip sınıfta katılmaları politikaya da ka­rışmalarını ve bunların tesiri altına girmelerini intaç etmiştir. Sokollu Mehmed Paşa'dan sonra Vezareti üzma makamı Os­man Paşa gibi müstesna kabiliyyetler hariç tutulursa tam bir mücadele ile ele geçirilmesi düşünülen bir mevki haline gel­mişti. Bu mücadelede Yeniçerinin her zaman tesiri olurdu. Fakat bu sanatkâr gurubda aralarına girince hizipler çoğal­mıştır. Hatta bu devirden itibaren Şeyhülislâmlar dahi azledi­lir hale gelmişlerdi. O devre kadar Şeyhlİslâmlar makam'a-rından ancak vefat münasebetiyle ayrılırlardı. Şimdi biz yine Batı üzerine açılan seferin sebebini ve 3. Murad zamanın içi­ne giren bölümün izahına dönelim.

Bosna Beylerbeyi Hasan Paşa Şartovitz ve Gora şehirlerini zapt ve Bihac kalesinin fetihi münasebetiyle sulhun ortadan kalktığı şeklinde mütalâa eden Avusturya kumandanı, Sis-sek de Hasan Paşanın durumu izah için gönderdiği heyeti kaleden aşağı atmış bazılarını da barut fıçılarına bağlayıp fı­çıları ateşlemiş ve onları böylece şehid etmişti. Bu haberi alan Hasan Paşa çok üzülüp mukabil harekete geçmiş ve 1000 Avusturyalı askeri esir almış bunun üçyüz tanesini İs­tanbul'a göndermişti. İstanbul'a gelen esirler hususen Avus­turya sefarethanesi önünden geçirilerek teşhir edilmişlerdir. Hammer tarihinde bu mevzuda şu satırlara rastlıyoruz. Gün­begün artan Osmanlı zeferleri başta İmparator Rudolf olduğu halde bütün hırİstiyan âlemini sonsuz üzüntülere duçar etmiş ve imparator 2. Rudolf yepyeni bir Çan sistemi kurmuş ve bu Çan'a Türk Çan'ı adını vermişti. Bu tertib günde üç defa sa­bah, öğlen ve akşam çalınıyor ve bu çan sesini duyan hıristiyanlar kiliselere toplanacaklar ve Osmanlılara karşı zafer ka­zanmak için dua edeceklerdi.

Sinan Paşa sulhun bozulmasından dolayı Hasan Paşa'yı sorumlu tutuyor ve bu yüzden kendisine çok kızıyordu. Bu sebebten Rumeli Beylerbeyliğine kendi oğlunu tayin etmiş ve şüphesiz yanlış bir tutumla Hasan Paşayı imdadsız bırakıyor­du. Sissek Kalesini muhasarası sırasında yardımsız bırakıl­ması ve Avusturyalıların tazyiki Paşanın geri çekilmesine sebep oldu. Bu geri çekilme sırasında otuzbin askeri ile Kulpa nehri köprüsü üzerinden geçerken izdihamdan ve ağırlıktan çöktü. Birçok asker ve Kaanuni Sultan Süleyman Han'ın kızı Mihrimah Sultan'ın sevgili oğlu ve torunu ve bizzat Hasan Paşa sulara gark oldular ve şehitlik rütbesini ihraz ettiler.

Sinan Paşa Macaristan üzerine sefer açmak istiyordu. Bu­nu haber alan İmparator Rudolf iki senelik vergiyi Hünkâra göndermişse de bu sırada Hasan Paşa ve Mihrimah Sultan'ın oğul ve torunlarının şehid oldukları haberi gelmiş ahali dahi galeyana gelerek Avusturya sefirinin hapsedilmesi için istek­lerde bulunmuştur. Macaristan üzerine yürümeye karar alan Sinan Paşa Avusturya sefirin de yanına almış bulunuyordu. Fakat Sefir yolda öldü. Sadrazam, bespre ve Palato kalelerini teslim aldıktan sonra Bûdin kalesine kışlamak ükere yola çıkmıştır. Ancak kış yaklaşması münasebetiyle gerek kara gerekse deniz savaşlarına ara vermek âdetken böyle bir ni­yet görmeyen asker söylenmeye başlamış ve ilk fırsatta ge­ce Sinan Paşanın çadırının iplerini kesivermişti. Bu sefere devam etmiyoruz kışlamak zamanıdır demekti. Sinan Paşa bu sebebten Belgrad'a gitmeyi münasip gördü. Bu arada Kir­li Hasan Paşa Avusturyalıların bazı hücumlarına maruz kal­mış ve bir kaç tane küçük kale düşmanın eline geçmişti. Si­nan Paşa Dersaadet'e haber göndermiş asker gönderilmesi talebinde bulunmuştu. Hünkâr 3. Murad yayınladığı irade seile hem Kırım Hânı Gazi Giray hem de Yeniçeri ağası bir çok askerle yardıma vazifelendirilmişti.

Sirme sahrasında bütün kuvvetler toplanmış Kırım Hânı dahi gelmişti. İslâm askeri Tuna nehrini geçip Rab şehri ve kalesini muhasara etmişti. Müdafii askerler 20 gün sonra da­yanamayacaklarını anladıklarından eşya ve silâhlarını alıp aitmek şartıyla kaleyi teslime razı olduklarını bildirdiler. Bu istekeri kabul edilip gitmelime müsaade olundu. Bu kelinin teslim alınmasından İslâm askerine bir çok top, mermi ve er­zak kalmıştır. Papa kalesi bir tek silâh patlatılmadan teslim alında.

Bundan sonra İslâm askeri kışlamak üzere Budin kalesine çekildi. Hicrî 1002/Milâdî 1593,
Top