ihya.org

İbrahim Han

Girit Üzerine Bir Etüd

Sultan İbrahim'in şahsiyetiyle alakalı beyanımız esnasın­da, bu zat hakkında tarihçilerin münsif yâni insafla bakma­dıklarını yazmıştık. Halbuki bu padişahın sekiz yıl süren dö­nemindeki en mühim deniz olaylarından biri, Girit Adası üze­rine yapılan günümüzde anfibik hareket diye adlandırılan fe­tih savaşıdır. 1645'de başlıyan bu hareket 1669'da sona er­diğinde kanlı ve bîr çok vakanın yaşandığı 24 sene geride bı­rakılmıştı.

Sultan İbrahim Devrs Deniz

Sultan Murad zamanında; vakit vakit Ruslar Karadeniz üzerinden İstanbul Boğazına gelip, Bebek civarına kadar, şa-yaklarıyla yâni altı düz nehir kayıklarıyla saldırılarda bulu­nup, etrafa zarar verip, bilahirede çekilip gittikleri, târihin kaydettiği hususattandır. Ancak bu durumda da çâre bulun­maya çalışıldığını söylememiz gerekmektedir.

Sultan İbrahim'in Hanımları ve Çocukları

Sultan İbrahim'in hanımları hakkında ve sayısında farklı beyanlar bulunmaktadır. Meselâ; Çağatay Gluçay'a göre yedi hanımı hakkında malumat verirken, çalışmasının dip notun­da da, Evliya Çelebi'nin yedi, Ahmed Refik (Altınay) in se­kiz, Alderson ise, ondört hasekiden söz etmiştir. Evliya Çele­binin ileri sürdüğüde kendisininkinin biribirini tuttuğunu ifa­de eder. Alderson; sohbet yapmakla istihdam edilen bayan­ları, hanımlar listesine aldığından tabiiki yanılmaktadır. Al-derson'un verdiği isimler şudur: Hubyar, Saçbağh, Dilaşub, Şivekâr, Hatice Turhan, Handanzâde, Voyvoda kızı, Hatice Muazzez, Sakızulz, Şekerpare, Telli Hümaşah, Zâfire. Üç ta­nesinin adını da yazmamıştır. Bunların içinde adları geçen Hubyar, Saçbağı, Handanzâde, Voyvoda kızı, Meleki kalfa, haremde vazifeli olup, padişahın hanımlığıyla ilgileri yoktur. Ancak hemen belirtelim ki; Çağatay üluçay'da şu kanaati ileri sürmekle harem hayatına yapılan iftira yağmurunada sermaye katkısında bulunuyor.

Devrin Devlet Adamları

Sultan İbrahim; ağabeyi 4. Murad'dan bergüzar sadrazam Kemankeş Kara Mustafa Paşayı görevinde ipka etmişti. Me­tin içindede anlattığımız Mustafa Paşa aslen Arnavut olup, çok dürüst, ancak okuma yazma bilmez bir kimse idi. Halbu­ki kardeşi olan İlbasanlı Mevlevi ve şâir Sineçâk Münzevi Os­man Dede, on cüzlük "Gülşeni İrfan" adlı eserini sadnazam ağabeyine hediye etmiştir. Kendisini görmek isteyen sadra­zama Osman Dede, bu müsaadeyi vermemiştir. Mustafa Pa­şanın sadaretten azil ve kellesinin alınması arkasından sada­rete bir Sultanhanım oğlu olan Semin Mehmed Paşa getirildi. İşte Sultan İbrahim'i baştan çıkaran sadrazam bu zâttır. Kırık klişe diye, Kırkkilise adlı bölgenin elden çıkmasını saklayan Mehmed Paşa azledilip, Girid Adasına me'mur edildi.

Sultan İbrahim'in 3. sadrazamı Boşnak Salih Paşa oldu. Yirmiüç ay süren sadaret bir araba gezintisi yapan padişahın arabasının tıkanmış bir yola rastlaması, Salih Paşanın hayatının sonu oldu. Yerine getirilen Ahmet Paşa İstanbulludur. Ancak vazifesini gereği kadar iyi yapamaması, hem kendi sonunu, hem de padişahın sonunu getirmiştir.

