Mekke´nin Fethedilmesi

Mekke´nin Fethedilmesi

Hz. Peygamber’in Mekke’nin Fethi İçin Yola Çıkması ve Merru’z-Zahrân’da Konaklaması

- Hz. Peygamber, Mekke’nin fethi için yola çıktığında Ebû Ruhm Gülsûm b. el-Husayn el-Gafârî’yi Medine’de vali olarak bıraktı. Ramazanın onuncu günü yola çıktı. Hz. Peygamber de halk da oruçluydu. Biz Usvan ile Emeç arasında bulunan Küdeyd suyûna vardığımızda Hz. Peygamber orucunu bozdu. Sonra Merru’z-Zahrân denilen yere varıp konakladı. Beraberinde önbin müslüman askeri vardı. Bin kişi Müzeyne ve bin kişi de Suleym kabilesinden vardı. Her kabilede silahlar bulunuyordu. Rasûlullah ile beraber bu yolculuğa bütün muhacir ve ensar çıkmıştı. Geride hiç kimse kalmamıştı.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Tabarani (İbn Abbas’tan)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/148.

Kureyş Reislerinin Gizlice Durumu Öğrenmeye Çalışmaları

- Hz. Peygamber Merru’z-Zahrân denilen yerde konakladığı zaman bu hadise Kureyş’ten tamamen gizli kalmıştı. Onlar Hz. Peygamber’le ilgili hiçbir haber alamıyorlardı ve bu yüzden de ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Aynı gecede Kureyş’in ileri gelenlerinden Ebu Süfyan b. Harb, Hakim b. Hizam, Budeyl b. Verka bir haber alabilmek gayesiyle gizlice çıktılar. Abbas b. Abdulmuttalib, Medine’ye gitmek üzere yola çıkmış, yolda da peygamberle karşılaşmıştı. Ebu Süfyan b. El Haris b. Abdulmuttalib ve Abdullah b. Umeyye b. Muğire, Medine ve Mekke arasında Peygamber’le karşılaştılar. Peygamber’in huzuruna girmek talebinde bulundular. Kendilerine izin verilmedi. Ümmü Seleme onlar hakkında Hz. Peygamber’le konuştu:

‘Ey Allah’ın Rasûlü! Birisi amcanın oğlu, birisi de halanın oğlu ve kayınbiraderindir’ dedi. Hz. Peygamber: ‘Onların ikisine de ihtiyacım yoktur! Amcamın oğluna gelince, o, Mekke’de (şiirleriyle) benim haysiyetime dokunuyordu. Halamın oğlu ve kayınbiraderime gelince, o da Mekke’de bana dediklerini diyen kişidir’ dedi.

Hz. Peygamber çadırdan çıktığında Ebu Süfyan beraberinde getirdiği küçük oğlunu omuzuna alarak şöyle dedi: ‘Allah’a yemin ederim ki, ya bana izin vereceksiniz veya ben çocuğumun elinden tutup susuzluk ve açlıktan ölünceye kadar çöle dalıp gideceğiz’ dedi. Hz. Peygamber bu sözleri duyunca şefkate geldi, sonra onların ikisine de izin verdi. Ve ikisi de müslüman oldular.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/148-149.

Hz. Abbas’ın Kureyş’i Hz. Peygamber’den Teminat Almaya Teşvik Etmesi

Hz. Peygamber, Merru’z-Zahrân denilen yerde konakladıktan sonra Hz. Abbas: ‘Vay Kureyş’in haline, andolsun, eğer Hz. Peygamber zorla Mekke’ye girerse onlar eman alamazlar’ dedi. Bu, dünyanın sonuna kadar artık Kureyş’in yok olması demektir diyor ki: ‘Böylece Hz. Peygamber’in beyaz katırına bindim, Erak denilen yere vardım. Dedim ki, belki bazı odun götürenlere veyahut da koyunlarını sağmaya gelenlere veya ihtiyaç sahibi olup da Mekke’ye girenlere rastlarım da Hz. Peygamber’in buraya geldiğini onlara haber versin de gelsinler, peygamber Mekke’ye zorla girmezden önce teminat alsınlar’.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/149.

Ebu Süfyan’ın Hz. Peygamber’in Ahlâkının Üstünlüğünü İtiraf Etmesi ve İslâm’a Girmesi

Hz. Peygamber, Ebu Süfyan’ı gördüğünde:

‘Ey Eba Süfyan! Azab olasıca! Allah’tan başka ilahın olmadığına şahidlik edeceğin zaman gelmemiş midir) diye sordu. Ebu Süfyan:

‘Sana annem babam feda olsun! Sen ne kerim ne halim bir insansın! Akrabalık bağlarına riayet edersin. Ben zannediyorum ki eğer Allah ile beraber başka ilahlar da olursa benim için daha faydalı olur’ dedi. Hz. Peygamber:

‘Azab olasıca, ya Ebu Süfyan! Benim Allah’ın Rasûlü olduğumu kabul etmenin zamam gelmedi mi?’ dedi. Ebu Süfyan:

‘Yine annem babam sana feda olsun. Sen ne halim, ne kerim bir insansın! Akrabalık bağlarına çok riayet edersin. Allah’a yemin ederim ki, şu ana kadar bu hususta şüphedeydim’ dedi. Hz. Peygamber:

‘Azab olasıca, Ey Eba Süfyan! Beni yormazdan evvel müslüman ol. Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahidlik et’ dedi. Böylece Ebu Süfyan şehadet getirdi ve müslüman oldu”. [1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/150.

Hz. Peygamber’in Fetih Günü Eman Verdiği Kimseler

Hz. Abbas şöyle anlatıyor:

‘Ey Allah’ın Rasûlü! Ebu Süfyan gösterişi sever. Ona bir paye ver’ dedim. Hz. Peygamber de:

‘Kim ki Ebu Süfyan’ın evine girerse emniyettedir. Kim ki kapısını kapatırsa emniyettedir. Kim ki mescide girerse o da emniyettedir’ dedi. Ebu Süfyan gitmek istediği zaman Hz. Peygamber:

‘Ey Abbas! Onu dağın bittiği noktada, tam vadinin kapısında durdur. Tâ ki Allah’ın askerlerini görsün’ buyurdu. Abbas diyor ki:

‘Ebu Süfyan’ı aldım, vadinin daraldığı tam uçta, Rasûlullah’ın emrettiği noktada durdurdum. Kabileler sancaklarını takib ederek yanımdan geçtiler. Her kabile geçerken bunların kim olduğunu soruyordu. Ben de

“Bu Benî Süleym kabilesidir” dedim.

‘Benimle Benî Süleym’in bir ilişkisi yoktur’ dedi. Sonra ikinci kabile geçti. Bunların kim olduğunu sordu. Ben de:

‘Müzeyne kabilesidir’ dedim. Ebu Süfyan:

‘Müzeyne ile de bizim aramızda birşey yoktur’ dedi. Tüm kabileler böylece geçti. Her geçen kabileyi soruyor, ben de bunların hangi kabile olduğunu söylüyordum. O da

‘Bunlarla bizim aramızda birşey yoktur’ diyordu. Böylece bütün kabileler geçti. Arkadan Hz. Peygamber’in de içinde bulunduğu Ensar ve Muhacir kafilesi geçmeye başladı. Miğfer ve zırhlara bürünmüşlerdi. Gözlerinden başka bir yerleri görünmüyordu. Bundan dolayı onlara ‘Yeşil kafile’ denmişti. Onlar geçerken Ebu Süfyan:

‘Sübhanallah! Ey Abbas, bunlar da kimlerdir?’ diye sordu.

‘Bu Rasûlullah’tır. Beraberinde muhacir ve ensar vardır’ dedim. Ebu Süfyan:

‘Bunlara hiç kimse karşı gelemez. Andolsun, ey Eba Fadl! Yeğeninin hükümdarlığı çok büyümüş’ dedi. Ben de ona:

‘Ey Eba Süfyan, bu peygamberliktir, krallık değildir’ dedim. Ebu Süfyan:

‘Evet, öyledir’ dedi. Ben:

‘O halde kavminin yanına git’ dedim. Ebu Süfyan çıktı, Mekke’ye vardı. Orada gür bir sesle:

‘Ey Kureyş, Muhammed öyle bir ordu ile geldi ki onlara karşı koymaya gücümüz yetmez. Kim Ebu Süfyan’ın evine girerse emniyettedir’ diye bağırdı. O esnada Ebu Süfyan’ın hanımı Hind binti Utbe ayağa kalkarak Ebu Süfyan’ın bıyığından tuttu ve dedi ki:

‘Bu siyah alçağı öldürünüz! Bu, korkak bir adamdır!’ Ebu Süfyan:

‘Azab olasıca!.. Bu kadın sizi kandırmasın. O öyle bir ordu ile gelmiştir ki siz ona güç yetiremez, karşı duramazsınız. Kim ki Ebu Süfyan’ın evine girerse o öldürülmeyecektir, emniyettedir’ dedi. Onlar:

‘Azab olasıca, senin evin artık bize fayda sağlamaz’ dediler. Ebu Süfyan:

‘Kim ki evine girer, kapısını kapatırsa o da emniyettedir. Kim ki mescide girerse o da emniyettedir’ diye ilave etti. Böylece halk evlerine ve mescide doğru dağıldı”[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Heysemi, VI/167. (Bu hadisi Tabarani rivayet etmiştir. Senedi sahihtir.)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/150-151.

Hz. Peygamber’in Mekke’ye Girişi

- Yine Hz. Abbas şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber bana şöyle dedi:

‘Ebu Süfyan’ı derenin daraldığı noktada, dağın burnunda beklet ki, Allah’ın askerlerinin geçişini seyretsin’. Ben, onu vadinin dar yerine getirdim. ‘Ihm dağın burnunun ucundaydı. Onu kötü bir niyetle orada durdurduğumu zannetti ve korktu. Bana

‘Ey Haşimoğulları, bu bir hile midir, benim başıma bir şey mi getirmek istiyorsunuz?’ diye sordu. Ben de ona:

‘Peygamber’in ehli hiç kimseye hile yapmaz. Fakat seninle biraz işim var’ dedim. Ebu Süfyan:

‘O halde niçin bunu daha önce söylemedin?’ deyince,

‘Ben senin böyle korkuya kapılacağını bilmiyordum’ dedim. Bu sırada Hz. Peygamber de hazırlıkları tamamlamış ve hareket emrini vermişti. Kabileler sırayla geçmeye başlamışlardı. Önce Benî Süleym kabilesi, başlarında Halid b. Velid olduğu halde geçmeye başladı. Bunlar bin kişiydi. Üç tane bayraklârı vardı. Bayrağın birini Abbas b. Mirdas, birini Hufaf b. Nüdbe, diğerini ise Haccac b. İlad taşıyordu. Ebu Süfyan bunların kim olduğunu sordu. Ben de:

‘Bu Halid b. Velid’dir’ dedim. Ebu Süfyan,

‘Ha şu genç mi?’ dedi. Ben,

“evet” dedim. Halid b. Velid hizamıza geldiğinde üç defa tekbir alarak geçti. Halid’i Zübeyir b. Avvam takip ediyordu. Arkasında Muhacirlerden ve halktan beşyüz kişi vardı. Elinde de siyah bir bayrak vardı. Ebu Süfyan’ın hizasına gelince üç defa tekbir getirdi. Ebu Süfyan, bu kimdir, dedi. Ben,

“Bu Zübeyir b. Avvam’dır” dedim. Ebu Süfyan,

senin yeğenin mi? dedi. Ben de

“evet” dedim. Sonra Benî Gıfar kabilesinden üçyüz kişinin başında Ebu Zer Gıfarî elinde bayrakla geçmeye başladı. Bazı rivayetlere göre bayrağı taşıyan kişi İman b. Rahda’dır. Onlar da Ebu Süfyan’ın hizasına geldiklerinde üç defa tekbir getirdiler. Ebu Süfyan

“Ya Ebu’l-Fadl! Bunlar kimlerdir?” diye sordu. Ben,

“Bunlar Gıfar kabilesidir” dedim. Ebu Süfyan,

“Benim Gıfar’la bir işim yoktur!” dedi. Sonra Eslem kabilesi dörtyüz kişiyle geçmeye başladı. İkibayrakları vardı. Birini Bureyde b. Husayb, diğerini ise Naciye b. A’cem taşıyordu. Ebu Süfyan’ın hizasına geldiklerinde üç defa tekbir getirdiler. Ebu Süfyan, yine sordu. Ben de

“Bu Eslem kabilesidir” dedim. Ebu Süfyan

“Benim Eslem kabilesiyle bir işim yoktur. Bizimle onlar arasında hiçbir anlaşmazlık olmamıştır. Bizden neyin intikamım alacaklar?” dedi. Ben de

“Onlar İslâm’a giren, müslüman bir kavimdir’ dedim. Sonra Benî Kâ’b b. Amr beşyüz kişilik bir kitle halinde, bayrakları Bişr b. Şeyba’nın elinde olduğu halde geçtiler. Ebu Süfyan yine bunların kim olduğunu sordu. Ben de

“Bunlar Kâ’b b. Amr kabilesidir’ dedim. Ebu Süfyan:

‘Evet, bunlar Muhammed’in dostlarıdır. Onunla anlaşma yapanlardır’ dedi. Onlar da Ebu Süfyan’ın hizasına geldiklerinde üç defa tekbir getirdiler. Sonra bin kişilik Muzeyne kabilesi üç bayrakları olduğu halde geçtiler İçlerinde yüz atlı vardı. Bayraklarını Numan b. Mukarrin, Bilal b. Hâris ve Abdullah b. Amr taşıyordu. Ebu Süfyan’ın hizasına geldiklerinde tekbir getirdiler. Ebu Süfyan bunların kim olduğunu sordu. Ben de

“Bunlar Müzeyne kabilesidir” dedim. Bunun üzerine Ebu Süfyan:

‘Ey Ebel Fadl! Müzeyne ile alışverişimiz yok. Neden karşımıza geçip silahlarını şakırdatıyorlar?’ dedi. Sonra Cüheyne kabilesi kumandanlarıyla beraber sekiz yüz kişiyle geçtiler. onların dört bayrakları vardı. Birini Ebu Zur’a Mabed b. Halid, birini Süveyd b. Sahr, birini Râfi b. Mukeys, ötekini ise Abdullah b. Bedr taşıyordu. Ebu Süfyan’ın hizasına geldiklerinde tekbir getirdiler. Sonra Leys, Damre ve Sa’d b. Bekr’in oğulları olan Kinane kabilesi iki yüz kişi olarak geçtiler. Onların bayrağı da Ebu Vakıd el-Leys’in elinde bulunuyordu. Ebu Süfyan’ın hizasına geldiklerinde üç defa tekbir getirdiler. Ebu Süfyan yine bunların kim olduğunu sorunca, ben,

‘Bunlar Benî Bekr oğullarıdır’ dedim. Ebu Süfyan

‘İşte bunların yüzünden Muhammed’le aramız bozuldu. Dikkat et, Allah’a yemin ederim ki onların bu hususta yaptıklarını bilmiyordum. Benimle istişare de etmediler. Bunu duyduğum zamanda hoşuma gitmedi. Fakat olan olmuş, herşey birbirine karışmıştı.[1]

Ben, Ebu Süfyan’a hitaben ‘Hz. Muhammed’in size açmış olduğu savaşta sizin için bir hayr vardır. Çünkü böylece hepiniz müslüman oldunuz’ dedim.[2]

- Benî Leys kabilesi ikiyüzelli kişi oldukları halde, bayrakları Sa’d bin Cüsame’nin elinde geçtiler. Ebu Süfyan’ın hizasına geldiklerinde üç defa tekbir getirdiler. Ebu Süfyan

‘Bunlar kimdir?’ dedi. Abbas da,

‘Bunlar Benî Leys kabilesidir’ dedi. Sonra Eş’câ kabilesi geçti. Bunlar en son geçenlerdi. Üçyüz kişi idiler. Beraberlerinde Ma’kil b. Sinan ile Nuaym b. Mes’ud’un taşıdığı iki bayrak vardı. Ebu Süfyan

‘Bunlar Arapların içinde peygambere en çok düşman olanlardı’ dedi. Hz. Abbas cevab olarak

‘Allah İslâm’ı onların kalbine soktu. Bu da Allah’ın fazlıdır’ dedi ve Ebu Süfyan süküt etti. Sonra Ebu Süfyan sordu,

‘Hz. Muhammed geçmedi mi?’ Hz. Abbas,

‘Daha geçmedi’ dedi.

‘Eğer Hz. Muhammed’in içinde bulunduğu askeri birliği görsen silah, at ve askerlerden başka bir şey göremezsin. Onlarla savaşmaya hiç kimsenin takati yoktur’ dedi. Ebu Süfyan,

‘Ey Ebel Fadl, andolsun, ben zannediyorum ki bunlarla hiç kimse başa çıkamaz’ dedi. Rasûlullah’ın içinde bulunduğu yeşil grup göründüğünde atların ayaklarından kalkan tozlar kara bulutlar oluşturuyordu. İnsanlar geçtikçe geçiyorlardı. Ebu Süfyan da

“Muhammed daha geçmedi mi?” diye soruyordu. Hz. Abbas daha geçmediğini söylüyordu. Ta ki Hz. Peygamber, Kasva isimli devesine binmiş olduğu halde, Ebubekir’le Üseyd b. Hudayr’ın arasında, onlarla konuşarak, geçmeye başladı. Hz. Abbas,

‘İşte bu, Allah’ın Rasûlü’dür. Onun kafilesi Muhacir ve Ensar’dan oluşuyor. Gördüğün gibi hepsi zırhlara bürünmüş, gözlerinden başka bir yerleri görünmüyor ve her askerde bir bayrak bulunuyor’ dedi. Hz. Ömer’in bu kitle içerisinde sesi duyuluyordu. Komut veriyordu. Sırtında zırh vardı ve yüksek sesle emirler veriyordu. Askerleri tertibe sokuyor, savaş safları haline getiriyordu. Ebu Süfyan,

‘Ey Ebel Fadl! Bu konuşan kimdir?’ diye sordu. Hz. Abbas,

‘Bu, Ömer b. Hattab’dır’ dedi. Ebu Süfyan,

‘Desene, Benî Adiy kabilesi azlık ve zilletten kurtuluşa öne geçti’ dedi. Hz. Abbas,

‘Ey Eba Süfyan! Cenab-ı Hak dilediğini dilediği şekilde yükseltir. Bunlar da Cenab-ı Hakk’ın İslâm’la yükselttiği kahramanlardan birisidir’ dedi. Ravi diyor ki; bu askeri birlikte ikibin zırhlı vardı. Hz. Peygamber bayrağını Sa’d b. Ubade’ye vermişti, askeri birliğin önünde gidiyordu. Sa’d, Hz. Peygamber’in sancağıyla beraber bizim önümüzden geçerken, ‘Ey Eba Süfyan! Bugün savaş günüdür. Bugün artık haram olan şeyler helâl kılınacaktır. Bugün Allah Kureyş’i zelil edecektir’ dedi. Hz. Peygamber de ilerleyip geliyordu. Ebu Süfyan’ın hizasına geldiğinde Ebu Süfyan, ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Sen kavminin öldürülmesini mi emrettin? Sa’d ve onunla beraber olanlar bizim yanımızdan geçerken, “bugün savaş günüdür, bugün haramlar helâl kılınacaktır, bugün Kureyşliler zelil edilecektir” dediler. Allah için kavmine acı, çünkü sen insanların en hayırlısı ve akrabalık bağlarını en çok gözeten kimsesin’ dedi. Abdurrahman b. Avf ve Osman b. Affan da,

‘Ey Allah’ın Rasûlü! Sa’d’ın Kureyş’e saldırmayacağından emin değiliz’ dediler. Hz. Peygamber bunun üzerine,

‘Ey Eba Süfyan! Bugün merhamet günüdür. Bugün Allah Kureyş’i aziz kılacaktır’ dedi ve hemen Sa’d b. Ubade’yi kumandanlıktan azletti. Bayrağı oğlu Kays’ın eline vermesini emretti. Hz. Peygamber, bayrak Sa’d’ın oğluna verildiğinde, Sa’d’dan alınmış sayılmaz kanaatindeydi. Sa’d

“Ancak Hz. Peygamber’den işaret gelirse bayrağı veririm” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sarığını ona gönderdi. O da sarığı tanıdı ve bayrağı oğlu Kays’a verdi.[3]

- Biz Hz. Peygamber ile beraberdik. Ebu Süfyan’ın Erak’da olduğunu söyledi. Biz Erak vadisine girdik ve onu yakaladık. Müslümanlar onun etrafını çevirdiler. Onu Hz. Peygamber’in yanına getirdik. Hz. Peygamber,

‘Ey Eba Süfyan! Azab olasıca, getirdiğim din, hem dünya hem de âhiret mutluluğunu sağlayan bir dindir. Müslüman olun ki kurtulasınız’ dedi. Abbas Ebu Süfyan’ın dostuydu. Hz. Peygamber’e

‘Ey Allah’ın Rasûlü! Ebu Süfyan gösterişi seven bir kişidir’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber Mekke’ye bir adam göndererek, ‘Evine girip kapısını kapatan emniyettedir. Ebu Süfyan’ın evine giren emniyettedir’ diye ilan ettirdi. Abbas’ı da Ebu Süfyan’la beraber gönderdi. Vadinin geçiş noktasında oturdular. Benî Süleym kabilesi geçerken, Ebu Süfyan bunların kim olduğunu sordu. Hz. Abbas,

‘Benî Süleym’dir’ dedi. Ebu Süfyan,

‘Benim Benî Süleym ile alıp vereceğim birşey yoktur’ dedi. Sonra Hz. Ali muhacirlerle beraber geldi. Ebu Süfyan,

‘Ey Abbas! Bu kimdir?’ diye sordu. Hz. Abbas,

‘Bu, Ali b. Ebî Talib’tir ve muhacirlerle beraberdir’ dedi. Sonra Hz. Peygamber ensarla beraber geçti. Ebu Süfyan,

‘Ey Abbas! Bunlar kimlerdir?’ diye sordu. Abbas da,

‘İşte bunlar kızıl ölümdür. Bunlar Hz. Peygamber ve Ensar’dır’ dedi. Ebu Süfyan,

‘Ben Kisrâ’nın saltanatını gördüm. Kayser’in saltanatını da gördüm. Ancak kardeşinin oğlunun hükümdarlığı gibisini görmedim’ dedi. Abbas da,

‘Bu hükümdarlık değil, peygamberliktir’ dedi.[4]

- Sonra Hz. Peygamber muhacir ve ensardan oluşan oniki bin kişiyle Ebu Süfyan ile Hz. Abbas’ın önünden geçtiler. Eslem, Dufer, Cüheyne, Ben-i Süleym’in hepsi onunla beraberdiler. Bunlar atlarını sürüp Merrü’z-Zehran denilen yerde konakladılar. Kureyş, onlar bu noktaya gelinceye kadar onlardan haberdar olmadı. Kureyşliler Hakim b. Hizan’ı ve Ebu Süfyan’ı Rasûlullah’a gönderdiler, ya barış anlaşmasını tazelemek veya savaş ilân etmek istiyorlardı. Ebu Süfyan b. Harb ile Hakim b. Hizam yola koyuldular. Yolda Budeyl b. Verka’ya rastladılar. O da onlarla beraber Peygamber’e gitti. Erak vadisine geldiklerinde yatsı vaktiydi. Çadırları ve orduyu gördüler, atların kişnemesini işittiler ve bundan ürktüler. Dediler ki:

“Bunlar Benî Kâ’b’tır, savaş onları bir araya getirmiştir”. Budeyl ise,

‘Bunlar Benî Kâ’b’dan daha kalabalıktırlar. Benî Kâ’b bu kadar yoktur. Yoksa Hevazin kabilesi bizim topraklarımızı mı istila etti. Andolsun biz bunu bilmiyoruz. Bunlar hacı kafilesine benziyor’ dedi. Hz. Peygamber casusları yakalamak için öncü süvariler göndermişti. Bunlar casusları yakalıyorlardı. Ayrıca Huzâa’ kabilesi de yollarının üzerindeydi. Yolcuları ileriye bırakmıyorlardı. Ebu Süfyan ve arkadaşı müslüman askerlerin arasına girdiklerinde, atlılar onları yakaladılar ve onları karargâha getirdiler. Hz. Ömer, Ebu Süfyan’ın yanına vardı ve onun boynuna vurdu. Fakat diğerleri onu Hz. Peygamber’e götürmek için Ömer’in elinden aldılar. Ebu Süfyan bu kargaşada öldürülmekten korkuyordu. Abbas b. Abdulmuttalib cahiliye döneminde onun dostuydu. Ebu Süfyan yüksek sesle,

‘Neden Abbas’ı benim hakkımda hakem yapmıyorsunuz?’ dedi. Abbas böylece onun sesini işitti. Yanına geldi. Onu müdafaa etti. Hz. Peygamber’den onu çadırına götürme izni aldı ve onu halkın arasından çıkararak yerine götürdü. Askerin hepsi onu gördüler. Denir ki, Hz. Ömer, Ebu Süfyan’ın boynuna vururken ona

‘Hz. Peygamber’in yanına varmadan seni öldüreceğim’ demiş ve bunun üzerine Ebu Süfyan feryad ederek Abbas’ı yardıma çağırmış ve Abbas da onu, halkın elinden kurtarmış, bunun üzerine Ebu Süfyan,

‘Ben ömrümde bu kadar kalabalık ve büyüklerine itaat eden insanlar görmedim’ demişti. Hz. Abbas da ona, ‘Eğer şehadet getirip müslüman olmazsan öldürüleceksin?’ dedi. O, Hz. Abbas’ın kendisine emrettiğini bir türlü söyleyemedi. Fakat Abbas yine onu sabaha kadar muhafaza etti. Hakim b. Hizam ve Budeyl b. Verka, ikisi de Rasûlullah’ın huzuruna vardılar ve müslüman oldular. Hz. Peygamber onlardan Mekke ehlinin haberlerini aldı. Halk sabah namazına çağrıldığında herkes dışarı çıkarak namaza katıldı. Ebu Süfyan dehşete kapıldı ve dedi ki,

‘Ey Abbas, bunlar ne yapmak istiyorlar?’ Hz. Abbas,

‘Müslümanlar Hz. Peygamber’in çıkmasını bekliyorlar’ dedi. Ebu Süfyan’ı alarak beraber çıktılar. Ebu Süfyan toplanan kalabalığı görünce

‘Ey Abbas! Muhammed bunlara ne dese onu yaparlar mı?’ diye sordu. Abbas

‘Eğer onları yemekten ve içmekten menetse dahi ona itaat ederler’ dedi. Ebu Süfyan,

‘Ey Abbas! Kavmim hakkında Muhammed’le konuş. Belki onları affeder’ dedi. Hz. Abbas, Ebu Süfyan’ı Peygamber’in huzuruna götürdü. Ve dedi ki:

‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bu, Ebu Süfyan’dır’. Ebu Süfyan da,

‘Ey Allah’ın Rasûlü! Ben ilahlarımızdan yardım istedim. Sen de ilahından yardım istedin. Andolsun, bakıyorum sen bana galib geldin. Eğer benim ilahlarım hak, seninki batıl olsaydı ben sana galib gelirdim’ dedi. Bunun üzerine şehadet kelimesini getirdi. Abbas,

‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bana izin verirsen gidip kavmini uyarır ve onları Allah ve Rasûlü’nün yoluna davet ederim’ dedi. Böylece Hz. Peygamber ona izin verdi. Abbas,

‘Ya Rasûlallah! Onlara ne diyeyim?’ Hz. Peygamber

‘Onlara de ki: ‘Kim Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed onun kulu ve Rasûlü’dür, derse o emniyettedir. Kim Kâbe’nin yanında oturup silahını bırakırsa o emniyettedir: Kim evine girip kapısını kapatırsa o emniyettedir’ buyurdu. Abbas,

‘Ey Allah’ın Rasûlü! Ebu Süfyan bizim amcamızın oğludur ve benimle beraber Mekke’ye dönmek istiyor. Ona da bir özellik verirsen ne güzel olur!’ dedi. Hz. Peygamber

‘Kim ki Ebu Süfyan’ın evine girerse emniyettedir’ buyurdu. Böylece Ebu Süfyan hadisatı hiç durmadan Hz. Abbas’tan soruyordu. Ebu Süfyan’ın evi Mekke’nin yukarısında, en yüksek noktasında olduğu için, ‘Kim ki Hakim b. Hizam’ın evine girerse, elini savaştan çekerse o emniyettedir’ diyordu. Hakim’in evi de Mekke’nin en alt kısmındaydı. Böylece Hz. Peygamber, Abbas’ı, Dıhyetü’l-Kelbî tarafından kendisine hediye edilen beyaz katırına bindirdi. Abbas da Ebu Süfyan’ı terkisine alarak gitti. Abbas yola çıktıktan sonra Hz. Peygamber, Abbas’ın arkasından birisini göndererek onu kendisine getirmesini emretti. Elçi, Hz. Abbas’a yetişti. Ancak geri çağrılması Hz. Abbas’ın hoşuna gitmedi. Acaba Allah’ın Rasûlü Ebu Süfyan’ın insanlar azdır diye, İslâm olduktan sonra dönüş yapmasından, kâfir olmasından mı korkuyor, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, bâri onu yolda bekletsin diye Abbas’a haber gönderdi. Abbas da onu yolda bekletti. Ebu Süfyan, Abbas’a

‘Ey Benî Hâşim! Hile mi yapıyorsunuz?’ deyince Hz. Abbas,

‘Biz hile yapmayız. Fakat bizim seninle bazı işlerimiz vardır’ ded. Ebu Süfyan,

‘Onlar nedir? Söyle de yerine getireyim’ dedi. Hz. Abbas,

‘Halid b. Velid’le Zübeyr b. Avvam geldiklerinde anlarsın’ dedi ve Merrü’z-Zehran’ın altındaki Erak vadisinin en dar boğazında durdular. Sonra Hz. Peygamber Ebu Süfyan’a göstermek üzere atlıları peşpeşe sevketti. Hz. Peygamber atlıları iki kısma ayırmıştı. Önce Zübeyir’i gönderdi, onun arkasından Eslem, Gıfar ve Kudâa kabilelerinden müteşekkil bir ordu vardı. Ebu Süfyan, ‘Bu Hz. Peygamber midir?’ diye sordu. Hz. Abbas, ‘Hayır, bu Halid b. Velid’dir’ dedi. Ondan sonra Hz. Peygamber Sa’d b. Ubade’yi ensar kıtasıyla gönderdi. Sa’d b. Ubade geçerken,

‘Bugün savaş günüdür, şeref ve haysiyetlerin ayaklar altına alınacağı gündür’ diyordu. Sonra Hz. Peygamber muhacir ve ensardan oluşan imam kıtasıyla beraber hareket etti. Ebu Süfyan hiç tanımadığı yüzleri görünce,

‘Ey Allah’ın Rasûlü! Acaba ordunun sayısını mı artırmak istedin, yoksa onları bize tercih mi ettin?’ dedi. Hz. Peygamber,

‘Bu işi senin kavmin yaptı. Siz beni yalanladığınız zaman bunlar beni tasdik ettiler. Siz beni memleketimden hicrete mecbur ettiğiniz zaman, yardımcım oldular’ dedi. O sırada Akra b. Hâris, Abbas b. Mirdas, Uyeyne b. Hasn b. Bedr el-Fezarî de Hz. Peygamber ile beraberdiler. Ebu Süfyan onları peygamberin etrafında görünce Hz. Abbas’tan bunların kimler olduğunu sordu. Hz. Abbas,

‘Bu peygamber gurubudur. Kızıl ölüm bunlarla beraberdir. Bunlar muhacir ve ensarlardır’ dedi. Ebu Süfyan,

‘Ey Abbas! Git! Ben bugün gördüğüm bir orduyu, böyle bir cemâatı hiç görmedim’ dedi. En önde giden Zübeyir Hacun denilen yerde durdu. Halid b. Velid ise hiç durmadan yoluna devam etti. Onu Benî Bekir’den bazı serseriler karşıladı, ona karşı koymak istediler. Fakat Halid b. Velid onları Allah’ın izniyle Hazure denilen yerde öldürdü. Bir kısmı ise kaçarak evlere ve dağlara sığındılar. Müslümanlar da onları takip etmeye başladılar. İşte bu sırada Hz. Peygamber son kafileyle beraber Mekke’ye girdi ve bir münadi, ‘Kim evine girip kapısını kapatırsa, savaştan vazgeçerse emniyettedir’ diye seslendi. Ebu Süfyan da Mekke’de, ‘Müslüman olunuz ki, kurtulasınız’ diye bağırıyordu. Bu sırada karısı Hind b. Utbe gelip Ebu Süfyan’ın sakalından tutarak,

‘Ey Benî Galib ailesi! Bu ahmak adamı öldürünüz!’ Ebu Süfyan, Hind’e,

‘Sakalımı bırak, Allah’a and içerim ki eğer sen müslüman olmazsan senin boynun vurulacaktır. Azab olasıca! O hak bir din getirdi. Sen artık odana git ve dilini tut’ dedi.[5]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Hudeybiye barışından sonra, Huzaa kabilesi Hz. Peygamber’le, Beni Bekr kabilesi ise Kureyş’le anlaşma yapmıştı. Sonra Beni Bekr ve Kureyş Huzaa kabilesine saldırdılar. Böylece Hz. Peygamber’le olan anlaşmalarını bozdular. Bu da Hicret’in sekizinci senesinde Mekke’nin fethine sebep oldu.

[2] Beyhaki (uzun bir şekilde); Bidaye, IV/291; İbn Asakir; Tabarani; Kenzü’l-Ummal, V/295

[3] Vakıdı (Abdullah b. Amr ve Ebu Amr b. Hammas’dan)

[4] Tabarani (Ebu Leyla’dan); Heysemi, VI/174 (Bu hadiste Harb b. Hasan el-Bahan vardır. Bu kişi zayıftır. Fakat bazı muhaddisler onu sika kabul etmişlerdir.)

[5] Tabarani (Urve’den mürsel olarak; Heysemi, VI/173; el-Feth, VIII/4; Beyhaki, IX/119 (Ayrıca Buhari’de Urve’den kısa olarak rivayet etmiştir.)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/151-158.

Süheyl b. Amr’ın Müslüman Olması ve Hz. Peygamber’in Yüce Ahlâkına Şahitlik Etmesi

- Süheyl b. Amr şöyle anlatıyor: “Hz. Peygamber Mekke’ye girip oraya hakim olduğunda ben evime girip kapımı kapattım. Oğlum Abdullah’ı teminat almak üzere Muhammed’e gönderdim. Çünkü ben öldürülmekten emin değildim. Abdullah da gidip, ‘Babam senden teminat istiyor’ dedi. Hz. Peygamber de, ‘Baban Allah’ın teminatıyla teminatlıdır. İstediği gibi gezip dolaşabilir’ dedi. Hz. Peygamber sonra etrafındakilere dönerek, ‘Hanginiz Süheyl’e rastlarsa ona şiddetli davranmasın. Hayatıma yemin ederim ki, Süheyl akıl ve şeref sahibidir. Süheyl gibi bir kişi İslâm’ı nasıl tanımaz. Gerçi hiçbir şey kaderi geri çeviremez’ dedi. Abdullah gelip bana Hz. Peygamber’in söylediklerini nakletti. Ben de, ‘O küçükken de büyükken de iyidir’ dedim ve ondan sonra çıkıp serbestçe dolaştım”.

Suheyl, Hz. Peygamber’e gelip gidiyordu. Müşrik olduğu halde Rasûlullah ile beraber Huneyn savaşına katıldı ve sonra Ci’rane’de müslüman oldu. Hz. Peygamber ona Huneyn ganimetlerinden yüz deve verdi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Vakidi, İbn Asakir, İbn Sa’d (Süheyl b. Amr’dan); Kenzü’l-Ummal, V/294; Hakim, Müstedrek, III/281

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/158.

Hz. Peygamber’in Fetih Günü Mekkelilere Hitabı

- Hz. Ömer şöyle anlatıyor: “Fetih günü Hz. Peygamber, Mekke’ye girdi. Saffan b. Ümeyye, Ebu Süfyan b. Harb, Haris b. Hişam’ı huzuruna çağırdı. Ben de kalbimden ‘Allah bunları elimize düşürdü. Onlara daha önce yaptıklarını hatırlatacağım’ dedim. Bu sırada Hz. Peygamber, ‘Benimle sizin durumunuz, Hz. Yusuf ile kardeşlerinin durumu gibidir. Bugün sizin üzerinize herhangi bir kınama yok. Allah sizi affetsin. Allah merhametlilerin en merhametlisidir’ dedi. Bunun üzerine ben düşündüklerimden utandım.[1]

- Rasûlullah Mekke’yi fethettiğinde, Kâbe’ye girdi. Sonra dışarı çıktı. Ellerini Kâbe kapılarının yanlarına koyarak Mekkelilere,

‘Size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?’ dedi. Bunun üzerine Süheyl b. Amr,

‘Biz hayır düşünüyor, hayır umuyoruz. Çünkü sen kerim bir kardeş, kerim bir kardeşin oğlusun’ dedi. Hz. Peygamber onlara,

‘Ben, kardeşim Yusuf’un kardeşlerine söylediği sözü söylerim. Bugün sizin üzerinize bir kınama yoktur.[2]

- Sonra Hz. Peygamber Kâbe’ye vardı. Kâbe kapısının iki tarafını tuttu ve Kureyş’e hitaben

‘Siz ne diyorsunuz? Sizin hakkınızda vereceğim hükmün ne olacağını sanıyorsunuz?’ dedi. Onlar,

‘Sen merhametli bir kardeşsin, yumuşak ve merhametli bir amcanın oğlusun’ dediler. Mekkeliler bunu üç kez tekrarladılar. Hz. Peygamber de,

‘Ben size, Yusuf’un dediği gibi diyorum. Bugün sizin için herhangi bir kınama yoktur. Allah sizi bağışlar. Çünkü O, merhametlilerin en merhametlisidir’ dedi. Böylece Mekkeliler mescidden çıktılar. Sanki mezarlarından kalkıp haşre giden insanlar gibiydiler. Hepsi de İslâm’a girdiler.[3]

- Kureyşliler mescide toplandıklarında, Hz. Peygamber,

‘size ne yapacağımı sanıyorsunuz’, dedi. Onlar da,

‘bize hayırla davranacağını umuyoruz. Çünkü sen kerem sahibi bir kardeş ve kerem sahibi bir kardeşin oğlusun’ dediler. Hz. Peygamber,

‘o halde gidiniz, hepiniz serbestsiniz’ buyurdu.[4]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn Asakir, (Hz. Ömer’den); Kenz, V/292

[2] İsabe, II/93 (İbn Zenceveyh’in el-Emval’inden)

[3] Beyhaki (Ebu Hureyre’den)

[4] Beyhaki (Şafii ve Ebu Yusuf’tan)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/158-159.
Top