Hanya Feth Olunuyor

Hanya Feth Olunuyor

Girid Adasına varıldığında, Hanya Kalesi üzerine sevkedilen gemiler gerek denizden gerekse karadan ablukaya alınan kaleye iki defa saldırıya geçtiler. Yusuf Paşa; padişahdan yardım istedi. Bir taraftan padişahdan imdad isteyen Kaptanı derya Yusuf Paşa beri yandan da üçüncü hücumun hazırlık­larını ikmâl etmek üzereydi. Çok geçmemişti ki Cezayir ve Tunus beylerinin gemileride donanmayı hümayuna yardıma geldiler. Karşılarındaki üstün kuvvetin varlığını anlamakta gecikmeyen Hanya savunmacılarını teslim olma teklifi ya­parken görüyoruz. Kale komutanı da bizzat Yusuf Paşanın otağına gelmiş ve mal ile canlarına, dokunmadıkları takdirde teslim olmaya hazır olduklarını bildirirken görmekteyiz. Yu­suf Paşa ise; bu müracaatı pek makbul bulup, kendilerine, kümeslerinizi tavuklarıyla bile beraber alarak gidebilirsiniz, yeter ki kan dökülmesin sözleriyle taleplerini kabul ettiğini bildirmiş oldu. Küffar böylece kale'den çıkıp gitti. Hanya ka­lesi, Girid Adası üzerinde Osmanlı devletinin bir köprüsü ola­bilmişti. Çünkü yirmibeş yıl sürecek fetih çatışmasının ilk ra­undu ve başarısıydı. Artık her iki tarafında yıpranacağı savaş yıllarına başlanmıştı, nihayetinde zafer islâmın olacaktı. Bu cöprübaşının önemini takdir eden Yusuf Paşa derhal kendilinin yıktığı bölümleri tahkim edip, kuvvetlendirme yoluna gitti. Bu seferde Budin beylerbeyi unvanıyla hazır bulunan kuvvet sembolümüz Deli Hüseyin Paşa, serhad boylarının Kendine kazandırdığı tecrübeye binaen kale tamiri ile vazife­lendirildi. Kuvvet sembolümüz ifadesine, bir açıklık getirmek icab ettiği zannmdayım. Bu Deli Hüseyin Paşa; 4. Murad devrinde sarayda, odun taşıyıcısı olarak vazifeliyken, İran'­dan elçi olarak gelmiş bulunan zâtın 4. Murad Hâna takdim ettiği bir yay vardı ki kimse o yay'ı boşaltamamış. Boşaita-rnamış olmalarından dolayı da yeniden kurma şansını da el­de edememişlerdi. Sultan 4. Murad bütün pehlivanlarına de­netmiş, ancak kimse işlemi yapmaya muvaffak olamamıştı. Kendisi de denememişti. Eğer o da yapamazsa bir burukluk içinde kalacaktı. Bu yay'ı kapıcılar kethüdasının odasına kal­dırmışlardı şimdilik. İşte sonradan lakabı; Deli Hüseyin Pa-şa'ya çıkacak nice kahramanlıklara imza atacak, hattâ vezi­riazam olacak odun taşıyıcısı günlerden bir gün odun getirdi­ği kethüdanın odasında sözkonusu yay'ı görmüş, kimsenin odada bulunmamasından istifade ederek yay'ı indirmiş, boz­muş, yeniden kurmuş, tekrar bozmuştuki, yeniden kurmaya davrandığında yaklaşan ayak sesleri duymuş yakalanma­mak için elindeki yay'ı oradaki sedirin üstüne t*ırakarak kaç­mıştı. Kethüda efendi; odaya girdiğinde, sedirin üzerinde bo­zulmuş olarak duran yay'ı görünce şaşırmış ve derhal odaya gireni çıkanı buldurtmuş. Fakat kimse sahip çıkmamıştı. An­cak Kethüda bu odunları buraya getiren aranızdamı? Diye sorduğunda da karşısına hayır cevabı çıktı. Hemen Baltacı-başından odunları kimin dağıtmakta olduğu soruldu. Genç delikanlı Hüseyin olduğu anlaşıldı. Kethüda Hüseyin'i yanına getirtip; gayet tatlı bir dille, şu yay'ı nasıl boşalttınsa bir kur bakalım, dedi. Hüseyin hemencecik büyük bir çabukluk ve kolaylıkla kuruverdi. Kethüda; bir daha boz, dedi. Hüseyin hemen bozdu. Yeniden kur, diyen kethüda, işlemin tamam­landığını görünce, etekleri zil çalarak huzuru şahaneye koş­tu. Sultan Murad'a durumu anlattı. Pek sevinen padişah der­hal İran elçisini saray'a davet etti ve Elçi'nin gelmesiyle hu­zura alınan yay İle Hüseyin yay'ı bozup kurdu. Bir daha boz­du ve yeniden kurarken koca yay bu müthiş kuvvete daya­namadı ve ortasından kırılıverdi. Sultan Murad rahat bir ne­fes alırken, İran elçisinin gözleride yuvalarından fırlamıştı adetâ. Sultan Murad; bu acı kuvvet sahibi Hüseyin'i himaye­sine aldı ve istikbalin büyük bir serdarı yetişmeye başlamıştı. Yusuf Paşa'nın kalenin tahkimine ve İstanbul'a giderken yeri­ne vekili olarak bıraktığı, Girid'de on yıl serdarlık yaparak, Ada'nın tamamının Osmanlıya geçmesinin en büyük âmili olmuştu Deli Hüseyin Paşa.
Top