TarihSayfası tarihsayfasi.com



warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/tarih/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

Fatih Sultan Mehmed Han

Adaların fethine Edirne'nin yegâne iskelesi olan Aynos is­kelesini almakla başlandı. Arkasından Limni, Midili donan­mayı hümayhuna boyun eğmişti. Rodos iyice sıkıştırılmış ve İstanköye asker çıkarılmıştı. Arkasından İmroz, Taşoz feth olunmuş idi. Bu suretle Rumeli sahilindeki adalar zapt olun­muş oldu. Bu sırada Midilli adası halkının büyük bir bölümü İstanbul'a nakil olundu.

Sadaretten azledilen Mahmud Paşa kaptanı deryalığa geti­rilmiş, bu zat tenzili makama rağmen hizmetten fütur getir­memiş, tayin buyrulduğu vazifede büyük muvaffakiyetler göstermiş, donanmayı bir güzel İslah edip intizama koymuş, yıllanmış Venedik savaş gemilerini bucak bucak kaçmaya mecbur bırakmıştı. Bu arada da Akdeniz'in en mühim adala­rından olan Girid Kıbrıs'tan sonra gelen Eğriboz adasını feth eylemişti.

İstanbul'un İslâm'a ram olmasından sonra Mora yarımada­sı birden bire anarşi ve kargaşaya sahne oldu. Kostantin Dragazes'in kardeşleri Tomas ve Dimitri Dragazes Mora'dan kaçmak için hazırlıklara başladılar. Bu sırada Hazreti Fatih bunlara gönderdiği bir emirle yılda onikibin altın vergi ver­dikleri takdirde vazifelerinde kalabileceklerini bildirmişti. Bu haberi alan bu iki kardeş kalmak mı zor gitmek mi zor dü­şüncesi içindeyken ve kalmağa karar vermek üzereyken ahali bunların kaçma haberini almış olduğundan iyice gale­yana geldi. Bir de Manue! Kantakuzen kendi hesabına bu İki kardeşin aleyhine kıyam etti. Üstelik de Arnavud sergerdele­rinden «Topal Petro», Fatih Hazretleri tarafından taleb edilen oniki bin altını kendisinin ödöyeceğini iddia ederek kıyama kalktı. Artık işler çorbaya dönmüştü. Korent Muhafızı Hasan Bey; durumu Hazreti Padişahın otağına bildirdi.

Belgrad'ı almaya karar veren hazreti Fatih Sırbistan'a da­larak önüne gelen yerleri çiğneyip geçti. Muhasaralarda en önemli silâh şüphesizdir ki toptur. İstanbul'un fethinde kulla­nılan bu topların buralara taşınması çok zor olduğundan Sul­tan Hazretileri yüksek dehası sayesinde seyyar top döküm­haneleri kurdurmuş, her muhasaraya gittikte muhasara yeri­nin icabına göre toplar döktürüyor idi. Bilhassa hesaplarını kendi yaparak mucidi olduğu Havan Toplan çok önemli vazi­feler görüyordu. Burada şu durumu mutlaka belirtmeyi lü­zumlu görüyoruz: Bilindiği gibi zamanımız Ekonomi Şeytanı ismini verebileceğimiz salgın bir hastalığın insan şuuruna yerleşip her şeyi madde açısından görmelerinden dolayı ma­nevî hayatı red veya lüzumsuzluğuna kail olanların mateessüf çok olduğu bir zamandır. Bazı görüş sahiblerİ kardeşlen­ip mİz tarihi islâmiyet'ten verdikleri misallerle; yanlış yola sap­mış ekonomi Şeytanının tuzağına düşmüşlere yol göstermek isterler. Ne var ki onlar esir oldukları maddî dünyalarından halâs olamayıp bu tavsiyeleri ve misalleri kulak arkası eder­ler.

Kostantaniyyeyi, İstanbul Fatih Sultan Mehmed Hazretleri, yirmi gün kaldığı bu yeni beldede intizamı temin ettikten, Rum ahalinin İslâm içinde gösterilen şartlarını yâni Hıristi­yanların dini inanç ve ibadetlerine yön verecek patriklerini seçtikten sonra bugünkü İstanbul Üniversitesinin bulunduğu yere bir saray yapılmasını irade etmişti. Yine payitahtı olan Edirneye dönmeden son bir iradesiyle Karadeniz kıyılarından beşbin ailenin İstanbul'a getirilmesini ve yerleştirilmesini em­retmişti.

Edirne'ye bir çok ülkenin sefaret heyetleri geldiler. Tebrik­lerini sundular ve bir çok hediyeler de getirdiler. Bunların içinde Sırbistan Elçi Heyetinin durumu özellik teşkil etti. Es­kiden Osmanlının olan bazı kaleler yine Sırblara geçmiş idi. Bunların bazılarını kurtarmayı düşünen Sırblılar, bu kaleler­den bir kaçının anahtarını hediye olarak gönderip Fatih Haz­retlerinin gözünü boyamak istediler. Fakat Hazreti Padişah, Avrupa serhadlerindeki siyasî durumları pek yakından takip ediyordu.

Fatih muhasaranın sonlarının geldiğini hissediyor, fakat mürşidi, efendisi Ak Şemseddin Hazretlerinden durumu öğ­renmek fethi müyesserin ne gün olacağını sormak üzere Şâir Mahmud Paşa'yi iki defa Şeyh'in otağına gönderdi. İkinci gi­dişte cevab gelmişti. «Cemaziyel evvel ayının onsekizinci ge­cesinin şafağında umumî bir taarruz yapılırsa Allah'ın inaye-tiyle fetih müyesser olacaktır.» dendi. Derhal hazırlıklara giri­liyor, bütün gece Orduyu Hümayun ibadet ve savaş hazırlık­ları İle meşgul oluyor. Bütün kumandanlar birliklerini dolaşı­yor, onları hazırlıyorlardı. Şafak sökerken Beyaz Atının üze­rinde bembeyaz elbiseler içinde Hazreti Padişah ordunun en Ön safında kılıcının zafer pırıltılarını aksettiren parlaklığıyla hücum emri veriyor. Düşmana bizzat taarruza geçiyor. Artık zafer İslâm'ındır. Kostantaniyye zaferler Sultanın oluyor. Fa­tih ona lâkap, İslâmbol Kostantaniyye'ye isim oluyor.

Hazreti Peygamber (S.A.V.) Hendek Savaşında sahabinin kıramadığı bir taşı parçalarken çıkan kıvılcımda gördüğü Sultan bu Sultandı ve asker bu askerdi.

«O ne güzel bir emir, o ne güzel bir askerdi.»

Fatih Sultan Muhammed Han ve İslâm Ordusu Osmanlı Ordusu idi.

O kerim ve Devletlü Padişah, Boğazkeseni yaptırırken Bi­zans elçilerine «Benim hakikat kıldığım yere sizin hayalleri­miz bile ulaşamaz» derken bu muazzam olayı da herhalde kastetmiş olmalıdır. Bu muazzam olayı biz anlatırken bir ge­miye bir tank yükleme zorluklarını düşündüğümüzde bundan beşbuçuk asır evvel karada yürütülen gemileri, aç karnımızı doyurmak ve çıplak bedenimizi giydirmeye ancak yeterli olan aklımızla yapmanın zorluklarını da düşünmesini bilmeli­yiz.

Dolmabahçe'den (o zamanki adı Yeni Hisar) yukarıya dö­şetilmiş keresteler yağlanmış ve gemiler bunların üzerinde Öküzlerin çekmesi ve mücahidlerin bilek güçleri ile asılmala­rının yanında derviş gazilerin Hû Allah! Hû Allah! zikirleri arasında Halic'e indirilen gemiler sabahleyin Bizans halkın­ca, Halic'in sularında seyir ederek Bizans'ın geri hatlarını da topa tuttuğu görülünce, bütün ümitleri bir balon gibi söndü. Çünkü limanın ön tarafına gerdikleri zincir orayı korumuştu amma; akıllan durduran bu harika olayın gerçekleşmesine mâni olamamıştı.

Derler ki;

Kostantaniyye'nin fâtihi iki tanedir. İlki gönül fatihleridir ki, bunlar uzun yıllar evvel İstanbul'da yerleşmiş İslâm müca-hidleridir. İkincisi ise madde plânında, sebeb dünyasında ya-şayib adetullaha riayetle can verip şan alan, kan döküp kal'a alan İslâm mücahidleridir. Bu mücahidler ordusunun mânevi mimarı Ak Şemseddin Hazretleri, Sultan 2. Mehmed'İ Kos­tantaniyye'nin fethi için daima teşvik etmiş, desteklemiş ve onun ve ordusunun muvaffakiyete ulaşması için Rabi Âlâ'ya niyaz ve tazarruda bulunuyor idi. Bir gün Sultan Hazretlerinin Kutlu otağına şu haber ulaştı. Ak Şeyh, keşif yoluyla Pey­gamber Efendimiz (S.A.V.)'in mihmandarı Hazreti Ebû Ey-yüb'ül Ensârî'nin kabri şeriflerini bulmuştu. Bu haber İslâm ordusunda bir müjde olarak kabul olundu. Mücahidler ordu­sunun kuvve-i mâneviyesi en yüksek dereceye vardı.

