ihya.org

2. Mustafa

2. Mustafa'nın Şeyhülislamları

Sadık Mehmed Efendi: Bu şeyhülislâm 2. Ahmed'in son , 2. Mustafa'nın ilk şeyhülislâmıdır. Sürmeli Ali Paşa, 2. Mus­tafa'nın hocası olan Seyyid Feyzullah efendiyi İstanbul'a da­vet haberini öğrenince, meşihatin buna verileceğini idrak et­tiğinden, Sadık Mehmed efendiyi azle yerine de padişah imâ­mı Bursalı Mehmed Efendiyi tâyin ettirmişti. Burada sadraza­mın güttüğü maksat Feyzullah efendinin önünü alabilmesidir. Padişahı, hocası ve imamının arasında bir tercihe itmekti. Mehmed Sadık efendi el çektirildiği makam-ı meşihattan ay­rılınca Fındıkh'daki yalısına çekildi, ikinci meşihatı gerçekle­şene kadar bu yalıda oniki yıl oturdu ve akaid, tasavvuf ve de tevhİd konularında ilmi tetkiklerde bulundu. 1121/rama-zan/1709 kasım ayı geldiğinde 81 yaşında olduğu halde irti-hal eyledi. Meşihatının toplam süresi 21 aydır. Kabri Fındıklı camiindedir. Mehmed Efendi (Hünkâr İmamı): Bursalı diyede anılan Mehmed efendi, hace-i sultani olan Seyyid Feyzuüah efendinin İstanbul'a gelmesiyle 2 ay durabildiği makamı me­şihattan alındı. 11/şev-val/l 106-25/mayıs/1695'de görevin­den alınan Mehmed efendi, Sultan Mustafa'nın 2.

Sultan 2. Mustafa'nın Sadrazamları

Sürmeli Ali Paşa: Bu sadrazam, 2. Ahmed'in son, 2. Mus­tafa'nın da ilk sadrazamıdır. Sultan 2. Mustafa tahta geçtiğin­de Sürmeli paşayı görevinde ipka etti. Ancak beraberce 85 gün çalışabildiler ve Sürmeli Ali Paşa, 1 yıl 1 ay 19 gün sü­ren sadrazamlığından ayrılmak mecburiyetinde kaldı. Dime-toka'da doğan Ali paşa Sokollu Mehmed paşanın ahfadı ta­rafından yetiştirilmiştir. Sadarete gelmeden önce çeşitli vazi­felerde bulunmuş, iki defa da başdefterdar olmuştur. Bugün­kü mâliye bakanlığı mukabilidir. Ordunun başında seferede çıkmış oiup 1694'de Varadin kalesini kuşatmış ancak hava muhalefeti kendine bir zafer temini fırsatı vermemiştir. Aske­rimiz açılan siperlerde yağmurdan husule gelen sel sonunda siperlerde gark olma tehlikesi atlattı. Sultan 2. Mustafa sefer arzusundayken sadrazam bu sefere çıkışı önleme babında tertiblerde bulunduğu hakkındaki söylentileri padişah yaptığı kıyafet tebdili içinde tahkik etmiş ve konuşulanların hakikati aksettirdiği kanaatine vardığından önce azil etmiş, daha son­rada katledilmiştir. Cömert bir kimse olduğu servet sahibi ol­madığı görülmüştür. Kabri Edirnede Evliya Kasım Çelebi ca­mii kabristanında olduğunu Clzunçarşılı beyan buyuruyor.

Sultan 2. Mustafa'nın Kızları

Ayşe Sultan, Emine Sultan, Safiye Sultan, Emetullah, Zeyneb vede Fatma Sultan ile Rukiye Sultan hanımlar olmak üzere yedi kızı bulunan 2. Mustafa'nın bu kızlarının anneleri­nin kimler olduğu hakkında TTK. yayımlarından neşrolunan Çağatay üluçay'in kaleme aldığı "Padişahların Kadınları ve Kızları" adlı eserde malumata rastlanmamıştır. Böyle resmi bir kurumda eseri yayınlanan yazarın bu eksiğini hoş görmek kabil değildir. Sırf padişahların eş ve çocuklarını milleti­mize tanıtmaya gayret sarfetmesi niyetiyle yazılmış olması gereken bu eserin padişah kızlarını hangi hanımlardan doğ­muş bulunduğunu araştırıp adı ile iddialı bir eser için büyük eksikliktir. Fakat, Sicill-i Osmani adlı eserde hanımların an­nelerinin isminin zikrediimediğini gördük ve yine mezkûr eserde 2. Mustafa'nın Hasan adında bir şehzadesi, Ayşe, Emine, Safiye ve Emetullah Sultan hanımların isimlerini zik­retmiş görüyoruz. Padişahlık yapan 1. Mahmud ve 3. Os-man'ıda zikretmektedir Sicilli Osmani.

Ayşe Sultan 30/ramazan/l 107-30/nisan/1696'da doğ­muş, 1166/1752'de vefat etmiştir. Yeni cami haziresine def-nedilmiştir.

Emine Sultan ise; 1696/1107'de doğmuştu 1152/1739'da hayata veda etti.

2. Mustafa'nın Hanımları ve Çocukları

2. Mustafa'nın hanımları; Âlicenâb Kadın, Afife Kadın, Hümaşah Kadın, Saliha Kadın, Şahsuvar Kadın ve Hatice Ka-dın'Iardır. İkballeri ise Hafsa (Hafize) ve Hanife hatunlardır. İlk hanımı 1699/1110 yılında Edirne'de vefat etmiş, Darül-hadis Camii naziresine defnolunmuştur.

Afife Kadın hakkında bilgi yoktur. Hümaşah Kadını 1 l/şa­ban/l 111-1699/şubat/l/ pazartesi günü ahirete intikalini bi­lebiliyoruz.

Saliha Sultan'a gelince 1696/1108 tarihinde Sultan 1. Mahmud'u dünya'ya getirdiğinden, ileride oğlu padişah oldu­ğunda 9 yıl süren Valide Sultanlığı devri yaşamıştır. 1152/1739 tarihinde dar-ı beka âlemine uqdu. Alaca Minare mescidi bu Valide Sultanın hayratıdır.

Şehsuvar Sultan ise 1110/1699 tarihinde 2. Mustafa'nın 2. oğlu Sultan 3. Osman'ı dünya'ya getirdi. Oğlu 3. Osman'ın padişahlığı esnasında iki yıl Valide Sultan makamında bulun­du ve yetişen ecel 27/recep/l 169-27/nisan/1756 salı günü kabir hayatını başlattı. Nuruosmaniye Camii avlusundaki tür­besine defnolundu.

Hatice Kadın hakkında malumat 1107/1695 yılında ahnan eşyaların listesinde adının geçmiş olmasından ibaret.

2. Mustafa'nın Şahsiyeti

Sultan 2. Mustafa pek gayretli, cesur, gazi bir padişahtı. Geçmişi içinde bir çok padişaha üstün vasıfları vardı, sekiz sene 6 ay, 14 gün süren padişahlık döneminde üç defa sefe­re çıkmış ve bu seferler uzun sayılacak müddeti kapsamıştır. Yalnız etrafının sözlerine pek uyar, kızdıklarına çok şiddetli davranırdı. Ağır cezalar verirdi. Uzun zamandır tatbik olun­mayan sadrazam katli devrinde bir kaç defa yeniden uygu­lanmaya avdet olunma durumu yaşanmıştır. Etrafından iyi kimseler bulunduğunda ki buna misâl olarak Amcazade Hü­seyin Paşa, eğer bir fitneye kurban gitmeseydi Daltaban Mustafa Paşa gibi zevat beraber çalışmaları esnasında başa­rılara imza attıklarından padişah değerli kişilerle daha iyi ça­lışıyor düşüncesini doğrulamaktadır. Eğerki mesai arkadaş­ları kıymettar kimselerden müteşekkil olsaydı, doğudaki eze­li düşmanımız moskof, pek zor vaziyetlere düşürülebilirdi.

Edirne Olayının Nedeni

Sultan 2. Mustafa'nın tahtını kaybetmesinde önem taşıyan müessirlerden birinin şeyhülislâm Feyzuîlah efendinin taksi­ratını görmek durumundayız. Ancak işin başka bir tarafını da belirten Mustafa Nuri Paşa'nm meşhur "Netayic ül Vukuat" adlı eserinin 23. sh. den şu alıntıyla sayfalarımızı süsleyelim: ". şeyhülislâm efendinin, ilmi makamları ve rütbeleri kendi çocuklarına ve yakınlarına vermesinden dolayı, bu meslek­ler de çalışanların gönülleri kırılmış ve gücenmişlerdi. Daha Önce kî zamanda, Sufi'ler (mistikler) hakkında ihanete cesaret etmiş bulunan Vâni Mehmed efendinin damadı olmasıyla şeyh efendilerde onun (Vâni Mehmed ef. dinin) soyunun sopunun azılı düşmanı kesilmişlerdi. Öyle ki aşağıda anlatacağımız olayın ortaya çıkmasında rahmetli Vâni Mehmed ef. dinin iki oğlu, onbeş yıldan beri Bursa yakınlarında, babalarının yaptırmış olduğu camiin yakınındaki çiftliklerinde oturmakta ve devlet görevi almaktan çekinmiş bulundukları halde, bu olayda bunlarıda oradan getirtip öldürdüler. Sözde bu masum kişileri Öldür­me yolu ile Vâni Mehmed ef.

Sultan 2. Mustafa'nın Hali

Padişah, İstanbul'a gönderdiği mektupla akıbetini dene-miştiki netice olumsuz çıkmıştı. Çünkü; bir müddet daha Edirne'de kalacağım cevabı, isyancıların aklına biz de bu pa­dişahı tahtından edelim düşüncesine varmalarına yaradı. İs­tanbul tarafı hâl meselesini gerçekleştirmek için İstanbulun şirndi Londra asfaltı üzerinde, Osmaniye hizasındaki Çırpıcı Çayırında altmış bin asker ve sayısız ahali toplanmış, Edir­ne'ye yürüyüşe geçmeye ahd etmişlerdi.

Beri yandan asker ve ahalinin yapmış bulunduğu ahd-ü peymani haber alan Rami paşa pek yanlış bir yol tutmuştu. Tercih ettiği tarz askerlikten hakikaten hiç anlamadığının çok beliğ bir delilini teşkil eder. Yapmış olduğu sakat ve kötü ter­cih şuydu: Rumeli ve Anadolu Askerinden müteşekkil sek­sen bin kişilik ordu meydana getirmiş, Edirne üzerine yürü­mekte olan İstanbul ihtilalcilerinin üzerine yürüyüşe geçir­mişti. Halbuki her iki gurubun asker liderleri gizlice haberleş­mişler, mutabakata varmayı temin etmişlerdi. Rami Paşa son anda bu mutabakattan haberdar oldu ve Edirne'ye dönmevi kararlaştırdı. Aslında buna kaçma denir amma devletimizin sadnazamının kendi ordumuzdan kaçtığını söylemek bize iki buçuk asır sonra dahi zor geliyor.

Valide Sultan ve Padişah Mülakatı

Padişah validelerinin; memleket ahvalini adım adım ve her antâkip ettiği bir vakıadır. Bu takip sadece tahtı korumak ol­mayıp, her anne gibi evlâdını koruma refleksinin neticesin-dendir Sultan Mustafa'nın annesi, Gülnûş Valide Sultan bu reflekslerle mücehhez bir anne olarak padişah oğlunun yanı­na koştu. Üzün zaman rakipsiz bir padişah hanımı olarak ya­şadığı hayatın kendisine kazandırdığı tecrübi bilgileri aktar­ma yolunu tuttu. Diyordu ki;

Edirne Toplantısı

İstanbul'da vücuda gelen harekâtın her bir anını takip et­mekte olan Edirne, şeyhülislâm konağında bir toplantıya şa-hid oldu. Burada tezekkür ettirilen karar, ültimatomu getire­cek heyet derhal tevkif olunacak şeklindeydi. Kul Kâhyasının başına geçirilen yüz kişilik müfreze gönderilmişti. Hemen er­tesi günü sadrazam Râmİ paşanın konağında yapılan içtima­da Kul Kâhyası üzerine aldığı vazifeyi yerine getiremezse ne yapılması lâzım geleceği hususunda bir müzakere açıldıysa, bu soruya cevap verebilecek kıratta kimse toplantı da mev­cudiyeti olmadığından netice hasıl olmadı ve bikarar olarak dağıldı.

Buna karşılık toplantılar tertip edip ne yapacağız diye kafa patlatanlar, Kul Kâhyasının vazifesini bihakkın pek güzelce yerine getirdiğini, gelenleride tahtı tevkife -aldığını da henüz öğrenememişlerdi.

Rami Paşa'nın Sadareti

Son zamanlarda Karadeniz tarafında Rusların yaptığı faali­yetlere bakarak olucak herhalde Gürcistan; Osmanlı devleti­ne ödemekle yükümlü olduğu vergileri tediye etmez olmuş­tu. Sadrazamı ilk işi olarak bu ülke üzerine asker sevk eder­ken görmekteyiz ayrıca da, bütün dikkatini memleketin da­hili işlerini tanzime teksif ettiğini görüyoruz. Devletin tahsil edemediği gelirleri toplama hususundaki gayreti pek isabet­liydi. Rami Paşa'yı idari işlerde gösterdiği başarıyı, askerlik mesleğinden anlamadığı için cihet-i askeriyeye nâzım rolünü beceremedi.

Daltaban Mustafa Paşa'nın Azli ve Şehadeti

Sadrazam Mustafa paşa Rus hududunda bir takım hazırlık­larını yürütme sırasında, Devlet Giray Hân'dan gelen bir ha­ber devlet adamlarının heyecanlanmasına yol açtı. Haber şuydu: Ruslar saldırılabilecek bölgelere kuvvet yığıyordu. Rus elçisi derhal Bâbıâliye mülakata davet edildi. Tabiatıyla büyükelçi, devletinin asla böyle bir niyet taşımadığını beyan ettikten sonra devletinin Potka] Kazaklarını itaat altında bu­lundurma gayreti gütmektedir. Ayrıca Azak Denizinde bulu­nan 12 parça gemisini Osmanlı devletine satma teklifi getir­diğini de ilâve etti. Bu cevap, haberi veren Devlet Giray'ın kafasında patladı. Bazı entrikalar çeviriyor tÖhmetiyle Hân'Iıktan azledildi. Yerinede ihtiyar Selim Giray Hân nasbe-dildi.

Sadrıazamın İstifası ve Vefatı

Amcazade Hüseyin Paşa ülkenin bütün işlerine el atmış, el attığı her işi de İslah etmeye muvaffak olmaktaydı. Mısır ve Arab yarımadasında husule gelen, karışıklıkları dizginlemeye muvaffak oldu.

Ne var ki; padişahla beraber Edirne'de bulunduğu esnada rahatsızlandı. Sağlık durumunun ülke işlerini götüremeyecek kadar vahim duruma geldiğini hisseden Amcazade Hüseyin Paşayı bütün hırslardan tecerrüt ederek, istifa kararı aldı ve bu kararını istifasını sunmakla gerçekleştirdi. Padişah istifayı üzüntüyle kabul etti. Ancak sadrazamının üç hafta sonra vu­ku bulacak vefatından tabii habersizdi. Tarihler bu sırad.? 1114/1702 senesini gösteriyordu.

Diplomatik Rezalet

Fransa; kendince malum sebeblerden; Osmanlı nezdinde-ki büyükelçisini geri çekmiş, yerine Feryol adlı bir diplomatı­nı yollamıştı. Feryol İstanbul'a duhulünden az sonra sadra­zam paşa ile görüşmeye muvaffak olmuştu. Aradan bir kaç gün geçmiştiki, Fransa kralının hediyelerini Sultan 2. Musta­fa'ya takdim etmek üzere padişahın huzuruna davet edildi. Saraya gelen elçiyi mutad merasimle karşıladılar. Bu arada kendisine huzura çıkış hakkında bilgiler veriliyor, bir taraftan da kendisine hediye olunan sırmalı kaftan giydiriliyordu. Hu­zura doğru yürümeğe başlıyan Elçi Feryol'un belinde, bir kı­lıç sallandığını son anda farkeden Çavuşbaşı, elçiyi durdur­du. Vaziyeti mabeyncilere bildirdi. Mabeynciler, aksaklığı başt ercüman Mavro Kordatoya bildirdiler. Baştercüman son derece nâzik ve netlikte hiç ama hiç kimsenin padişahın hu­zuruna kılıçla giremeyeceğini bu bakımdan kılıcın çıkarılma­sı icab ettiğini beyan etti. Elçi Feryol bu sözlerin doğru olma­dığını daha önceki elçinin huzura kılıçla girmiş olduğunu bu bakımdan kendisinin böyle girmediği takdirde kariyerinin sarsılacağını ileri sürdü. Tabii önceki elçinin böyle kılıçla hu­zura muzura girdiği yoktu.

Karlofça Antlaşması

Rus Çan Deli Petro'nun söylediği sözlerden sonra aracı ve-de ittifak etmiş devletler ve içlerinde Ruslar olduğu halde ikişer murahhas tâyin etmişler, Karloviç şehrinde içtima etti­ler. Yetmişiki gün süren müzakereler sonunda yirmibeş sene geçerli olması ve daha evvelde yapılmış antlaşmalarında yü­rürlükte olması şartıyla meşhur Karlofça muahedesi imzala­narak gerçekleşti yalnız Rusya bu antlaşmanın dışında bıra­kılmıştı, Rusya ile Osmanlı devletleri kendi aralarında bir sulh akdetmek için lüzumu görülen iki senelik bir mütareke mukavelesi imzaladılar.

Bu sıralarda Feyzullah Efendi makam-ı meşihata gelmiş olduğu gibi, oğullarından birini kendine halef, 2. ve 3. oğlunu Kazaskerliklere, 4. mahdumu ise Hoca olarak tâyin ettirmiş­tir. Bunların yapılmasında isabet olup olmadığı, olayiarın in­kişâfı esnasında kendini bize hatırlatacaktır. Yalnız şunu ha­tırlatmakta fayda umulurki, bahse konu makamlar, cidden ulema takımının eline geçmesi gereken makamlardır. Böyle yüksek makamların aynı döneme denk düşen zaman dilimi içinde tek bir ailenin fertlerinin elinde olması işin içine had­dinden fazla iltimas kokusu girdiği intibaını hissetirmektedir.

Deli Petro ve Kont Dö Kenski Mülakatı

Konferansda ikili temaslar esnasında Rus Çarı 7. Pet-ro(Deli), Avusturya başvekili Kont Dö Kenski ile başbaşa bir mülakat yapar. Bu mülakat esnasında, Petro'nun Avusturyalı Kont'a tevcih ettiği "hangi devletler sulhun yapılmasını isti­yor" şeklindeki bir sualine: "Roma, İspanya, İngiltere, Fle-menk özetle bütün hristiyanlik âlemi bu sulhun taraftarı" cevabını aldığında şu mütalaayı ileri sürer: "Felemenk ve İn­giltere'nin sözlerine inanmamayı seçmelisiniz. Onlar kendi menfaatlerini düşünürler. Dostlarının menfaatlerini ise asla kaale almazlar."

Hakikaten değerli okuyucularım, dünya diplomasi tarihin­de İnglizlerin takiple musir olduğu stareteji; aşağıda sunacağımız bir darb-ı meseli doğurmuştur. "İngiliz devletinin dost ve düşmanı yoktur. Sadece menfaatleri vardır."

Top