Fecai'i İbrahim'iye

Çalışmamızın bu satırları, pek hissi hususlara mahsus gö-rünsede, aslında hayatımızın his dünyasındaki zenginliği, biz­lerin insanlık seviyesine yaklaşımımızın bir ölçüsü dense, as­la yanlış olmaz. Çünkü; insanoğlu aklıyla hisleri arasında yaptığı muhakeme neticesinde, islâmla muttasıf bir kimse ise, aklın mekrine kapılmayıp, hislerini öne alarak karar alsa menfi bir neticeye doğru yelken açmaz. Aşağıdaki satırlar aklın canavar tarafını kendilerine rehber edinenlerin sergile­diği çirkinliği duyurmağa yöneliktir. Sultan ibrahim'in hücre­ye kapatılmasının 11. günü alınan fetvayı yerine getirmek için başlarında yaşlı sadrıazam Sofu Mevlevi Mehmed Paşa, şeyhülislâm Abdürrahim efendi, fetvayı verenlerin bir bölü­mü, bir miktarda asker olduğu halde saraya girdiler. Saray çalışanları sarayın tavanlarında onbir gündür yankılanan eski padişahın feryatlarıyla dilhûn olmuşken, icraya gelenleri kar­şılarında bulunca, artık gözyaşlarını tutamıyarak, bunlara ar­kalarını dönüp, ağlıyarak her biri bir tarafa kaçtılar. Çünkü yapılacağı görülen cinayete, uzakdan dahi olsa şahid olmak­tan içtinab ettiler.

Ölüm Hücresi

Padişah artık savurduğu küfürleri validesi Kösem Sultana etmeye başlamıştı. Demek ki; yanında bulunan iki cariye­den, hâl vakasında, Kösem Mahpeyker Valide Sultan'in oy­nadığı rolü öğrenmişti. Artık bir dinlenmeye çekilen eski pa­dişah, güçleniyor ve beş defa bağırmaya koyuluyordu. Mah-besinden taşan sesler dışarıya duyuluyor, bunları duyanların bir bölümünün içi sızlamaya başlamıştı. Ertesi gün oda kapı­sının önü bir güzel örüldü. Ahalinin tepkisini ölçmek için pa­dişahın kapatıldığı yerden kurtulup firarı başardığı istikame­tinde bir haber hassaten çıkarıldı. Görüldüki; esnaf derha! dükkânlarını kapadı.

Sultan İbrahim'in Sonu

Sultan 4. Mehmed'e biatlarını yerine getiren devlet adam­ları cemmi gâfir halinde Saray'ın Harem dâiresine sellemü-sellem dalışa geçtiler. Bu yakışıksız hâl; Genç Osman, 4. Murad devrindeyken bile olmamıştı. Bostancıbaşı bu kafile­nin önüne düşmüş, şeyhülislâm, sadrıazam ve ulema arkalarından destursuz yürümekteydiler. Sultan İbrahim'in etrafını kadınlar almış ellerini eteklerini tutuyorlar, bir tarafa kıpırda­masına fırsat vermiyorlar idi. Şüphesiz ki bu davranışları pa­dişaha yardımcı olmak, ona gelebilecek bir saldırıya sed ol­mak niyetini taşıyordu. Hızla yürüyen kafile aniden karşısın­da Sultan İbrahim'i buldu. Bostancıbaşı Padişahım! Ulema ve ayanın kararlan var. Siz artık içeriye buyrunuz. Dediğinde: Sultan İbrahim Bre hâinler, pezevenkler, Allah'dan korkmaz kâfirler! Bu ne işdir? Ben; herbirİnizi ihsanlarıma gark etme-dimmi şimdi isteklerinize uymadığım içinmi bana ihanet edi­yorsunuz. Ben padişah değilmiyim? Kararınızı kabul etmiyo­rum, red ediyorum, defolup gidiniz, irademe itaat etmeyen hâin ve kâfirdir. Bu salvolar karşısında; heyetin içinden yine bir kişinin cevap veren sesi yükseldi. Bu sesde Karaçelebizâ-de Aziz efendiye aitti. Tarihçi Nâima şöyle naklediyor:

