TarihSayfası tarihsayfasi.com



Alanya'nın Tarihçesi

İlçenin Kuruluş Ve Gelişmesi :

Alanya’nın tarihi karanlık çağlara kadar uzanmaktadır. İlçe Merkezinin kuzeydoğusundaki Bademağacı Köyü ile Oba Köyü arasında bulunan iskelet ve fosiller bunu kanıtlamaktadırlar. Alanya bazen Kilikya, bazen de Pamfilya topraklarından sayılmıştır. Ünlü tarihçi Heredotos bu bölge için şunları yazmıştır: “Bu bölgede yaşayanlar Truva Savaşı sonrasında (M.Ö. 1820) buraya gelip yerleşirken, burada çeşitli kavimlerin gelenlere ev sahipliği yaptığı bilinmektedir.” Bunlardan da anlaşılacağı gibi Hititlerin bu bölgeye kadar gelerek M.Ö. XIV yüzyılın ilk yarısında 600 kadar insanı öldürüp, Kilikya ve Pamfilya’yı kendilerine bağlamışlardır. M.Ö. 224-188 yılları arasında bütün Kilikya, Büyük Antiocus tarafından istila edildiği halde, Coresium’un kuşatılması ve alınmasının zorluğu nedeniyle bağımsızlığını korumuştur.

Alanya’nın Osmanlılar Tarafından Alınması :

Alaiye’nin Osmanlılar tarafından alınması Fatih Sultan Mehmet dönemine rastlar. Fatih zamanında burası Selçuklular sülalesinden gelen Karaman oğlu Lütfi Bey’in oğlu Kılıç Arslan’ın elindedir.

Gedik Ahmet Paşa 1471 yılında fazla zorlanmadan Kılıç Arslan Bey’i ikna yolu ile Alaiye’yi Osmanlı topraklarına dahil etti.

Osmanlı döneminden de sayısız eserler günümüze kalmıştır. Alaiye adını Alanya olarak değiştirilmesi yapılan bir yanlışlık sonucudur. Ulu Önder Atatürk’e çekilen bir telgrafta Alaiye yerine alanya yazılmıştır. Atatürk “Madem ki böyle olmuş, bundan sonra bu güzel yöremizin adı Alanya olsun.”demiştir.

Dağ ve Yayla Turizmi :

Yaylalarda yaz aylarının oldukça serin geçmesi, teknolojiden uzak doğal güzellikler ve geleneksel köy hayatı, ülkemize gelen turistlerin oldukça ilgisini çekmekte ve bu bölgelere yoğun talep oluşturmaktadır. Seyahat Acentaları tarafından yayla turları düzenlenmektedir.

İlçede , son zamanlarda, dağ turizmi ve trekking ve amatör dağcılığa elverişli alan başta Akdağ (2451 m.) ve Cebelireis dağı (1649 m.) olmak üzere gelişme göstermeye başlamıştır. Akdağ bu amaca uygun olarak Bakanlığımızca Kış Sporları Turizm Merkezi ilan edilmiştir.

Gençlik ve Öğrenci Turizmi :

Alanya’nın 20 km. batısındaki Avsallar – İncekum bölgesinde, Orman Bakanlığı’na bağlı olarak deniz kenarında bir orman tesisi bulunmaktadır. Söz konusu tesiste yaşları 12 – 26 arasında olanlara, gerekli kimlikleri ibraz etmeleri suretiyle %50 indiri uygulanmakta olup 7 yaşın altındakilerden herhangi bir ücret talep edilmemektedir. Kalma süresi yaz boyunca 15 gün ile sınırlandırılmıştır. 1 Mart – 31 Ekim tarihleri arasında açık olup, posta ya da telefon yoluyla rezervasyon yaptırmak mümkündür.

TARİHİ VE KÜLTÜREL ÇEVRE

Alanya Kalesi :

Alanya kalesi zamanımıza kadar korunabilen tek Selçuklu kalesidir. Alanya’da tersanenin arkasında üç yanı denizle çevrili kale 1955 yılında onarılan sağlam bir yapıdır. 1255 yılında Roma kale kalıntılarının yerine Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat döneminde önem kazanan bu kale 1471 yılında Osmanlılar tarafından alınmıştır. 83 kule ve 140 burca sahip üç sıra surlarla çevrili olan kale iç ve dışkale bölümlerinden oluşmaktadır.

