Esirler

Esirler

Esirler, Medine´ye koruyuculanyla beraber, Peygam-ber´den birgün sonra ulaştılar. Şevde ziyaret için Afra´mn evine gittiğinde, kuzeni ve eski kocasının kardeşi, aynı za­manda kabilesinin lideri olan Süheyl´i elleri boynuna bağ­lı bir şekilde evin bir kör asinde oturur bulunca çok şaşır­dı. Bu görüntü onda, unutulmuş ve yerine yenileri geç­miş olan eski duyguları tekrar uyandırdı. «Eby Yezid,» di­ye bağırdı, «ne de çabuk teslim olmuşsun, şerefinle Öl­men gerekmez miydi?» Peygamber: «Şevde!» diye yüksek sesle bağırdı. Şevde onun varlığını farketmemişti. Pey­gamber (s.a.v.Vin sesindeki ton, onu utançla, İslam öncesi geçmişinden bugününe geri getirdi. Hâlâ Süheyl´in İslam´a girme ihtimali vardı. Allah´ın kanunlarına uygun yönetimin güçlendiği bir ortamda bulunmaları da onda ve diğer esirlerde belirli izler bırakacaktı. Fakat Peygamber (s.a.v.), müslümanlara kafalarını pagan (putperest) fikir­lerle değil, Islâmî düşüncelerle donatmalarını emrediyor­du. Tekrar, pişman olan Sevde´ye dönerek: «Onu Allah´a ve Rasulüne karşı mı kışkırtıyorsun?» dedi.

Ebu Süfyan gibi, Süheyl´in Önemi de diğer liderlerin ölümüyle artmıştı. Onun etkisiyle birçok kararsız İslam´a girebilirdi, fakat Süheyl Medine´de çok kısa bir süre kal­dı. Çünkü Beni Amir hemen fidye üzerinde görüşmek üze­re bir adam göndermişti. Süheyl hemen Mekke´ye dönmus, gelen adam ise fidye üzerinde anlaşmak için Medine´ae kalmıştı.

Her esir üç veya daha fazla Müslüman tarafından pay­laşılıyordu. Abbas´a sahip olan bir grup Ensar Peygamber (s.a.v.)´e geldiler ve: «Ey Allah´ın Rasulü, izin ver de kız-kardeşîmizin fidyesini biz Ödeyelim ve serbest bırakalım-´ «Kızkardeş» derken, esirin büyükannesi Selma´yı kasdedı-yorlardı. Peygamber onlara: «Siz bir dirhem bile verme­yeceksiniz» dedi. Daha sonra amcasına döndü ve: «Ey Ah bas, kendinin ve iki yeğenin Akil ile Nevfel´in ve müttefi­kin Utbe´nin fidyelerini sen öde. Çünkü sen zengin bir adamsın», dedi. Abbas buna karşı çıktı ve: «Ben zaten müslüman olmuştum, fakat bu adamlar beni zorla getir­diler» dedi. Peygamber (s.a.v.) ona şu cevabı verdi ´Se­nin îslâmı kabul edip etmediğini ancak Allah bilir. Eğer söylediğin doğru ise, O, senin mükâfatını verecektir. Fa­kat dış görünüşte sen bize karşı olanlardaydın. O halde bize fidyeni Öde». Abbas, parası olmadığını söyleyince Pey­gamber (s.a.v.) ona şöyle dedi: «O zaman Ümmü´l-Fadİ´a bıraktığın para nereye gitti? İkiniz yalnızken ona: «Eğer öldürülürsem şu kadarını Abdullah´a, şu kadarını Fadl a, Kisam´a ve Ubeydullah´a ver! demiştin». İşte Peygamber (s.a.v.) bunu söyleyince iman gerçekten Abbas´m kalbine girdi. «Seni Hakla gönderene yemin olsun ki, bunu benden ve Ümmü´l-Fadl´dan başkası bilmiyordu. îşte şimdi senin Allah´ın Rasulü olduğunu anladım»[1] dedi ve kendisiyle birlikte iki yeğeni ve müttefikinin fidyesini ödemeyi ka­bul etti.

Peygamber (s.a.v.)´in yanındaki esirlerden biri de da­madı Ebu´l-As idi. Ebu´1-As´m kardeşi Amr´ı, Zeyneb, fid­ye ödeyip Ebu´1-As´ı kurtarması için Medine´ye göndermiş­ti. Gönderdiği paraların yanında annesinin kendisine ev­lendiği gün hediye ettiği akik bir kolye de vardı. Peygam­ber (s.a.v.) kolyeyi görür-görmez, onun Hatice´nin kolyesi olduğunu farkederek sarardı. Çok duygulanan Peygamber (ö.a.v.), esirde hissesi olanlara şöyle dedi: «Eğer isterseniz, esiri fidyesini almadan karısına gönderin, bu size kalmış

bir şey». Hepsi de bunu kabul ettiler ve Ebu´l-As Mekke´ye hem paralan hem de kolyeyi alarak döndü. Onun, Medi­ne´de iken müslüman olması ümit ediliyordu, fakat olma­dı. Mekke´ye dönerken Peygamber (s.a.v.) ona Zeyneb´i Medine´ye göndermesi gerektiğini söyledi. Ebu´l-As da bu­na üzülerek söz verdi. Vahiy, müslüman bir kadının, müş­rik bir erkekle evli kalamayacağını açıkça söylüyordu.

Şimdi hayatta olmayan, Manzum kabilesinin Şefi Ve-lid´in en küçük oğlu olan Velid de Abdullah îbn Cahş´ın da hissesi vardı. Abdullah, 4000 dirhem fidyeden daha azı­na razı olmuyor ve Velid´in üvey kardeşi Halid de bu ka­dar fazla para ödemek istemiyordu. Fakat Velid´in Öz kar­deşi Hişam ona: «Tabi ödemek istemezsin, o senin anne­nin oğlu değil» deyince ödemeyi kabul etti. Bununla bir­likte Peygamber (s.a.v.) bu değiş tokuşa razı olmadı ve Abdullah´a, onlardan babalarının meşhur silahlarını ve zır­hını istemelerini söyledi. Halid bir kez daha karşı çıktı, fa­kat Hişam ondan baskın çıktı. Silahlan ve parayı Medine´­ye getirdiklerinde kardeşleriyle birlikte Mekke´ye doğru yo-ia çıktılar. Fakat ilk konaklardan birinde Velid onlardan kaçarak Medine´ye dündü, Peygamber (s.a.v.)´e gidip müslüman olduğunu açıkladı ve biat etti. Kardeşleri onu takip ettiler. Olanlan farkedince çok sinirlenen Halid: «Ne­den bunu, fidyeyi ödemeden ve babamızın hazineleri eli­mizden çıkmadan önce yapmadın? Eğer istediğin bu idiy­se, neden o zaman Muhammed (s.a.v.)´e tabi olmadın?» Velid, Kureyşülerin kendisi hakkında: «Fidyeyi ödememek için müslüman oldu» demelerini istemediğini söyledi. Da­ha sonra bazı mallannı almak üzere kardeşleriyle birlik­te Mekke´ye gitti. Onların kendisine bir şey yapacaklarını ümit etmiyordu. Fakat Mekke´ye varır varmaz onu da Ay­yaş ve Seleme´nin yanına hapsettiler. Ebu Cehil´in üvey kardeşleri olan bu iki adamı, Ebu Cehil´in oğlu İkrime, ba­bası öldüğü halde hapiste tutmaya devam ediyordu. Pey­gamber (s.a.v.) sık sık bu üç kişi ve Mekke´de zorla tutu­lan Hişam ve Sehm´in oradan kurtulmaları için dua eder­di.

Mut´im´in oğlu Cübeyr, kuzenini ve müttefiklerinden ikisini kurtarmak için Medine´ye geldi. Peygamber (s.a.v.) onu çok iyi karşıladı; ona eğer Mut´im hayatta olsa ve esirleri, fidye ödeyip kurtarmak üzere gelseydi, onları fid­ye friranH»" Mut´im´e teslim edeceğini söyledi. Cübeyr, Me­dine´de gördüğü herşeyden etkilenmişti; bir akşam güneş batarken Mescid´in dışında durmuş ve namaz kılarken müslûmanlan dinlemişti. Peygamber (s.a.v.) Cennetten, Cehennemden ve Hesap gününden bahseden «et-Tur» sure­sini okuyordu. Sure şu sözlerle bitiyordu:

«Arttk sen, Rabbinin hükmüne sabret; çünkü gerçekten sen, bizim, gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında da Rabbİnİ hamd \t teşbih et Gecenin bîr bölümünde ve ytldtzlann batışının ardın­da da O´nu teşbih et». (Tûr; 48-9).

Cübeyr: -işte bunları duyduğum zaman iman kalbim­de yer etti»[2] dedi. Fakat o daha fazla dinleyip etkilenmek­ten kendini alıkoydu. Çünkü çok sevdiği amcasının. Be-dir´de öldüğü aklından çıkmıyordu. Mut´im´in kardeşi Tu´-ayme de Hamza´nın öldürdüğü adamlardan biriydi ve Cü­beyr amcasınuı öcünü almaya kendini zorunlu hissediyor­du. Bu amacından dönmekten korktuğu için, fidyeler ko­nusunda anlaşmaya varır varmaz Mekke´ye döndü.

Fidye vermek için gelenlerin çoğu en azından Peygam­ber (s.a.v.)´e karşı saygılıydılar. Fakat savaştan sonra öl­dürülen Umeyye´nin kardeşi ve yine o zaman öldürülen Utbe´nin yakın arkadaşı Cuınah kabilesinden Übey bun­lara» dişındaydı. Fidyesini ödediği oğlunu alıp geri döner­ken : «Ey Muhammed, Avd adında bir atı hergün her çeşit tahıl ile besliyorum. Onun üstünde iken, seni öldürece­ğim» dedi Peygamber (s.a.v.) şu cevabı verdi: «Hayır, in­şaattan ben seni öldüreceğim»[3]

O sırada Mekke´de Übeyy´in iki yeğeni Safyan ve Umeyr büyük bir acı içinde Bedir´de kaybettikleri değerli ve bü­yük liderlerden bahsediyorlardı. Safvan, Umeyye´nin oğ­luydu ve babası öldüğü için Cumah´ın lideri olacağı bek­leniyordu. Kuzeni Umeyr, Bedir´de müslüman ordu hak­kında bilgi toplamak ve güçlerini tahmin etmek için göz­cü olarak giden adamdı. Safvan: «Tanrıya andolsun, on­lar gidince dünyada hiçbir iyilik kalmadı» dedi. Umeyr de bunu tasdikledi, fakat o Safvan´dan daha samimiydi. Umeyr´in oğlu da Medine´deki esirler arasındaydı. Fakat O fidye ödeyemeyecek kadar borçluydu. Zaten hayatından bezmişti, bu nedenle hayatını genel bir yarar uğruna fe­da etmeye karar verdi. «Eğer ödeyemediğim borçlarım ve bakmak zorunda olduğum bir ailem olmasaydı, gider Mu-hammed (s.a.v.)´i öldürürdüm.» dedi. Safvan: «Borcun be­nim üzerime olsun, senin ailen demek benim ailem de­mektir. Onlara ölünceye dek bakmaya söz veriyorum. Be­nim olan herşeyi istemelerine gerek kalmadan onlara ve­ririm». Bunun üzerine Umeyr kararını uygulamak istedi­ğini söyledi ve amaçlan gerçekleşinceye kadar bu konuş­tuklarını gizli tutacaklarına birbirlerine söz verdiler. Umeyr, kılıcını keskinleştirdi, keskin tarafına zehir sürdü ve oğlunu kurtarma amacıyla gittiğini söyleyerek Medine -ye doğru yola çıktı

Aşağı Medine´ye vardığında, Peygamber (s.a.v.) Mes-cid´de oturuyordu. Umeyrl kılıcını kuşanmış bir şekilde gören Ömer (r.), onun içeri girmesine engel oldu. Fakat Peygamber (s.a.v.) ona Cumah´h adamın yaklaşmasına izin vermesini Söyledi. Bunun üzerine Ömer (r.), yanında bulunan Ensardan birkaç kişiye şöyle dedi: «Onu Allah´-m Rasulüne götürün, siz de beraber oturun ve, gözünüzü bu adamdan ayırmayın, çünkü pek güvenilir bir adam de­ğil». Umeyr onlara iyi günler diledi -Cahiliye devrinde yay­gın olan bir selamlama şekli- Peygamber (s,a,v.) ona şöy­le dedi: «Allah bize bundan daha güzel bir selamlama şek­li öğretti, ey Umeyr. O selam´dır, Cennet ehlinin birbirini selamlama şeklidir»*. Daha sonra ona niçin geldiğini sordu.

Umeyr oğlunu kurtarmak için geldiğini söyleyince Peygam­ber fs.a.v.) : «Peki bu kılıç ne oluycr?» dedi. Umeyr: -Al­lah kılıçların belasını versin» dedi, «Onların bize hiç fay­dası dokundu mu?» Peygamber «Gelişinin asıl sebebi ne?» diye tekrar sordu. Umeyr yine sebep olarak oğlunu öne sü­rünce, Peygamber (s.a.v.) onun Safvan´la Hicr´de konuş­tuklarını kelimesi kelimesine tekrarladı. En son olarak «Safvan senin borçlarını ve aileni üzerine aldı ki sen be­ni öldürebilesin. Fakat seninle onun arasına Allah girdi» dedi. Bunları duyan Umeyr: «Bunu sana kim söyledi?» di­ye bağırdı, «Bizim yanımızda bir üçüncü kişi yoktu». Pey­gamber Cs.a.v.) «Bana bunları Cebrail haber verdi» dedi. Umeyr: «Sen bize Gökten haberler getirdiğinde biz sana yalancı dedik. Fakat bana İslam´ı hidayet eden Allah´a hamdolsun. Ben. Allah´tan başka ilah olmadığına ve Mu-hamed (s.a.v.)´in Allah´ın Rasulü olduğuna şehadet ediyo­rum» dedi. Peygamber (s.a.v.} orada bulunanlara dönerek şöyle dedi: «Kardeşinize dinini öğretin ve ona Kur´an oku­yun; esir oğlunu da serbest bırakın.»[4]

Umeyr (r.), diğerlerini de, özellikle Safvan´ı İslam´a da­vet etmek için Mekke´ye dönmek istiyordu. Peygamber (s.a.v.) ona gitme izni verdi ve onun sayesinde birçok ki­şi müslüman oldu. Fakat Safvan onun bir hain olduğunu düşünüyor ve bu yüzden onunla hiç konuşmuyordu. Bir­kaç ay sonra Umeyr, muhacir olarak Medine´ye döndü.

Ebul-As, Mekke´ye döndüğünde karısı Zeyneb´e, onu Medine´ye göndereceğine dair babasına söz verdiğini söy­ledi. Küçük kızları Ümame´nin de annesiyle birlikte git­mesine karar verdiler. Oğullan Ali daha bebekken ölmüş­tü. Zeyneb de üçüncü bir çocuk bekliyordu. Tüm hazır­lıklar yapıldığında Ebu´l-As kardeşi Kinane´yi muhafız ola­rak karısının yanma gönderdi. Plânlarını gizli yapmışlardı. Fakat buna rağmen gündüz yola çıktılar. Bu da Mekke´de birçok lâfa neden oldu, sonunda Kureyş´ten bir grup on­ları takip etmeye ve Zeyneb´i evlilikle bağlı olduğu Abdu´ş-Şems kabilesine geri getirmeye karar verdiler. Fihr Kabilesinden. Habbar adındaki bir adam ilerledi ve mız­rağını sallayarak, tahtında Ümame ile birlikte oturan Zey-neb´in önüne geçti. O sırada diğerleri de yaklaşıp onları çevrelediler. Kinane atından indi ve yayını çekip ok sada­ğını yere indirdi. «Hele biriniz gelin, hemen okumla öl­dürürüm» dedi. Yayını gerince adamlar, geri çekildiler. Kı­sa bir sessizlikten sonra Abdu´ş-Şems´in lideri Ebu Süfyan ve bineklerinden inen birkaç kişi ona yaklaştılar. Ona si­lahlarını bırakıp, meseleyi sakince konuşmayı teklif etti­ler. Kinane razı oldu. Ebu Süfyan ona şövle dedi: «Başı­mıza gelen felâketi ve Muhammed (s.a.v.)´in bize yaptığı kötülükleri bildiğin halde kadını, insanların gözü önünde götürmen büyük bir hataydı. Bu bizim aşağılandığımızı gösterir bir işaret, adamlar bizim hakkımızda beceriksiz diye konuşacaklar. Hayatım üzerine yemin ederim ki, onu babasnıdan ayrı tutmak istemiyoruz, bunun bize bir fay­dası da yok. Fakat kadını Mekke´ye geri götür. Hakkımız­da konuşanların ağzı susuncaya ve bizim gidip onu getir­diğimiz halk arasında yayılıncaya kadar Mekke´de kalsın. Sonra onu gizlice al ve babasına götür». Kinane bu öne­riyi kabul fstti ve hep birlikte Mekke´ye döndüler. Döndük­ten kısa bir süre sonra Zeyneb, bir düşük yaptı. Büyük bir ihtimalle bunun nedeni Habbar´dan korkmasıydı. İyile­şince ve yeteri kadar zaman geçince Kinane onları, yani Zeyneb ile Ümame´yi gece karanlığında yola çıkardı ve Mekke´ye sekiz mil kadar uzaklıktaki Yecec ovasına kadar onlara eşlik etti. Orada, daha önceden plânladıkları gibi Zeyd´le buluştular. Zeyd, onları sağ sağlim Medine´ye ge­tirdi

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Tab. 1344. 226

[2] B. LII. 25.

[3] W. 25I.

[4] I. S. IV, 147; I. I. 472-3. 230
Top