Padişahın Direnmesi

Sadrıazam olan damadının katledilmesinden sonra, Sultan İbrahim durmadan haber gönderiyordu, isyancılara. Artık dağılınız. Bir değişiklik olmadığını tesbit edince, saray burç­larına topları yerleştirtmiş, bostancıları silahlandırmiştı. İtaat­sizlikleri devam ettiği takdirde hepsini kırıp geçireceği habe­rinin yayılsın istiyordu. İsyancılar ise Kösem Valideye saldık­ları bir haberde, şehzade Mehmed Sultanı orta camie göndermesini taleb ettiler. Valide Sultan bunun mümkün olama­yacağını, böyle bir cülus adeti olmadığını, padişahın patırdı-sına bakıfmamasını, kendisinin sarayda her ne kadar oniki-bin silahlı bostancı neferi olmasına rağmen Ağaların kendisi tarafında olduğunu bildirdi. Cemiyet saraya geldiğinde bos­tancıların kendilerine iltihak edeceğini bildirdi. Bu bilgiyi er­tesi günü gizlice kıyam erbabının yanıbaşina gelen Bostanci-başı te'yid etti.

Vefa Ehli Zor Bulunur

Bu harekâtın ilk kurbanı bir sene zarfında Rumeli kadılığı­na çıkarılan mülakkap lakablı pek makbul bir kimse olma­yan Muslihiddin efendi olmuştu. Halbuki bu adam, toplanan­lar arasına karışarak arzı mevcudiyet göstermek istemişti. Yapılan çekil git ihtarına aldırmıyarak askerin içinde kalma­ya devam etti. Kendisini hırpaladılar, yüzünü gözünü kan •içinde bıraktılar. Yakınında bulunan şeyhülislâmın atına doğru koşunca, ancak yüz vermeyen şeyhülislâm özengisini kanlı surata hizalıyarak atını sürdü. Akıbet yere yıkılan Mus-lihiddin'in üzerine üşüşenler hemen parça parça ettiler, bıçak ve kılıç darbeleriyle. Ahmed Paşa her ne kadar saklanmışsa-da, cemiyetin harekâtının gelişmelerinden haber almaktaydı. Mihayet kendisi hakkında alınan bütün kararlardan haberdar olmuştu. Yaptığı yanına bol miktarda para alıp, makbul za­manında makam ve mevkii verdiği kimselerin yanlarına git­mek oldu. Ne var ki; her yerden boş dönüyor, her biri, birer bahane ile vaziyetine bigane kalmaktaydı. Vefalı kimse bul­mak kolay değildir, bulanda vefalı dostuylan ne kadar övün­se azdır. Ahmed Paşa; senelerce mevkii sadarette bulunduğu halde bir tek vefa sahibi edinememiş demekki, bak şu işe!

Darbei Hükümet

Ülke gerek asayiş bakımından, gerekse Girit ahvali yüzün­den, padişahın sadrazama bütün itimadı yüzünden pek sıkın-tih duruma getirilmişti. Sadrıazam Ahmed Paşa, padişahın kızlarından birini oğlu için istemişti. Böylece kendi damatlığı yanında oğlunuda hanedanı Osmaniyan'a intisab ettirmiş olacaktı. Bu hayırlı işin talebi padişah katında kabul gördü­ğünden, düğün hazırlıkları yapılmaya başlanmıştı. Yukarıda-da bahse konu elliğimiz memleketin genel durumunun karı­şık bir halde olması, daha önce padişahın gözdelerine kar­deşlerinin hizmet ettiği, dedikodusu çıkan problemlerden Va­lide Kösem Mahpeyker Sultan, oğluna muğber olmuştu. Ay­rıca yeniçeriler vede bunların ileri gelen komutanları osmanlı devlet idaresinin gösterdiği zaafdan çok ümidsiz, ümidsiz ol­duğu kadar da, İşleri nasıl nizam ve intizama koyabilecekle­rini planlamaktaydılar. İş bu plân, ilk Önce sadrıazamıda içine alan bir plândı. Ancak sadnazam hiçbir perde kalmadan kendisine teklifedilen darbede şerik olmayı merdane bir tarz­da red eyledi.

İbrahim Paşa İsyanı

Şimdi de gelelim Bağdad valisi İbrahim Paşanın isyan ha­reketini gözden geçirmeye: Osmanlı devletinde sadrazamlar iş başına geldiğinde, bu günkü siyasi partilerin yaptığı gibi mümkünmertebe kendi kadroları ile çalışmak isterlerdi. Sadrıazam Boşnak Salih Paşa'nın öldürülmesinden sonra onun yetiştirdiği ve onun vazifelendirdiği bir çok vali görevden alınmıştı. İşte bu görevden almanlar arasında Bağdad vâiisi İbrahim Paşada bulunuyordu.

Varvar Ali Paşa İsyanı

Bu bahse geçmeden sevgili okuyucularıma şu iç hesap­laşmamın neticesini vermek istiyorum. Sultan İbrahim'in, Si­vas Valisi bulunan Varvar Ali Paşadan, daha sonra sadrıazam olacak İbşir Paşanın karısını, kendisine göndermesini iste­mesinde son derecede üzüldüm. İnanmanızı isterim ki; böyle bir hususun, Osmanlı padişahlarından, asla sudur etmeyece­ği inancı içinde, yazmaktan büyük bahtiyarlık duyduğum eseri adetâ terk edip, bu iddianın gerçek olmadığsni araştır­maya başladım. Ve elinizdeki bu çalışmaya bir tek harf bile yazmadan tam dört sene kaybettim. Kendimi bu noktada ik­na edemedikten sonra sizlere okumanız için nasıl böyle bir çalışmaya devam ederdim? Bu maruzattan sonra kaldığımız yerden devam edelim:

Saray'ın Vaziyeti

Padişah halk arasında asılsız söylenti olarak dolaşan hem­şirelerinin, gözdelerine hizmet ettiği yolundaki dedikodularını çürütebilmek için onlan Edirne Sarayına gönderdi. Böylece, burada olmayanlar nasıl hizmet eder? Diye bir anlayışa baş­vurdu ancak bu tedbirde bir işe yaramadı, çünkü dedikodu kolay giderilen hususlardan değildir.

Ahmak Sadrıazam

Aman Kadı efendi padişah daha hafif şeyler için bile idam emreder, sizi sağ komaz, üstelik babanız şeyhülislâm efendi hz. leri böyle isteklere hep boyun eğer diyerek, Kadı Meh­med efendiye gözdağı vermek istedi. Kadı efendi ise: Babam mevkiini muhafaza etmek için bu rezalete katlanıyor. O, ken­disinin bileceği iş. Ben şu aba ve külah ile her yerde hürriyet içinde yaşarım. Hem siz ne için bu kadar telâş ediyorsunuz? Eğer padişahla konuşma neticesinde onu ikna edebilir isem padişahımız hayırlı dualar alır, ben de onun sevabından his-seyâb olurum! İdam ettirirse, şehid olurum ki bu canıma minnetdir görevden azleder ise serbest olurum. Yarın öbür-gün batacak hâle gelen bu şehirden, uzaklaşır ve şimdiye kadar işlediğim günahlardan rabbime af için yalvarırım. İşte yukarıdaki mükâlemenin neticesi bilinmiyor. Yalnız şurası muhakkak ki, bir kadı efendi ilmi ile âmil olarak faziletle ce­sareti medeniyesini terkip ederek yaptığı teşebbüsle adını ta­rihin silinmez hafızasına ve sayfalarına yazdırmış oluyor.

Şiddetli ve Manidar Bir İtiraz

Sultan İbrahim; Salih Paşanın katlinden sonra çok şaşırtı­cı, birbirini tutmaz durumlar sergiliyordu. Sarayda olanlar duvarı aşıyor, bîrebin katılarak halka aktarılıyordu. Çok önemli dedikodu olarak yayılmakta olan bir havadis vardı ki; bu bütün Osmanlıya giran geliyordu. Padişahın gözdeleri ye­mek yerken, padişahın kizkardeşleri hattâ 4. Murad'ın kızı

Kaya Sultan sofraya hizmet ediyorlar, sofra bitince gözdele­rin ellerine su döküp, peşkir tutuyorlardı. Kösem Validesultan oğlu ile konuşup bu durumun ortadan kaldırılmasını istemiş-sede, padişah annesini derhal saraydan Topkapı dışındaki İs­kender Paşa bahçesine sürdürmüş hattâ oradan da, Rodos adasına sürecek dedikoduları yaygınlık kazanıyordu. Bu de­dikodular yayıla dursun biz şunu hatırlıyoruz ki; sadrazam o sırada kırkbin altuna mâl olacak bir kayığı kızağa koymakta­dır padişaha hediye etmek üzere, halbuki donanmamız mef­luç bir halde olup, Girid'e yardım için Çanakkale boğazından dışarı çıkamamaktadır. Bu bakımdan asırlar sonra bile padi­şahın, annesini Rodos'a süreceği tehdidini asılsız olarak de­ğerlendirme kanaatine varıyoruz. Şimdi kendimize ara başlık yaptığımız işe gelelim.

Top