TarihSayfası tarihsayfasi.com



warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/tarih/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

1. Ahmet

Derviş Paşanın idamından sonra sadrazamlık vazifesi bu­nu çoktan beri hak etmiş olan Kuyucu Murad Paşaya veril­mişti. Murad Paşanın «Kuyucu» lakabı, ecnebi tarihçiler ve bilhassa L'amartin tarihinde kasten, eşkiyayı kuyular kazdı­rıp içine attığından verilmiştir diye bahs ederler. Oysa paşa daha Özdemiroğlu Osman Paşanın maiyetinde iken Safevilerle yapılan bir savaşta kuyuya düşmüş ve salimen çıkmıştı. Nasılki, Sinan Paşayı düştüğü bataklıktan güçlü kollarının sayesinde çekip çıkaran Hasan adlı gaazi'ye Batakçı Hasan denilmiştir öylece Murad Paşa bu Kuyucu lakabı kuyuya dü­şüp çıkmasından verilmiştir.

Derviş Paşanın ölümünden iki ay kadar evvel, uzun müd­det süren bir rivayete göre murahhasların nehir üzerindeki kayıklara binerek sürdürdükleri müzakereler sona ermiş. An­laşmanın yapıldığı yerin adını alan bu antlaşmaya «Zitvato-rok Antlaşması» adı verilmiştir. Daha evvel Diyarbakır Bey­lerbeyliği makamında olan Murad Paşa devleti islârniyye ya­rarına bir çok fedakârlıklar ve kahramanlıklar ifa etmiş ve vezirlik rütbesine nail olmuş oluyordu.

Söz konusu müzakerelerde Osmanlı sulh heyetinin baş­kanlığını yapıyordu. Hem iyi bir asker hem de iyi bir diplo­mat olan paşa iç durumları çok iyi takip ediyor ve merhum Sokulluzade Lala Mehmed Paşanın izinden giderek iç zafiyeti düşmana duyurmadan güzel bir sulh akdetmeğe uğraşıyor­du. Eğer bir takım kabul edilmez taleblerde bulunmuş olsay­dı Anadolu'daki isyanlar, Avusturyalıları sulh masasından kaldırır. Şöylece devleti aliyyenin başında öyle bir yangın çı-kardıki sondürebilen kula aşkolsun.

Derviş Paşa kendisi için bîr konak yaptırmaya karar ver­miş ve bunu bir yahudi mimara sipariş etmişti. Konak- bit­mek üzereyken Derviş Paşa inşaatı gezmeye gelmiş, dolaş­mış ve durumu beğenmişti. Yahudi mimara hesap defterini sordu. Yahudi mimar defteri taktim edince, defterdeki ra­kamları gören sadrazam hemen hiddetini izhar etti. Yahudi mimar hemen defteri kaptığı gibi yırttı ve Paşaya «Masraf fi­lan yok, kulunuzda malınızdır» dedi. Derviş paşa memnun olarak inşaattan ayrıldı. Fakat yahudi mimar, ırkının bütün desayis ve hilelerine vakıf bir kâfirdi. Natamam olan inşaatın hemen içinde bir kazı yaptırıp bu tünelin istikametini saraya doğru yaptırdı. Bir de gizli çıkış kapısı yaptıktan sonra duru­mu saraya jurnalladı. Bostancıbaşı gelip durumu gördü. Va­ziyeti padişah hazretlerine bildirdi. Bu tünelden gizlice saraya girecek olan Derviş Paşa padişaha suikast yapacağı suçuyla itham olundu. Bu tezgâh ve itham Derviş Paşanın işini bitir­mişti. Huzuru şahanede bulunan bir çadır ipiyle boğduruldu. Bir müddet geçip de öldü zannedilen paşanın bir ayağı oyna­yınca herkes korktu.

Nihayet Deli Ferhad Paşa, İran seferi üzerine Serasker ta­yin olundu. Yaz mevsimi başlangıcında sefere çıkmak üzere Üsküdar'a geçildi. Serasker, ordugâhını kurmuş ve askerin maaşının gelip dağıtılmasından sonra yola çıkmayı düşünü­yordu. Fakat maaşlar bir türlü gelmiyor, asker ise homur­danmaya başlıyordu. Daha merkeze yakın yerlerde maaşlar aksarsa üçbin kilometre gittikten sonra maaş nasıl gelirdi? düşüncesine kapılmışlardı. Bu düşünce gittikçe dal budak sardı.

Bir gün yeniçeriler de sipahiler de isyan ettiler. Deli Ferhad paşanın çadırının iplerini kestiler. Kesmekle iktifa etmeyen isyancılar çadırı da taşlamaya başladılar. Çadırın kesilmesin­den az evel durumu anlayan Ferhad Paşa bir yolunu bularak çadırdan çıkmıştı ve böylece çadırın içinde kalıp taşlanmak­tan kurtulmuştu.

Çok sert ve asabi olan bu hain sadrazam, Lala Mehmed Paşa'nın vefatından sonra sadrazam olmuş ve divan çavuşu­na hemen şu sözleri söylemişti: «Divan Efendileri beni sair sadrazamlar gibi zannetmesinler, onlarla kıyas etmesinler. Ben bu günün işini yarına bırakanın boynunu vurdururum.» Hakikatende ilk divan toplantısında Beylerbeyliğinden mazui bir zat'in idamı ilk icraatı olmuştur.

Anadoludaki isyanları bastırmak üzere memur olunan Na-suh ve Ali Paşalar, kuvvetlerini bir araya toplamışlar ve Uzun Halilin üzerine yürümüşlerdi. Devlet kuvvetleri ile Uzun Ha­lil'in kuvvetleri Konya ile Kütahya arasında karşı karşıya gel­mişler ve vukubulan savaşta devletin ordusu bozulmuştu. Nasuh Paşa bu bozgunun mesuliyetini Ali Paşanın üzerine yıkmış ve onu idam ederek derhal İstanbul'a gitmek üzere harekete geçmiş kısa zamanda Dersaadete vasıl olarak Hu­zuru şahaneye çıkmış ve hazreti padişahı eşkiya tenkiline çıkması hususunda iknaya çalışmıştır.

Gerek Şeyhülislâm gerekse padişahın hocası Mustafa Efendi bu fikre karşı idiler. Fakat Hazreti Padişah Bursa'ya geçerek durumu yerinde müşahede etmek istedi. Padişahın Bursa'da bulunduğu sırada İstanbul'da gerek sipahiler gerek­se yeniçeriler bir takım uygunsuzluklar yaptılar. Sultan Ah-med Hazretleri derhal İstanbul'a avdet ederek bu hareketlerin ileri gelenlerini cezalandırdı.

Sadrazam Lâlâ Mehmed Paşa, Estergon kalesinden başka ufak tefek kaleleride ele geçirmeye devam ediyordu. Öte yandan bir çok esir elde edilmişti. Anadoluda bulunan eski asilerden affı şahaneye mazhar olmuş olan Deli Hüseyin Pa­şa Tamişvar Beylerbeyliğine getirilmişti. Fakat bu adamın eski huyu depreşmiş olacakki; bulunduğu Tamışvar'da bir çok zulümler ortaya koyuyordu. Bu zulümler bir gün ihanete de dönebilirdi. Zira Batı hududları Doğu hududlar gibi düşü­nülemezdi. Ayrıca İslâm devleti fetih ettiği bölgede değil zu­lüm yapmak hak ve adaletin koruyucusu olmakla vazifeliydi.

Bir çok hiristiyan, müslümanların bu tavırlarına hayran ka­larak islâmı tetkik etmişler ve ihtida ederek islâmı seçmişler ve insanlık şerefini ihraz etmişlerdir. Bir çok tarihçiler bilhas­sa ecnebi tarihçiler ve bizden de tam bir islamcı görüşle me­seleye bakmayan bazı müverrihler ve son zaman tarihçileri bir çok insana ki, bunların içinde nice yüksek makamlarla din-ü devlete hizmet vermiş olanlar vardır bunları dönme ta­biri ile anlatırlar. Halbuki islâmda karar kılana biz ihtida et­miş veya mühtedi deriz.

Serdar Çağalazade Sinan Paşanın oğlu Mahmut Paşa Di­yarbekir Beylerbeyliğine, Şirvan komutanhğınada Ahmed Paşa getirilmişti. Maiyetlerinde onaltı Beylerbeyi, yirmidört sancak bey'i olduğu halde Tebriz gölü sahiline orduyu götü­rerek mevkii tuttular. Karışlanndaki iran ordusuna hücuma geçtiler. İran askerleri ricat ettiler. Bu ricatı hakiki sanan Kö­se Sefer paşa ortalarına dalıp takibe başladı. Bir müddet ko­valadığı iranlıların esas kuvvetlerini bir tepenin arkasından çıktıklarını görünce durumun fecaatini anladı. Artık yapıla­cak iş, dişe diş, göze göz dövüşmekti. Sefer Paşa bulunduğu mevkiide öğleden akşama kadar kanlı bir direniş ortaya ko­yarak ordunun çekilmesine yardımcı oldu. Bu ateşmizac pa­şa hatasını orduya çekilme imkânı temin ederek telafi ede­bilmiş oldu. Hava karardığı zaman Sefer Paşa kuvvetleri eri-miş, buna mukabil orduyu hümayun geri çekilebilmişti. Fa­kat Köse Sefer Paşa da esir olarak Şah Abbas'ın eline düş­müştü. Şah Abbas, Sefer Paşanın kahramanca direnişine hayran olmuş ve mezhebi şia'yı seçerek kendi hizmetine gir­mesini tekilf etti. Sefer Paşa «Padişahım Efendimin ekmeği kursağımda durur, mezhebim ise dört hak mezhebten biri­dir.

Bilindiği gibi ondört seneden beri batı hududlanmızda küf-fâr ile cenk ediliyordu. Bu cenklere, gerek Anadoluda Celâli hareketleri gerekse Iranın mütecaviz durumu sebebiyle son verilip mezkûr huzursuzlukların ve İran tecavüzatının yok edilmesi için bir heyeti murahhasa kurmuş ve Diyarbekir es­ki Beylerbeyi Murad (Kuyucu) Paşa idaresinde müzakerelere başlamıştı. Padişah, Sadrazam Lala Mehmed Paşa'yı Maca-ristandan geri çağırdı. Bu fermana uyan Lala Mehmed Paşa Istanbula geldi. Padişah-ı şahanenin huzuruna çıktı. Hazreti padişah doğu sınırlarımızda İran tecavüzatından dahilde ise Uzun Halil adlı eşkiyanın hareketlerinin bastırılması için Ma-caristandaki savaşın şerefli bir barışla bitirilmesi icab ettiğini bunun için mutlak surette Estergon Kalesinin fethi gerekir di­ye noktai nazarını bildirdi. Avusturyalılar ile sulh yapılırsa çok daha güzel olur buyruldu. Bu talimatı alan Lala Mehmet Paşa derhal orduyu hümayunun başına dönerek bir nefeste Estergon kalesini fetihten başka Vişegrard ve Plato kalelerini de mülükü şahaneye ilave eyledi. Hazreti padişah bu muvaf­fakiyetten pek memnun kaldı.

Sadrazam Yavuz Ali Paşa, Hazreti padişahtan aldığı tali­matları havi olarak geldiği yere yâni Macaristan ovalarındaki orduya iltihak etmek üzere yola çıkmıştı. Yolda hastalanan Sadrazam, Belgrad'a vardığında rahmet rahmana erişti. Haz­reti padişah, Sadrazamın vefat haberini aldığında hemen ge­reken istişareleri yaparak bilhassa hocası, Hoca Mustafa Efendinin tavsiyesine uygun olarak Lala Mehmed Paşa'yı sa­darete tayin eyledi. Lala Mehmed Paşa, hemen Budin ve Es-tergon üzerine gitmişse de harb mevsiminin geçmiş olması hasebiyle bir netice alamadı ve kışlamak üzere Belgrad'a dö­nüldü. Hicri 1013 Milâdi 1604.

Bu sırada Şeyhülislâmlık makamına İkinci defa olarak Sunuhi Efendi tayin buyruldu. Bâb-ı Alî; Fransa, İngiltere ve Ve­nedik ile diplomatik münasebetler teminini araştırıyordu.

Çünkü İran Şahı Abbas, devleti aliyye aleyhinde Papalık dahi! bütün Avrupa devletleri ile ittifak edici münasebetler kurmaya çalışıyor ve bunda bilhassa Papa ile ittifak temin etmeye muvaffak olmuştu. Fakat bu ittifak askeri sahada değil, politik alanda kurulabilmişti.

Son yorumlar