Cülus Bahşişi Engeli

Cülus Bahşişi Engeli

Sultan 2. Mustafa bütün hazırlıkları tamamlamış, ordunun başında Macaristan üzerinden Avusturya'yı vurmak hesabini yaparken acı bir sürprizle karşı karşıya kaldı. Yeniçeriler; cü­lus bahşişi almadıklarını ile sürerek kazganlarını(kazan) bir daha kaldırdılar. Düşünün bir sevgili okurlar, aziz milletimizin kıymetli evlâdları, bütün hazırlıkları yapıp bitirmişsin, düş-manın gırtlağını sıkmaya gideceksin, unsurların en önemlisi olan asker adeta ben yokum diyor. Askerin bir nevi tatmini olan cülus verilmeden, hele yeniçeri askeri olursa, bu cülus almayanlar başa gelecekler düşünülsün artık.

2. Mustafa düşündü ve yapacağını yaptı. Bu işde; sorum­luluk Sürmeli Ali Paşa üzerinde kaldı. Dolaysıyla Sürmeli ön­ce azledildi, arkasından hayat defterinden, kaydı silindi. Yeni çerinin isyanına, seferin aksamasına sebeb olan cülusun bahşişi, hayatını kaybeden sadrazamın terekesinden yeniçe-ri'ye ödendi. Osmanlı devletinde rical, çok zengin olurdu. Hele sadrazamları devlet adetâ kuş sütüyle besler, emsalsiz servetin sahibi kılmaktaydı. Yeterki işlerinde dikkatli, başarıiı olsundu. Aksi takdirde, hata yapıldımı, hayatı elinden, serve­ti çocuklarına ve eşlerine yetecek kadarı verildikten sonra hazineye alınırdı. Genellikle sadnazamlar padişah ailesine damad yapıldıklarından servetleri aileye miras olurdu. Am­ma yine de eşleri ve çocukları devletin himayesinde, durum­larıyla mütenasip bir hayata kavuşturulurlardı.

Sultan 2. Mustafa, yeniçerinin isyanını bu şekilde hâl eyle­dikten sonra savaşın yollarına düştü. Lehistanm yâni Polon­ya'nın bir başından girip, öbür başından çıkan Tatar Mâni'nin askerleri, Lehlileri doğduklarına pişman ediyorlardı. Maca­ristan toprakları üzerinde; yavaş yavaş Avusturya birlikleri ile karşı karşıya geliniyor, çok kanlı savaşların cereyanettiği müşahede olunuyordu. Bir çok yerler düşmanın elinden geri alındı. Bazı yerlerde, ilk defa belde-i islâm edildi. Azak kale­sini muhasara etmiş bulunan Rus askerleri otuzbin ölü ver­melerine rağmen ısrarla kuşatmaya devam ediyorlardı. Ölü­lerin sayısında görülen artış, sonunda Rusların mağlubiyeti kabul edip muhasarayı kaldırmasını icab ettirdi.

Yaklaşan kış, seferin devamına engel teşkil edeceğinden orduyu muzafferan İstanbul'a götürmek kararı alındı, böyle­ce avrupa topraklarında satvetimiz bir daha sergilenmiş ol­du. Yukarıda bahse konu ettiğimiz Sakız Adasının istirdadının büyük kahramanı Mezamorta Hüseyin Paşadan söz etmeden geçmişdik Osmanlı donanmasının ruhu gibiydi o sıralarda Mezamorta amiralimiz. Mezamorta Rumca da yarı ölü de­mektir. Hüseyin Paşa'ya lakab olması, katılmış olduğu sa­vaşların birinde o kadar çok yara almışki, tabibler ümidi kesmiş, imânlarından dolayı "Allahdan ümid kesilmez" diyerek kendi hâline bırakmışlardı. Ama Cenâb-ı Mevlâ müsaade et­meyince sineğin kanadının kıpırdaması bile kabil olmadığına göre, ruhsat-ı ilâhi erişmeyince Hüseyin paşayı ecel şerbetini içmemiş buluyoruz. Zaman içinde yaralan da, kuvve-i ma-neviyeside izn-i ilâhiyle afiyet kesbetti. İyileştikten sonra düşmanların karşısına ilk çıkışında onu tanıyanlar, "Meza-morta" diye haykırmaktan kendilerini alamadılar. Böylece Hüseyin Paşaya bu kelime lâkab oldu.
Top