TarihSayfası tarihsayfasi.com



Hz. Ömer, Hz.Osman ve Hz. Ali´nin Cihada Teşvikleri

Hz. ÖMER’İN ALLAH YOLUNDAKİ CİHADA TEŞVİK ETMESİ ve BU HUSUSTA SAHABİLERLE İSTİŞÂREDE BULUNMASI

Hz. Ömer’in Halkı Cihada Teşvik Etmesi ve İlk İcâbet Edeni Emir Olarak Ataması

- İran’lılarla savaşa çıkılırken Müsennâ b. Hârise çıkıp şunları söyledi:

“Ey insanlar! Sakın Farslıları gözünüzde büyütüp onları büyük ve korkunç görmeyesiniz. Çünkü biz onların en verimli ve en güzel topraklarını, köylerini ele geçirdik. Onları Irak’ın o en güzel arazilerinden mahrum bıraktık. Bütün bunları da onlarla savaşarak elde ettik. Bizden öncekiler bu cesareti gösterdiler. Allah izin verirse biz de bunu devam ettireceğiz”. Ondan sonr

a da Hz. Ömer ayağa kalktı ve o da şunları söyledi:

“Hicaz artık sizin için otlaktan başka birşey olamaz. O artık sizleri ve halkı doyurabilecek durumda değildir. Hani Allah’ın va’dine güvenerek hicret edenler neredeler? Allah’ın, kitabında size miras kıldığını va’dettiği topraklara gidiniz. Allah Teâlâ bu konuda söyle buyurmuştur: “Allah hak olan bu dini diğerlerine gâlip getirecektir”. (Fetih: 48/28) Şunu biliniz ki muhakkak Allah dinini üstün ve ona yardım edenleri de aziz kılacaktır. Bu dinin yardımcılarını yani müslümanları diğer ümmetlere mirasçı yapacaktır. O’nun sâlih kulları nerededirler?”.

Hz. Ömer’in bu çağrısına ilk icâbet eden Ebu Ubeyde b. Mes’ud olmuş, onu da Sa’d b. Ubeyd (ya da Selît b. Kays) takip etmiştir. Asker toplandıktan sonra Hz. Ömer’e

“Bu ordunun başına Muhacirlerden veya Ensar’dan Hz. Peygamber’e ilk iman etmiş olanlardan birini getir!” dediler. Hz. Ömer’se onlara şunu söyledi:

“Hayır vallâhi! Bunu yapmayacağım. Çünkü Allah Teâlâ sizi, sizden öncekilere (Ensar ve Muhacir) göre düşmanlar üzerine süratle gitme bakımından üstün kılmıştır. Eğer bu hususta onlar sizi geçecek olsalardı tabi ki komutanlık hakkı onların olacaktı. Allah’a yemin ediyorum ki bu orduların başına, çağrıma ilk icâbet eden kişi geçecektir”. Bundan sonra Hz. Ömer Ebu Ubeyd b. Mes’ud ile Sa’d b. Ubeyd’i (ya da Selît b. Kays’ı) çağırttı. Ona (Sa’d ve Selît’ten birine)

“Eğer sen çağrıma Ebu Ubeyd b. Mes’ud’dan daha önce cevap verecek olsaydın bu ordunun başına seni tayin ederdim. Ancak benim davetime ilk icâbet eden kişi o olmuştur; dolayısıyla ordunun başına da onu getiriyorum” dedi. Böylece Hz. Ömer, Ebu Ubeyd’i ordu kumandanı tayin etti ve ona şu tavsiyelerde bulundu:

“Hz. Peygamber’in sahâbilerini dinle! Onların görüşlerini de almaksızın bir işe girişme. Tam manasıyla vâkıf olamadığın işlerde acele edeyim deme. Çünkü bu bir harptir. Harp de ancak sabırlı kişilerle kazanılır. Ordu kumandanı ne zaman saldırıp ne zaman geri çekileceğini de çok iyi bilmelidir. Zaferi ancak sabırlı ve nasıl davranacağını bilen taraf elde edebilir”[1]

