TarihSayfası tarihsayfasi.com



Anadolu Kıyamları

Memleket idaresi merkezde rastlanan ihtilaf ve çekişme­lerden her zaman için büyük zarara duçar olur ve olmuştur-da. Buna karşılık Osmanlı devletinin bu döneminde, taht Şehrinde yukarıdaki bilgilerini verdiğimiz olaylar esnasında, serhat komutanları, kâfirleri sıkıştırıyor, bir çok başarılara ın~ıza atıyorlardıki, buna karşılık Anadolu'da özetleyerek ver­meye çalışacağımız baskılar ve bu baskılara karşı kıyamlar, lsyanlar zaman zaman kendini gösteriyordu. Bunlar bazen is­yanı neticelendirme kertesine gelindiğinde ki geçmiş sayfa- özel bir şekilde verme lüzumunu hissettiğimiz Üsküdar yakınlarında Çamlıca eteklerinde, Bulgurlu ve Dudullu semt­lerinde devlet kuvvetleriyle yapılmış olan savaş en tesirli ola­nıdır. Ancak işin sonuna doğru da birbirlerine düştükleri, bundan dolayı da çözülüp, dağıldıklarım görüyoruz. Şüphesiz ki, bu kıyamlar merkezi bozukluğun, içtaraflara aksetmesin­den olmakla birlikte bir çok sosyal sebeblere de dayanmak­taydı.

Misal olarak: Şer'i şerifin en önemli hususiyeti, adil idare­nin temini ve bunun devamını sağlamak yolundaki ısrarıdır. Adalet olmadığında artık devletin izmihlali yakın oiuf. Ada­letsizliğe duçar olmuş kimselerin haklarını aramaları meşru­iyet dahilinde olmaz ise, bir tuğyan, bir isyan görüntüsüne bürünürse de, devletin otoritesine riayeten yapılacak kapı aralama veya bu kapıyı aralamayan devlete ve devlet ada­mına herhalde bir mesuliyet terettüp eder. İşte Gürcü Abdül-nebi harekâtında divan'da müzakereler sonunda gelenlerin te'bit olunması Abdülnebinin kafasının kesilmesi fetvası çı­karılmak istendi.

Müftü yâni şeyhülislam Abdürrahim efendi fetvayı imzala­dı. Fakat Karaçelebizâde Abdülaziz efendi bu fetvaya itiraz etmekle birlikte, İmzada vermedi, ulemanın çoğu bu görüşe iştiraketti. Fetva tekemmül etmedi. Abdülaziz efendi itirazını şu hususa istinat ediyordu. Bunlar ta nerelerden yola çıkmış­lar, kimsenin malına, canına ve ırzına zarar vermeden, kendi masraflarını kendileri görüp, dersaadetin kapısına şer'i şerif davamız var, demekteler. Biz böyle şey olmaz deyip, hayat­larına nasıl kıyabiliriz, davalarına rüyet etmeden görüşüyle pek haklı bir ikazda bulunmuştur. İşin bu tarafıyla Saray'a aksettiğinde, oradan böyle görüşe hak verir mütalaa geldiği görülmüş, hattâ sarayın da ağaların kurduğu baskıdan kurtu­labilmek için, Gürcü Nebi'ye mail oldukları hakkında tâbirde bulunanlar olmuştur.

Tarihin bu döneminde tarikat ehli ile zahir uleması arasın­da cereyan eden ihtilaf bir kavgaya kadar gitmiştir maalesef. Ülke insanımızın pek çoğu, bu mücadeleden habersizdir. İn­san bazı bazı bu habersizlik daha mı iyi yoksa diye düşün­mek mecburiyetinde kalıyorsa da, menfur emeller besleyen, din ve millet düşmanlarının yazıp söylediklerinden öğrene­cekleri vakaları, kendi milletinin kaynaklarından sağlam bir şekilde öğrenmek, dışarıdan gelecek fitneye karşı iyi bir silah yerine geçer. Bundan dolayı Ebul Faruk tarihinden bu bölü­mü özetlemeyi münasip bulduk: "Dahili sıkıntıların kavgaya kadar uzandığı noktada üzücü coşkunluklara tesadüf olunur. İşte bu coşkun vakalardan biri de zahir uleması ile sofiler, yâni ehli târik arasında eskiden beri devam etmekte olan ih­tilaflar, bunlara bağlı münakaşalar ne hikmetse önemli bir gaile hâline geldi. Böyle olmasının sebebi Üstüvani Mehmed efendi adlı, Şam şehrinden İstanbul'a geldiği ileri sürülen bi­riydi. Şam'da işlemiş olduğu bir cinayet münasebetiyle İs­tanbul'a iltica ettiği ileri sürülmüşse de, meşkûk kalmıştır. Bu zât, ilim sahibi bir kimse olup, konuşması da fevkalade be­ğenilen biriymiş. Ayasofya Camiindeki Somaki sütün bu zâ­tın vaaz ettiğinde sırtını dayadığı yermiş. Kendisine Üstüvani denmeside bu sütün münasebetiyle olduğu rivayet olunmuş­tur. Saraya yakın olan Ayasofya Camii cemaati saray men-sublarının, bostancıların, hasoda takımları denen kişilerin, harem ağalarınında bulunduğu bir cemaatti. Üstüvani verdiği vaazlar, konuşmasındaki akıcılıkla bu cemaati kendine bağ­lamaya muvaffak oldu. Saray takımı bir ara bu müthiş vaizi saraya alıp, büyük salona bir kürsü kurdular. Üstüvani vaaz­larının bir bölümünü de burada verdiğinden, adı hünkâr Şeyhliğine çıkarıldı. Bu hâl ise, Üstüvani'de bir yanlışa düş-niesini getirdi. Bu yanlış tasavvuf ve mensuplarına dil uzatıp, tecavüzkâr ifadelerle sataşma yolunu tutması oldu. Bu hususta da, Kur'an ve sünneti sağlam bir zemin olarak kullanıp saldırıları kendisi aleyhine oldu. Valide Sultan, haremağaları ve bir çok saray ileri gelenleri birer tarikatın mensubu olma­larından bu sözleri tutulmadı. Ayrıca üstelik bahse konu Vali­de Sultan ve Ağalar, Kurâni Kerim hakikatlerinden haberdar kimselerdi. Söylenenlerin getireceği olumsuzlukları da hesa­ba katan idare, Üstüyani ve arkadaşlarını sürgüne yolladılar.

Buna rağmen mesele kapanmamış, sadece içten içe yan­mağa bırakılmış oluyordu. Hakikaten Köprülü Mehmed Paşa döneminde bazı şiddet tedbirlerinin alınmasına kadar gitti.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar