Bağdat Önünde

Bağdat Önünde

Hz. Padişah, Üsküdar'dan çıkışının yüzdoksanyedinci gü­nü Bağdad önüne gelmiş oldu. Bağdad kalesi ikiyüzon tane burcu olan çok büyük bir kale idi. Hz. Padişah kalenin mu­hasara plânlarının yapılmasında en çok çalışan bir teknisyen olmuştu.

Bağdad'ın kuzey kısmında İmam Azam kapısının karşı­sında kendi takımıyla yer almıştı.

Doğu kısmında ak kapı denilen yerde sadrazam Tayyar Memed Paşa, Rumeli askeri ve biraz da Yeniçeri askeri mev­ki aldı. Güneyde ise Karanlık kapı denilen yerde kapdan pa­şa ve Anadolu askeri mevki tuttular.

Muhasara kırk gün sürdü. Nice yiğitler meydanda kaldılar. Sadrazam Mehmed Tayyar Paşa ordunun en önünde savaşır­ken şehidlik mertebesini ihraz etti. Sultan Murad ise kendi sarayında gezer gibi savaş alanının her yerine koşuyor, aske­ri teşci ediyor, bir yaralı gördümü ona yardım ediyordu. Sa­vaşın en önemli günü olan hücum gününe Mehmed Tayyar Paşa şehîd olmuş meydan-ı harbde sadrazamlığa Kara Mus­tafa Paşa getirilmişti. O da elhak selefi gibi kahramanca çar­pışarak fetih tamamlanana kadar birliklerinin yanından ayrıl­madı. Gerek yanındakilerde gerekse kendisinde meydana gelmiş yaralardan kanlar akıyordu. Varsın aksındı ama Bağ-dad'da fetih olunuyordu. Hicri 18 Şaban 1048 Milâdi 1638.

Bağdad feth oluyordu dedik çünkü kalenin sükut etmesi Bağdad kalesinin fethi demekti. Bağdad şehri ise bir antlaş­ma ile alınmak isteniyordu. Çünkü bu şehir son derece te­rakki etmişti. Böyle bir yere savaşarak girilince takdir edilirki talan ve yıkıntı meydana gelmesin. Bağdad muhafızı Bektaş Han, Hz. Padişah nezdine elçi gönderdi. Bilahire kendiside huzuru hümayuna vardı. Sultan Murad İranlı komutanların ve askerlerinin serbestçe çıkıp gitmelerine razı oldu. Yalnız o gün öğlene kadar bütün cephelerde çarpışma durulmuş ol­malıydı. Bütün mevkiler teslim edilmeliydi. Bu anlaşma sağ­lanmışken İranlı bazı komutanlar bilhassa Fettah Han kabul etmediler. Böylece antlaşma gerçekleşmemiş oldu.

Dördüncü Murad, birisinin iki İranlı askeri sürüklerken gör­dü. Son derece kızdı ve bunu yapanın kelesinin vurulmasını istedi. Çünkü «Ben aman verdim, hasıl olur sözümden döne­rim» diyordu. Vaziyet kendisine anlatıldı. İnanamıyordu. Yaptırdığı tahkikat sırasında amanın kabul edilmediğini öğrenin­ce askeri serbest bıraktı. Hiç bir şeye karışmadı.

Otuzbin kişiye varan İran kuvvetlerinin onda biri dahi Şah'ın yanına bile varamadı. Şah ise o sırada Dicle nehri kı­yısına kadar gelmişti, sultan Murad nümayiş için bir müfre­zeyi üzerine gönderince Şah ricat etme yolunu seçti.

Sultan Murad, Hanefî mezhebinin İmamı Ebu Hanife (R.A.)ın kabri şerefi ve türbelerini tamir ve tezyin ettirdi. Ab-dülkadir Geylanî (K.S.) nün de türbesini onarttı. Şeyhülislâm Yahla Efendi bu tamirlerin yapılmasına büyük gayretler sarf etti. Hatta cebinden paralar bile harcadı.
Top