Murad Hüdavendigar
Daha evvel söylediğimiz gibi Sultan Murad'sn kızı Nefise Sultan'ın Karamanoğlu Ali Bey'e nişanı yapılmış, nikah akdi kalmıştı. Karamanoğlu Ali Bey, Karaman Alimlerinden Mev-lana Muslihiddin Efendiyi, verdiği vekaletle Sultan Murad'ın huzuruna göndermişti. Ali Bey, Nefise Sultan'a mehir olarak Akşehir, İlgın, Aksaray ve bunlara bağlı köy ve kasabaların hepsinin kendisine verildiğini, ayrıca birçok hediyelerle donanmış kervanı takdim ederek nikah akdedilmiş ve gelin alayı, Konya'ya müteveccihen, Nefise Sultanı alarak dönmüştür.
-(Harp hiledir» hadis-i şerifinin tecellisinden sayılabilecek olan şu olay çok dikkat çekicidir.
Sultan Murad'ın emri üzerine H. 784/M. 1383 yılında ordusuyla hareket eden Rumeli Beylerbeyi Timurtaş Paşa, Pirle-pe'nin aman dilemesini kabul edip sulh yolu, Manastırı hücumla aldıktan sonra Karlıeli ve İştip üzerine yürüdü. Sulh içinde olarak da Osmanlı Devletine dahil olmuştu. Sıra Sela-nik'in alınmasına geldi. Ne var ki Selanik Kalesi çok kuvvetli bulunduğundan, kuşatmasının uzunca süreceği tahmin olunduğundan Selanik'in etrafının ele geçirilmesiyle iktifa edildi.
Sultan Murad-ı Hüdavendigâr, büyük oğlu Bayezıd Beyi Anadolu hududunun korunması için Kütahya'ya, ikinci oğlu Yakup Bey'i Karesi Valiliğine gönderip, küçük oğlu Savcı Bey'i de Bursa Kaymakamlığına tayin ederek, kendisi de Rumeli'ye geçip Edirne'ye gitti. Timurtaş Paşa'ya Arnavutluk ve Bosna'nın alınması için tetkiklerde bulunmak üzere kuvvetleriyle birlikte hareket etmesini emretti. Timurtaş Paşa, yolda bazı kaleleri aldığı gibi, Arnavutluk içlerine gönderdiği bazı akıncılar vasıtasıyla da birçok yerleri basıp ganimetler elde etti. Ve oraların geçit, giriş-çıkış yerlerini öğrenerek Edirne'ye döndü.
Osmanlı Devletinin dört bir yana yayılan şan ve şöhreti, Anadolu'daki Beyliklerin Osmanlılarla iyi geçinmelerini lüzumlu kılıyordu.
Germİyanoğlu Ali Bey, yaşlandığını görüyor ve yerine geçecek oğlu Yakup Bey'e bir istikamet vermenin zamanı geldiğine inanıyordu. Oğlu Yakup Bey'i yanına çağırarak; «Oğlum, görüyorsun ki Osmanlılar'gün geçtikçe kuvvetleniyorlar. İstikballerinin parlak olacağını" görüyorum. Bizim, onların eteklerine yapışmaktan başka bir çâremiz yoktur. Onlarla bir akrabalık kurmak istiyorum. Sana olan vasiyetim şudur ki: Benden sonra onlara hiç bir suretle karşı koymayasın.» dedi. Bunun üzerine İshak Fakih adlı âlimi elçi olarak gönderdi. Kızı Devletşah Hatunu, Bayezıd Bey'ie evlendirmek, kızına çeyiz olarak da Kütahya, Simav, Eğrigöz ve Tavşanlı Kalelerini, vereceğini bildirmesini söyledi. İshak Fakih. Germİyanoğlu Ali Bey'in bu teklifini Sultan Murad Hazretlerine bildirince, Sultan Hazretleri memnun oldu. İcab edenler yapıldı.
Sırp kralı, daha evvel vergi olarak vermeyi taahhüd ettiği miktarı ödemediği gibi, İslâm Topraklarına da tecavüze başlamıştı. Sultan Murad'ı Hüdavendigâr, H. 777/M. 1375 senesinde Bayezıd'i Bursa'da bırakıp, Sırbistan üzerine sefere çıktı. Sultan'ın büyük bir azimle üzerine geldiğini gören Sırp Kralı, hazinelerini Niş Kalesine, ahalisi ile kendisini de dağlara vurdu. Şehirler bomboş kalmıştı. Sultan Murad ordusuyla boş şehirler üzerinde dört ay kadar dolaştı. Sonunda Niş Kalesini almanın şart olduğuna karar vererek Niş'i sardı. Çok kanlı bir çarpışmadan sonra kale, İslâm'ın kılıcına teslim olmuştu. Sultan Murad'dan korkusundan dolayı dağlara kaçan Sırp Kralı, Niş Kalesinin elden gittiğini öğrenince, üç seneiik birikmiş vergiyi ve ayrıca yılda 50 okka gümüş vermek üzere andlaşma istedi.
H. 774/M. 1372 yılında Bizans Kayseri, Vize üzerine asker gönderip orayı tazyik etmeye başladı. Vize Muhafızı «Şir Mert Bey» durumu Sultan'a'bildirdi. Sultan buna çok hiddetlendi. Derhal Rumeli yakasına geçti. Lala Şahin Paşa ile Evranos Bey'i yanına çağırdı. Şahin Paşa'yı kâfi miktarda askerle Fi-recik'i almaya gönderdi. Kendisi de İstanbul üzerine yürüdü. İstanbul'a 10 saat mesafede olan İnceğiz Kalesini üç günde fethetti. Oradan Çatalca'ya yürüyen Sultan Muiad eman dileyene kılıç kalkmaz fetvasına uyarak, eman dileyen Çatal-ca'yı bir hoşça aldı. Çatalca'nın almışından hemen sonra Fi-recik'in Lala Şahin Paşa tarafından alındığı haberi geldi.
Sultan Murad'ın fermanıyla Timurtaş Bey askerleriyle Kızılağaç Yenicesini, Yanbolu Kalesini, Lala Şahin Paşa ise, İhti-man ve Samak Vilayetlerini teslim almağa uğraştıysa da, muvaffak olamadı. Ancak hedefin etrafındaki engelleri temizlemeyi bildi ve birçok ganimetle döndü. H. 796/M, 1367 kışını Dimetoka'da geçiren Sultan Murad ilkbaharda Karina-bad, Hayrabolu, Süzebolu ve Aydos kalelerini feth etti.
Sultan Murad Hazretlerinin bu fetihleri, adalet numunesi olarak gösterilen idaresini duyan ve tahkik edenler, himayesini istemek için yarışır hale geldiler. Hatta Venedik Körfezi kıyısında bulunan Rakûze halkı, sultana senelik vergi vere-, rek, padişahtan kendilerini himaye edeceğine dair bir ahid-name aldılar. Hüdavendigâr, bu senete -ahidnâmeye- Oğuz Hanlarının usullerine uyarak, pençesini kırmızı boyaya batırarak bastı. Sonra da bu, tuğraya tahvil edilerek tuğra icad edilmiş oldu.
Haçlıların büyük bir ordu ile İslâm üzerine yürümekte olduğu Murad-ı Hüdavendigâr Hazretlerine haber verildi. Gelen haber üzerine Sultan Murad Hazretleri, Bursa'dan hareket etti. Ne var ki sultan, gayet ağır hareket ediyordu. Ağır hareket etmesinin sebebini Anadolu Bey'lerinin itimad vermiyen davranışları teşkil ediyordu. Sultan yürüyor, fakat «et kulağı» geriden gelecek sesleri dinyiordu. bir yandan da padişah Hz.leri Haçlı ordusunun çok uzaktan gelme durumunda olduğunu da hesaba katıyordu. Yolunun üzerinde olan Biga'yı fethetmeyi kararlaştırdı. (Et kulağı mevzu eüUyaullahın batınları ile semi oldukları yani duyup bildikleri hususları birde beşer mahsus havası hamseden yani beş duyudan işitme organıyla duyup muttali olmaları keyfiyetidir.
Bunun Kûrbü Nevafile yani nafilelerle yaklaşışla ilgisi olduğu açıktır. Çünkü bir hadisi şerifte beyan buyrulduğu üzere Hak Teâiâ (Azze ve Ceİle) Hz.leri »Ben sevdiğim kutumun, gözü olurum onunla görür, kulaktan olurum onunla işitir, ayakları olurum onunla yürürüm» buyurulmuştur.
İşte bu Hadisi şerifte zikredilen Semi üasft; Ehlullahın Mu-karibtiğine Hak Teâlâ tarafından Kurbu Neuafil Lütfü olarak ihsan buyurulmuştur.
Lala Şahin Paşa, Filibe'nin fethiyle vazifelendirildiği andan itibaren çalışmalara başlamış, H. 765/M. 1363 senesinde Filibe Tekfuru, bu İslâm Serdarının askerine boyun eğmiş, Filibe'yi teslim ettikten sonra Sırbistan'a geçmiş Papa V. Ür-ban'a gönderiği şikayetnamelerle, Papanın hristiyan hükümdarlarını birleştirmesine sebeb olmuş, H.766/M. 1364 senesinde Macaristan, Bosna, Sırbistan kralları ve Eflak Bey'i 100.000 kişilik bir kuvveti toplayarak yeni bir Haçh Seferi olarak İslâm'ın üzerine yürümek için Edirne'ye doğru yola çıktılar. Filibe İslâm'ın olmuş fakat yeni bir Hilal-Salip mücadelesine de vesile olmuştu...
Alimleriyle de meşhur olan Karaman'dan küffar üzerine yapılan cihada iştirak için gelmiş bulunan alimlerin içindeki Kara Rüstem adındaki alim, esirlerin azımsanmıyacak miktarda alınıp satıldığını gördü. Kazasker olan meşhur Çandarlı Halil Paşa'ya gidip «Ganimet mallarından hums-i şer'i -beşte bir- alınmak meşrudur. Niçin Sultan Hazretlerine arzetmiyorsunuz?» diye sordu. Durum Sultan Hazretlerine arz edilince, «Madem ki meşrudur, alınsın!» diye irade gelince, esir alınıp satılmasından beşte bir alınmaya başlandı. Bu işin idaresi, şer'i bir muameleyi hatırlatmış olan Kara Rüstem'e tevdi olundu.
Sultan Murad-i Hüdavendigâr Hazretleri Filibe'nin fethini Lala Şahin Paşa'ya, Hacı İl Bey ile Evranos Bey'i de aralardaki kırıntıları halletmekle vazifelendirip, hicrî tarihle 764/M. 1362 yılında Gelibolu'dan Bursa'ya geçti.
«Pençik oğlanları)) denilen bu esirler, müslüman ailelerin yanına veriliyorlar, onların yanında dini İslâmı görüyorlar, İslâm'a bağlanıyorlar. İslâm olup, İslâm için mücahidler ordusuna gönülen seve seve katılıyorlar, başlarına «akbörk» giyiyorlardı...
Son yorumlar
7 yıl 5 hafta önce
7 yıl 7 hafta önce
7 yıl 7 hafta önce
7 yıl 7 hafta önce
7 yıl 50 hafta önce
8 yıl 11 hafta önce
8 yıl 26 hafta önce
8 yıl 26 hafta önce
9 yıl 16 hafta önce
9 yıl 30 hafta önce