- Hz. Ömer’e

“Ordunun başına sahabilerden birisini tayin et” denildi. O da şunları söyledi:

“Sahabelerin üstünlük ve fazileti, gitmek istemeyenlerin yerlerine geçerek düşmana süratle hücum etmelerindeydi. Ancak başka bir kavim onların bu yaptıklarından daha iyisini yapar ve ağır veya hafif savaşa kendilerinden önce koşacak olurlarsa bunlar daha hayırlıdır. Yemin ederim ki bu ordunun başına da çağrıma ilk icâbet eden kişiyi tayin edeceğim”. Sonra Ebu Ubeyd’i ordunun başına geçirdi ve ona askerlere iyi davranması hususunda tavsiyelerde bulundu.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Taberi IV/61 (el-Kasım b. Muhammed’den).

[2] Taberi IV/61 (Şa’bi tarikiyle).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/433-434

Hz. Ömer’in Fars Savaşlarına Bizzat Katılmak için Ashabla İstişâre Etmesi

- Hz. Ömer Ebu Ubeyd b. Mes’udun şehid düşüp Fars ordularının da Kisrâ ailesinden bir kişinin kumandası altında toplandığını haber alınca Muhacir ve Ensar’ı çağırttı. Sonra onlarla birlikte Medine yakınlarındaki sırar kuyusuna kadar gitti. Orada Talhâ b. Ubeydullah’ın Kumandası altında bir öncü birlik hazırlayarak onları gönderdi. Askerin sağ kanadına Abdurrahman b. Avf’ı, sol kanadına da Zübeyr b. Avvam’ı kumandan tayin etti. Hz. Ali’yi de Medine’de kendi yerine idareci olarak bıraktı. Halkla istişâre etti. Onlar da

“İran’a bizzat kendin gitmelisin” dediler. Bu istişâre Sırar’a varıldıktan sonra gerçekleşmişti. O sırada dönmüş olan Talhâ da dâhil görüş bildirenlerin hepsi bizzat Hz. Ömer’in gitmesini istiyorlardı. Ancak Abdurrahman b. Avf onun gitmesini doğru bulmuyordu. Hz. Peygamber’den başkasına “Anam babam sana fedâ olsun!” dememiş olan Abdurrahman orada şunları söyledi:

“Anam babam sana fedâ olsun ey Ömer! Sakın gitme! Bu konuda sorumluluğu kendi üzerime alıyorum. Eğer halk “Ömer savaşa gitmekten korktu!” diyecek olurlarsa onlara “Bu Abdurrahman’ın fikriydi” dersin. Çünkü senin başında olduğun bir ordunun yenilmesi, senin bulunmadığın orduların yenilmesine benzemez. Hele bir de daha işin başında şehit düşecek olursan korkarım ki tekbir getirip “Allah’tan başka ilah yoktur diyecek bir tek müslüman kalmayacaktır”.

Bunun üzerine Hz. Ömer bizzat gitmekten vazgeçti ve ordunun başına tayin etmek için birisini aramaya başladı. O sırada Necid topraklarının bir kısmında zekat toplamakla görevlendirilmiş Sa’d b. Ebi Vakkas’tan bir mektup geldi. Daha sonra Hz. Ömer çevresindekilere dönerek

“Bana ordunun başına geçirebilecegim birisini gösteriniz” dedi. Abdurrahman b. Avf da

“Ben onu buldum bile” dedi. Hz. Ömer kim olduğunu sorunca Abdurrahman

“O, elinin altında bulunan aslan, Sa’d b. Mâlik’tir!” (Bu zat Sa’d b. Ebî Vakkas diye şöhret bulmuştur) dedi. Diğer görüş sahipleri de Abdurrahman’ın bu fikrine katıldılar.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Taberi IV/83 (Ömer b. Abdülaziz’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/434-435

HZ. OSMAN’IN HALKI ALLAH YOLUNDA CİHADA TEŞVİK ETMESİ

Hz. Osman’ın azatlısı Ebu Sâlih şöyle anlatıyor: Hz. Osman’ı minberde şunları söylerken işitmiştim.

“Ey İnsanlar! Hz. Peygamber’den bir hadis işitmiş ve fakat beni bırakıp dağılmanızdan korktuğum için de bugüne kadar sizlere söyleyememiştim. Ancak sizlerden her biriniz tercihini yapsın diye onu bugün söylemeye karar verdim. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda birgün nöbet beklemek başka yerlerde bin gün durmaktan çok daha hayırlıdır.”[1]

- Hz. Osman minbere çıkarak şunları söylemiştir: “Size bugün Hz. Peygamber’in bir hadisini söylemek istiyorum. Bu hadisi şimdiye kadar söylememiş olmamın tek sebebi sizin benden uzaklaşmanızdan korkuyor olmamdı. Hz. Peygamber’in şöyle dediğini işittim:

“Allah yolunda bir gece nöbet tutmak, gündüzü oruç tutulup kendisi de ibadetle geçirilen bin geceden daha üstündür.”[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İmam Ahmed I/65.

[2] İmam Ahmed I/61 (Mus’ab b. Sabit b. Abdullah b. ez-Zübeyr’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/435

Hz. ALİ’NİN İNSANLARI CİHADA TEŞVİK ETMESİ

- Hz. Ali bir gün minbere çıkarak şu hutbeyi irad etmiştir:

“Hamd, bağladıklarını hiç kimsenin çözemediği, çözdüklerini ise hiç kimsenin bağlayamadığı Allah’a mahsustur. Eğer o dilemiş olsaydı yarattıklarından iki kişi bile anlaşmazlığa düşmezdi. Ümmet de kendi aralarında çekişmez; hiç kimse başkalarının hakkını ketmederek üstünlük iddiasına kalkışmazdı. Bizleri ve şu kavmi (Şam ordusu) bu meydana ilahî kaderler sevketmiştir. Şu anda Rabb’imiz yaptıklarımızı görmekte ve söylediklerimizi işitmektedir. İsteseydi azabını hemen gönderip işi bir anda hallediverirdi. O zaman haklı haksız belli olur; zalimlerin yalanları ortaya çıkar ve halk da hangi tarafı tutması gerektiğini anlardı. Ancak Allah Teâlâ, bu dünyayı, burada iyilik yapanlara mükâfatlarının, kötülük işleyenlere de cezalarının verileceği ve hiç kimseye haksızlık yapılmayacağı âhiret günü için bir amel yeri kılmıştır. Siz yarın o kavimle karşı karşıya geleceksiniz. Bu gece çok ibadet ediniz ve çok Kur’an okuyunuz. Allah Teâlâ’dan yardım ve sabır isteyiniz. Onlara ciddiyet ve kuvvetle karşılık veriniz. Doğruluktan ise hiç bir vakit ayrılmayınız”. Bu sözlerden sonra Hz. Ali minberden inmiştir.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Taberi IV/9 (Zeyd b. Vehb’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/436

Hz. Ali’nin Sıffin Gününde İnsanları Savaşa Teşvik Etmesi

- Sıffin gününde Hz. Ali halkı teşvik ederek onlara şöyle hitap etmiştir:

“Allah sizlere azaptan kurtulup hayra ve saadete ulaşabileceğiniz bir ticaretin yollarını açmıştır. Bu yol ise Allah’a ve O’nun Rasûlüne iman edip Allah yolunda cihat etmektir. Bunun mükâfaatı alarak da günahlarınızın bağışlanacağı ve size Adn cennetlerinde güzel meskenler verileceği va’dedilmiştir. Allah Teâlâ kendi yolunda, birbirlerine kenetlenmiş yapılar gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. O halde siz de saflarınızı birbirine kenetlenmiş binalar gibi sımsıkı yapınız. Zırhlılarınızı öne geçirip diğerlerini arkaya alınız ve dişlerinizi sıkınız; sabır gösteriniz.”[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Taberi IV/11 (Ebu Amre el-Ensari ve başkalarından).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/436

