Zend Kerim ve Katerina Uyuşması

Zend Kerim ve Katerina Uyuşması

Rus gemilerinin, Osmanlı limanlarında tutuklanması habe­ri Katerina'nın kulağına gittiğinde İran'ı yönetmekde olan Zend Kerim hân'a işbu imparatoriçe Katerina'dan bir haber gitti "Ben, Rumeli üzerinden, sen ki Zend Kerim hân Anadolu üzerinden Osmaniyan ülkesine dalalımda ona zararlar vere­lim" diyerek devleti âliye'ye savaş açmayı göze aldılar. Ne var ki padişahın, millet-i Osmaniyan'ın, şansı bu ittifakdan, bir zarar görmemesi olmuştur.

Sultan 1. Mahmud hân devrinde İran'daki şah, şiiler tava­fından öldürülünce ortada boşalan şahlığa geçiş yolu kalaba­lığa varan taht namzetlerinin arasında bir hayli zaman alıcı mücadele başlamıştı. Neticede bu kavgada yer alanların ara­sında, Kaçar kabilesi reisi Mehmed Hüseyin hân herkesi mağlup ederek zirve sayılan şah'lığı elde etti. Daha sonra hükümet etme arzusuyla yanıp tutuşan hânların çıkardıkları karışıklıklar devam etmiş Zend Kerim adıyla anılan kişi, adil ve cömertliğiyle ahaliyi kendine bağlamayı bilmiştir. Böylece kuvvetlenmiş ve sayıca çoğalmıştır. Diğer rakiplerini yenme­ye muvaffak olduğundan, İran'dan farisi ve Irak'ı acem top­raklarını ve Horasan'ın birçok yerini ele geçirmiştir. İran'ın idaresini eline almıştır. Hiç bir asaleti olmayan şah'lık iddi­asında bulunan Nâdir Şah emsali kimselerin sonunu ibret olarak almış, şahvekili unvanı, başşehir olarak, Şiraz'ın tes-biti ve seçimini yaparak hükmünü sürdürmeye başlamıştır. Beri tarafdan Basra, İranlılar tarafından istila edilmiş oldu­ğundan orada başbuğluk vazifesi yapmakda olan Alî Meh­med hân, İran hükümeti kararlarına uymayan, Müntefik aşi­retini itaata sokmak için onbîn kişilik süvari kuvvetiyle üzerlerine vardı. Müntefik aşiretinin mukabelesi pek şiddetli oldu, İran kuvvetleri feci bir mağlubiyete uğradılar. Buna bağlı ola­rak da Ali Mehmed hân yapılan savaşda öldürüldü. îran as­kerlerini, Araban halkı ve askerleri kovalamağa başladı. Ya­kaladığını katleden Araban'ların elinden, sadece otuzbeş kişi kurtulup, Basra'ya dönebildiler. Kerim hân'ın kardeşi Sadık hân topladığı kuvvetli bir orduyu Basra'da muhtel olan asa­yişi tesise koştuysada, aldığı hezimet üzüntüsünden Zend Kerim hân yatağa düştü ve kısa zamanda ölüm kapısını çal­dı. İran'da otuz senedir mevcud olan asayiş bozulmaya baş­ladı. Devranı hükümeti ele geçirmek için koşuşturan kişiler arasında hedefe varan Zeki hân, Kerim hân'ın oğlu, Ebulfet-tah hân'ı babasının makamına oturtmaya muvaffak oldu. Nevarki; Sâdık hân; gitmiş olduğu Basra'yı bırakıp, hemen geri döner ve tahta çıkmış Ebuîfettah'ı bulunduğu makam­dan indirip, etbaını hapse atmış kendi de hükümeti ele geçir­miş oldu. Bu seferde Ali Murad hân adlı biri ortaya atılıp, sa­dık hân'ı tasfiye etti. Başkent Şiraz'ı dokuz ay süren muha­sara neticesinde ele geçirdi. Bu arada hem Sâdık hân'ı, hem de Ebulfettâh hân'ın idamlarını kararlaştırıp, tatbik eyledi. Murâd hân; dört sene süren dönemin ardından vefat ederek bu dünyadan göç etti. Yerine kardeşi Cafer hân geçti bu da, beş sene hüküm sürdü. Ölümünde Cafer'in oğlu Lütfi Ali hân geçtiyse de bunun dönemi iki seneye varan büyük karışıklık­lara sahne oldu. Zend Kerim devrinden bu tarafa Irak Acemi topraklarında hayat sürmeğe çalışan Kaçarların reisi Ağa Mehmed hân, Zend sülâlesinin sonuncusu Lütfi Alibey'i öldü­rerek şah olmuş, Tahran'ı başşehir yapmıştır. Bu sırada ta­rihler, 1205/1791'i göstermekteydi. Fakat bu olayların sona erdiği mezkûr târihde Osmanlı devleti tahtında, 3. Selim otu­ruyordu.

1193/1779'da Basra'yı terk eden, Sâdık hândan sonra bu sancağı başıboş bırakmamak için bundan böyie Bağdad vi­lâyetine bağlanması kararı alındı. Rus imparatoriçesi, sözle anlaşmış olduğu, Zend Kerimle, çıkan gaileler yüzünden müşterek hareket imkânı bulamadıydı. Kendisi de, yalnız ba­sına Osmanlı devletiyle savaş yapma cesaretini bulamadı. Fransa ise; Rusya İle devlet-i âliye arasındaki anlaşmazlıkla­rın, müzakere tarikiyle neticelenmesine bir hayli mesai tahsis eyledi. Osmanlı murahhası Abdürrezzak Bahir efendi Aynalı-kavak sarayında yapılan uzun muhavereler sonunda dokuz maddelik bir antlaşmaya imza kondu. Ancak bu antlaşmada umumiyetle Rus amaline daha yatkın bîr vaziyet arzediyor-du. Yapılan antlaşma mucibince Ruslar, üç ay içinde askerini Kırım'dan çekecekti. Mevcud hân'ın yaşadığı müddetçe han­lığı kabul edilmiş oluyor, serbestilik Kırım'da kökleşiyor, böy­lece de, Osmanlı devletinin Kırım üzerinde hilafetten doğan mânevi haklarından başka birşey geriye kalmamış oluyordu.

1193/1779 Katerina; Kırım hakkında beslediği amaca, vâ­sıl olmanın sevinci içinde, Osmanlı padişahına, heyet-i vüke­lâya hâttâ kendi elsine pek kıymetdar hediyeleri adetâ yağ­dırmaktaydı. Bir misâl olmak üzere, kendi elçisine yaptığı hediyeler tesbit ettiğimize göre şöyledir: bin tane kölenin ça­lıştığı arazi vermiştir. Arabuluculukda gayretleri görülen Fransa b. elçisine bir madalya ve ellibeşbin ruble kıymetinde hediye verildi. Ayrıca senede altıbin ruble senelik maaş bağ­landı. Çok geçmeden Şâhingıray'ın hân'lığına, padişah-ı şa­hanede anlaşma mucibince onay verdi. Kızıl Denizde hare-nıeyn-i muhteremeyn-i muhafaza için ecnebi gemilerin sefe­rinin Cidde limanının ötesine geçmesi yasak kılınmışken, geçmiş satırlarda da izahını yaptığımız Bulutkapan Ali bey'in şeyhülbeledliği esnasındaki isyanı döneminde Habeş sahilin­den Süveyş iskelesine gelen, İngiliz kaptan, Bulutkapan Ali bey'e bazı hediyeler vererek gemisini iskeleye bağlama iznini elde etmişti. Buna muttali olan diğer devlet elçileri herkese izin çıktı şeklindeki kasıtlıca telâkkileri ile bölgeye üşüşmeğe başladılar. Verilen gümrük ücreti, bölgede meydana gelen hareket inkişaf ettikçe etti. bu sırada Süveyş'e, bir han yapıl­ması harekâtına geçilmiş, hâttâ ikmâl edilmiştir.

Mekke Şerifi bu durumu Dersaadete bildirip, müsaade is­tediğinde İstanbul buna mümanaat ettiği gibi hemen İngilte-renin İstanbul elçisini vaziyetten haberdar edip buna müsa­ade olunamayacağı söylenmişti. Elçi; kendine yapılan şikâ-yetiderhal Londra'ya bildirmiş cevabı beklemeye başlamıştı. Fazlaca geçmediki Londra'dan gelen talimat, 1192/1778'de ocak sonunda Süveyş denizinde, İngiliz bandıralı gemi görü­lecek olursa, gemi ve içindeki yükü müsadere, mürettebatı esir olarak kullanilabile, veya toplar ile batırıp sulara garke-debilir şeklinde oldu. Sadrıazam Kalafat Mehmed Paşa da geçen zaman içinde yetersizliğini saklama imkânı bulamaz hâle geldiği gibi, üstüne üstlük İstanbul'un maruz kaldığı pek büyük yangınlar adamın uğuduluğunu münakaşalı hâle ge­tirdi.

Ahali ise, kimden memnun olmuş ki bundan olsun düşün­cesi ağır bastığından azledilmekten kurtulamadı. Sadaret Seyyid Mehmed Paşaya tevcih buyruldu. Güzel hizmete gay­ret sarfederken, Karavezir diyede şöhret bulmuşken 44 ya­şında geldiği sadarette 1 yıl, 5 ay, 29 gün kaldı. 6/rebiülev-vel/1196-19/şubat/178l'de salı günü öldü. İzzet Mehmed paşa 2. defa sadarete getirildi. Seyyid Paşa; bilhassa kendin­den Önceki, büyüklüğü müthiş yangınlardan, zarar görmüş bulunan İstanbul'u adetâ yeniden imâr etti diyebiliriz.
Top