Alanya Kalesi’nin Etrafındaki Eserler :

a)Ayayorgi Kilisesi : İç kalede yer alan Aya Yorgi olarak bilinen M.S. 6.y.y’da yapıldığı sanılan Bizans devrine ait küçük bir kilisedir. Dini önemi artınca zaman içinde piskoposluk haline getirilmiştir. Selçuklulara ait olmayan kaledeki tek eser olması yanında Alanya’nın Türk – İslâm dönemi öncesinden günümüze ulaşabilen ender yapıdır.

b)Akşabe Sultan Mescidi Ve Türbesi : Kale camiinin biraz ilerisinde bulunan bu mescit 1230 yılında Akşabe Sultan için yaptırılmış olup, güzel bir mimarisi vardır. Eskiden kalabilen kısımlarından apsisinin çinili olduğu anlaşılmaktadır. Yakın zamanda onarılan mescidin dışı kesme taştan yapılmıştır. İçi ve kubbesi tuğla ile örülmüştür. İki odadan oluşan yapının bir odası mescid diğer odası Akşabe Sultan’ın mezarının bulunduğu türbedir. Ayrıca türbede üç mezar daha vardır.

c)Adam Atacağı : Kalenin kuzeydoğusunda 250 metrelik uçurumun üstünde 15 metre derinlikte bi zindanın bulunduğu yerdir. Bölgede anlatılan bir rivayete göre “Bizans devrinde iki suçlunun burada güreştirilip, mağlup olanın hasmı tarafından denize atıldığı, diğer suçlunun burada bulunan zindandan bir süre sonra çıkarılarak son bir şans tanındığı, eline verilen üç taştan birini denize düşürmesi halinde af edildiği, beceremezse çuvala konup kayalıklara veya mancınık ile denize atıldığı” bir yerdir. Atılan taşın hava akımı ve yerçekimi nedeniyle denize düşürülmesinin çok zor olduğu bir yerde, günümüzde bu rivayetten kaynaklanan dilek tutarak taş atma geleneği yabancı ve yerli turistler tarafından sürdürülmektedir.

Bunların dışında kale çevresinde bulunan eserler şunlardır: Alaaddin Camii, Emir Bedrüddin (Andızlı) Camii, Alaaddin Keykubat Sarayı, Selçuklu Hamamı, Bedesten ve Arasta, Sarnıçlar, Deniz Feneri, Sitti Zeynep Türbesi.

Kızıl Kule

Sultan Alaaddin Keykubat, 1221 yılında Alanya’yı fethettikten sonra devamlılığı sağlayacak bir binanın yapılmasını emreder. Kızıl Kule ismini alt ve üst kısımlardaki kızılımsı taşlardan almıştır. Bugün bile çok sağlam ayakta duran yapının alt kısmındaki kesme taşların Dim Boğazının doğusunda getirildiği bilinmektedir. Kızıl Kule’nin bulunduğu yer itibariyle doğu cephesi arasında 2 m.’lik bir yükseklik farkı vardır. Doğu cephesi 35 m. Batı cephesi ise 33 m.’dir. Sekizgen şeklindeki kule 5 katlıdır. Üzerindeki kitabeye göre 1226 yılında yapılmıştır.

Zemin katın ortasında yukarı doğru, 5. Kata kadar yükselen bir bölüm bulunmaktadır. Bu bölüm kulenin omurgası durumundadır. Ancak su sarnıcı görevini de üstlenmiştir. Zemin kat etnografik müze olarak hizmet vermektedir. 2. Kat zemin kattaki omurga bölümüne 18 kemerle bağlanmış durumdadır. Bu katın, kendine has mimarisi ile, birde asma katı mevcuttur. 3. Katta planda biraz değişim yapılmıştır. Kemerler, mazgal delikleri, zift ve haşlama delikleri göze çarpar. Daha sonraki katta kule muhafızları gözetleme görevlerini büyük bir özenle yerine getiriyorlardı.

Kulenin Güneybatı yönüne düşen 50x50 cm. boyutlarında çerçeveli mermer bir kitabe bulunmaktadır. Kitabe Selçuklu sülüsü ile yazılı olup, kitabenin Türkçesi aynen şöyledir : “ Bu Ketanizade Eb-Ür Rahaoğlu Halepli Ebu Ali yaptırdı. Tanrı kendisini yargılasın.”

Selçuklu Tersanesi

Bu tersane , Kızılkule’den iki yıl sonra, 1228 yılında Sultan Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılmıştır. Sultanın amacı doğrudan gelecek tehlikelere karşı koyacak Sultan – Ül Bahreyn (İki Denizin Sultanı) arzusunu gerçekleştirmekti.

Tersane 56.5 m. Uzunluğunda 44 m. Derinliğinde ve beş gözlüdür. Her göz 7.70 m. Genişliğinde, 42.30 m. Derinliğindedir. Derinlikteki 1.70 m.’lik  fark duvarların kalınlığından meydana gelmektedir.

Tersane güneyden gelebilecek tehlikelere karşı tersane kulesi ile güçlendirilmiştir. Kule iki katlı ve iki odalıdır.

Türbe ve Yatırlar :

Sitte Zeynep Zaviyesi ve Türbesi, Pelit Evliyası, Hıdırellez Dede, Hasan Dede, Kum Dede, Erkapı Dedesi, Öksürük Dedesi, Hacı Baba Evliyası, Şıh İsmail Dede, Musa Dede,Yedi Mahmut Türbesi, Mağrap Dede, Hamzalar Dede, Belenardı Dedesi, Musaseydi Evliyası, Tepecik Evliyası, Kocaomar Evliyası, Pirce Alaaddin Evliyası.

Harabeler ve Liman Şehirleri :

a)Leartis – Learti (Mahmutlar Harabeleri) : Büyük Oran ya da Büyük Kısle diye adlandırılan bu yer ilçelemizin sahil boylarında irili ufaklı tepelerin yamacında kurulmuştur. Bu antik şehir ilçe merkezine 22 km. uzaklıktadır.

Bu antik şehir hakkında bilinen bir diğer özellik de Trayan ile imparatoriçe Herinnia Etruscill adlarına para basıllığıdır. Şehirde çoğu harap vaziyette kiliseler, hamamlar, sarnıçlar, iskan merkezleri, küçük bir stadyum, tiyatro, sütunlu caddeler ve tapınaklar mevcuttur. Stadyumun güney kısmında yer alan kilisede, kırmızı ve açık mavi boyalarla yapılmış freks izleri görülür. Bu yapılarda sık sık rastlanan kartal bacağı ve öküz başı kabartmaları ile kitrabeler insanı tarihin derinliklerine götürmektedir

Bulunan kitabelerden elde edilen bilgilere göre M.S. I. Yüzyıl ile III. Yüzyıl arasında en parlak dönemini yaşamıştır. Şehrin sahip olduğu tapınaklardan Zeus, Megistos, Apollon ve Cesar’a ait olanlar bilinenler arasındadır.

b)Syedra Harabeleri : Syedra şehri bugünkü Kargıcak ve Seki köylerinin sınır teşkil ettiği bir tepede kurulmuştur. İlçe merkezinin doğusunda yer alır. Şehrin merkezine tepe üstünde kurulan bölüm oluşturur. Bu büyük şehrin, M.S. 138 – 161 yılları arasında Marcus Aurelius ve Antonius adlarına yazılan ve yörede rastlanan kitabelerden, Roma kalıntısı olduğu bilinmektedir. Bu harabelerüç yoldan gezilebilir. Birinci yol Kargıcak Köyü içinden geçer. İkincisi Isbatlı Köyü Karataş Mahallesinden geçen yoldur. Üçüncü yol ise Seki köyündeki eski bir yoldur. Seki Köyünden giden yol kısa olduğundan, rahatlıkla yürünebilir. Arazi içinde çeşitli surlar bulunur. Kuşaklı kilisesi ve harabeler arasında batıya bakılınca Alanya Kalesi çok güzel  bir manzara oluşturur. Sütunlu caddenin sağ ve sol kısmında çeşitli amaçlarla yapılmış tarihi eserler ve mozaikler bulabilirsiniz. Şehrin içinde muhtemelen su deposu olarak kullanılmış üç adet havuz vardır.
c)Lotape Liman Şehri : Aytap Alanya’nın 30 km. doğusundadır. Akdeniz sahil yolu bu Roma devri şehrin ortasından geçmektedir. Kral Antichius’un Lotape’nin anısına, şehre bu ismi verdiği bilinmektedir. İlerleyen yıllarda Roma imparatoru Trianus (M.S. 99 –177) zamanında kendi adına para bastırmıştır.

Şehrin 50 – 100 m. Ebatlarında tabii bir limanı vardır. Yarımada şeklinde, oldukça yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş olan kalesine çıkmak her ne kadar zor olsa da, çıktıktan sonra görebileceğiniz manzara tüm yorgunlukları unutturacak niteliktedir.

Lotape şehrinin antik caddesi, hamamı, kilisesi, nekropol ve aropol ve çevrede bulunan diğer antik şehirlerin içinde en iyi ayakta kalabileni olduğu görülür. Tek odalı, üstü kapalı mezar odaları da şehrin antik kalıntıları içindedir.

d)Sinek Kalesi : Alanya’nın kuzeybatı yönündeki Elikesik Köyü hudutları içinde yok olmaya yüz tutmuş, Sinek Kalesi, Alanya’nın 35 km. batı yönünde Okurcalar Köyü hudutları içindeki liman şehri kalıntıları görülmeye değer yerler arasındadır.

Kervansaraylar :

a)Alara Han : Alanya Manavgat sınırını oluşturan Alara Çayı’nın denizden 9 km. kuzey yönünde inşa edilmiştir. Alanya’dan 35 km. uzaklıktadır. Alara Kervansarayı 1232 yılında Sultan Alaaddin Keykubat tarafından, 2000 m2’lik bir alana tamamen kesme taşlardan yaptırılmıştır. Kervansarayın kuzeye bakan kapısındaki kitabede Sultan Alaaddin Keykubat tarafından yaptırıldığını yazar.

Kervansaraya girmek için ikinci bir kapı vardır, burası Kervansaray da kalacak misafirlere ayrılmıştır. Nöbetçi kulübesi bugün bile tüm özelliğini koruyan çeşmesi, mescit ve hamamı ile Alara Kervansarayı görülmeye değer bir eserdir. Hayvanların kaldığı bölmeyi görmek, ancak yanınızda lamba vb. varsa mümkündür.

b)Sarapsa Kervansarayı : Alanya – Antalya asfaltının 15. Km.’de, yolun üst tarafındaki yaklaşık 850 m2’lik bir saha üzerinde, Sultan Alaaddin Keykubat’ın oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından 1236 – 1246 yılları arasında yaptırılmıştır. İri taşlarla beşik örtüsü şeklinde yapılan binanın kapısı kuzeye bakar. Doğusunda bir mescit vardır. Dikdörtgen biçiminde yapılmış bina Alara Han’a göre değişik bir plana sahiptir.

Mağaralar :

a)Damlataş : Damlataş Mağarası, 1948 yılında vapur iskelesi inşaatında kullanılmak üzere taş ocağı olarak tesbit olunan bugünkü yerinde, bir dinamit ateşlemesi sonucu bulunmuştur. Birbirinden güzel binlerce sarkıt ve dikitlerle süslü bu mağara hemen koruma altına alındı. Aynı zamanda mağara hakkında araştırmalara başlandı.

Mağara hakkında ilk araştırmalar, Galip Dere tarafından yapıldı. Galip Dere gazetelerin birinde, II. Dünya savaşının korkunç günlerinde atılan gaz bomlamalarından korunmak için bir mağaraya sığınan Almanların içinde astımlı olanların şifa bulduklarına dair haber okur. Mağaranın sağlık açısından faydalı olabileceği fikri ilk o zaman akla gelir ve resmi incelemelere başlanır. Doktor ve Kimyagerlerden oluşan ekibin incelemelerinden sonra mağaranın astıma iyi geldiği tesbit edilir.

Mağaranın Oluşumu ve Özellikleri : Mağara birinci zamanda permiyen devrine ait yarı kristalize kalker içinde bulunmaktadır. Yapılan incelemeler sonucunda mağaranın 10 – 15 bin senede oluştuğu tahmin edilmektedir. Bölgenin çok yağışlı olması mağaranın oluşumuna hız vermiştir. Bolca yağan yağmurların gaz karbonikli su ihtiva etmesi nedeniyle, kireçtaşı ve benzerlerini erittiği için, kalker ve kireçtaşı oluşan bölgelerde mağarada olduğu gibi boşluklar oluşturur. Erimeler devam ederken büyük boşluklar ve bu boşluklara sızan damlacıklar donarak aşağı doğru sarkar. Damlanın düştüğü yerde de donma olayı gerçekleştiğinden aşağıdan yukarıya dikitler ve yukarıdan aşağıya doğru sarkıtlar meydana gelir. Sarkıt ve dikitler uzamalardan dolayı bazen bir yerde birleşirler. Bunlar da mağaranın sütunlarını oluşturur. Bu damlama özelliğinden dolayı mağaraya “Damlataş” ismi verilmiştir.