Hz. Ali’nin İnsanları Hâricîlere Karşı Savaşa Teşvik Etmesi

- Hz. Ali, Nuhayle denilen yere karargah kurup Hâricîlerin yola gelmelerinden ümidini kestiğinde bir konuşma yaptı. Allah Teâlâ’ya hamdü senâlar ettikten sonra şunları söyledi:

“Ey İnsanlar! Kim Allah yolunda cihadı terkeder ve O’nun düşmanlarıyla iyi geçinme yollarını ararsa azap ve helâkı haketmiş demektir. Eğer Allah’ın nimet ve yardımı yetişmeyecek olursa onları hiç kimse bu durumdan kurtaramaz. Allah’tan korkunuz ve O’na karşı çıkanlarla savaşınız! Allah’ın nurunu söndürmek isteyen; hata sapıklık ve zulüm içerisinde bulunan mücrimlerle cihat ediniz. Onlar Kur’an okumazlar ve dinde de bir bilgiye sahip değillerdir. Ayrıca Kur’an ve sünneti yorumlamayı da bilmezler. Onların emirlik yapabilecek kâbiliyetleri de yoktur. Allah’a yemin ederim ki eğer onlar İslâm’ın başlangıcında hâkimiyeti ellerine geçirecek olurlarsa sizlere Kisrâ ve Herakl’ın halkına davrandığı gibi davranacaklardır. İşi sıkı tutunuz ve düşmanlarınızla karşılaşmak için her türlü hazırlıklarınızı tamamlayınız. Basrâ’da bulunan kardeşlerinize de haber yollayarak gelmelerini istedim. Onlar da gelip bize katıldıklarında Allah’ın izniyle hep birlikte hücum edeceğiz. Güç ve kuvvet yalnızca Allah’a aittir.”[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Taberi IV/57 (Ebu’l – Veddak el-Hemdani).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/436-437

Hz. Ali’nin Savaş Hususunda Gevşeklik Gösterenlere Bir Konuşma Yapması

- Hz. Ali, Nehrevan savaşından sonra askerlerine hitap ederek şunları söyledi.

“Ey İnsanlar! Kendileriyle cihat ettiğinizde sizi Allah’a yakınlaştırıp O’nun katında dereceler elde etmenize vesile olacak düşmanlarınız için hazırlanınız. Onlar haktan sapmış kimselerdir ve yanlarında kitaptan hiç birşey yoktur. Dinden uzaklaştıkları için azgınlık ve sapıklık bataklıklarında şaşkın dolaşmaktadırlar. O halde onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve at hazırlayınız ve Allah’a tevekkül ediniz. Vekil ve yardımcı olarak o bizlere yeterlidir”. Ancak onlar savaşa gitmek veya hazırlıkta bulunmak şöyle dursun yerlerinden bile kıpırdamadılar. Hz. Ali de onları birkaç gün bu halleriyle başbaşa bıraktı. Sonunda onların hareketlerinden ümidini keserek ileri gelenlerini çağırıp niçin böyle yaptıklarını sordu. Bunun üzerine kimisi havadan sudan bahaneler, mazeretler ileri sürdüler; kimisi de daha ileri giderek resmen bu işten hoşlanmadıklarını söylediler: Hz. Ali’nin çağrısına cân u gönülden icâbet eden çok az kişi oldu. Bunu gören Hz. Ali ayağa kalkarak şunları söyledi:

“Ey Allah’ın kulları! Size ne oluyor ki cihada çıkmanızı emrettiğimde iyice ağırlaşıp adeta yere yapışıyorsunuz. Acaba dünya hayatını ahirete tercih ettiniz de şeref ve izzet yerine zillete mi razı oldunuz? Peki bundan sonra sizi her cihada davet edişimde ölüm halinde bulunuyormuşsunuz gibi gözleriniz yuvalarından mı fırlayacaktır? Sanki aklınız karmakarışık olmuş da akıl erdiremiyorsunuz ya da gözleriniz görme yeteneğini kaybetmiş de görmez olmuşsunuz. Söyleyin Allah aşkına nedir bu haliniz? Siz barış zamanında Serâ aslanlar gibiydiniz, savaşa davet edildiğinizde kurnaz tilkilere döndünüz. Artık bundan sonra benim nazarımda güvenirliliğinizi kaybettiniz. Siz kendileriyle savaşa çıkılabilecek bir topluluk değilsiniz. Himayesine sığınılacak izzet sahipleri olmaktan da uzaksınız. Allah’ın hayatıyla yemin ederim ki sizler savaşı kızıştıranlar olarak ne kadar kötüsünüz. Başlarınıza çoraplar örülüp size tuzaklar kuruluyor; fakat siz bunlara karşılık bile vermekten âcizsiniz. Her gün bir parçanız daha makaslanıp sizden koparıldığı halde kendinizi koruyamıyorsunuz. Düşmanınız uyanık, siz ise gaflet içerisinde mışıl mışıl uyuyorsunuz. Savaşçı kişiler daima uyanık olup akıl ve tedbir sahibidirler. Onlar, barış yaptıkları kişilerden gelecek saldırılara karşı da hazırlıklıdırlar. Savaşta yenilenler kahrolurlar ve herşeyleri ellerinden alınır”.

Bundan sonra Hz. Ali sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ey insanlar! Bizim birbirimiz üzerinde karşılıklı haklarımız vardır. Sizin benim üzerimde bir hakkınız olduğu gibi benim de sizin üzerinizde bir hakkım bulunmaktadır. Benim üzerimdeki haklarınız, başınızda durduğum müddetçe size nasihatta bulunup, ganimetleri adaletli bir şekilde dağıtmam ve cahil kalmamanız için sizleri eğitmemdir. Benim sizin üzerinizdeki haklarıma gelince bunlar da bana yapmış olduğunuz biatlarınıza vefa gösterip varlığımda ve yokluğumda bana ihanet etmemenizdir. Sizi çağırdığımda hemen icâbet edip emrettiğimde itaat etmenizdir. Eğer Allah’tan hayra nâil olmak istiyorsanız istemediklerimi terkedip kendisinden hoşnut olduğum şeylere geliniz. İşte o zaman hedeflerinize ulaşmış ve umduğunuzu bulmuş olursunuz.”[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Taberi IV/67 (Ebu Mihnef tarikiyle Zeyd b. Vehb’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/437-438

Havşeb el-Hımyerî’nin Sıffin Gününde Hz. Ali’ye Savaştan Vazgeçmesi İçin Çağrıda Bulunması ve Hz. Ali’nin de Ona Karşılık Vermesi

- Havşeb el-Hımyerî, Sıffin gününde Hz. Ali’ye seslenerek şunları söyledi:

“Ey Ebâ Tâlib’in oğlu! Yakamızı bırak! Sana bizim ve senin kanların hususunda Allah ile yemin verdiriyoruz. Seninle Irak’lılar arasından çekilip orayı sana bırakacağız. Buna karşılık sen de bizimle Şam arasından çekilip Şam’ı bize bırakacaksın. Gel bunları kabul et ve böylece de müslüman kanı akıtılmasın”. Buna karşılık Hz. Ali şöyle cevap verdi:

“Bu teklifin kabul edilebilecek gibi değildir ey Ümmü Zuleym’in oğlu! Allah’a yemin ederim ki, O’nun dininde böyle bir müsaade olduğunu bilseydim senin dediğini kabul edebilirdim. Hem böylesi benim için çok daha kolay ve rahat olurdu. Fakat Allah’a isyan edildiğinde Kur’an’ı bilenler için, savunma yapabilecek ve Allah’ın emri yerini buluncaya kadar cihat edebilecek güçleri olduğu müddetçe onlarla iyi geçinebilmek amacıyla susmaya izin yoktur.”[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn Abdilberr, İstiab I/315 (Abdulvahid ed-Dımışki’den); Ebu Nuaym, Hilye I/85.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/438-439

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar