İstanbul'da Yangın Ve Tufan

İstanbul'da Yangın Ve Tufan

Bu sırada İstanbul'da meydana gelen bir yangın otuz saat­te, şehrin büyük bir bölümünü yaladı yuttu. Tabii o zaman it­faiye teşkilâtı yoktu. Hattâ tulumbacılar teşkilâtı dahi kurul­muş değil idi. Yangın felâketi henüz atlatılmıştı ki, muazzam bir tufan, bir kasırga meydana meydana geldiki, ahali bun­dan son derece ürktü. Bu olanları kötü günlerin habercisi saymaya başladılar. Kaptanı Derya Yusuf Paşa İstanbul'a döndüğünde, huzuru padişahiye vardı. Seferinin hikâyesini anlattı. Padişah büyük memnuniyet duydu. Yusuf Paşayı iki yaşındaki kızı ile nişanlandırdı, böylece damad unvanı ile Yu­suf Paşayı taltif etmişti. Sadrıazam Semin Mehmed Paşa bu iltifatları endişe İle karşılamaktaydı. Çünkü karşısında Hanya Fâtihliği unvanına sahip bulunan bir sadrazam adayı belir­mekteydi. Böyle güçlü birini padişahın gözünün önünden uzaklaştırmak menfaatine uygundu. Buna bağlı olarak Yusuf Paşayı Mısır Vâli'liği ile güya mükâfatlandırmak iştahı sergili­yordu. Ancak bu tâyini çıkaramadı. Bu yüzden metodunu değiştirdi ve çok sakim bir yola başvurdu. Bunlar ispatı mümkün olmaz iftiralardı. Yusuf Paşa; Girid'in tamamını ala­cağına neden Hanya kalesini ele geçirmekle İktifa etmişti? İf­tiraya göre sebeb basitti. Hattâ Hanya kalesi muhafızlarının silah ve eşyalarıyla beraber serbest bırakması neye bağlıydı? Tâbiiki rüşvet'e! Yusuf Paşayı sadrazam buradan hırpalama­ya koyuldu. Ayrıca padişaha Girid'den iki direk getirdiğini bununda altından olanını kendine ayırdığını, mermerden ola-nını padişaha verdiğini anlattı. Padişah; Yusuf Paşanın derhal hapsedilmesi emrini verdi. Gerek Kösem Vâiide Sultan ge­rekse Cinci Hoca; böyle bir vezirin yerinin hapishane değil, takdir edilmek olduğunu ileri sürdüler. Deli denen padişah, en güzel usûlü buldu, bu huzurunda yüzleştirilecek Paşalar, birbirlerini itham edip ispatlarını delille yapsınlar ve gerçek vaziyet ortaya çıksın, dedi. Yapılan münazarada sadrazam Sultanzâde Semin Mehmed Paşa gaîib gelemeyeceğini anla­yınca edebe sığmaz sözler söyleyerek huzurdan çıktı ve evi­ne gitti. Yaygın rivayettendir ki; münazaranın en önemli bölü­mü, Sultanzâde'nin Kırkkilise civarını işgal eden düşmanlarla ilgili haberi padişaha kırık bir klişenin işgali olarak anlatmış olmasının, yalanıcılığını ortaya koyduğu an olduğudur. Müh­rü hümayun Sultanzâde'den alınıp, Yusuf Paşaya tevcih olundu. Ancak nâdir rastlanan bir olay gerçekleşti Osmanlı tarihinde. O da sadaret teklifini, tecrübesizliğini öne sürerek geri çeviren bir adamla karşılaşıldı. Bu da Yusuf Paşa idi. Bu itizar üzerine mührü hümayun Bosnalı Salih Paşa'ya verildi. Bosnalı Salih Paşa; mâliyeden yetişme olup, defterdarlıktan sadaret makamına Yusuf Paşanın itizarı sayesinde gelmişti. Çok gayretli bir kimseyse de, pek başarıii olamadı. Sadareti­nin ilk işide Semin Mehmed Paşa'nın Girid serdarlığına tâyinini çıkarmak ve İstanbul'dan uzaklaştırmak oldu. Ancak es­ki sadrıazam Girid'deki ellinci gününde dân bekaya intikal etti. Sultanzâde Semin Mehmed Paşa vefat edince, padişah Yusuf Paşayı huzuruna çağırttı.
Top