Mağaranın kapısından içeri girince 45 –50 m. Uzunluğunda bir geçit 10 – 14 m. Çapında ve 15 m. Yüksekliğinde silindirik bir boşluk, ayrıca 15 bin senede oluşmuş sütunlar vardır. Mağaranın iki katlı olan boşluğu 2500 m3 hava ihtiva etmektedir. İçindeki ısı yaz kış 22.3 derecedir. Mutlak nem 19.6 derece, nisbi nem %95’dir. Mağara dış tesirlerden arınmış ve havasında bol miktarda asit karbonik vardır. Hava basıncı deniz seviyesinden biraz aşağıda olmasına rağmen 7600 mm’dir. Mağaranın boşluğunun tamamı 180 – 200 m2’dir. Mağaranın etrafındaki kalınlık 10 m.’yi bulduğu için çökme ihtimali yoktur. Senenin 5 – 6 ayında devamlı damla

Mağaranın Tıbbi Fonksiyonu : mağaranın astıma iyi gelen dört vasfı olduğu tesbit edilmiştir. Mağaranın ortamında bulunan normalden 8 – 10 misli fazla Karbondioksit, yüksek oranda nem, alçak sühunet, radyoaktivite gibi unsurların ilk ikisinin astıma iyi geldiği, diğer ikisinin de yardımcı faktör olarak kabul edildiği bilinmektedir.

Alanya’ya tedavi için gelen hastalar öncelikle bir doktordan mağaraya girmesinde sakınca olmadığına dair rapor alarak, mağaranın ilgili memuruna başvurması gerekmektedir. Tedavi süresince sembolik bir ücret öderler.

b)Hasbahçe : Hasbahçe mahallesi İnişdibi mevkiinde Alanya’ya 4 km. mesafede bulunmaktadır. Damlataş mağarasından 4 – 5 kat daha büyük olan mağaranın oluşumu hakkında bilimsel anlamda bir çalışma yapılmadığı gibi turizme kazandırılması konusunda da bir çalışma yapılmamıştır.
c)Dim : İlçe merkezinin 12 km. doğusunda bulunan Cebel-i Reis dağının Alanya yamacındadır. Mağaranın batıya bakan büyük bir ağzı vardır. İçinde dikit ve sarkıtların yanında dip kısmında bir gölü mevcuttur.
d)Kadıini : İlçe merkezine 15 km. kuzeydoğu istikametinde Çatak mevkiinde bulunan çatak veya Kadıini Mağarası, Damlataş mağarasından 3 kat büyüklükte dikit ve sarkıtlardan oluşmaktadır.

Deniz Mağaraları :

a)Korsanlar : Alanya limanından yarımadanın güneyine doğru gidilirken karşılaşılan ilk mağaradır. Deniz motoruyla 10 m. Genişliğinde ve 6 m. Yüksekliğindeki bir girişten içine girilebilen mağara kuzeye doğru genişlemektedir. Eskiden içinde kaleye kadar giden bir yol olduğu söylenen mağarada deniz içindeki kayaların renkli taşları ilginç görüntüler oluşturulmaktadır.
b)Aşıklar : Aşıklar mağarasının kapısı deniz seviyesinden iki metre yükseklikte ve insanın girebileceği büyüklüktedir. Bu kapı sarkıt, dikit ve sütunlarla süslüdür.
c)Fosforlu : Damlataş mağarası tarafındaki üçüncü mağaradadır. Küçük bir kayıkla içine girilebilen bu mağara yapı ve görüntü itibariyle jeolojik değeri olan ilginç bir tabii güzelliktir. Geceleri içi çok aydınlık olan mağaranın fosfor parıltıları gündüzleri de farkedilmektedir.

Alanya Arkeoloji Müzesi:

İçinde 14 kapalı, bir açık teşhir salonu olan müze 1967 yılında hizmete açılmıştır. Tunç çağı, Urartu, Frigya ve Lidya eserleri ile Lehenistik çağa ait çanak, çömlek ve zengin Roma dönemi eserleri sergilenmektedir. Ayrıca Helenistik, Roma, Bizans ve çeşitli İslâmi devirlere ait zengin para kolleksiyonu sergilenmektedir.

Alanya müzesinin en önemli parçalarından biri 2. Y. Y’dan kalma küçük bronz bir Herakles heykelciğidir ve neredeyse müzenin sembolü haline gelmiştir.

Atatürk Evi Ve Müzesi :

İkinci meşrutiyet döneminde yapıldığı tahmin edilen binanın yapım tarihi kesin olarak bilinmektedir. 18 Şubat 1935 tarihinde Atatürk’ün Alanya’yı ziyareti sırasında kaldığı bu ev, mülkün sahibi Rıfat Azakoğlu tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağışlanmıştır. Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından 1986 yılında Atatürk Evi ve Müzesi olarak hizmete açılmıştır.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar