1200 - 1786 Padişah 1. Abdülhamid'in Sulha Eğilimi

1200 - 1786 Padişah 1. Abdülhamid'in Sulha Eğilimi

Rus savaşını devam ettirmek savaşın sürmesi ile alakalı olmayıp sulh döneminin dahi, bir harp gibi geçtiği pek nâdir rastlanan devirdi. Padişah bu savaşın bitmesini arzusunda savaşmak karşıtı olmaktan değil, ordumuzun zaferyâb ola­cağına çok fazla itikat sahibi olmamaktan kaynaklandığını kabul etmek gerekir. Nitekim yapılmış olan Kaynarca antlaş­masında yer alan ağırca maddeler, bunun ispatını yapmış olur. Bu antlaşmanın pek ağır maddelerinden, bazılarını say­famıza alalım ve düştüğümüz şartlan hatırlatmaya çalışalım: Osmanlı devletinin, kuruluşundan Kaynarca antlaşmasının imzalandığı târihe kadar devletimiz hiç böyle ağır bir hasara maruz kalmamış­tır. Hasarın en birinci geleni; Kırım hâniığıyla Kuban ve Bu­cak Tatarlarının, Osmanlı devletiyle, olan irtibatları üstüne gelen, istiklâliyet adı, altındaki maddeyi tasdik zorunda kal­mış olmamızdır.

İkincisi ise; Yenikale ile Kerç, Azak kaleleri ve etrafını, Rusya'ya terk etmek, Aksu Nehrinin hudud sayılması. Üçün­cü husus da; Rus ticaret gemilerine Ak ve Karadeniz suların­da, serbestçe dolaşma ve ticaret imtiyazı verilmesiydi. Dör­düncü can sıkıcı madde Ruslara onbeşbin kese akça tazmi­nat ödemeyi taahhüd etmek oldu. Beşinci olarak Buğdan ve Eflâk'a verilmiş imtiyazlara genişlik tanınması ve altıncı ola­rak, Ruslara nerede isterlerse orada konsolosluk açabilmeleri hakkı tanınması, o güne kadar hiç imzalamadığımız şerait­tendir.

Başda padişah olduğu üzere bütün devlet adamları ülkede mutlaka bir İslahata bir intizama ihtiyaçda kesin olarak itti­fak halindeydiler. Bunu temin içinde pek geniş bir istişari meclis toplantısı tertib olundu. Katılım bir hayli ancak, İşin ehlini bulmak pek kabil olmadığı gibi, devlet-i âliye'nin şark hududu taraflarında çeşitli gaileler bir plânın dahi ortaya çı­masına engel teşkil etti.

Târih; 1201/1787 yılını gösterirken, Koca Yusuf Paşa Rus-yaya ingiliz elçisinin teşviki, Hâmid-i evvelin arzusuna muva­fık olarak Rusya'ya savaş ilân edip, ordu İstanbul'dan henüz yola çıkmışken, Babıâli'nin kapısını çalan Avusturya sefiri, elinde bulunan harp ilânını hâvi resmi yazıyı ilgililere uzatı­yordu. Yazıyı okuyan harp taraftan olanlar bu haber altında bellerini nasıl bükülüyor anlamış oluyordu. Fakat sadrıazam damad-ı şehriyâri Koca Yusuf Paşa, Rusya-Avusturya men­faat birliğini evvelden tahmin etmiş olacakki vakayı sürpriz saymadı, çıkılan seferin deniz yolundan gidenlerin başına

Kapdan-i derya Gazi Hasan Paşayı, kara yolu üzerinden git­mekte olan askerin başına da eski sadnazamlardan Şahin Ali Paşa getirilmiş yollarına devam etmesi mesajı, arkalarından gönderilmişti. Ne varkî Rus cephesinde bazen biz başarılı olurken bazen de Ruslar savaşda gâlib geliyorlardı. Yanlız so-nuçda kaybeden biz olduk. Yaş, Hotin ve Ozi kaleleri, Rusla­rın eline düşdü. Avusturya cephesinde ise; Sadrazam Yusuf paşa hemen Belgrad muhasarasını sürdürmekde olan Avus­turya ordusunun üzerine atılarak pek feci bir mağlubiyet tat­tırdı onlara. Bol miktarda savaş ganimeti elde ederken, -Tu-na'nin öbür yakasına geçip düşman kuvvetlerini birde orada yendi. Fakat bu sırada Rusya cephesinden gelen haberler sadrazamın kuvve-i mâneviyesini sarsdı. Yoluna devam et­mekten vazgeçip, kış mevsiminin gelmesiyle de İstanbul'a dönmek fiilini tercih etti. Sadnazamın zaferle dönmesi tam milleti sevindirmişken, Rusya hezimeti sevincin kursakta kalmasına vesile olmuştu.

Bütün Osmanlı milleti kan ağlarken en büyük üzüntü Sul­tan 1. Abdülhamide gelmiş ki bendelerinden birinin: -Padişa­hım Ozi karamız Rusyanın eline geçmiş! Dediğinde: Padişah sadece: -Ah! Diyebilmiş ve felcin getirdiği, pek derin bir ko-ma'ya girmiştir. Sultan 1. Abdülhamid'in Şahsiyeti Sultan Hamid-i evvel , çok temiz kalpli, güzel ahlâklı, terakkiyi arzu eden bir kimseydi. Fakat şehzadelerin sarayda kalmaları ka­idesi idareci olarak yetişmelerine en büyük engel sayılabile­ceğinden, Hamid-i evvel'i de bu engele çarpanlardan sayabi­liriz. Yeri gelmişken bir istihfam olan şehzadelerin saraydaki dâirelerinde abkoyuluşları, taht kavgasını tebâmn içinde de­ğil, daha küçük olan saray dahilinde yapmaları şeklindeki anlayışa bağlamak mümkündür diye düşünüyorum. Fakat tebânın tahtın sahibine taraftarlık etmesi, padişah olsunda nasıl olursa olur mantığına dayandırılmamalıydı.

Buna bağlı olarak, sarayda kırküç sene hergün bir idam tehdidi korkusu altında yaşayan insan tâbiiki melekelerini enüst seviyede tutamazdı. Her ne kadar yaşama kaygısı için­de olduğunu söylerken amcası 3. Mustafa'yı itham etmiş ol­mayalım çünkü son derece yeğenlerine şefkatli davranmıştır. Korkunun, mazideki tatbikatlardan geldiğini söylemeyi ihmâl etmeyelim. Fakat daha sonra gerek 3. Selim'İn şehadeti ge­rekse 4. Mustafa'ya tatbik olunan kati, ileriye sürdüklerimizin pek de boş sayılmaması gerektiğini ispat eder sanırım.

1. Abdülhamid döneminin diğer ülkelerdeki muasırları şunlardiAlmanya'da imparator 2. Jozef, İngilizler de kral 3. Jorj, İran'da şah Zend Kerim hân, Papalık'da 14. Koleman ve 6. Piu, Prusya'da da Kral 2. Fredrik, Rusya'da 2. Katerine, Fransa Kral 16. Lui gibi zevattı.

Memleket içinde ise; Koca Yusuf Paşa, Yeğen Mehmed Pa­şa, Silahdar Seyyid Mehmed Paşa, Ferah Ali Paşa, Kapdan-ı Derya Gazi Hasan Paşa, Cezzar Ahmed Paşa, Şâir Gâlib De­de, Reisü'l Küttab Abdürrezzak Bahir efendi, Tevkii Resm'i Ahmed efendi, hanım şâirlerden Fitnat hanım, Sünbülzâde Vehbi, Esrar Dede gibi zevatdır.
Top