Baltaoğlu Süleyman Paşa kumandasında dortyüz parça irili ufaklı gemiden müteşekkil donanma, Emirgân körfezi ile sonradan Baltaoğlu'mum ismini Balta Limanı olarak alacak yerde dizilmiş olarak bekliyordu. Bu arada ehli salibin kuşatmada olan Bizans'a yardım olarak gönderdiği beş büyük kal­yonun geleceği istihbar edildi. Bunun limana girmemesi, yardımlarını gerçekleştirmemesi için tertibat alan donanma­mız; o tarihlerde denizciliğimizin daha emekleme çağında ol­masından ve boğaz sularının kendine has akıntılarının ve ge­milerimizin çoğunluğunun küçük boyda olmasından doiayı tutuşulan savaşta manevra kabiliyeti fazla olan ehli saiib kal­yonları kaçmayı başarmışlardır. Bu kısa savaşta gözüne bir ok isabet eden Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın «Bir başa bir göz yeter» deyip oku kendi eliyle çıkardığı tevatür rivayet­tendir. Durumu Beşiktaş sahilinde vezirleriyle takip etmekte olan Padişah Hazretleri, ehli salip gemilerinin kurtulduğunu görünce beyaz atını mahmuzladığı gibi denizin içine dalar. Bazı tarihlerde çok kızan Hazreti Padişahın Baltaoğlu Süley­man Paşa'ya vuz sopa vurduğunu yazarlar. Biz deriz ki, bu tarihçiler ya hiç sopa yememişler veya sayı saymamışlar.

857 Hicrî, 1453 Milâdî senesi Nisan başında mücahidler ordusu başlarında Sultan 2. Mehmed olduğu halde Bizans surları önünde görünmüşlerdi. Timurtaşzâdelerden Karaca Paşa, Silivrikapi haricinde İşgal etmedik bir yer bırakmaya­rak öncülük vazifesini bîhakkın yerine getirdi. Hazreti Padi­şah önce Eğrikapı önlerine inmişti. Bilâhare büyük topu Top-kapı'y3 sevk ettirip, Eyüb sahilinden, Zeytinburnu'na kadar olan araziyi muhasara altına aldırdı. Zağnos Paşa; Kâğıdha-ne deresinden yürüyüp Şişli ve Beyoğlu tepelerini işgal etti. İcab ederse de Galata'yı işgal edecek idi. Galata o zamanlar Cenevizİllerin elinde olup, bunlar iki yüzlü bir politika takib ediyorlardı. Gündüzleri Osmanlı Ordusunun isteklerini yerine getiriyorlar, geceleri ise bütün kuvvetleriyle Rumlara yardım ediyorlar idi.

Bütün kışı muhasara için hazırlıkla geçiren Sultan, Urban isimli bir Macar'ın yeni usul bir top icad ettiğini ve Sultana hizmet için kendisine başvurmasını gayet müsait karşılar. Çünkü Hazreti Padişah; İki Cihan Serveri'nin (S.A.V.)'in mü­barek hadisi şeriflerinden (Düşmanın silâhı ile silâhlanınız) mealindeki hadisin zahiri ve batini mânalarını ihata edebile­cek mertebede idi. O vakte kadar emsalleri görülmemiş bü­yüklükte toplar döktürülmüştü. Hele bunlardan bir tanesinin namlusuna bir adam rahatça girip çıkıyordu. Bu topa «Şâhî» ismi verildi. Bu top Bizans surları önüne elli çift öküzle iki ay­da getirilebildi. Bizanslıların kuvve-i mâneviyelerini bu top perişan ettiyse de bu toptan fazla istifade mümkün olmadı. Zira çok büyük gülle atıyor ve geç soğuyordu. Bir defasında patlayarak etrafındaki efradı da telef etti.

Son yorumlar